hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ergenekon'da sorgulama başladı

    Ergenekonda sorgulama başladı
    expand

    46'sı tutuklu 86 sanığın yargılandığı Ergenekon davasının bugün yapılan 12. duruşmasında, sanıkların sorgusuna başlandı. Tutuklu sanık Oktay Yıldırım, Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ile bir bağlantısının bulunmadığını ileri sürerek, "Ne avukatım ne ben o bombaları gördük. O bombaları imha kararı veren mahkeme de o bombaları görmedi" iddiasında bulundu.

    Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davanın bugünkü duruşması tamamlandı.

    Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 13 Kasım perşembe günü saat 09.30'a bıraktı.

    Bugünkü duruşmada mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, tutuksuz sanıkların da bir sonraki duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasına karar verdi.

    Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yapılan bugünkü duruşmada, tutuklu  sanıklardan Oktay Yıldırım'ın sorgusunun yapılmasına başlandı. 2455 sayfalık iddianamenin okunması dün tamamlanmıştı.

    Mahkeme heyeti önünde hazırlanan kürsüye gelerek savunmasını yapan ve malulen astsubay emeklisi olduğunu ifade eden Yıldırım, iddiaların "mesnetsiz ve siyasi amaçlı" olduğunu ileri sürerek, "Burada olduğum için gurur duyuyorum" dedi.

    Yıldırım, diğer sanıklardan Mahmut Öztürk ile daha önce birlikte çalıştıklarını, Muzaffer Tekin'le ise Öztürk ile Kadıköy'de gezerken tesadüfen tanıştığını anlatarak, "Bugüne kadar ikisinden de zarar görmedim. Onlar da benden görmemiştir" diye konuştu.

    Emekli olduktan sonra bazı internet sitelerinde yazılar yazmaya başladığını kaydeden Yıldırım, "mücadelesini kalemiyle yazarak sürdürdüğünü" belirterek, "İddia edildiği gibi yasa dışı yollarla çeteler kurarak değil" dedi.

    Oktay Yıldırım, yazılarından bazı kesimlerin rahatsız olduğunu ileri sürerek, "Biz susturulmalıydık" görüşünü dile getirdi.

    Ümraniye'de ele geçirilen patlayıcılar

    Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ile ilgili olarak, "bunların kendisine ya da evin sahibi olduğu iddia edilen Mehmet Demirtaş'a da ait olmayan bir evde bulunduğunu" ifade eden Yıldırım, "Demirtaş eskiden askerimdi. Bu kişiye ait LPG istasyonuna yolum düştükçe gider ve otomobilim için LPG alırdım. Bunun dışında herhangi bir örgütsel bağımız bulunmuyor" dedi.

    Yıldırım, Demirtaş'ın yeğeni olduğunu sonradan öğrendiği tutuklu sanık Ali Yiğit'i ise "göz aşinalığı" dışında tanımadığını öne sürdü.

    Demirtaş'ın, el bombaları ve patlayıcıların ele geçirildiği evde daha önce kiracı olduğunu, kendisinin de Demirtaş'ı ziyarete gittiğini anlatan Yıldırım, Demirtaş'ın gözaltına alınmadan 1,5 yıl önce bu evden taşındığını iddia etti.

    Oktay Yıldırım, gözaltına alınırken kendi evindeki aramada "hizmet anısı" ve arkadaşlarınca verilen ya da satın aldığı bıçakların bir kısmına da el konulduğunu, ayrıca o an için ruhsatını bulamadığı beylik tabancasının da alınarak ruhsatsız kabul edildiğini öne sürerek, emniyete götürüldüğünde ruhsatın nerede olduğunu hatırladığını söylediğinde kendisine "Artık çok geç" yanıtının verildiğini anlattı.

    "Bombaları görmedim"

    Emniyete getirildiğinde bombalardan sorumlu tutulduğundan bahsedildiğini anlatan Yıldırım, "Ne daha önce ne emniyet müdürlüğünde ne avukatım  ne ben o bombaları gördük. O bombaları imha kararı veren mahkeme de o bombaları görmedi" görüşünü savundu.

    Yıldırım, tutuklandığı sırada mahkemenin 2 dakika kadar sürdüğünü, burada önce kendisine bombaların sorulmadığını, sadece evindeki bıçakların  sorulduğunu öne sürerek, daha sonra avukatının "sormayı unuttunuz" diyerek hatırlatması üzerine mahkemenin el bombaları konusunu da  sorduğunu iddia etti.

    El bombaları ile kendisiyle ilişkilendiren tek iddianın "ihbarcının ve polise göre bir başka sanığın ifadesi" olduğunu savunan Yıldırım, sorgulamasında ayrıca kendisine Danıştay saldırısı ve sanık Muzaffer Tekin ile ilgili sorular sorulduğunu kaydetti.

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada yaklaşık 50 sayfalık yazılı savunmasını okuyan Yıldırım, gözaltı süresince özellikle Danıştay saldırısı ve arkadaşı olan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin hakkında sorulara muhatap olduğunu söyledi. Danıştay saldırısı sırasında yaşanan olaylarda Tekin'e destek olmaya çalıştığını anlatan Yıldırım, bu konuda hata yaptığını da düşünmediğini kaydetti.

    Gözaltına alındığı ilk günden itibaren "sohbet" adı altında yapılan şifahi sorgularda Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Tuncay Özkan gibi kişileri tanıyıp tanımadığı ve bu kişilerle olan ilişkilerinin sorulduğunu belirten Yıldırım, sanık Ali Yiğit'in ifadesine göre, bombaların ele geçirildiği sandığın yaklaşık 3 yıldır Ümraniye'deki gecekondunun çatı katında olması gerektiğini, bu nedenle de parmak izinin bulunduğu iddia edilen bantların sıcak, soğuk gibi pek çok dış etkiye maruz kaldığının düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

    Dosyadaki parmak izlerine ait 4 ayrı raporun da çelişkili olduğunu savunan Yıldırım, şunları anlattı: "Bir parmak izi, dış etkenlerin olduğu ya da olmadığı ortamlarda, ne kadar süreyle korunur? Bir bant üzerindeki yapıştırıcı kaç derecede erir ya da üzerindeki parmak izini ne kadar muhafaza eder? Nasıl bir yüzeye yapıştırılırsa daha sonra zarar görmeden oradan kaldırılabilir? Bu bant nerede bulunmuştur? Bunların incelenmesi gerekir."

    Ali Yiğit'in ifadelerinde çok sayıda çelişkiler olduğunu ileri süren Yıldırım, örneğin Yiğit'in bombaların ele geçirilmesinden 3-4 ay önce sandığı açtığını, bantlı siyah bir kutuyu eline aldığını anlattığını hatırlatarak, bu
    kutuda Yiğit'e ait parmak izine neden rastlanmadığını sordu.

    Yiğit'in ifadelerinde Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk'ten ayrıntılı olarak bahsetmesine rağmen Bayrampaşa Cezaevi'nde Tekin ve Öztürk'ü ayırt edemediğini öne süren Yıldırım, davada "ihbarcı" olarak yer alan Ali Yiğit'in babası Şevki Yiğit'in ifadelerininde de tutarsızlıklar olduğunu savundu.

    Ali Yiğit'in bombaları ele geçirilmelerinden 3-4 ay önce bulduğunu söylediğini tekrarlayan Yıldırım, bu durumda kendisinin o bombaları derhal oradan alması gerektiğini, aksi bir davranışın söz konusu olamayacağını belirterek, şunları kaydetti: "Aklı evvelin biri benim bombalarımı bulacak, ben de bir daha oraya adım atmayacağım, oradan bakınca zeka zafiyeti olan biri gibi mi görünüyorum? Bütün bu iddialar bir tane çarıklı senaristin iddialarıdır ya da paranoya hezeyanlarıdır. Bu tertibi mahkeme heyeti görmelidir ve bu çarıklı senaristlerin başka senaryolarla başkalarına zarar vermeleri engellenmelidir."

    Sanık Yiğit'in bir ifadesinde, suça konu el bombalarını kendisinin Şemdinli'den getirdiğini söylediğini ileri süren Yıldırım, "Bu en talihsiz yalandır. Ben Şemdinli'den 2 koltuk değneği ile zorla hareket edecek şekilde sedyeyle getirildim. Eşyalarım da daha sonra gönderildi" dedi.

    El bombalarının imhasına eleştiri

    Ele geçirilen bombaların imha edilmesini eleştiren Yıldırım, "Patlayıcı özellik taşıyan tüm mühimmatlar içerisinde en güvenli olanları el bombalarıdır. Hiçbir depolama koşulunda patlamaz. Yapısı buna müsait değildir" diye konuştu.

    Yıldırım, daha sonra çizdiği şemalar üzerinde el bombalarıyla ilgili mahkemeye ayrıntılı açıklamalarda bulundu.

    Bombaların imhasıyla ilgili raporları da eleştiren Yıldırım, "Birbirlerine 'Abdüleyh, Bozok, Memati, Polat' diye hitap eden birkaç polisin dışında kimsenin görmediği bir el bombası efsanesiyle karşı karşıyayız" dedi.  Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, "Satır başına geldiyseniz, ara verelim duruşmaya" diyerek, duruşmaya öğle arası verdi.

    "Her bombanın binlerce ikizi vardır"

    Aradan sonra savunmasına devam eden Yıldırım, konuya ilişkin raporda bahsedilen olaylarda ele geçen bombalar ile bu davanın konusu olan bombalar arasında maşalarında bulunan model ve kafile numaralarındaki harf ve rakam benzerlikleri üzerinden irtibat kurulmaya çalışıldığını söyleyerek, "Bu irtibat olaylarının olduğu yerler ve zamanlar benim görev yaptığım yerler ve zamanlarla çakıştırılarak açık bir zorlama ile bir suçla ilişkilendirilmeye çalışılmaktayım" dedi.

    El bombalarının üzerindeki numaraların, ateşli silahlarda olduğu gibi her birinin ayrı bir bombaya özel numara olmadığını, her numaranın bazen 8 bin, bazen 9 bin, bazen 10 bin bombanın üzerinde bulunan kafile numaraları olduğunu anlatan Yıldırım, "Başka bir deyişle her bombanın binlerce, on binlerce ikizi vardır. Bundan birkaç yıl sonra herhangi bir yerde benzer bir olayda bu binlerce numaradan taşıyan bir el bombası bulunursa onlar da bu bombalarla mı ilişkilendirilecek?" diye konuştu.

    Ümraniye'de ele geçirilen bombalara ilişkin uzmanların tuttuğu tutanağın saatinin 20.30 olduğunu, onların verdiği cins ve miktar bilgilerine istinaden emniyette tutulan rapora ise saatin 19.40 olarak yazıldığını söyleyen Yıldırım, bu saatlerin tam tersi olması gerektiğini anlatarak, "Neresinden tutsak elimizde kalan 18 aylık sürecin en alt tuğlasıdır bu. Bütün süreç, bu tuğla üzerine bina edilmiştir" dedi.

    "Lobi-Ergenekon belgesi PKK orjinli siteden alındı"

    İddianamede, kendisi ve diğer bazı kişilerin çeşitli gazete, internet sitesi ve televizyonlarda örgütün amacı doğrultusunda yazı, yayın ve propaganda faaliyetleri yaptıklarının anlaşıldığı yönünde ifade bulunduğunu söyleyen Yıldırım, "Lobi-Ergenekon" belgesinin, PKK orijinli bir internet sitesinde 2001 yılından beri yayımlandığını öne sürdü.

    Yıldırım, "Çok gizli örgüt belgesi diye nitelenen ve üzerinden yüzlerce komplo teorisi üretilen belgeler, PKK orijinli bir siteden alınmıştır. Buna itibar edilerek aynı belgeyi yasal bir şekilde internetten indirdiğim için ben de örgütün üyesi olarak gösterilmekteyim" dedi.

    Değişik tarihlerde, çeşitli internet sitelerinde yayımlanan yazılarından örnekler veren Yıldırım, hiçbir yazısında örgüt propagandası yapmadığını, bütün yazılarında ve konuşmalarında birlik ve beraberliği, Cumhuriyet değerlerini ve mevcut anayasal rejimi savunduğunu söyledi.

    "Lobi" isimli dökümanın örgütsel bağın ispatı olduğunun iddia edildiğini hatırlatan Yıldırım, 2001 yılından beri internet ortamında yer alan bu belgenin yüz binlerce kişi tarafından "tıklandığını" öne sürerek, bu belgeyi hasbelkader internetten indiren ve şu anda gözaltına alınmamış olan belki binlerce insanın da bu mantığa göre bu sözde örgütün üyesi durumunda olduğunu savundu.

    Yıldırım, evindeki çalışma masasından alınan diğer 2 dosya gibi bu dosyayı da hakkında yazı yazmak için indirdiğini anlatarak, diğer dosyalardan biri olan mayınlı sahalarla ilgili dokümandan da yararlanarak, Suriye sınırındaki mayınlı sahalar hakkında 2 yazı yazdığını anlattı.

    Bu yazıların "Mayın Sahalar Dosyası-1" ve "Mayın Tarlasında Yetişen Hıyarlar ve Suriye Hududumuz" başlıklarıyla çeşitli internet sitelerinde yayımlandığını anlatan Yıldırım, bu yazılardan birinin kaçak et yolsuzluğuyla ilgili olduğunu, diğerinin ise "Lobi-Ergenekon" dosyasını okumaya fırsat bulamadığı ve hakkında yazı yazmak için beklettiği dosyalar olduğunu ileri sürdü.

    İddianamede, "Gerçekleştirdikleri gösteri, yürüyüş ve eylemlere bakıldığında bir taraftan örgütün propagandasını yaptıkları, böylelikle yeni açılımlar sağlayarak örgüte güç sağlamayı, diğer taraftan da örgütün amaçları doğrultusunda ülkede darbe zemini oluşturacak eylemler yapmayı planladıkları anlaşılmaktadır" ifadesiyle bir tespitte bulunulduğunu söyleyen Yıldırım, "Kafamdan geçtiği ifade edilmesine rağmen benim o plandan haberim yok ama savcılık makamının bir şekilde haberi olmuş" dedi.

    Yıldırım, darbe ortamı hazırlamakla itham edilen gösterilere ilişkin ise yapılan tüm basın açıklamaları ve gösteri yürüyüşlerinin, valiliğin verdiği yasal izin çerçevesinde olduğunu söyledi.

    Özbilgin'in oğulları da duruşmayı izledi

    Savunma yaparken zaman zaman su için Oktay Yıldırım'ın savunmasını, bacağındaki rahatsızlık yüzünden mahkeme heyetinin önündeki kürsüde kendisine verilen bir sandalyede oturarak yapması dikkati çekti.

    Bu arada, Danıştay saldırısında ölen Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in oğulları Gökhan ve Serkan Özbilgin'in de duruşmayı dış salonda izledikleri görüldü.

    Ayrıca, bugünkü duruşmaya önceki duruşmalardan daha fazla avukatın katıldığı gözlendi.

    Mahkeme heyeti, Yıldırım'ın sorgusunun ardından bazı sanıklar ile avukatların talep ve beyanlarını aldı. Daha sonra görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, bir kısım sanık ve avukatlarına istedikleri belgelerin verilmesine, tutuksuz sanıklardan mazeretsiz halde gelmeyenler hakkında "yakalama emri" çıkarılmasına ve tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.

    Mahkeme heyeti de taleplerle ilgili değerlendirme yapmak amacıyla duruşmaya ara verdi.

    Duruşmaya perşembe günü devam

    İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında, bazı sanık ve avukatlarının beyanları ile Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in görüşünü aldıktan sonra verilen aranın ardından, kararlarını açıkladı.

    Mahkeme heyeti, sanık Kemal Kerinçsiz'in toplatmak istediği ve daha önce mahkemeye verdiği yazılı savunma dilekçesinde beyan ettiği delillerle ilgili önümüzdeki oturumlarda karar verilmesini hükme bağladı.

    Bir sanık avukatının talebi üzerine, iddianamenin ek klasörü ile ilgili DVD'nin kendisine verilmesine ve tutuksuz sanıkların duruşmada hazır edilmesi için yeniden yazı yazılmasına karar veren mahkeme heyeti, bir sanık avukatı tarafından sunulan sanık listesiyle ilgili ise savunmalar tespit edildikten sonra karar verileceğini belirtti.

    Başka suçtan tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay'ın duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasını kararlaştıran heyet, daha önceki gerekçeler ve sanıklarla ilgili sevk maddeleri dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine karar verdi.

    "Ergenekon" davasının 13'üncü duruşması 13 Kasım perşembe günü yapılacak.

    Kimler katıldı?

    Davanın bugünkü duruşmasına, Mehmet Adnan Akfırat dışındaki diğer 45 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu Semih Tufan Gülaltay ve tutuksuz sanıklardan Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Güler Kömürcü Öztürk, İbrahim Benli, Kemal Şahin, Mehmet Murat Yücel, Ferudun Refik Nuhoğlu, Ali Yiğit, İsmail Eksik, Emin Caner Yiğit, Murat Özkan ve Yaşar Arslanköylü katıldı.

    Sanık avukatlarının da hazır bulunduğu duruşmaya, başka suçtan hükümlü Sedat Peker ise raporlu olduğu için getirilmedi.

    Gelen avukatlar arasında tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı avukat Zeynep Küçük ile Kemal Kerinçsiz'in eşi avukat Gönül Kerinçsiz'in de bulunduğu gözlendi.

    Katılımcıların yoklamasının yapılması sırasında sanık Kemal Şahin, kendisine avukat tayin edildiğini, ancak avukatının bir kez duruşmaya geldikten sonra bir daha gelmediğini belirterek, yeni bir avukat tayin edilmesini istedi.

    Mahkeme Başkanı Şengün, hazır bulunan sanıklara, Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre yasal haklarının izah edildiğini belirterek, sanıklara iddia olunan suçlara cevap vermeme, avukat isteme haklarına sahip olduklarını, istemeleri halinde kendilerine barodan avukat tahsis edileceğini, suçlamalarla ilgili delilleri toplatma ve ileri sürme hakkına sahip olduklarını hatırlatarak, haklarında mahkumiyet kararı çıkması halinde avukatlık masraflarının kendilerinden alınacağını bildirdi.

    Başkan Şengün, sorgularına geçilen sanıklardan ilk olarak sanık Oktay Yıldırım'a "Açıklamada bulunmaya hazır mısın?" diye sordu.

    Yıldırım'ın "Hazırım" demesi üzerine Şengün, yasal müdafi zorunluluğu olduğunu hatırlattı. Yıldırım da avukatının trafiğe takılmış olabileceğini, 10-15 dakika içinde gelebileceğini söyledi.

    Başkan Şengün, bunun üzerine sanıklardan Mehmet Demirtaş'a hazır olup olmadığını sordu. Demirtaş da hazır olduğunu belirterek, konuşmasını yerinde mi yoksa kürsünün önünde mi yapması gerektiğini sordu.

    Başkan Şengün'ün, "Nasıl rahatsan öyle yapabilirsin" demesi üzerine Demirtaş, yerinden konuşarak savunmasını yaparken, Ali Yiğit'in de mahkemede olmasını istediğini belirterek, "Tamamen mesnetsiz olan iftiraları dinlemek istiyorum" dedi.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow