hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Finansal Fair Play öncesi durum vahim!

    Finansal Fair Play öncesi durum vahim
    expand

    UEFA'nın yürürlüğe koyacağı "Finansal Fair Play" öncesi Avrupa'daki 734 kulübün borçlarının hızlı bir artış göstererek 19.1 milyar euro'ya ulaştığı öğrenildi.

    UEFA, kısa bir süre sonra tavizsiz olarak uygulamaya koyacağı Finansal Fair Play'le ilgili olarak  kulüplerin mâli, sportif, altyapısal, idari ve hukuksal açıdan belirli bir standardı yakalamasını öngörüyor. Kulüplerin ve Avrupa futbolunun analizi her yıl hazırlanan Kulüp Lisanslama Raporu'na yansıyor. Son rapor, Avrupa'daki 734 kulübün gelirlerini 12.8 milyar euroya yükselttiğini, borçlarının ise çok daha hızlı bir artış oranıyla 19.1 milyar euroyu bulduğunu ortaya koyuyor.

    UEFA'nın uygulamaya koyduğu ve yaptırımları önümüzdeki yıllarda artarak devam edecek olan Finansal Fair Play uygulamasıyla Avrupa liglerinde mücadele eden kulüpleri zor günler bekliyor. Mâli, sportif, altyapısal, idari ve hukuksal açıdan belirli bir standardı yakalaması beklenen kulüplerin ve Avrupa futbolunun bu yönlerden analizi ise her yıl UEFA tarafından hazırlanan Kulüp Lisanslama Raporu ile gözler önüne seriliyor. İşte bu açılardan oldukça önem taşıyan ve bu yıl Ocak ayı sonunda yayınlanan UEFA Kulüp Lisanslama Raporu'nun detayları...

    O raporun detayları

    Hatırlanacağı üzere geçen sene yayınlanan UEFA Kulüp Lisanslama Raporu'nda Avrupa'nın 1. Liglerinde mücadele eden 733 kulübün yıllık geliri 11.7 milyar euro olarak belirtilmişti. 734 kulübün incelendiği ve geride bıraktığımız 2010 yılı sonu baz alınarak hazırlanan bu raporda ise bu rakam 12 milyar 797 milyon euroya yükselmiş durumda.

    Kısacası Avrupa kulüplerinin bir sene öncesine oranla gelirlerini 1 milyar euronun üzerinde arttırdığını görüyoruz. Rapora bakıldığında 2010 yılı sonu değerlerine göre bu kulüplerin gelir artışının son 5 yıla oranla %9.1 yükseldiği de görülüyor. Olumlu olarak değerlendirilebilecek bu verinin haricinde ise Avrupa kulüpleri tarafından transfere harcanan para ve oyunculara verilen maaş toplamı 8 milyar 167 milyon euroyu buluyor.

    Bu konuda da bir yıl öncesine oranla %14'lük bir büyümenin yaşandığı ve dolayısıyla kulüplerin transfer ve oyuncu alacaklarına yaptığı harcamanın arttığı görünüyor. Raporda verilen genel değerlerde bir başka dikkat çeken konu ise 734 Avrupa kulübünün değerinin 21 milyar euro olarak hesaplanması ve bu rakamın bir sene öncesine göre yaklaşık 150 milyon euroluk bir yükselme göstermesi. Kulüplerin gelirleri ve değerleri artarken, borçları daha büyük oranda yükselmiş. Bir sene öncesine oranla borçlarını yaklaşık 350 milyon euro arttıran kulüplerin ödemek durumunda olduğu toplam borç miktarı 19.1 milyar euro olarak hesaplanmış.

    UEFA Lisansları

    Raporda UEFA'ya üye 53 federasyon arasından ulusal anlamda kulüp lisans kriterlerini liglerinde uygulayan 48 federasyonun bulunduğu göze çarpıyor. Ulusal lisans kriterlerini kendi liglerinde uygulamayan 5 ülke ise İngiltere, İspanya, Fransa, Karadağ ve Andorra. Kısacası İngiltere, İspanya ve Fransa'nın liglerine gelecek sermaye akışının kesilmemesi için uygulamaktan kaçındığı bu kriterleri, UEFA'ya üye federasyonların birçoğunun önümüzdeki yıllardaki yaptırımları daha da artacak olan UEFA Finansal Fair Play kararlarına uyum sağlayabilmek ve kulüpleri belirli standartlara kavuşturabilmek amacıyla anlamda uyguladığını görüyoruz.

    İçinde bulunduğumuz sezon için UEFA'dan lisans almak amacıyla başvuruda bulunan kulüp sayısı ise 591. Bu ekiplerden 490'ı UEFA'dan tam olarak lisans alabilmiş. Kısacası başvuruda bulunan kulüplerin yüzde 83'ü bu anlamda amacına ulaşmış. Geriye kalan 101 takıma ise minimum kriterleri karşılayamadığı için UEFA tarafından lisans verilmediği göze çarpıyor. 2010-2011 sezonu için ise 611 kulübün UEFA lisansı alabilmek amacıyla başvurduğunu, bu ekiplerden 123'üne lisans verilmediğini hatırlatmakta da fayda var. Bu anlamda da lisans için başvurup da alamayan kulüpler oranının bir sezon öncesine göre %20'den %17'ye gerilediğini görüyoruz. Bu, olumlu bir gelişme olsa bile diğer taraftan da geçen sezon için UEFA'dan lisans almak için başvuruda bile bulunmayan kulüp sayısı 122 iken, bu rakamın bu sezon 139'a yükseldiğini de belirtmek gerek. Böylelikle bu uygulama başladığından beri başvuruda bulunmama sayısında bu sezon en yüksek değere ulaşıldığı da gözlerden kaçmıyor. Bu durum hiç kuşku yok ki, Avrupa kulüplerinin Finansal Fair Play uygulaması karşısında kendilerine çeki düzen vermeleri gerektiğini iyiden iyiye gözler önüne seriyor.

    4 ekip lisans alamadığı için Avrupa kupalarına katılamadı

    Bu sezona geri döndüğümüzde, UEFA tarafından lisans verilmeyen 101 kulüp arasından %42'sinin mâli, yüzde %58'inin ise diğer kriterleri (sportif, altyapısal, idari, hukuki) karşılayamadığı için bu hakkı  elde edemediğini gözlemliyoruz. Yani başvuruda bulunup da lisans alamayan kulüplerin yarısına yakını mâli açıdan sınıfta kalmış durumda. Bu da kendilerinden belirli bir standart yakalaması beklenen kulüplerin en fazla finansal açıdan toparlanmaları gerektiğini ifade ediyor. Bu kulüpler arasından Sp. Fingal (İrlanda), FK Zalgiris (Litvanya), FC Lokomotiv (Kazakistan), FC Timisoara (Romanya) ise UEFA'dan lisans alamadıkları için Avrupa kupalarına katılma haklarını kaybetmiş.

    Seyirci sayısında 10. sıradayız

    2010-2011 sezonu için stadyum doluluk oranlarına baktığımızda Alman kulüplerinin üstün başarısı gözlerden kaçmıyor. Geçen sezon Avrupa liglerinde tüm sezon boyunca 101 milyondan fazla seyircinin, karşılaşmaları stadyumdan takip ettiğinin belirtildiği incelemede, ortalama olarak en fazla seyirci çeken lig, bir sezon öncesinde de olduğu gibi Bundesliga olmuş. Bu listede ilk 5 sırayı Avrupa'nın en üst düzey ligleri olarak kabul edilen Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya ve Fransa alırken, Spor Toto Süper Lig ise 10. sırada bulunuyor.

    2010/2011 sezonu liglerin ortalama seyirci sayısı ve tahmini toplam seyirci sayısı:



    2010-2011 sezonunda liglerdeki ortalama seyirci sayısına baktığımızda Avrupa'nın en üst düzey 5 ligi arasında sayılan İngiltere, İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa liglerinden sadece Bundesliga ve Premier Lig'deki ortalama seyirci sayısı artarken, diğer 3 ligde bu konuda gerileme olduğu dikkatleri çekiyor. Euro 2012 için inşa edilen stadyumlar ve bu stadyumların kapasiteleri sayesinde Polonya'daki ortalama seyirci sayısı ise bir sezon öncesine göre %62 artmış durumda.

    2010-2011 sezonunda 128 kulübün seyirci ortalaması bir sezon öncesine göre yüzde 20'den fazla artış gösterirken, 229 kulübün ise %10'dan fazla gerilediği ortaya çıkıyor. Türkiye'deki seyirci ortalaması ise bir sezon öncesine göre yüzde %3 ile %10 arasında yükselmiş vaziyette. Ortalama seyirci sayısı tablosuna genel olarak bakıldığında ise başta Polonya olmak üzere Gürcistan, Azerbaycan, Makedonya, Galler, Slovenya liglerinde seyirci artışı yüzde 20'den fazla olarak gözüküyor.

    İrlanda, İsveç, Estonya, Belarus, Macaristan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Moldova, Lüksemburg, Danimarka liglerinde ise önemli bir düşüş yaşanmış. Bu liglerde bir sezon önceye göre taraftar ortalaması yüzde 10'dan fazla azalmış. Özellikle Kuzey Ligleri ile Yunanistan'daki bu büyük gerileme bu listede dikkatlerden kaçmayan bir diğer istatistik.

    Oranları bir kenara bırakırsak, stadyum kapasitesinin de belirleyici bir kriter olduğu bu sıralamada 734 takımın maç başına seyirci ortalama sayısında bu takımların yüzde %12'sinin 20.000'den fazla seyirciye oynadığı göze çarpıyor. Ancak gerek stadyum kapasite durumu, gerekse de ilgi azlığı nedeniyle bu 734 kulübün %49'u maçlarını ortalama 3000 seyirciden az kişi karşısında oynamak durumunda kalmış.

    Teknik Direktörler

    Türk takımlarının istikrar bakımından pek de başarılı olamadığı bir teknik direktörle uzun süre boyunca çalışma konusunda da sunulan istatistikler bu konu hakkındaki her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Rapordaki araştırmaya göre Avrupa kulüplerinde bir teknik direktör ortalama 1.5 sezon çalıştırdığı takımın başında kalırken, bu takımların %12'si aynı teknik direktörle 3 yıldan fazla, %53'ü yani yarısından fazlası ise 1 yıldan az bir süre çalışıyor. Bu alanda en istikrarlı liglerin başında İngiltere ve Finlandiya geliyor. Avusturya takımlarının %60'ının teknik direktörleriyle en az 3 yıl çalıştığı ifade edilen araştırmada, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Bulgaristan takımlarının %90'ı ise aynı teknik direktörle 1 yıldan fazla çalışamıyor.

    Türkiye ise bu sıralamada en geride kalmış ülkelerden biri olarak göze çarpıyor. Son sezonlar baz alınarak yapılan araştırmaya göre Spor Toto Süper Lig kulüplerinin sadece %5'i 3 yıldan fazla bir süre aynı teknik direktörle çalışırken, %15'i 2-3 yıl arasında, yüzde 20'si ise 1-2 yıl arasında teknik direktör değiştiriyor. Geriye kalan %60'lık bölümü ise ortalama 1 yıldan az bir süreyle teknik direktör değişikliğine giden takımlar oluşturuyor. Türkiye aynı zamanda %5'lik oranıyla 3 yıldan fazla bir süre aynı teknik direktörle çalışan kulüp sayısında da Avrupa'nın en geride kalmış liglerinden biri.

    Türkiye'nin uzun yıllardır bu anlamdaki kanayan yarası bir tarafa, Avrupa'nın bazı kulüpleri de teknik direktörleriyle yakaladığı istikrarlarla rakiplerine adeta mesaj veriyor. Bu anlamda Avrupa'da 10 yılın üzerinde bir takımı çalıştıran ve halen o takımda görev yapmakta olan 7 teknik direktör bulunuyor.



    TV gelirlerinde liste başındayız

    UEFA Kulüp Lisanslama Raporu'nun belki de en önemli araştırmalarından biri kulüp gelirleri konusunda. Bu anlamda 2010 yılı sonu baz alınan raporda Avrupa kulüplerinin toplam gelirinin bir yıl öncesine göre % 9.1 oranında arttığını yinelemek gerek. Yayın gelirlerindeki ilerleme ise % 8.6 oranında. Reklam ve sponsorluk gelirlerindeki artış % 6.2 iken, bilet satışlarında % 3.7, ticari ve diğer gelirlerde ise % 20.8'lik bir yükselme göze çarpıyor.

    Böylelikle gelir bakımından en yüksek ilerlemenin ticari ve diğer gelirlerde yaşandığı 2010 yılında, kulüplerin gelirlerini ortalama olarak tüm kategorilerde yükselttiğini görüyoruz. Ligler baz alındığında ise Avrupa'nın gelir oranı bakımından en yüksek 15 ligi arasından Türkiye, Rusya ve Ukrayna gelir kaynaklarını en çok arttıran ligler olmuş. Bu üç ülke kulüplerinde aynı zamanda son 5 yıldaki büyümenin de oldukça fazla olduğunu belirtmek gerek.

    Hiç kuşku yok ki Türkiye'deki bu gelir artışı, yapılan yayın ihalesi ile birlikte kulüplerin TV gelirlerinin iyiden iyiye artmasından kaynaklanıyor. TV gelirleri bakımından bir önceki sezona oranla yükselme bakımından Yunanistan ile birinci sırayı paylaşan Spor Toto Süper Lig, sponsorluk gelirlerinde ise yaklaşık %10 oranında büyüyen 16 ligden biri.

    Liglerin ortalama gelir düzeyinde ise tahmin edildiği gibi Premier Lig'in açık ara önde olduğunu görüyoruz. Gerek TV, gerek sponsorluk, gerekse de ticari gelirler ve bu gelirlerin yönetilmesi bakımından Avrupa'daki birçok kulübün önünde olan ve tam anlamıyla kurumsal bir kimlik altında bu aktivitelerine devam eden Premier Lig kulüplerinin ortalama geliri 134 milyon euro civarında. Bu sıralamada İngiltere'yi Almanya takip ediyor. Gelir ortalamasının 91 milyon euro olduğu Bundesliga'dan sonra İspanyol kulüpleri 82, Serie A takımları ise 79 milyon euro ile Almanların ardından geliyor. Spor Toto Süper Lig kulüpleri ise 29 milyonluk gelir ortalamasıyla bu listede 7. sırada bulunuyor.

    Bu konudaki bir diğer önemli istatistik ise kulüplerin son 5 yıldaki gelir bakımından büyüme oranları. Türkiye'nin %27.6 ile 8. sırada yer aldığı bu kategoride, son 5 yılda gelirini oran anlamında en çok arttıran ülkelerin başında sırası ile %78.2 ile Sırbistan, %66.1 ile Moldova ve %36.7 ile Ukrayna geliyor.

    Kâr ve zarar eden kulüpler

    2010 raporunda kulüplerin net gelir kaybı ise 1 milyar 641 milyon euro olarak belirtilmiş durumda. Bir sene önce bu rakamın 1 milyar 206 milyon euro olduğu hatırlatılırsa, kulüplerin gelir kaybının arttığı gözlerden kaçmıyor. Buna rağmen önemli kârlar elde eden kulüpler de mevcut. 57 kulübün geçen sezonki net karı %20'den fazla iken, 46 ekip %10 ila %20, 190 takım ise %0.1 ila %10 arasında kâr etmiş. 665 kulübün baz alındığı bu incelemede ise 124 ekip %0.1 ila %10 arasında, 53 kulüp ise %10 ila %20 arasında zarara uğramış. Geriye kalan 195 takım ise finansal açıdan %20'den fazla zarar etmiş. %20'den fazla zarara uğrayan kulüplerin tüm ekipler arasından %29.3 ile en büyük oranı oluşturması ise önümüzdeki yıllarda yaptırımları daha da artacak olan Finansal Fair Play uygulamasının Avrupa kulüplerini mâli açıdan ne kadar zorlayacağını da kanıtlıyor. Öyle ki; 2011-12 sezonunda Avrupa kupalarında gruplara kalan toplam 80 takımdan 29'unun net olarak % 20'dan fazla zararda, sadece 28'isinin ise kârda olduğunu görüyoruz.

    Bilet fiyatı en yüksek üçüncü ülkeyiz

    Ortalama bilet fiyatlarına baktığımızda İngiliz ve İspanyol kulüplerinin diğer ülkelere oranla açık ara önde olduğunu görüyoruz. Zira bir İngiliz ya da İspanyol takımının kendi sahasında oynadığı bir maçta sattığı ortalama bilet fiyatı yaklaşık 50 euro iken geriye kalan hiçbir Avrupa ülkesinin bu alandaki ortalamada 35 euroyu geçememesi, aradaki farkı açıkça ortaya koyuyor. Avrupa'nın en üst düzey 5 liginde ise bu alandaki genel ortalamanın 33.25 euro olduğunu belirtelim. Bu alanda maç başına en pahalı bileti 50 euro ile İspanyol kulüpleri satarken, onları 49 euro ile Premier Lig kulüpleri takip ediyor. Bu kategorideki en verimli ülke ise Almanya. Maç başına kişi başına ortalama 30 euroya bilet satan Bundesliga ekipleri, bunun yanında da yukarılarda verilen tablodan da görülebileceği üzere 42 bin 665 ortalamasıyla Avrupa'nın en dolu stadyum oranına sahip ligini oluşturuyor. İtalya'da bu rakam 20 euro iken, Fransız ekiplerinin maç biletleri ise yaklaşık 18-19 eurodan alıcı buluyor.

    Maç başına seyirci ortalaması sayısında 11.013 ile 10. sırada bulunan Türkiye ise bilet fiyatı konusunda pahalılık bakımından 3. sırada yer alıyor. Çarpıcı bir şekilde Almanya, İtalya ve Fransa'yı geride bırakmış durumda olan ve kişi başı ortalama 34 eurodan alıcı bulan bilet fiyatlarına bakıldığında Spor Toto Süper Lig maç biletlerinin diğer liglere oranla el yaktığı da gözlerden kaçmıyor.


    Kulüplerin varlık-borç durumları

    Yıllık gelirlerinin yanı sıra kulüplerin değerleri yani tabiri caizse kaç para ettiği de rapordaki bir diğer inceleme konusu. Kulüp varlıklarının en büyük kısmını 5.9 milyar euro ile kulüplerin stadyumlara veya antrenman tesislerine sahip olma gibi durumlarını içeren sabit değerler oluşturuyor. Avrupa kulüplerinde oynayan oyuncuların toplam değeri 5.2 milyar euro ediyor. Diğer uzun vadeli değerlerin oranı 3.2 milyar euro iken, kulüplerin transfer alacakları ile ellerinde bulundurduğu nakit yani sıcak para ise 1.5 milyar euro. Tablonun geri kalanını ise 3.3 milyar euro ile kısa vadeli değerler tamamlıyor.

    Avrupa kulüplerinin toplam borcu ise yaklaşık 19.1 milyar euro olarak hesaplanmış. Bu borçların en önemli kısmını toplam 5.5 milyar euro ile kulüplerin almış olduğu banka ve ticari krediler oluşturuyor. Takımların ortaklarına ya da iş yaptığı diğer ilgili kurumlara olan borcu ise 2.9 milyar euro. Hiç kuşku yok ki bu tabloda en merak edilen değer transfer ödemeleri. Bu noktada da bu sayının toplam 2.3 milyar olduğunu görüyoruz. Kulüplerin oyuncularına ve antrenörlerine kısacası çalışanlarına olan borcu ise yaklaşık 600 milyon euro olarak hesaplanmış. Avrupa ekiplerinin uzun vadeli toplam 2.3 milyar euro borcu bulunurken, kısa vadede ödemeleri gereken para miktarı ise 3.9 milyar euro. Vergiler ve sosyal yardımlar için ise ödenmesi gereken 1.2 milyar euro bulunmakta.

    Kulüplerin hem varlık hem de borçlarının ele alındığı bu verilerde San Marino, Liechstenstein, Andorra ve Malta liglerinin baz alınmadığını, bu ülke takımlarının tahmini varlık toplamlarının 400 milyon euro olarak varsayıldığını ve ona göre toplam değer ve borç sayılarına eklendiğini de belirtelim.

    Transferler el yakıyor

    Oyunculara ödenen para konusunda Avrupa kulüplerinin ortalama olarak gelirlerinin %64'ünü oyuncu maaşlarına ve diğer sosyal yardımlara harcadığını görüyoruz. Bu oranın bir önceki yılla aynı olduğu bu kategoride, Spor Toto Süper Lig takımlarının genel ortalamanın üstüne çıkıp gelirlerinin yüzde %67'sini oyuncu ücretlerine yatırdığı dikkat çekiyor. Geçen sezon bu oranın %60 ile daha az olduğu ülkemiz takımları, futbolcularına İngiltere, İspanya ve Almanya gibi liglerin ekiplerinden gelirlerine oranla daha fazla para ödemiş görünüyor.

    Bu rakamlar bir yana, kulüplerin mali açıdan başını derde sokan asıl neden ise transfer borçları. Yukarıda bahsi geçen kulüp varlıkları ve borçları incelemesinde transfer borçlarını daha detaylı bir şekilde ele almak gerekirse; Avrupa kulüplerinin 2010 yılında transferdeki net gelir kaybının 933 milyon Euro olduğunu görüyoruz. Bu sayının da bir önceki senenin iki katı değerinde (474 milyon Euro) olduğunda düşünürsek, kulüplerin borç batağında yüzmesinin asıl nedeninin git gide artan transfer maliyetleri olduğu iyiden iyiye ortaya çıkıyor. Bu farkın da en büyük nedenini ise bir yıl önce kulüplerin oyuncu satışlarından elde ettiği net gelir 1,810 milyon Euro iken, bu seneki rapordaki açıklanan sayının 1,458 milyon Euro'da kalması yani  352 milyon Euro'luk fark olmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.



    Transfere en çok para harcayan 6 ülkeye baktığımızda İngiltere, Almanya ve Rusya'nın bir sene öncesine oranla 2010 yılında transfere daha az para yatırdığını görüyoruz. Özellikle Rusya'da transferlere ödenen miktar hemen hemen yarı yarıya düşmüş durumda. Ara transfer dönemi için yapılan 5 sezonluk araştırmada ise %57 ile Norveç ve %38 ile Rusya başı çekiyor.

    Tabii ki bu, diğerleri kadar sağlıklı bir inceleme değil. Çünkü bu ülkelerin bu kategoride üst sıralarda bulunmalarının nedeni liglerinin baharda başlaması. Yani Avrupa genel olarak ara transfer dönemindeyken bu ülkelerin sezon öncesi transfer dönemini yaşaması. Türkiye'nin son 5 sezonda transfere yatırdığı paranın %21'inin ara transfer döneminde harcandığının ortaya çıktığı bu incelemede, Avrupa ülkeleri arasından oran olarak en az %9 ile La Liga ekiplerinin ara transfer döneminde transfere harcama yaptığı ifade ediliyor.

    2010 sonu itibariyle son 3 yıl için hesaplanan transfer gelir ve giderlerinde ise sattıkları ve aldıkları oyuncular kıyaslamasında en çok kâra geçen ülkelerin Sırbistan Bulgaristan, Gürcistan ve Çek Cumhuriyeti olduğunu söyleyebiliriz. Bu 4 ülkenin son 3 yılda transferden net kârı %20'den fazla. Bu ülkeleri Hırvatistan'ın takip ettiğini de belirtmek mümkün. Türkiye, İspanya, Rusya, Ukrayna ve Danimarka takımları ise 2010 yılı baz alınarak yapılan incelemede son 3 yılda transferden en fazla zarara uğrayanlar olmuş. Bu takımların transferdeki ortalama zararları %10'dan fazla olarak hesaplanmış.

    El Clasico çılgınlığı

    Son 3 yılda transfere en fazla para harcayan 5 kulüpten 2'sinin İspanya'dan olduğu belirtilen raporda, bu iki takımın hangileri olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Real Madrid ve Barcelona olduğunu varsaydığımız bu iki İspanyol kulübünden oluşan transfer listesinde, son 3 yılda en fazla para harcayan 5 takımın ödedikleri toplam para ise 622 milyon euro ile 338 milyon euro arasında. Bu 5 takımı bir Alman kulübünün izlediğinin belirtildiği listede, bu ekibin de Bayern Münih olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

    Bavyera ekibinin de son 3 yılda transfere 233 milyon euroluk bir yatırım yaptığı gözüküyor. İngiliz kulüpleri ise bu listeyi adeta domine etmiş durumda. Transfere en fazla para harcayan 20 kulüpten 7'sini Premier Lig ekipleri oluşturuyor. Hatta takım adlarının verilmediği bu listede en fazla para harcayan takımın bir İngiliz kulübü olduğu da belirtiyor. Diğer bir İngiliz kulübünün ise 3. sırada yer aldığı ifade ediliyor. Kısacası bu kategoride ilk üçte iki İngiliz kulübünü görmek ve bu takımların kuvvetle muhtemel Chelsea ve Manchester City olduğunu söylemek mümkün.

    Transfere en çok para harcayan ülkeler bir yana, başta Portekiz olmak üzere Hollanda, Belçika, İsveç ve Finlandiya takımlarının ise son 3 yılda transfer gelir-gider oranında oldukça kâr ettiğini de belirtelim. Öyle ki Porto ve Benfica'nın kâr etme anlamında başı çektiği Portekiz takımlarının son yıllarda transferden elde ettiği net kâr yaklaşık 233 milyon euro olarak açıklanmış.

    En pahalı transferlere İngilizlerin

    Rapordaki diğer bir ilginç inceleme ise son 16 yılın en pahalı 400 transferi ele alınarak yapılmış. 1996'dan 2011 yılına kadar olan süreyi kapsayan bu araştırmada, bu seneler arasında yapılan en pahalı 400 transferin ülke, yaş ve kulüp dağılımı ortaya konmuş. Bu 400 transfer arasından en yüksek mâliyete transfer edilen 25 oyuncunun yaş ortalamasına bakıldığında 24 rakamıyla karşılaşıyoruz. Bu oyuncuların her birinin transfer bedelleri ise 50 milyon euronun üzerinde.

    En pahalı 400 transfere geri dönmek gerekirse, bu isimler arasından en çok oyuncu satan ülkenin İtalya olduğunu görüyoruz. İtalyan kulüpleri bu 400 transferin 96'sının satışını gerçekleştirirken, bu sıralamada kendilerini 90'la İngiliz, 63'le İspanyol kulüpleri izlemiş. Türkiye ise son 16 yılda sattığı 4 oyuncuyla en pahalı 400 transfer satışı listesine adını yazdırmış.

    400 transferin 146'sı yani %36.5'i ise İngilizler tarafından gerçekleştirilmiş. Premier Lig ekiplerinin ardından Serie A ekipleri yer almış. Bu alanda belirttiğimiz gibi toplamda 96 oyuncu satan İtalyan kulüpleri, 116 oyuncuyu da bünyesine kazandırmış. İspanyol ekipleri de son 16 senede en pahalı 400 transfer arasından 96 transfere imzasını atmış. Bu 3 ülkenin ardından ise oluşan sıralamada devasa bir fark olduğunu görüyoruz. Nitekim 96 oyuncu alımı yapan La Liga ekiplerinin ardından sadece 17 transferle Fransız kulüpleri geliyor. Ligue 1 takımlarını ise 9 transferle Bundesliga ekipleri izliyor. Türkiye'nin ise 400 futbolcudan oluşan listede 1 transferle yer aldığını görüyoruz.

    Tabloda da görülebileceği üzere hemen hemen yarısı forvet oyuncuları tarafından oluşan bu 400 transferin ülke dağılımlarında ise en büyük kısmı Brezilyalılar ele geçirmiş durumda. Bu transferlerden 50'si Sambacılardan, 43'ü İngilizlerden, 41'i de Arjantin kökenli oyunculardan oluşuyor. 39 İtalyan, 35 Fransız, 27 İspanyol, 26 Portekizli ve Hollandalı futbolcunun yer aldığı listede diğer ülkelerden toplam 113 oyuncu bulunuyor.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow