hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    22 yıllık bitmeyen deprem

    22 yıllık bitmeyen deprem
    expand

    1999'da iki depremle sarsılan Düzce'de bugün hala çadırlar var şehrin dört bir yanında. Ancak nedeni yeni bir deprem değil, mevsimlik işçiler. Her sene geldikleri bu topraklarda çadırlarda kalmak zorunda kalıyorlar hala. Durumlarını ise şöyle anlatıyorlar bir ağızdan: Bizim depremimiz 22 yıldır sürüyor.

    Düzce'nin Türkiye'nin gündemine oturması 1999'daki depremlerle oldu. Önce 17 Ağustos'ta sallandı, ardından üç ay sonra 12 Kasım'da. Resmi rakamlara göre bölgede yaklaşık bin kişi hayatını kaybetti.

    Dört bir yandan yardım yağdı, Bakanlar Kurulu kararıyla il yapıldı Düzce. Fakat yine de yeterli olmadı, olamadı. Yaralar hızla sarılamadı. Şehrin simgesi uzun zaman çadırlar oldu sadece.

    Bugün hala çadırlar bulunuyor Düzce'nin dört bir yanında. En çok da Çilimli ilçesinde. Tek fark içlerini, depremin yıktığı evlerinden canlarını kurtaranların doldurmaması. Onlar ekmek parası için binin üzerinde kilometreyi göze alarak evlerini aylarca arkasında bırakıp şehir şehir gezen mevsimlik işçilerin her yıl geldikleri "geçici" yaşam alanları.

    Ramazan onlardan biri. 27 yaşında. Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinden 22 yıldır Çilimli'ye gelen babasının peşinde gelmiş bu topraklara. İlk öğrendiği şey olmuş tarım ürünleri. Toplama süreci ise ilk oyunu. Tabi zamanla bu "oyun" önce göreve, sonrasında işe şimdi ise zorunluluğa dönüşmüş.

    Yaşadıkları yaşam koşullarını depremzedelerle bir tutuyor Ramazan pek çok işçi gibi. Ve onların duygularını, çocukluğundan beri yaşadığı şartları tek bir cümle ile özetliyor: Bizim depremimiz 22 yıldır sürüyor.

    Hemen ardından babası Bedri Bey sözü alıyor. Eskiden çadırlara bile izin verilmediğini, son iki senedir devletin çadır dağıttığını söylüyor, şimdiki durum için de yetkililere sesleniyor: Rahatız dersek yalan söylemiş oluruz. Çadırlar çok iyiyse önce bunu söyleyen yetkililer kalsın.

    Bedri Bey, ardındansa sözü Suriyeli mültecilere yapılan yardımlara getiriyor pek çok mevsimlik işçi gibi, "Neden burası ile ilgilenmiyorlar" diye soruyor. Ve hemen ardından ekliyor: Azcık yardımla bütün sorunlarımız çözülebilir halbuki.

    "Şanlıurfalı ailelerin çağrısı siyasetçilere, özellikle de oylarının adresi AK Parti'ye. Şehirde 10 milletvekili verdikleri, hatta bakan bile çıkarttıkları iktidar partisine soruyorlar "Yaz aylarında şehrin üçte biri sizce nerede?" diye. Hiçbir politikacının, siyasi partinin, hareketin onların şartları ile doğrudan ilgilenmemelerinden şikayetçiler."

    En büyük ve aşılamayan sorunları ise temizlik. Bedri Bey tepkili. Pek çoğunun sesi oluyor konuşurken. "Hakaret sadece sözle olmaz. Yüzlerce kişiye tuvalet yapmazsanız bu zaten hakarettir" diyor.

    Son bir yılda talepleri bir nebze olsun karşılık bulmuş. "Hayata Destek" derneği ile çalışan kamu görevlileri 8 tuvalet koymuş bölgeye. Banyo imkanı da sağlamış. Fakat bu sene gelenlerin sayısı geçen seneden beklenmedik şekilde iki kat artınca yetmez olmuş insani ihtiyaçlar için. Tuvalet sayısının artırılmasını istiyorlar, en acil talepleri bu. Öte yandan atılan adımları da küçümsemiyorlar. Özellikle de kampın yanındaki kapalı spor salonunun dernek sayesinde kullanılır olmasından memnunlar. Bedri Bey, "Sırf biz içine girmeyelim diye yazları bekçi dikiyorlardı" diye şikayet ediyor geçmiş günlerden. Bugünse özellikle gençlerin cep telefonlarını şarj etmeleri bile onları mutlu ediyor, dış dünya ile temaslarını sağlıyor.

    Spor salonunun en önemli özelliği ise aslında eğitim merkezine dönüşmüş olması. Nisan ayında erkenden ayrıldıkları okullara Ekim ayında dönebilen çocuklara burada eğitim veriyor Hayata Destek Derneği. Çocuklar da sosyal hizmetler bölümü öğrencisi eğitmenler de gönüllü katılıyorlar çalışmalara. Çocukların katılım sayıları her gün değişse de mutlulukları aynı kalıyor. Odaklanılan konular ise sosyal. Bir yanda yaşadıkları ortamdan esinlenerek çizdikleri resimlerde öğretmen ve doktor olma hayalleri sıralanıyor diğer tarafta ise iç dünyalarını yansıtan bir haykırış öne çıkıyor "Kuşlar gibi özgür olmak istiyorum" diye.

    Kamu kuruluşları da eksiklerin farkında. Çilimli İlçe Özel İdare Müdürü Sudi Akar şartların yeterli olmadığının biliyor. Gelecek sene geliştirileceklerine söz veriyor, tuvalet sayısının artırılacağını belirtiyor ancak bütçe sıkıntısının da altını çiziyor. Akar, sadece belediye bütçesi ile yapılanların sınırlı olacağını hatırlatıyor.

    Mevsimlik işçilerin bir başka sorunu ise çalışma ücretleri. "Yerliler saat 7'de başlıyor, işi 5'te bırakıyor, biz 7'den 6'ya kadar hatta 7'ye kadar çalışıyoruz ama Düzceliler 50 TL alırken, biz 35 TL kazanıyoruz" diyor Bedri Bey. Çalışma şartları için tevekkül ediyor, "Allah böyle uygun görmüş" diye. Hemen ardındansa ekliyor, "ücret farkı ayrımcılık, ben bunu kabul edemiyorum" diye. Bölgedeki en büyük sorunlar arasında görülen 16 yaş altındaki çocukların çalışma nedenini de buna bağlıyor. "Eğer" diyor Bedri Bey "fiyatlar artsa biz de çocuklarımızı çalıştırmak zorunda kalmazdık" diye ekliyor. Ücret için işaret ettiği yer ise valilik. En düşük ücretin Şanlıurfa'ya en uzak yer Düzce'de olduğunu belirtiyor, Ordu'yu örnek gösteriyor.

    Karar Valilik'ten çıksa da kamu görevlileri asıl fiyatın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'ndan çıktığını ifade ediyor. Ordu'daki fındık işçilerinin fiyatının Düzce'dekilerden neden daha yüksek olduğu sorusu ise yanıtsız.

    Bedri Bey gelecekten umutlu konuşmuyor. Yalnız da değil bu konuda. Etrafımızı çevreleyen Urfalılar da hemfikir onunla. Makineli tarımın mevsimlik işçiliği sona erdirebileceğini düşünüyorlar. Aslında hepsinin isteği yaptıkları işin sona ermesi. Onlar şehirlerinde kalmak istiyor, Urfa'da çalışmayı hayal ediyorlar. Çocuklarını şehir şehir dolaştırmak zorunda kalmadan, çadır hayatına mahkum olmadan. Korkuları ise ekmek kazanacakları bir işleri olmadan ortada kalmak. Bu ihtimal karşısında tek yanıtları ise hala inanç dolu: Allah kerim…
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow