hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Dışarıyı değil, içeriyi keşfetme zamanı"

    Dışarıyı değil, içeriyi keşfetme zamanı
    expand
    KAYNAKHande Sönmez / Cnnturk.com

    "Kabin" ve "Garaj" gibi çok iyi iki yerli metni tiyatroseverlere armağan eden Kemal Hamamcıoğlu, "Önceden hep dışarıyı keşfetmek istiyordum, şimdi kendimi sevmeye çalışıyorum. Karakterlerim de öyleler. İçlerine bakıyorlar" dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hamamcıoğlu ile yazmak çizmek üzerine söyleştik.

    İlk hangi satırları / şiiri / hikayeyi okurken içinden "Ben de yazmak istiyorum" hissi geçti, hatırlıyor musun?

    Aslında ilkleri hiç bulamıyorum ama bunu en çok hissettiren Tarjei Vesaas'ın "Buz Sarayı" kitabıydı sanırım. Umay Umay romanı okumamı tavsiye etmişti. İyi ki etmiş. Kitabı okuduğumda kitaptan o kadar etkilenmiştim ki dar koltukta kelimelerin soğuğundan yarı uyanık bir rüyaya dalmışım. Aynı anda hem buz gibi hem de sımsıcak bir kitaptı ondan sanırım. Yarı uyanık bir rüya gibi bıraktı beni. Bazı kitaplar güçlü uyandırıyor insanı. Bir de Küçük Kara Balık var elbette. Şimdilerde Küçük Prens diye bağırıyor birileri ama azımız Küçük Kara Balık'tan haberdar kaldık. Var olmakla ilgili şahane bir hikaye anlatan böyle bir kitap varken çevremiz prensten ziyade balıklarla dolu olmalı. Balık dövmeleri daha güzel durur tende hem. Yüzüyor balık bir kere. Derdi gerçek!
    "Birdman"in müziklerinin mimarı İstanbul'a geliyor
    Senin için "yazma" eylemi nasıl bir süreç? Sancılı mı, tanıdık mı, şaşırtıcı mı?

    Öncelikle çok sevmem ve dert etmem lazım ne yazacaksam. Aşkı anlatayım diye aşk yazmıyorum örneğin. Derdim aşksa onunla ilgili cümleler kendiliğinden birikip sonra kendiliğinden çıkıyor kendi zamanında. Yazarken hiç yazamayacakmışım gibi başlayıp, ağlaya ağlaya bitiriyorum yazdıklarımı. Ağlamayı hafife alarak, romantizme ederek değil bu. Acımadan, gülmeden yazamıyorum sadece.

    İnsan en çok dert edindiği şeyi dökermiş kağıda. Senin derdin en çok "insan kalbi" gibi geliyor bana. Ne dersin buna? Ya da şöyle sorayım; derdin ne?

    Tek derdim kendime yetebilmek. Melankolik, ağlak insanlara tahammülüm hiç yok. Bu yüzden güçlü ve kendi kendine yetebilen karakterleri anlatıyorum sadece. Öyle olmaya her gün daha fazla gayret ettiğimden belki. Önceden hep dışarıyı keşfetmek istiyordum, şimdi kendimi sevmeye çalışıyorum, karakterlerim de öyleler. İçlerine bakıyorlar. Sert bir kış geçirdiler, şimdi sıra baharda. Yaza biraz daha var. Yaz da gelecek.

    Yazmak için başvurduğun ritueller var mı?

    O ritueli yeni kurdum, geceleri yazıyorum ve çok iyi geliyor sabahlamak. Masamın ışığını yeni buldum. Herkes uyurken yazabiliyorum, herkes uyanıkken ses yok uğultu var, hikaye yok, kaos var. Sokakta beni kimse şaşırtmıyor artık ama odamda o yazma sürecinde hep şaşkınım. Bir de yazarken ve yaşarken insandan ziyade doğayı taklit etmek gerektiğine inanıyorum. Doğada her sorunun cevabı var. Işık var bir kere.

    Sence kimlerin satırlarını okuduğumuz için şanslıyız?

    Benim için ilk sırada Umay Umay var. Güçsüzlüğüyle çok güçlü baş eden şahane bir şair var yazdıklarında, hikayesinde. Virginia Woolf keza yine çok sevdiğim yazarlardan. Sevim Burak, Gülten Akın, Turgut Uyar, Didem Madak. İyi ki bu coğrafyada yaşamış ve yazmış dediğim isimler. Ama bu özel isimlerin Instagram postunda kullandığımız bir yazı kadar sıkıştırılmasına karşıyım.

    Sen bir cümlelerini alıp slogan yapmaktan bahsetmiyorsun sonuçta...

    Evet benim bahsettiğim çok daha derin, onları okumak ve anlamaya çalışmak. Üşenmeden okumak. Kelimelerini hafifletmeye cüret etmeden.

    Şimdi birazcık tiyatro oyunlarından bahsetmek istiyorum. Hem "Kabin" hem de "Garaj" son dönemdeki en sağlam yerli metinlerden. Devamı gelecek mi?

    Evet gelecek, şimdi iki yeni oyun yazdım onların görüşmelerini yapıyorum. Süreyi oyun yazarken biraz uzatıyorum, zamana yayıyorum. Reklamcıymış gibi sürekli üretmek ve üretmek zorunda hissetmek istemiyorum hiç. Kurduğum cümleyle aralıksız bağ kurayım istiyorum. Kalbime dokunmazsa kime neden dokunsun yazdıklarım?

    Yavuz Turgul'un Eşkıya filminin kamera arkasında vardı, Tuğrul yaptığı işin provasını kamera arkasında ağlayarak izliyordu. İşte ben de o şekilde bağ kuruyorum ürettiğim işlerle. Kabin'deki ve Garaj'daki karakterleri sevdim ve bıraktım dışarı. Onları çok özlüyorum. Neyse ki Garaj tekrar Craft'ta başlayacak önümüzdeki sezon. Orkide ve Kahraman'la karşılaşacağım bir sokakta yine.

    Yazarken en çok neden besleniyorsun?

    İyi müzikten, köpeğimin her sabah kapıdan ilk kez dışarıyı görüyormuş gibi heyecanla çıkmasından, bir başıma soğuk kahve içmekten, beyaz ya da siyah giymekten, bir başıma sinemaya gitmekten, bir başıma Karaköy'den Beşiktaş'a yürümekten besleniyorum. Çoğu biriyle tatile, sinemaya, kahveye giderek korunaklı hissediyor. Ben o yalnızlığın içinde var olarak besleniyorum. Hem hiç yalnız değilim. Hem de korunmaya ihtiyacım yok.

    "Kahramanlar Hep Erkek"e nasıl dahil oldun? Ve seneye izleyecek miyiz?

    Sanatatak.com'un genel yayın yönetmeni Ayşegül Sönmez, Duygu Asena'nın yakın çalışma arkadaşıydı. Bana bu uyarlama fikrinden bahsettiğinde Kadının Adı Yok kitabını alıp okudum ve kitaptan yeni bir şey yaratma fikri beni çok heyecanlandırdı. Kitabı tiyatro metnine çevirirken sakin bir hisle kurguladım, başka bir gündelik hız metnin önüne geçsin istemedim ve sahiden de metin umduğumuzdan çok daha fazla kişiye derinden dokundu. Proje seneye devam edecek ve yurtdışında festivallere de gidecek. Duygu Asena'nın romanı kadın ve erkeğe kısacası insana çok sağlam bir şey fısıldıyor; "Mutlu olmadığın ortamdan kaç git"

    Önümüzdeki dönem projeleri dersek bir klasik soruyu da es geçmemiş oluruz...

    Hakan Kurtaş ve Metin Akdülger'le bir video art çalışmamız oldu. Şimdi yeni performans gelecek. Sonrasında belki bir sergi oluşturabilecek malzemeler toparlıyorum. İki oyun var. Bir roman yazmaya başladım o devam ediyor. Kendi film senaryom var ona çalışıyorum 2 senedir. Eylül'de kitap gelecek. Dizi senaryosu var bir de. Uzun zamandır koltuktan kalkmamıştım. Şimdi sadece üretmek var. Tatil projeleri bu yüzden hiç yok. İşimi çok seviyorum.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow