hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Av. Ahmet Kemal Şenpolat Av. Ahmet Kemal Şenpolat

    Bir hayvan koruma derneğinin görevi ne olmalıdır?

    27.07.2015 Pazartesi | 12:07Son Güncelleme:

    Para toplayarak bu paralarla kuru mama almak, veterinerlik hizmetleri vermeye çalışmak hayvan koruma derneklerinin asli görevi olmamalıdır. Devletin yapması gereken işi dernek o küçük bütçesi ve kadrosu ile yapamaz. Trilyonları olsa bu kısır döngü ile başa çıkamaz. O zaman böyle bir misyona soyunmuş bir derneğin, vakfın, hatta federasyonların görevi ne olmalıdır?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugüne kadar gelen yanlış uygulama ve usul hayvanları koruma sıfatı altında çalışan derneklerin üçüncü şahıslar tarafından ihbar kurumu olarak görülmesi, herhangi bir kötü muamele ile karşılaşıldığı zaman hemen o bölgede bulunan derneğe durumun bildirilmesi, kapısının önüne kedi köpek bırakılması ve aradan bu kişinin çekilmesi olarak algılandı. 

    Bir hayvan koruma derneğinin görevi ne olmalıdır

    Oysa hepimizin de bildiği üzere Türkiye’de hayvan koruma derneklerin çoğu gerek maddi açıdan olsun gerekse yetişmiş eleman eksikliğinden olsun her zaman için zor durumda. Ülkemizin içinde yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar, olağan hale gelen krizler, hayvan haklarına bakış açısının dar olması, dernek yöneticilerinin egolarını bir türlü bastıramayıp psikolojik sorunlarına zincirli köle olmaları, derneklerin çoğunu hayvanlardan bile daha acınası ve zavallı durumda olduğunu hepimize ispat ediyor!

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ülkenin bu kadar aydın, kaliteli, entelektüel, pratik zekalı cevheri olmasına rağmen çoğu bu negatif etkiler nedeniyle bu derneklere uğramak istememekte. Maalesef kamuoyunda oluşturulan yanlış “ dernek” ve “hayvansever” (fakat insansevmez) imajı ile derneklerin bir ihbar kurumu olarak algılaması onların asıl yapması gereken STK baskısını bir türlü idari kurumlar üzerinde oluşmamasına neden olmakta.

    Hatta öyle ki hayvan koruma derneğinin görevi kedi, köpek bakmak ya da cebinden çıkarıp para vermek olarak dayatılmakta. Bu görevi yapması gereken kurum ise DEVLETTİR. Aslında derneklerin kimi zengin ve kadirşinas gönüllülerinden bağış toplayarak bunu yapmaya çalışmaları yaşanan ikilemin belki de en büyük dışa vurmuş halidir.

    Açıkçası bir derneğin kısırlaştırma yapmak için para toplamasını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Hangimiz devletten daha zengin olabiliriz ki? Ya da hangimiz kapımızın önündeki sokakta elektirk - su - doğalgaz tesisatı değişmesi gerektiği zaman mahallece para toplayıp belediye yerine bu göreve soyunuruz ki?

    Şunu kabul etmek gerekir ki, hayvan beslemek güdümüz her zaman için hayvan hakkını korumak, idari yazışmalarla devlete unutmuş olduğu görevi hatırlatmaktan daha önde gelir. Birincisinde yaşanan manevi tatmin asla, ikincisindeki  gibi soğuk- itici, can sıkıcı, sonucu bile “resmi“ bir yazı olacak bir eylemle boy ölçüşemez.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    O nedenle etrafımızdaki zengin hatta maddi durumu zor durumda olan insanlardan bile para toplayarak bu paralarla kuru mama almak, veterinerlik hizmetleri vermeye çalışmak derneğin asli görevi olmamalıdır. Devletin yapması gereken işi dernek o küçük bütçesi ve kadrosu ile yapamaz. Trilyonları olsa bu kısır döngü ile başa çıkamaz. 

    O zaman böyle bir misyona soyunmuş bir derneğin, vakfın, hatta federasyonların görevi ne olmalıdır?

    Onların görevi öncelikle Sivil Toplum Örgütü olarak devlete baskı yapıp bu gibi işler için devleti zorlamaktır. Topladıkları bu paralarla, kamuoyu yaratmak için yerel televizyonlar, radyolar, basın başta olmak üzere halkla ilişkiler çalışmaları yapmaktır. Milletvekillerinden tutun, belediye başkanlarına, bakanlara, zabıta müdürlerine, okuldaki eğitmenlere kadar çalışmalar yapmak, afiş bastırmak, fuarlarda stand açmak, müftülerle, rotaryenlerle, masonlarla, çok geniş kesimlerle görüşme yapıp bilinen kabuğu kırmaktır. Mevcut arazide kurtarma çalışmalarını yaparken, bakımevlerindeki hayvanlara bakarken aynı zamanda paneller düzenlemek, uluslararası sempozyumlara müdahil olmak, mahkemelerde dava açmak, bu davanın sonuçlarını kamuoyu ile paylaşıp, balık tutmasını ortalama vatandaşa öğretmektir. İki çalışma arasındaki paralellik mutlaka sivil toplum örgütü çalışması lehine ağır basmalı, kedi köpek toplayıcılarından sivil toplum örgütü çalışması yapılacağı asla unutulmamalıdır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bağışla kuru mama alınır mı?

    Bir dernek zamanında Avrupa Birliği'nden ciddi fon almış, bu paranın büyük bir kısmını bir yıl içinde kuru mamaya yatırmış, ertesi yıl tekrar hayvan severlerden para istemeye başlamıştır. Aslında bu örnek maalesef hepimizin yaşadığı kısır döngünün tipik yansımasıdır. Hepimizin başından geçen ama kabul etmek istemediğimiz gerçektir. Kabul etmek istemeyiz çünkü gönüllülerden alınan bağışlarla devletin yapması gereken bir işi kimseye kaptırmak istemeyiz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Manevi “besleme” duygumuzu belki de tatmin etmek için “hayvan koruma gönüllüsü” sıfatı ya da derneği arkasına saklandığımızı çoğu zaman düşünmüşümdür.

    Hayvan beslemek varken, bu kadar güzel ve tarifi imkansız psikolojik tatmin dünyası önümüzde dururken, kimse de kalkıp ne broşür bastırmak, ne bilboard düzenlemek, ne panel yapmak ne de Ankara’da lobicilik faaliyetleri için para vemek istemez. Çünkü önündeki somut yaralanmış köpeği görür, canı çıkartılmış atı, eşeği, ineği görür, bacağını araba çiğnemiş kediyi görür. Milyarlarını buraya akıtmayı öncelikli olarak tercih eder.

    Ve gün gelir o milyarlar bir gün Bandırma'daki, Antalya'daki, Mamak'taki, İstanbul’daki, Bodrum’daki, Didim'deki katliam olur.

    Derneklerin, vakıfların görevi kurumsallaşarak devletin unutmuş olduğu, yapmak istemediği , ayak sürçtüğü konularda onun üzerinde broşürlerle, medya ile afişlerle, ikili görüşmelerle baskı oluşturmaktır.

    Yoksa trilyonlarınız olsa milletin hayvanlara karşı işlemiş olduğu günahını temizleyemezsiniz. Ne para dayanır, ne bütçe, ne emek, ne enerji! Bugüne kadar yapılan da budur zaten. Tüm sistem bu anlayış nedeniyle iflas etmiştir.

    Giresun, Adana, Eskişehir, Kadıköy, Diyarbakır tam olmasa da bu yol ile başarmışlardır.

    Başaramayan şehirler maalesef ceplerindeki para bitene kadar devletin görevini üstlenmeye kalkan ve bağış toplayarak yaşamaya çalışan dernekçilerdir.

    Yeni kurulan federasyonumuzun da felsefesi de alışılmışın dışında bir taktik izleyerek ve ulusal çapta devletin yapması gereken görevi yine ona hatırlatmak ve denetleme görevinde kalmaktır. Bu şekilde eğitim vermekte ve bunu destekçilerine aşılamaktadır. Çünkü eski sistem çökmüştür.

    Artık  hayvan hakları bakış açısı Türkiye’de eski alışkanlıklarından kurtulup yeni bir vizyon kazanmalı, devletin yapmak istemediği görevi devlete hatırlatmalı, bir ihbar kurumu olarak değil , devleti çalıştıran bir mekanizma olarak yerini almalıdır.

    Bu yeni sistemi beğenmeyenler, kurmuş oldukları bu yanlış düzenin yıkılmasını istemeyenler de maalesef kendileri gibi olanları yanlarına çekmeye çalışıp yeni bir vizyon getirmek isteyenlere saldırırlar, ekip çalışması istemezler , halkla ilişkiler, seminerler gibi kuru kalabalık söylemler istemezler, insan merkezli tartışmalara prim uzatırlar, yapılan bu yepyeni çalışma görünmesin diye fiili olarak uygulanması mümkün olmayan “projeler üreterek” uyuyan kızılderilinin uyanmasını engellerler.

    Çünkü o yeni fikir ve bakış açısı aslında kendi kurmuş oldukları dünyanın yıkılmasının sinyalleri , yani sonun başlangıcıdır.