hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Cansel Poyraz Akyol Cansel Poyraz Akyol

    Temmuzun 2'siydi…

    02.07.2015 Perşembe | 14:07Son Güncelleme:

    Temmuzun 2'siydi. 14 yaşındaydım. Annem öğretmen olduğu için, her yaz olduğu gibi yine sendikanın yaz kampındaydık.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tamamı sendikalı öğretmen aileleriyle dolu, mütevazı ama denizi, doğası mükemmel bir kamp.

    15 günlüğüne ordayız. Arkadaşlığın, eğlencenin en güzeli, o 15 günlük mütevazı kamplarda yaşanır.

    O yaştaki biri için tek kötü tarafı, öğretmenlerle dolu bi yerde tatil yapmaktır.

    Ölümüne korktuğun matematik öğretmeninden tam kurtuldum derken, şıpıdık terliği ile çıkıverir karşına kumsalda.

    ***
    Sendika kampı olduğu için, herkesin dünya görüşü belli. Erkek öğretmenler pos bıyıklı. Şort üstü, kolsuz atlet tişörtlü, koltuklarının altında her daim Cumhuriyet ve benzerleri…

    Kadın öğretmenler batik desen elbiseli, kısa kızıl saçlı, boyunlarında boncuklu gözlük ipi…

    Diğerlerinden farklıdır bu kamplar. Gülünür, eğlenilir ama her daim siyaset konuşulur büyükler arasında. Çocuklara kollektif bir bilinç aşılanmaya çalışılır. Hiçbir şey tek başına yenmez. Kimse masada tek başına oturmaz. Akşam eğlencesi kampın gazinosunda (4 tarafı açık, üstü tenteyle kapalı, masaların olduğu, yemek dahil her türlü sosyal hayatın döndüğü yer), müzik öğretmenleri saz çalar, gençler sahilde gitar. (Akdeniz akşamları henüz icat olmuş muydu, hatırlamıyorum ama gül pembe vardı, eminim)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ***
    14 yaşındayım. Çocukla ergen arası saçma sapan bi yerdeyim. Kimse beni anlamıyor, canım hep sıkkın, yüzüm hep asık, ölesiye walkman dinlemek ve güneşin altında pişmek istiyorum.

    Kendim gibi sevimsiz ve sivilceli yaşıtlarımla denize bile girmiyoruz. Mütemadiyen isyan ediyoruz, hayat çok anlamsız falan diye geziyoruz ortalarda.

    ***

    Sonra bir gün biz yine ergen ergen müzik dinleyip ailelerimizi sinir etmekle meşgulken, bi çığlık koptu. Bağırışmalar, plajda koşuşturmalar, sadece Sivas lafını duyabildik o telaşede…

    Tüm kamp gazinoda toplandı. Yüksekçe dökme demir bir kutunun içinde kilitli duran televizyon açıldı apar topar.

    Gazinonun ortak telefonundan bir yerler arandı tüm gün. Pos bıyıklı tarihçi, batik elbilesi coğrafyacı ağlamaya başladı akşam saati.

    Bir ölüm sessizliği çöktü kampa. Akşam yemeği saati geldi, metal tabildot tabaklarını gürültüyle koydu yemekleri yapıp dağıtan abla her zamanki yerine.

    Kimse cesaret edip sıraya giremedi. Sanki bi lokma yese ihanet edecekti o acıya.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ***

    Son ana kadar kurtarılacaklarına inanmıştı herkes. Öyle teselli verilmişti fenalaşanlara. Şok ve acı içiceydi. Kimse inanamamıştı olup bitene

    O günden sonra kamp bitene kadar kimse gülmedi, büyükler hiç denize girmedi. Akşamları saz çalınmaya devam etti ama hep hüzünlü türkler çalındı önceki günlerin aksine. Çocuklar akşamları hiç inmedi sahile. Kimse anne-babasının yanından ayrılmak istemedi. Herkes ürktü, herkes korktu.

    Biz bi gecede büyüdük o 2 Temmuz'da. Halkın da, devletin de bambaşka yüzünü tanıdık.

    ***

    Aradan yıllar geçti. Yıl 2014 oldu. 35 yaşına girdim. Aynı halk Ali İsmail'i kıstırdı bu kez, sokak arasında, aynı devlet yine izledi. 2 Temmuz 1993 günü kopan parçanın aynısı koptu içimden.

    Elimizden gelen tek şey unutmamak. Bir derin imza gibi mıhlamak hafızalarımıza ve ağlamamak. Şairin de dediği gibi, ağlama, ağlarsan unutursun acını…