hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Erdem Aydın Erdem Aydın

    Benim gördüğüm 1915

    24.04.2015 Cuma | 23:21Son Güncelleme:

    Bundan 6 yıl önce… Hrant Dink'in hayatını yazmak isteyen yabancı bir gazeteciye tercümanlık yapmak üzere Sivas'a ve Malatya'ya gittim. Gözüyle görünce daha bir inanır ya insan, öyle olmuştu bana da.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Önce Sivas'ta Ermeni cemaati lideriyle görüştük. Kuyumcu dükkânında konuştu bizimle, Madımak hemen yanı başımızdaydı. "Azınlık olarak yaşadığınız bir problem var mı" diye bir soru tercüme ettiğimi hatırlıyorum ve suratında tuhaf bir gülümseme, kuyumcunun gözlerini kaçırırcasına verdiği "Hayır" yanıtını.

    Dükkânda oğluyla beraber diğer bir kişi daha vardı; oğlu çekiçle altın döverken o diğer kişi tezgâha yaslanmış duruyordu. Sarı seyrek saçları vardı, arada lafa karışıyordu gülümseyerek. Neden bilmem, eğreti duruyordu orada.

    Daha sonra tamamen bir tesadüf eseri o kişinin sivil polis olduğunu öğrenmiştik kuyumcunun oğlundan. Babasının da Ergenekon davasında "suikast yapılacaklar" listesinde bulunduğunu…

    O tedirginlikte arkadaşlarının kendisi bir mekâna gitmeden orayı kontrol ettiğini de söylemişti; BBP'li arkadaşından bahsetmişti de şaşırmıştık.

    Kuyumcunun oğlu bize eski Sivas'ı gezdirdi. Vadi içinde bomboş bir yeşillik, içinden geçen bir nehir. Tek bir taş yok, bütün izler silinmiş. Yok hepsi değil, bir iz vardı… Vadinin bir ucunda, askeri bölgenin içinde kalan harabe bir kilise ve yanı başında bir mezarlık. Kiliseye giriş izni yoktu, kaçak olarak bir kez girdiğini anlatmıştı, çekinerek. Kilitli ahşap bir kapıyı açtı, mezarlığa girdik.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mezar taşı yoktu, yer yer toprağın üstünde kemikler göze çarpıyordu. "Defineciler ve tıp öğrencileri..." demişti, öğrencilerin ders için kemik aradıklarını söyleyerek. Dedesinin mezarını göstermiş, sessizce dua etmişti. Ne mezar taşı ne bir isim…

    Birkaç yıl sonra orada çektiğim fotoğrafları kökeni Sivas'a dayanan Fransız Ermeni gazeteciye gösterdiğimde, yolda durmuş "burası orası" demişti, gözleri dolarak. Bana "seni yazacağım" demişti. Yazdı mı bilmem, şimdi ben onu yazıyorum.

    Diğer gördüklerim mi? Köylerde ahıra dönen kiliseler. Malatya'da Hrant Dink'in doğduğu mütevazi ev, yanında kubbesi çökmüş bir kilise, sarhoşlar girmesin diye kapı ve pencereleri mühürlenmiş. Biraz ötede "gâvur" mezarlığı…

    Zirve Yayınevi'nde öldürülen üç Hristiyan'ın mezarları ve o günün tesadüfen ölüm yıldönümleri olması. Yanımıza gelen iki sivil polis, GBT yapılırken hemşeri çıkışımız ve kol kola ayrılışımız oradan. Bu da ufak bir geziden ufak bir anı, kitap projesi rafa kalktı belki ama gördüklerim bende baki kaldı. Bu da benim gördüğüm 1915...