Bağdat caddelerinde arkanızda belirdikleri an aracınızı sağa çekmeniz, geçmelerini beklemeniz gerekirdi. Göremediğimiz de oldu. 2006 Temmuz'un da Bağdat caddelerinde aracımızla giderken, görmedik. Firdevs Meydanı'ndan çıkıp, Tahrir Meydanı'na giden yolda arkamızda belirdi Amerikan Humvee'leri, sağ tarafımız doluydu. Aracı kenara çekemedik, önce klaksonunu çaldı, ardından aracımıza zırhlı ciple "dokundurdu". O anda bir kuyutu bulup atmıştık kendimizi kenara... Ancak elinde uzun namlulu ağır otomatik silahıyla Humvee'nin tepesindeki, Amerikan askerinin tepkisi de yetmişti. Elindeki içi su dolu pet şişeyi bize doğru fırlatmıştı. Aracımızın camına çarpınca korkmuştuk. Neden mi? Çok zararsız değildiler.
İşte Humvee'den çekilen o görüntüler
Çünkü zaman zaman kenara çekilmeyen araçlara askeri konvoylardan ateş açılıyordu. Trafikte istedikleri gibi davranıyorlardı. Ters yöne girebilirlerdi, size çarpa bilirlerdi. Çarpa, çarpa kenara atabilirlerdi. Birinde gözlerimle gördüm, kenara çekilmeyen araca kızıp kaldırıma çıkan Amerikan konvoyundan açılan ateşle, yoldaki aracın lastikleri kurşunlanmıştı. "Gözlerimle gördüm" dedim, çoluk çocuk vardı da araçta... Irak'ta Amerikan askerleri görünce, pek gülünmezdi, hatta korkulur kaçılırdı. Bu da onlardan biriydi. Her şey bir tür film gibiydi, savaşlar zaten "gerçek üstü"ydü. Bir kahramanlık görmedim, evleri basılan, yaralanan, öldürülen, sakat kalan insanlar gördüm. Ama savaş, savaşla bitmiyor. Propogandası var. Hem işgal hem de işgalden sonra Amerikan propogandası durmuyor. İşte bu filmlerden biri "American Sniper" yani Amerikalı keskin nişancı...
Film bir Amerikan savaş "kahramanı"nı anlatıyor. "Kahraman" 4 kez Irak'a göreve gidiyor. Birilerini, birilerini ve daha birilerini öldürüyor. Uyarlanan kitaba göre 225, resmi rakamlara göre 160 pointi yani öldürdüğü hedef var... Tabii ki öldürülen kişiler Iraklı... Ancak konuyu biraz değiştirebilmek adına ABD'li savaş "kahramanı"nın karşısına keskin nişancı olarak bir kişiyi çıkarmışlar. O kişi de Suriyeli... Film biraz da 2 keskin nişancı arasındaki mücadeleyi de konu alıyor. Yani, "sadece biz değildik, bize karşı savaşanlar da başka ülkelerdendi" denilmiş. Ayrıca Bradley Cooper'ın oynadığı savaş "kahramanı" Chris Kyle, filmde birkaç kez Dönemin ABD Başkanı George W.Bush'un "önleyici savaş doktrini" olarak adlandırılan düşüncelerine "paralel" bir şeyler söylüyor. Örneğin, "Biz burada olmazsak, 'teröristler' ABD'ye gelir" gibi... Sonuç; öldüren de öldürülüyor ama kendi memleketinde...
İşte o film, içinde birçok "katile övgü" öğesi taşıyan o film, 6 dalda Oscar'a aday oldu. En iyi film, en iyi yönetmen ödülünü alamadı ama "katile övgü", övgü aldı. En iyi ses kurgusu dalında Oscar kazandı. ABD'liler, işledikleri savaş suçlarını hem normalleştirmek hem de sebep bulmak için yine 7. sanatı kullanma yolunu seçtiler. Geriye ne kaldı, üzerlerinde savaş suçu işlenmiş "vahşi" doğulular...
Bağdat caddelerinde arkanızda belirdikleri an aracınızı sağa çekmeniz, geçmelerini beklemeniz gerekirdi. Göremediğimiz de oldu. 2006 Temmuz'un da Bağdat caddelerinde aracımızla giderken, görmedik. Firdevs Meydanı'ndan çıkıp, Tahrir Meydanı'na giden yolda arkamızda belirdi Amerikan Humvee'leri, sağ tarafımız doluydu. Aracı kenara çekemedik, önce klaksonunu çaldı, ardından aracımıza zırhlı ciple "dokundurdu". O anda bir kuyutu bulup atmıştık kendimizi kenara... Ancak elinde uzun namlulu ağır otomatik silahıyla Humvee'nin tepesindeki, Amerikan askerinin tepkisi de yetmişti. Elindeki içi su dolu pet şişeyi bize doğru fırlatmıştı. Aracımızın camına çarpınca korkmuştuk. Neden mi? Çok zararsız değildiler.
İşte Humvee'den çekilen o görüntüler
Çünkü zaman zaman kenara çekilmeyen araçlara askeri konvoylardan ateş açılıyordu. Trafikte istedikleri gibi davranıyorlardı. Ters yöne girebilirlerdi, size çarpa bilirlerdi. Çarpa, çarpa kenara atabilirlerdi. Birinde gözlerimle gördüm, kenara çekilmeyen araca kızıp kaldırıma çıkan Amerikan konvoyundan açılan ateşle, yoldaki aracın lastikleri kurşunlanmıştı. "Gözlerimle gördüm" dedim, çoluk çocuk vardı da araçta... Irak'ta Amerikan askerleri görünce, pek gülünmezdi, hatta korkulur kaçılırdı. Bu da onlardan biriydi. Her şey bir tür film gibiydi, savaşlar zaten "gerçek üstü"ydü. Bir kahramanlık görmedim, evleri basılan, yaralanan, öldürülen, sakat kalan insanlar gördüm. Ama savaş, savaşla bitmiyor. Propogandası var. Hem işgal hem de işgalden sonra Amerikan propogandası durmuyor. İşte bu filmlerden biri "American Sniper" yani Amerikalı keskin nişancı...
Film bir Amerikan savaş "kahramanı"nı anlatıyor. "Kahraman" 4 kez Irak'a göreve gidiyor. Birilerini, birilerini ve daha birilerini öldürüyor. Uyarlanan kitaba göre 225, resmi rakamlara göre 160 pointi yani öldürdüğü hedef var... Tabii ki öldürülen kişiler Iraklı... Ancak konuyu biraz değiştirebilmek adına ABD'li savaş "kahramanı"nın karşısına keskin nişancı olarak bir kişiyi çıkarmışlar. O kişi de Suriyeli... Film biraz da 2 keskin nişancı arasındaki mücadeleyi de konu alıyor. Yani, "sadece biz değildik, bize karşı savaşanlar da başka ülkelerdendi" denilmiş. Ayrıca Bradley Cooper'ın oynadığı savaş "kahramanı" Chris Kyle, filmde birkaç kez Dönemin ABD Başkanı George W.Bush'un "önleyici savaş doktrini" olarak adlandırılan düşüncelerine "paralel" bir şeyler söylüyor. Örneğin, "Biz burada olmazsak, 'teröristler' ABD'ye gelir" gibi... Sonuç; öldüren de öldürülüyor ama kendi memleketinde...
İşte o film, içinde birçok "katile övgü" öğesi taşıyan o film, 6 dalda Oscar'a aday oldu. En iyi film, en iyi yönetmen ödülünü alamadı ama "katile övgü", övgü aldı. En iyi ses kurgusu dalında Oscar kazandı. ABD'liler, işledikleri savaş suçlarını hem normalleştirmek hem de sebep bulmak için yine 7. sanatı kullanma yolunu seçtiler. Geriye ne kaldı, üzerlerinde savaş suçu işlenmiş "vahşi" doğulular...