hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Nevşin Mengü Nevşin Mengü

    Nişantaşı'nın Suriyelileri

    24.04.2014 Perşembe | 14:52Son Güncelleme:

    Maçka Caddesi'nin tam köşesinde Lübnan Konsolosluğu'nun tam karşısı Suriye Konsolosluğu. Savaş ilk başladığı yıllarda, iki buçuk, üç yıl kadar önce kalabalıklar Cuma günleri eylem yapardı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Erkek ağırlıklı olurdu protestocu grupları. Sakallıydı pek çoğu.  Ellerinde Arapça, İngilizce ve Türkçe pankartlarla Esad'ı protesto ederlerdi, savaşı, ölümleri….

    Cuma öğle namazı yaklaşırken, bol pantolonlu, bazıları cübbeli bu kalabalık Atiye Sokak'tan  başları biraz önlerinde,  üzerlerindeki gözlerden rahatsız yürüyerek geçerdi. Sahi, sokağın sakinleri, kafelerin müdavimleri de tuhaf tuhaf süzerdi bu kalabalığı; belki rahatsız da olurlardı varlıklarından ama kimse ses etmezdi, herhalde biraz nezaketten, biraz da politik doğruculuktan.

    Esad ha gitti ha gidecek diye bekleniyordu o zamanlar.  Ne sular aktı ama derelerin ardından, seçime hazırlanıyor şimdi Esad, sandık diyor o da. Gel zaman git zaman bu protestocu grup artık uğramaz oldu Konsolosluğun önüne. Nişantaşı ahalisi fark etmedi belki, ne zaman bitti bu Cuma eylemleri.

    Şimdi sabahları çok erken kalabalıklar bekliyor Konsolosluğun kapısının önünde. Protestocu değiller, ellerinde evraklar var çoğunlukla. Suriye pasaportları, memleketteki devlet işlerini, evrak işlerini halletmek için bekliyorlar muhtemelen erkenden kapının önünde. Aralarında başı açığı da var, kapalısı da, kimi kravatlı kimi blucinli, kimi sarışın, kimi esmer.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Devlet işi malum uzar, hele savaşta devletten evrak almak kim bilir ne imkansız. Hali vakti olan Suriyeliler, Konsolosluktan çıkınca ya da belki de bir evrak için kim bilir beklerken, Cami'nin köşesindeki House Cafe'ye kuruluyor. O meşhur, ilk. Nişantaşı'nın gediklisi ve Nişantaşı'nın da ekseriyetle gediklilerinin gittikleri House Cafe.

    Artık ahalisi olmuşlar, nasıl diyeyim "Beyaz Suriyeliler" o köşenin o kafenin. Kimisinin bellediği masa bile var, her seferinde oturmayı tercih ettiği; menüde favorileri var, sıklıkla ısmarladıkları. Nişantaşı'nın  Suriyelileri onlar ve bir de diğerleri var tabi. Ne ac ı işte sınıfsal farklar, savaştan kaçıp komşuya göçerken bile beraberinde geliyor demek toplumların ve çok iç acıtıyor, biraz dışardan bütün o acımasızlığıyla görünce.

    Bahar günü, hafif çiseliyor yağmur ama çok ılık hava. Hani derdi tasası derdi olmayan "ay ne romantik yağıyor" der öyle bir yağmur.

    Gedikli House Cafe ıslanmasın diye müşterileri açmış tenteyi. Önce Suriyeli takım elbiseli, 40larını geçkin iki erkek oturdu, tentenin altına. Takım elbiseli ikisi de, yeşil gözlü biri, daha koyu kumral bıyıklı öteki. Ellerinde evraklar Konsolosluk beklemesindeler, yaktılar birer sigara, çay eşliğinde sohbetteler. Arkalarındaki masaya daha genç, belki karı koca belki kardeş kim bilir, iki Suriyeli yerleşti. Kadın kapalı, adam  makineyle özenle düzeltilmiş kirli sakallı, hararetle, yine evraklar eşliğinde konuşmaktalar. Hangi elzem kağıdın peşindeler ne zamandır belki de, ya da her ne ise. Aralarındaki masaya ise 4 kadın oturdu, onlar da Arapça konuşuyor ama Suriyeli değiller belli ki, Konsoloslukla alakaları yok, giyinmiş süslenmişler, ağır makyajlılar, elleri marka dükkanların torbalarıyla dolu. Alışverişe kahve arası herhalde.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İki çocuk yaklaştı masalara, Suriyeli onlar da. Küçücükler daha çok çocuk. Yabancı memleketteler, kim bilir hangi bomba sürükledi onları buralara, hangi ölüm, hangi kayıp…

    Dilendiler, Arapça. Biri kız biri oğlan esmer Suriyeli iki çocuk, masanın kenarında. Kız çocuğunun saçları dağınık, epey de kirli, parmak uçları simsiyah, kirden ve aslında belki de kederden. Bozuk istediler hemşehrilerinden, minicik ellerini açtılar, çocuk avuçlarını. Kafalarını çevirdi varsıl Suriyeliler, duymazdan geldi, hani her varsılın, dünyanın her yanında yaptığı gibi. Yokmuş gibi davrandılar, görmezden geldiler. NOKTA