Lise çağlarım. Sevgilim diyorum ama tüm olayımız teneffüslerde yan yana yürümek, okul çıkışında beni evime yakın bir noktaya bırakması (Arabayla değil tabii, yaya olarak), kırk yılda bir buluşup sahilde dolaşmak... Çocuk benim elimi tutmak istiyor, Puffy kucağımda. Sıkı sıkı sarılıyorum köpeğime. O yıllarda öpmek falan zaten yok, ayıp sayılır. En sonunda isyan etti; "Ne olur buluşacağımız zaman Puffy'yi evde bırak!" İlk gençlik falan demedim, midemdeki kelebekleri yok saydım, tercihimi Puffy'den yana kullandım. Bütün hayatım boyunca bir köpeğim olmasını o kadar istemiştim ki; artık ona sahipken bir dakika bile ayıramazdım yanımdan! Çocuk beni terk etti mi? Hayır uzun zaman sahilde o, ben ve Puffy üçlü bir şekilde dolaştık.
Yıllar sonra Mart 2009'da Puffy 17 yaşında bu dünyadan göçüp gittiğinde ben yerlere, göklere sığamadım acımdan. Herkes bana bir insan kaybetmenin daha büyük bir acı olduğunu anlattı durdu. Akıllarınca en kötüsünü gösterip beni rahatlatmak istediler. Ama onlar bilmiyordu; bu en kötüsüydü. Aşklarımda, acılarımda, mutluluklarımda Puffy hep yanımdaydı. Lise, üniversite, gazeteciliğe başladığım ilk gün, başarılarım, başarısızlıklarım... Hayat beni yavaş yavaş şekillendirirken bunun en büyük tanığıydı Puffy. Ve giderken sırdaşım, dostum ilk gençliğimi de alarak gitti bu dünyadan. O yüzden; "Pınar, ya sevdiğin bir insan ölseydi" cümlelerini duymazlıktan geldim katılırcasına ağlarken. İnsan, hayvan fark etmez sevdiğim gitmişti bu dünyadan. Biliyor musunuz hala rüyamda görme umuduyla başımı yastığa koyuyorum geceleri. Bir görünse gözüme; "Ben iyiyim, mutluyum" dese. "Acın hafiflemeden görünmez gözüne" diyor dostlar. 5 yıl geçti. Acım hafiflemiyor ama umudum hep var. O gittiği diyarlardan bir mutlu haber yollayana kadar sabırla bekleyeceğim. Ben ve gidişiyle yarım kalan yüreğim...
Lise çağlarım. Sevgilim diyorum ama tüm olayımız teneffüslerde yan yana yürümek, okul çıkışında beni evime yakın bir noktaya bırakması (Arabayla değil tabii, yaya olarak), kırk yılda bir buluşup sahilde dolaşmak... Çocuk benim elimi tutmak istiyor, Puffy kucağımda. Sıkı sıkı sarılıyorum köpeğime. O yıllarda öpmek falan zaten yok, ayıp sayılır. En sonunda isyan etti; "Ne olur buluşacağımız zaman Puffy'yi evde bırak!" İlk gençlik falan demedim, midemdeki kelebekleri yok saydım, tercihimi Puffy'den yana kullandım. Bütün hayatım boyunca bir köpeğim olmasını o kadar istemiştim ki; artık ona sahipken bir dakika bile ayıramazdım yanımdan! Çocuk beni terk etti mi? Hayır uzun zaman sahilde o, ben ve Puffy üçlü bir şekilde dolaştık.
Yıllar sonra Mart 2009'da Puffy 17 yaşında bu dünyadan göçüp gittiğinde ben yerlere, göklere sığamadım acımdan. Herkes bana bir insan kaybetmenin daha büyük bir acı olduğunu anlattı durdu. Akıllarınca en kötüsünü gösterip beni rahatlatmak istediler. Ama onlar bilmiyordu; bu en kötüsüydü. Aşklarımda, acılarımda, mutluluklarımda Puffy hep yanımdaydı. Lise, üniversite, gazeteciliğe başladığım ilk gün, başarılarım, başarısızlıklarım... Hayat beni yavaş yavaş şekillendirirken bunun en büyük tanığıydı Puffy. Ve giderken sırdaşım, dostum ilk gençliğimi de alarak gitti bu dünyadan. O yüzden; "Pınar, ya sevdiğin bir insan ölseydi" cümlelerini duymazlıktan geldim katılırcasına ağlarken. İnsan, hayvan fark etmez sevdiğim gitmişti bu dünyadan. Biliyor musunuz hala rüyamda görme umuduyla başımı yastığa koyuyorum geceleri. Bir görünse gözüme; "Ben iyiyim, mutluyum" dese. "Acın hafiflemeden görünmez gözüne" diyor dostlar. 5 yıl geçti. Acım hafiflemiyor ama umudum hep var. O gittiği diyarlardan bir mutlu haber yollayana kadar sabırla bekleyeceğim. Ben ve gidişiyle yarım kalan yüreğim...