hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Utku Başar Utku Başar

    Yeni "Soğuk" savaş

    01.12.2013 Pazar | 11:37Son Güncelleme:

    Dünya dengelerini değiştirecek ve Ortadoğu'dan çok uzakta. Ama merak etmeyin, öyle olmasa bile Türkiye önlemini aldı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir önceki yazıda İran'ın nükleer anlaşması, Arktik' teki buzulların erimesi ve Şist Kayası Petrolü üzerinden geliştirilen senaryolarla bir "olası" gelecek resmetmiştik.

    Özetle:

    Kuzey Kutbu'nda iklim değişikliği nedeniyle buzların erimesiyle Atlantik ve Pasifik arasındaki Kuzeybatı Geçişi açılacak;

    ABD ve batı buranın kontrolünün Rusya ve Çin eksenine kaymasından çekiniyor;
    Bu yüzden stratejik olarak bu bölge ağırlık kazanacak;

    Şist kayası petrolü teknolojisindeki gelişmeler ve bağımlılığı düşürecek politikalarla ABD'nin Ortadoğu petrolüne ihtiyacı kalmayacak ve bu yüzden bölgeden mümkün olduğu kadar çabuk çekilmeyi istiyor;

    Sonuçta Ortadoğu ABD ve batı için stratejik önemini yitirecek, odak Arktik' e kayacak, İran da eğer uluslararası topluma eklemlenebilirse ve koşullar bu senaryoların kesişim kümesine denk gelirse ABD'nin Ortadoğu'daki en büyük müttefiki olabilecek ve İsrail de buna büyük ihtimalle sevinecek; demiştik.

    Tüm bunları söylerken de yazıyı Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Cem Deniz Kut'un  "Ortadoğu'yu merkeze aldığımızda göremediğimiz başka büyük resimler var"  değerlendirmesi ile bitirmiş takip eden yazıda Kut ile bu "başka büyük resmi" konuşmaya devam edeceğiz demiştik.

    Kut, bizim "haberi millileştirerek", yani bizi etkileyecek tarafını öne çıkararak, Ortadoğu üzerinden kurduğumuz denklemde göremediğimiz şeyin aslında Ortadoğu'nun büyük resimde sadece bir parça olduğunu söyleyerek başlıyor değerlendirmeye:

    -Öncelikle enerji kaynakları tarihi açısından bakıldığında Ortadoğu' nun yeri tabii ki çok özel ancak Ortadoğu kendinden çok önce başlayan bu tarihin sadece bir parçası. Endüstrileşme ve ticaret denkleminin son 200 yılına bakıldığında enerji kaynakları, özellikle de fosil yakıtlar çok önemli bir yere sahip ama Ortadoğu'nun merkezi bir değişken olarak önem arz edişi daha geç. Şimdi konuştuğumuz şeyleri de tek başına açıklamada asla yeterli değil. Çünkü dengeler Ortadoğu'dan yola çıkarak değil, uluslararası ticaret, ekonomi ve endüstri rejimi üzerinden oluşuyor. Kaldı ki Ortadoğu sadece kaynaklardan bir kısmını temsil ediyor. Ancak o kadar zengin bir kısmını temsil ediyor ki önemi başka hiçbir yerde olmadığı kadar yüksek.

    -Bunun sürmeyebileceğini söylüyorsunuz. Yukarıda küçük bir özetini verdiğimiz ve bir önceki yazıda bahsettiğimiz teorilere katıldığınız nokta bu. Katılmadığınız ne?  

    -Söylediğim gibi bu önem ne kadar yüksek olursa olsun, Ortadoğu sonuçta denklemin bir parçası, kendisi değil. O yüzden işin genel resmine baktığımızda başka önemli değişkenler de var. Şöyle ki 1. Soğuk savaş bitmiş olabilir ama 90' lar, yani ABD'nin zafer ilan edip tek başına "lider" olduğu dönemin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti.
    ABD'nin ilk 10 yılda ekonomik olarak zor durumdaki Rusya'ya karşı bu "üstünlüklerini" sürdürmeleri güç olmadı ama özellikle 11 Eylül sonrasında giderek Ortadoğu'yla ilgili olarak attığı sert adımlar sonucu başına bela aldı; uluslararası siyasal gücünü önce sorgulattı ve ardından aslında yitirmeye başladı. Bunun sonucunda da  öncelikleriyle ilgili olarak çok ciddi revizyona gitmek zorunda kaldı.

    -Yani bir anlamda yedikleri kabı kirlettiler?

    -Söylenebilir. Petrol açısından olarak Ortadoğu'ya aşırı bağımlılar. Siyasal istikrarsızlıktan korktukları için müdahil oldular ancak kendileri yıllar içinde Ortadoğu'daki istikrarsızlığın müsebbibi haline geldiler.

    -Bush ve çevresindeki "Yeni muhafazakarların" ilk dönemde istikrar, ikinci dönemlerinde istikrarsızlık arayışı içinde olduklarına, bunun ABD için daha iyi olacağını düşündüklerine dair teoriye ne dersiniz?

    -İstikrarsızlık, Ortadoğu'nun tarihsel gerçeği. ABD de en azından anlaşabildikleri üzerinden bir miktar kontrollü istikrarsızlık sağlamaya çalışıyordu. Bunu güçlü adamları destekleyerek yaptı. Bu anti demokratikti, ama Amerikan çıkarlarına uygundu. Öte yandan istikrarsızlıktan fayda sağlayan marjinal gruplar var. Bu gerçek. Ama bunu ABD' nin dış politika stratejisi olarak algılamamak gerekir.

    -Mısır'da darbe yönetimine destek olmalarını göz önünde bulundurmak gerekir aslında ama Arap baharı orta vadede bunun bir anlamda artık sürdürülemeyeceğini gösterdi sanırım. Arkasında olduğu iddia edilen motivasyonları tartışmadan söylüyorum bunu. Girmeyelim. Ama özellikle İran işiyle birlikte konuşulmaya başlanan bu  "artık buralara bulaşmak istemiyorlar" değerlendirmesi sizce nereden çıkıyor? Artık yeter mi dediler?

    -E bir anlamda tabii. Obama yönetimi bu yüzden bağımlılıkların azaltılması ve mümkünse kendi kendine yeterlilik konusunda hassas. Son yıllarda Ortadoğu'da süregelen istikrarsılıklar sebebiyle 2011 yılında stratejik rezervleri devreye sokması durumun ciddiyetini zaten gösteriyor. Ayrıca dünya pazarında rekabeti ısındıracak bir ihracatçı potansiyeli olduğu da belli. Hatta ve hatta, yeni kaynakların işlenmesi ucuzladıkça ABD dünya enerji piyasalarında net ihracatçı konumuna dahi gelebilir.

    -Başta bundan bahsetmiştik. Ortadoğu'yu asıl ilgilendiren de ilk etapta bu sanırım. Petrole bağlı ilişkilere nasıl ve ne şekilde yansıyacak?

    -Tabii. O yüzden bu ilişkilerin Arktik ile birlikte değerlendirilmesi gereken şeylerden biri olduğunu söyledim başta.  Bakın petrol rejimi, üretim fazlası yüzünden dayak yiyip durur. Bağımsız üreticiler kendi petrollerini satıp durdukça petrol fiyatları arza bağlı olarak düşer. Aslında bakmayın petrol istenirse, yani bilinçli olarak kısıtlanmadıkça çok üretilebilecek ve yakın gelecekte de kolay kolay bitmeyecek bir kaynak. Petrolün tarihine baktığımızda görüyoruz ki, piyasa üzerinde bir kontrol rejimi olmadığında fazla arz nedeniyle fiyat, kabul edilemeyecek şekilde düşüyor.

    Hatta o kadar ki, üretim maliyetlerinin bile altına düştüğü dönemler mevcut. Mesele bu. Bu yüzden üretimi kontrol altında tutmaya çalışan bir petrol rejimi görüyoruz. Bunun için birçok yöntem var aslında. Siyasal kısmında, ABD, bu anlamda rejim devamlılığının ve istikrarın devamı gerektiğinin farkındaydı. Bu yüzden, ve Soğuk Savaş stratejisi olan Sovyetleri "kuşatabilmek" ve "kontrol edebilmek" için Ortadoğu'da siyasal istikrar ve rejimlerin devamlılığının savunucusu oldu. Hal-i hazırda şirketler aracılığıyla enerji satın alımları üzerinden  sahip olduğu bir ilişki vardı. ABD siyasal kültürü ve gelenekleri nedeniyle şirketlere siyasi olarak müdahale edemese de şirketler ABD'li olduğu sürece sorun yoktu. Böylece şirketlerin girdiği ülkelerle ilişkiler bağımlılık esası üzerinden sıkılaşıyordu ve Sovyet etkisi dışarıda tutulmuş oluyordu.

    -Sovyetleri anladık, Rusya nereye oturuyor bu denklemde?

    -90'larda gücünü yeniden konsolide etmeye çalışan; ekonomik ve askeri bir güvenlik şemsiyesi kurmaya çalışan bir Rusya var. Bunu neden yapıyor? Eski Sovyetlerde oluşturulmuş enerji üretim ağı ve ilişkileri Rusya'nın en büyük ve neredeyse gelir kalemi. Endüstriyel üretim anlamında başka satabileceği bir şey yok.  Yani enerji Rusya'nın yaşam pınarı. Yalnız o kadar güçlü bir ağ ki bu 10 yılda Rusya'yı ilişkileri domine edebilecek hale getiriyor. 2000'lerin başı itibarı ile Rusya enerji anlamında Avrupa'yı kendine bağlıyor.

    -Peki bu aslında karşılıklı değil mi anlattıklarınıza göre?

    -Evet. Aynı anda kendisi de Avrupa'ya bağlanıyor. Çünkü hayatta kalabilmek için satıyor. Ana piyasa Avrupa.

    -Avrupa ile ilişkisini birkaç yıl önce gazı kestiğinde ne olduğunu gören herkes biliyor aslında. Bu güçlenme durumu ABD ile ilişkilerine nasıl yansıyor? Şu büyük resmin bir parçası da bu tabii değil mi?

    -Evet. 2000 'lere gelindiğinde Rusya net enerji ihracatçısı olarak kalkınmasını rahatlatmaya başlıyor. Bu sefer Birleşmiş Milletler' de Güvenlik Konseyi üzerinden ABD'nin daha önce cirit arttığı yerlerde ağırlığını hissettirmeye başlıyor.

    -Yani bu soğuk savaştan sonra egemen dinamikler içinde rejimi kontrol eden güçle belli alanlarla çatışması demek.

    -Tabii ki. Rusya, ABD'nin düşen gücüne karşı, artan gücüyle işin dengelenmesinde kendine çok ciddi bir alan buldu. 2000'lerde bu gücü "etki alanları" üzerinden kullanıyor. Özellikle de BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'nin neredeyse bütün önerilerine öç alırcasına muhalefet ediyor. Bir açıdan bakıldığında ABD'nin Ortadoğu'daki stratejik çıkarları ile ilgili attığı adımlara karşı çıkmasının altında biraz bu da var. Rusya bu arada bu süreçte kazandığı ekonomik gücü Asya ve ötesine de genişletmek için fırsat yakaladı ve açılımlarını bu alanda geliştirdi. Bunun karşısında ABD Süveyş ve Hürmüz'e yani problemli Ortadoğu enerji rejimine bağlı kaldı ve giderek sıkıştı.  Rusya bu fırsatı değerlendirip ABD'yi daha da sıkıştırdı. Ancak ABD'nin bu bağımlılıktan illallah deyip, bir yolunu bulup dünya pazarına açılması kendisi için en büyük tehdit.  Eğer ABD dışarıdan alımdan çıkıp petrol satmaya başlarsa çok kısa süre içinde Rusya'nın enerji alanında elinde tuttuğu rekabet üstünlüğünü yok olacak. ABD bu noktada sadece enerji gelirlerine bağımlı bir ülke olmadığı için daha avantajlı. Çünkü Rusya bu durumda ciddi bir kriz ile karşı karşıya kalıyor.

    -Yani eğer ABD petrolü ya da gazı piyasaya girerse Rusya, bu ABD tarafından düşmanca bir tavırla yapılmasa bile, otomatik olarak güçsüzleşiyor.  Peki, Arktik neden önemli?

    -Arktik önemli çünkü ABD'nin yeni kaynakları göz önünde bulundurulduğunda tüm bu tartışmanın ana konusunu, yani fosil yakıtların uluslararası ticaretini 1890'lardan beri ilk defa Süveyş'e ve Hürmüz'e bağımlı olmaktan çıkarıyor. Yani Ortadoğu'ya nazaran daha uygun bir alternatif söz konusu. Ortadoğu'nun siyasal fizibilitesi ekonomik fizibilitesine artık yük haline geliyor ve aslında mümkün ise herkes Ortadoğu'dan çıkmak istiyor. Buzulların erimesi de işi başka bir yere taşıyor. Bu kimsenin hesaplarında olmayan birşeydi.Uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş Arktik'in statüsü  şimdi ticaret yolları üzerinden yeninden tartışılmaya başlanır hale geldi. Bu durumda da artık Ortadoğu potansiyel olarak önemi düşüyor ve vazgeçilebilir hale geliyor. Dünya petrolünün %20'si Hürmüz'den geçerken şimdi yeni bir alternatif var. Bunun sonucunda da enerji denkleminde Ortadoğu değişkeninin değeri yeni fizibilite hesapları ile yeniden tanımlanacak.

    -Bunun Ortadoğu'ya etkisi dışındaki önemi ne peki? ABD ve Rusya arasındaki denge bunun üzerinden nasıl değişebilir?

    -Artık Ortadoğu enerjisiyle ilgilenmeyen bir ABD düşünün. Yeni çıkan ticaret yolu ve ihracat gücü ile daha rahat hareket ediyor olacak.  Bu da Rusya'yı çok rahatsız ediyor. Sıvılaştırılmış doğal gazın fiyatı belirli bir üretim seviyesinden sonra boru hattından geçen doğal gazdan daha hesaplı hale gelebileceği için Rusya korkuyor. Çünkü Rusya boru hattından gelen gelire tam bağımlı ve rekabet nedeniyle fiyatın düşmesi Rusya'yı krize sürükleyebilir. Bu arada ABD'de enerji piyasası tamamen liberal olduğu için üretim insiyatifleri ve maliyetler yeterince uygun bir ortam sağlarsa yüz binlerce girişimci Amerikalının petrol ve gaz üzerinden enerji dünya pazarının dengelerini kalıcı olarak değiştirmesinin önünde bir engel kalmayacak.

    -E fiyat düşecek ve Rusya otomatik olarak güçsüzleşecek tabii. Peki, Türkiye bu işin neresinde?

    -Türkiye'yi değerli kılan şey Ortadoğu'ya yakınlığı nedeniyle jeostratejik önemi. Ortadoğu'yu değerli ve ilginç kılan şey de enerji kaynakları. Bu durum değişirse Türkiye'nin de önemi farklı şekilde tanımlanmak zorunda. Bu da Türkiye'nin alternatif bir enerji transit rotası olması üzerinden olacak. Bu anlamda Türkiye kendini enerji konusunda önemli hale getirecek adımları atıyor. En önemli hareket bu konuda Türkiye'nin Rusya dışındaki kaynakların AB'ye akışı için gerekli yatırımları yapması. Türkiye'yi bağımsız bir stratejik enerji gücü yapmak için en önemli ayaklardan biri Trans Anatolian Pipeline. Ancak son dönemde 5+1 ülkeleriyle İran arasında gerçekleşen açılımlar bu enerji dengesinin geleceğiyle ilgili yeni dinamikler de oluşturuyor.

    -Nasıl?

    Rusya'nın Avrupa'ya verdiği gazın alternatiflendirilmesi açısından kaynak sorunu yaşanıyor. İran bu anlamda çok kritik. İran'ın da çok fazla kaynağı var. Kendini enerji konusunda stratejik olarak hazırlayan Türkiye ve uluslararası topluma eklemlenen ambargolardan sıyrılmış bir İran, Rusya ve AB arasındaki enerji dengesini yeni açılımlar üzerinden bir kez daha sarsmış olacak. Bu Ortadoğu'nun siyasal dengelerini enerji meselesine bir kez daha etki hale getirmek demek. Yani Arktik ve ABD'nin enerji açılımı, bizi Ortadoğu'nun siyasal karmaşasından bağımsız bir enerji rejimine götürüyor ve Rusya'ya olan bağımlılığa alternatif yaratıyor. Dünya piyasası açısından, Türkiye açısından kullanılması düşünülen rota ise ister istemez Ortadoğu'yu tekrar denkleme sokuyor. Bu ne kadar tercih edilir ayrı.

    Lakin Rusya'nın dünya enerji piyasasındaki ağırlığını dengelemek açısından Artktik orta vadeli bir adım. TANAP  üzerinden farklı kaynakların Avrupa'ya iletilmesi ise daha kısa vadede devreye girebilecek bir çözüm.

    Kut'un değerlendirmesi son noktasında, İran'ın orta vadede bölgedeki etkinliğinin artabileceği tezine karşı, Türkiye'nin seyirci kalmadığını anlatması açısından içimize bir nebze de olsa su serpiyor. Rusya ve İran'a enerji bağımlılığının, Kuzey Irak Petrolü için yapılan yeni anlaşmalar düşünüldüğünde tercihlerimizi ne yönde değiştireceğini ve öncekilere daha ne kadar "bağımlı" kalacağımızı kestirmek zor. Bunun siyasal yansımalarını düşünmek ise küçük bir beyin fırtınası gerektiriyor. İleriki yazılarda büyük resme Çin'i de koyup, bahsettiğimiz bu beyin fırtınasını sürdüreceğiz. Şimdilik noktalayalım.

    İyi haftasonları.