hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    AK Parti'nin ön savunmasından başlıklar

    AK Partinin ön savunmasından başlıklar
    expand

    Anayasa Mahkemesi’nde görülen kapatma davasında ön savunmasını veren AKP, bu metinde “Bu dava hukuki değil, siyasi bir dava. İddianame çelişkilerle dolu. Gizli gündemimiz yok” ifadelerine yer verdi.

    AK Parti'nin, 98 sayfalık ön savunmasında, 35 ekten oluşan toplam 3 klasör evrak da Yüksek Mahkeme'ye sunuldu.
     
    AKP'nin ön savunmasının satırbaşları şöyle:
     
    * "Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır"
     
    * "Bu iddianamenin gerçekte olup bitenle bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu iddianame, bir çelişkiler yumağıdır"
     
    * "Açıkladıklarımız ve yaptıklarımız dışında gizli gündemimiz hiçbir zaman olmadı, bundan sonra da olmayacaktır"
     
    "AK Parti'nin Anayasa'ya aykırı eylemlerin odağı olarak gösterilmesi düşünülemez. AK Parti laikliğe karşı odak olan değil, laikliği toplumsallaştıran bir harekettir"
     
    * "Hakkımızda düzenlenen bu iddianamedeki hiçbir iddia ve ithamı kesinlikle kabul etmiyoruz"
     
    * "İddianamedeki 'şiddet ihtimali' iddiası tamamen hayal ürünüdür"
     
    * "Yükseköğretim kurumlarında kız öğrencilerin başörtüsü ile öğrenim görebilmesine ilişkin görüşlerin laiklikle ilişkilendirilmesi isabetli değildir"
     
    * "Üniversitelerde başörtüsü serbestliği bireysel özerkliğin ve özgürlüğün gereğidir"
     
    * "Tarafsız Cumhurbaşkanı siyasi parti davasına dahil edilemez"
     
    * "TBMM Başkanı'nın ifadeleri delil olarak kullanılamaz"
     
    * "AK Parti Genel Başkanı'nın açıklamaları da ifade özgürlüğü kapsamındadır"
     
    * "Yasama sorumsuzluğu kapsamındaki oy ve sözler delil olarak kullanılamaz"
     
    * "Siyasi parti kurulmadan önce söylenen sözler partiyi bağlamaz"
     
    * "Siyasi parti üyesi olmayan kamu görevlilerinin söylem ve eylemlerinin partiye isnat edilmesi mümkün değildir"
     
    * "Tekzip edilen ve aslı olmayan konuşmalar iddianamede deliller arasında sayılmıştır"
     
    * "Bu davayla ülkemiz, milletimiz ve hukuk sistemimiz zarar görmektedir" 

    Ön savunmada, "AK Parti, laikliğe aykırı fiillerin değil, kurulduğundan itibaren yaptığı çalışmalarla ülkemize ve milletimize hizmetin odağı haline gelmiştir" denildi.
     
    Savunmanın sonuç ve talep bölümünde, iddianamenin, "toplumsal talepleri dile getirme görevi olan siyasilerin, toplumsal ve siyasi sorunlar karşısında adeta duyarsız ve dilsiz olduğu bir partiler düzeni istediği" ifade edildi.
     
    "Sözde deliller..."
     
    İddianamede, "delil" olarak sunulan beyan veya eylemlerin, özgürlükçü demokratik ve laik rejime yönelik bir tehdit oluşturduğunun söylenemeyeceği belirtilerek, "Aksine, bu sözde 'deliller'le bir siyasi partinin kapatılmasının talep edilmesi, Türkiye'de demokrasiyi tek sesli ve yasakçı bir boyuta taşıyabilecek bir tehdit niteliğindedir. Ortada AK Parti'ye isnat edilebilecek nitelikte laikliğe aykırı eylemler, hatta söylemler olmadığına göre, laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan değil, ancak 'vehimlere dayalı bir algılama hatası'nın varlığından söz edilebilir" denildi.
     
    İddianamede, "Her biri tek başına laikliğe aykırılık oluşturmayan ifadeler, 1 milyon defa tekrarlansa bile, bir partiyi Anayasa'ya aykırı eylemlerin odağı haline getirmez. Sonuç olarak, AK Parti'nin kapatılması için açılan davanın reddine karar verilmesi hususunu Anayasa Mahkemesi'nin takdirlerine saygıyla sunarız" denildi.
     
    "Kurgusal bir metin..."
     
    "Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır" başlığı altında yer alan görüşlerde de AK Parti hakkında düzenlenen iddianamenin, "hukuki bir metin olmaktan ziyade, ülkenin gerçeklerini ve iktidar partisinin icraatlarını görmezlikten gelerek, korku ve vehimlerden hareketle geleceğe yönelik spekülatif öngörülere yer veren kurgusal bir metin niteliğinde" olduğu ifade edildi.
     
    "Siyasi partilerin kapatılması ağır bir yaptırım"
     
    Ön savunmanın "Demokrasilerde Siyasi Parti Özgürlüğü Ve Sınırları" ana başlıklı bölümünün "Demokrasi ve Siyasi Partiler" alt başlığı altında demokrasinin; siyasi yönetimin meşruiyetini, yönetilenlerin rızasına ve temsiline dayandıran bir yönetim biçimi olduğu ifade edildi.
     
    Halkın iktidarı anlamına gelen demokrasinin, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk gibi değerleri öne çıkaran toplumların yegane siyasi tercihi olduğu belirtilen ön savunmada, "Çağdaş demokrasilerin temel ilke ve kurumları serbest ve düzenli seçimler, çoğulculuk ve siyasi yarışma, insan hakları, hukuk devleti ve temel politikaları belirleme yetkisine, seçilmişlerin sahip olmasıdır" denildi.
     
    Ön savunmada, "Nitekim, AİHM'e göre siyasi partiler, demokrasinin layıkıyla işleyebilmesi için hayati bir rol oynayan örgütlerdir. Bu nedenle, partilere yönelik her müdahale, kaçınılmaz olarak hem örgütlenme özgürlüğünü hem de sonuçta demokrasiyi etkileyecektir. Dolayısıyla bir siyasi partinin kapatılması, ancak fevkalade ciddi durumlarda başvurulabilecek son derece ağır bir yaptırımdır" denildi.
     
    "Kapatmak en son çare"
     
    Demokrasilerde iktidarların el değiştirmesinin, ancak seçim yoluyla mümkün olduğu belirtilen ön savunmada, kapatma biçimindeki yaptırımın, siyasi parti özgürlüğünün özünü ortadan kaldırabileceği gerekçesiyle, bu yaptırımın ancak zorunlu durumlarda ve en son çare olarak düşünülebileceği belirtildi.
     
    Avrupa'da 1950'lerden bugüne kadarki süreçte sadece üç siyasi partinin kapatıldığının ifade edildiği ön savunmada, siyasi partilerin kapatılması konusundaki evrensel standartların, insan haklarına saygılı ve demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye açısından da geçerli olması gerektiği ifade edildi.
     
    "AİHM sözleşmenin ihlali olarak yorumladı"
     
    1961 Anayasası'nın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana Anayasa Mahkemesi tarafından 24 siyasi partinin kapatıldığının hatırlatıldığı savunmada, yoğun biçimde siyasi parti kapatma kararı verilmesiyle birlikte ülkedeki sorunlara demokrasi ve hukuk sınırları içerisinde çözümler üretme imkanının ortadan kalktığı belirtildi.
     
    Savunmada, "Yasaklama biçimindeki yaptırım nedeniyle düşünce ve siyasi parti özgürlüklerinin içi boşaltılmaktadır. Türkiye uygulamasının evrensel standartlara uymadığının en açık göstergesi, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen siyasi parti kapatma kararlarının biri hariç tamamının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Sözleşme'nin ihlali olarak kabul edilmiş olmasıdır"
     
    Ön savunmada, "Siyasi Partilerin Yasaklanmasında Evrensel Standartlar" başlığı altında "İddianamede siyasi parti kapatma nedenlerinden bahsedilirken AİHS hükümleri ve Venedik Komisyonu ilkelerine de atıf yapılmakla birlikte, Venedik Komisyonu ilkelerinin siyasi partiler için son derece güvenceli bir koruma sistemi getirdiği, sadece şiddeti benimseyen siyasi partilerin kapatılabileceğine cevaz verdiği gerçeği görmezlikten gelinmektedir" ifadesine yer verildi.
     
    "Anayasa'da değişiklik istemek kapatma sebebi olamaz"
     
    Avrupa Konseyi bünyesinde ortak bir demokrasi standardını oluşturmak amacıyla kurulan Venedik Komisyonu'nun, siyasi partilerin yasaklanması ve kapatılmaları konusundaki 2000 tarihli raporundaki ilkelere de işaret edilen ön savunmada, "Siyasi partinin Anayasa'da barışçıl yöntemlerle bir değişiklik yapmayı savunması tek başına onun yasaklanması ya da kapatılması için yeterli bir delil olarak görülemez" denildi.
     
    "Siyasi partilerin, ancak şiddet kullanmayı savunmaları ya da demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmak suretiyle hak ve özgürlükleri yok etmek amacıyla şiddeti siyasi bir araç olarak kullanmaları durumunda yasaklanabileceği" görüşünün ifade edildiği ön savunmada, partilerin yasaklanması veya kapatılması biçimindeki yaptırımın istisnai bir tedbir olarak en son çare biçiminde kullanılması gerektiği ifade edildi.
     
    "Kapatma yerine hafif tedbirler"
     
    Ön savunmada "Siyasi parti hakkında dava açılmadan önce, davayı açacak hükümet ya da diğer devlet organlarınca, siyasi partinin özgür ve demokratik siyasi düzen veya hak ve özgürlükler için gerçek bir tehlike oluşturup oluşturmadığına ve kapatma ya da yasaklama yaptırımı dışında daha hafif tedbirlerle bu tehlikenin önlenmesinin mümkün olup olmadığına bakılmalıdır" denildi.
     
    AİHM'in siyasi parti özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünün bir unsuru olarak gördüğünün belirtildiği savunmada, "Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalar Sözleşme'nin 10'uncu maddesiyle korunan ifade özgürlüğüyle de yakından ilgilidir. Kapatma davasında sunulan 'delillerin' neredeyse tamamı ilgili parti üyelerince değişik tarihlerde yapılan açıklamalardan ibaret olduğundan, dava açısından ifade özgürlüğünün önemi daha da artmaktadır" ifadeleri yer aldı.
     
    "5 yıl süreyle yasak AİHS'e aykırı"
     
    "Kapatma kararının sonuçları dikkate alındığında, mülkiyet hakkı ihlali de gündeme gelebilecektir" denilen savunmada  bir siyasi partinin kapatılmasına neden olduğu gerekçesiyle partili milletvekillerinin parlamento üyeliğinin düşürülmesi ve beş yıl süreyle herhangi bir partide yer alamaması yaptırımının, AİHS'nin 1 nolu Protokolü'nün 3'üncü maddesine aykırı olduğu savunuldu.
     
    Savunmada bu konuda daha önceki davalar örnek gösterilerek, "Aynı şekilde, partilerinin kapatılması sonucu haklarında beş yıl parti yasağı getirilen Nazlı Ilıcak, Merve Kavakçı ve Mehmet Sılay'ın başvuruları üzerine, 2007 yılında AİHM, Sözleşme'nin seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir" denilerek geçmiş örnekler yer aldı.
     
    "AK Parti demokratların yöneldiği yegane parti"
     
    İddianamede, siyasi partilerin yasaklanması konusunda AİHM kararları ile ortaya konulan ölçütlere yer verilmekle birlikte bu ölçütlere göre neden AK Parti'nin kapatılması gerektiğinin hiçbir şekilde ortaya konulmadığı ifade edilen ön savunmada, "Aksine, iddianamede yer verilen AİHM ölçütlerinin dikkate alınması halinde bu kapatma davasının hiç açılmaması gerekirdi" denildi.
     
    Ön savunmada, AK Parti'nin demokrasiye yönelik yakın ya da uzak bir risk teşkil etmek bir yana, bu ülkenin demokratlarının yöneldiği neredeyse yegane adres haline geldiği ifade edildi.
     
    Savunmada, "Doğrulukları bile araştırılmadan dosyaya konulan gazete haberleri, bağlamlarından koparılan sözler, tekzip edilen beyanlar, yanlış çevrilen röportajlar ve tüm bunlardan çıkarılmaya çalışılan kurgusal ve sanal sonuçlar eğer gerçekten 'delil' kabul edilecekse, bu 'deliller' karşısında yeryüzünde demokrasi için risk
    teşkil etmeyecek bir siyasi parti bulmak imkansız hale gelecektir" denildi.
     
    "AK Parti yeni bir partidir"
     
    İddianamenin, AK Parti'yi geçmiş bazı partilerin devamı olarak gösterme gayreti içinde olduğu ileri sürülen ön savunmada, "Burada amaç bellidir. AİHM'in bir siyasi partiyle ilgili verdiği karardan hareketle, partimizin de kapatılmasının Sözleşme'ye uygun olacağı izlenimi oluşturulmak istenmektedir. Ancak bu gayret beyhudedir. AK Parti 2001 yılında tamamen yeni bir parti olarak kurulmuş ve bunu sadece söylemleriyle değil, eylemleriyle de göstermiştir" denildi.

    "AK Parti'nin, programını henüz gerçekleştirme imkanı bulamamış bir muhalefet partisi de olmadığı ifade edilen ön savunmada, şimdiye kadar ülkenin daha ileri gitmesi için önerdiği ve yaptığı tüm reformların, AİHM'in öngördüğü kriterler çerçevesinde her bakımdan yasal ve demokratik araçlarla gerçekleştiği kaydedildi.
     
    "Kötü niyetin ürünü"
     
    Ön savunmada, "AK Parti'nin şu ana kadar gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği önerilerin tamamı da demokrasinin temel ilkeleriyle uyumludur. Bu açık ve yalın gerçeğe rağmen partimizle ilgili doğrudan veya dolaylı olarak 'antidemokratiklik' suçlamasının yapılması, bilinen tüm akıl ve mantık kurallarını alt üst etmek olacaktır. Bu durum, şayet kavram karışıklığından kaynaklanmıyorsa, kesinlikle bir ön yargı ve kötü niyetin ürünüdür" denildi.
     
    Ön savunmanın "Türkiye'de Siyasi Partilerin Yasaklanması" başlıklı bölümünde ise Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası'ndaki değişikliklerden söz edilerek, bu değişiklikler kapsamında bir fiilin odağı olma durumuna yer verildi.
     
    "Üyelerin sözleri partiyi odak haline getirmez"
     
    Anayasa'nın 68'inci maddesinin dördüncü fıkrası hükümlerine atıfta bulunan savunmada, "Bu düzenlemeye göre, Anayasa'ya aykırı eylemlerin siyasi parti üyelerince yoğun bir şekilde işlenmesi ve bunların yetkili organlarca benimsenmesi şartlarının gerçekleştiği somut ve açık kanıtlarla belirlenmelidir. Örneğin, üyeler birtakım eylemler icra ediyor, fakat parti organları bunları benimsemiyorsa, parti odak haline gelmez. Yine parti yetkililerinin kararlılık içinde işlenmeyen eylemleri de partiyi odak haline getirmez" denildi.
     
    "İddianame siyasi bir bildiri niteliğinde"
     
    AK Parti hakkında açılan kapatma davasına ilişkin partinin Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu ön savunmada, "kamu adına dava açma yetkisine sahip bir makamın, siyaseten tarafsız bir söylem kullanması, iddia ve ithamlarını hukukla sınırlı tutması gerektiği" belirtilerek, "Halbuki iddianame, siyasi ve ideolojik bir tercihi yansıtmakta, bu haliyle hukuki bir metin olmaktan ziyade ön yargıların egemen olduğu bir siyasi bildiri niteliği taşımaktadır" denildi.
     
    "Laikliğe aykırı fiilerin odağı değiliz"
     
    İddianamenin bir çelişkiler yumağı olduğu belirtilen ön savunmada, şu ifadelere yer verildi: "Kurulduğu andan beri Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine doğru kararlılıkla yürüyen ve bu yürüyüşün en önemli dönemeci olan Avrupa Birliği'ne tam üyelik hedefinin gerçekleşmesi için gerekli her adımı atan bir partinin, laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğini ileri sürmek, bir çelişkidir.
     
    Milletimizin talep ve ihtiyaçlarıyla hak ve özgürlükleriyle laiklik gibi devletimizin temel esasları arasındaki yapay çelişkileri ortadan kaldırmayı amaçlayan bu 'büyük uzlaşma' arayışımız, Başsavcı'ya göre suç oluşturmaktadır."
     
    "Gizli gündemimiz hiçbir zaman olmadı"
     
    AK Parti'nin, Türkiye'yi daha ileriye taşımaya yönelik tüm adımlarını milletin önünde attığı ifade edilen ön savunmada, "Açıkladıklarımız ve yaptıklarımız dışında gizli gündemimiz hiçbir zaman olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Hakkımızda düzenlenen iddianamede temel sorun, AK Parti'nin siyasi felsefesi ve vizyonunun anlaşılamamış, hatta daha da vahimi, yanlış anlaşılmış olmasıdır. İddianamede portresi çizilmeye çalışılan partiyle AK Parti'nin hiçbir ilgisi bulunmamaktadır" denildi.
     
    "Ekonomik ve siyasi bedeller ödetecek süreci başlattı"
     
    Diğer yandan, bu davanın ülke ve millete ağır ekonomik ve siyasi bedeller ödetebilecek bir süreci başlattığı öne sürülen savunmada, "Gerçekten de AK Parti hakkında düzenlenen iddianame, Türkiye'nin demokratik hayatını sarsan, milli iradenin üstünlüğünü tartışmaya açan, gerçeklikleri değil, tezvirat ve yakıştırmaları öne çıkaran bir anlayışa dayanmaktadır" denildi.
     
    Ön savunmada, bu davayla "Türk hukuk sisteminin, demokrasinin, ülke ve milletin, devletin bütünlüğünün zarar gördüğü" belirtilerek, "Hakkımızda düzenlenen bu iddianamedeki hiçbir iddia ve ithamı kesinlikle kabul etmiyoruz" ifadesine yer verildi.
     
    "Dava hukuki değil siyasidir"
     
    Ön savunmanın, "Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır" başlığı altında yapılan değerlendirmelerde de AK Parti hakkında düzenlenen iddianamenin, "hukuki bir metin olmaktan ziyade, ülkenin gerçeklerini ve iktidar partisinin icraatlarını görmezlikten gelerek, korku ve vehimlerden hareketle geleceğe yönelik spekülatif öngörülere yer veren kurgusal bir metin niteliğinde" olduğu görüşüne yer verildi.
     
    Eski YÖK Başkanı Teziç'ten alıntı
     
    Türkiye'de de bazı anayasa hukukçularının iktidar partisinin kapatılamayacağını açıkça vurguladıkları belirtilen ön savunmada, "Siyasi partiler hukuku konusunda çalışmalarıyla bilinen" şeklinde nitelendirilen eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in, 1997 yılındabir toplantıda söylediği, "... Bir iktidar partisi için kapatma mekanizmasının işlemesi düşünülemez" şeklindeki sözlerine yer verildi.
     
    "İktidar partisinin kapatılması, yasama ve yürütme organlarını felç ederek çalışamaz hale getirebilecek bir girişimdir" denilen savunmada, "içeride ve dışarıda birçok kişinin kapatma davasını 'yargı darbesi' olarak nitelendirmesinin arkasında da bu gerçekliğin yattığı, demokratik bir sistemi diğer rejimlerden ayıran temel özelliğin, iktidarın sadece ve sadece seçim yoluyla el değiştirmesi" olduğu ifade edildi.
     
    "En ironik dava"
     
    Ön savunmada, şu görüşler yer aldı: "Siyasi iktidarın icraatları, anayasa yargısı ve idari yargı yoluyla denetlenmek suretiyle Anayasa'nın üstünlüğü etkili biçimde tesis edildiğinden, ayrıca iktidar partisine yönelik kapatma davası açılmasını demokrasi ve hukuk devleti ile açıklamak mümkün değildir.
     
    Diğer yandan, bu dava tüm zamanların en ironik davasıdır. Kuruluşundan itibaren gece gündüz çalışarak Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin tam üyesi yapmak için uğraşan, ülkeyi demokratik ve laik bir Avrupa'nın parçası haline getirmek için tüm adımları atan ve atmakta olan bir siyasi hareketi 'laiklik aleyhine fiillerin odağı' olmakla suçlamak akla, mantığa ve gerçeğe aykırıdır."
     
    "İddianamenin özünün, "partinin gerçekleştirmeyi amaçladığı demokratik değişim ve dönüşümün demokrasiyle bağdaşmadığı" varsayımına dayandığı ifade edilen ön savunmada, bu iddia ve ithamın ispatı olarak da "ifade özgürlüğü" kapsamında beyan ve açıklamaların ileri sürüldüğü kaydedildi.
     
    "Siyasi tavrın göstergesi"
     
    Savunmada, "Herkesin her ortamda rahatça söyleyebildiği sözlerin, bir siyasi partinin mensuplarınca da dile getirilmesi, söz konusu partinin aleyhine bir delil olarak kullanılamaz" denildi.
     
    "İddianamenin Siyasi/İdeolojik Dili" başlığı altında yapılan değerlendirmelerde de iddianamenin, hukuk dışı bir dille kaleme alındığı, her şeyden önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın resmi kayıtlarında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kısaltmasının "AK Parti" olarak belirtilmesine rağmen, iddianamede ısrarla "AKP" şeklinde kullanılmasının siyasi bir tavrın göstergesi olduğu öne sürüldü.
     
    "İddianame totoloji abidesi"
     
    Ön savunmada, parti hakkında düzenlenen iddianamenin "çok özensiz ve düzensiz bir şekilde kaleme alındığı", "tam bir totoloji abidesi" olduğu ileri sürüldü.
     
    Ön savunmanın, "İddianame Yanlış Bilgiler, Çarpıtmalar ve Kurgulamalardan Oluşmaktadır" başlığını taşıyan 4. bölümünde, "Partimiz hakkında düzenlenen iddianame baştan sona okunduğunda ilk göze çarpan hususun, çok özensiz ve düzensiz bir şekilde kaleme alınmış olmasıdır" denildi.
     
    "Mesnetsiz ve hukuk yanlışları"
     
    İddianamenin, "büyük bir kısmının doğruluğu araştırılmadan gazete kupürlerine dayanılarak hazırlandığı" öne sürülen savunmada, şöyle denildi: "İddianame, düzeltmeler, açılan davalar ve mahkeme ilamları dikkate alınmadan, televizyon programlarında yapılan tartışmaların kayıtlarına bakılmadan, günlük gazetelerde çoğu kez çarpıtılarak verilmiş haberler ve köşe yazarlarının kasıtlı yorumları 'makaslama' ve 'cımbızlama' yöntemiyle delil hanesine konularak kaleme alınmıştır.
     
    Böylece klasörleri dolduran deliller ile desteklenen bir iddianame görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. İddianamede bir kısmını aşağıda belirttiğimiz çok sayıda kendi içerisinde çelişkili, gerçeklikten uzak, mesnetsiz ve hukuken yanlış ifadeler bulunmaktadır." 
     
    Bülent Arınç
     
    Basında yer alan haberlerin "doğrulanmadan delil olarak kullanıldığı" kaydedilen savunmada, şöyle denildi: "İddianamede, Meclis eski Başkanı Bülent Arınç'ın 'laik devlet ilkesine aykırı eylem ve demeçleri' arasında, 'Başkanlığını yaptığı TBMM'nin mescidinde Kuran kursu açıldığının yazılı basında yer aldığı' şeklinde bir ifadeye de yer verilmiştir.
     
    Başsavcılık konuyla ilgili biraz araştırma yapmış olsaydı, bu haberin tamamen düzmece olduğunu öğrenebilirdi. Nitekim bu konuda CHP Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar tarafından TBMM Başkanı Bülent Arınç'a yöneltilen 'TBMM kampusü içindeki mescitte Kur'an Kursu açılıp açılmadığı' şeklinde bir soru önergesi üzerine mesele aydınlatılmıştır. Bu soruya verilen 3.7.2005 tarihli cevapta Mecliste Kur'an Kursu açılmadığı, kurs açma yetkisinin de Diyanet İşleri Başkanlığı'na ait olduğu belirtilmiştir"
     
    Kadrolaşma iddialarına yanıt
     
    AK Parti'nin kadrolaştığı iddialarının da mesnetsiz olduğu "kaydedilen savunmada, şu görüşlere yer verildi: "İddianamede yer verilen Hükümetimiz dönemindeki kadrolaşma iddiaları kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Kadrolaşma suçlaması yapılırken, hiçbir somut delil ortaya konulamamıştır. Kimler, nereye ve niçin atanmıştır? Bu atananların laiklikle ilgili sorunları nedir ve hangi nitelikleri sebebiyle suçlanmaktadır? Bu soruların cevapları iddianamede yoktur"
     
    Diğer yandan, iddianamedeki, "devlet kadrolarının (İslami bir yapıya dönüştürülmesi) sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda görev yapan çok sayıda memurun, diğer kurumlar yanı sıra hastane yöneticiliğinde görevlendirildiği" iddiasının da, diğerleri gibi "asılsız" olduğu savunuldu.
     
    "Tekzip edilen konuşmalar delil olarak kullanıldı"
     
    Tekzip edilen ve aslı olmayan konuşmalara da iddianamede yer verildiği savunulurken, daha sonra tekzip edilen parti üyelerine ait beyanların da delil olarak kullanıldığı kaydedildi.
     
    Parti yetkililerinin benimsemediği ifadeler ve faaliyetlerin odak olmada delil olarak kullanıldığı belirtilirken, iddianamede, parti yetkililerinin desteklemediği konuşmaların delil olarak sunulduğu kaydedildi.
     
    Cumhurbaşkanı Gül'ün dahil edilmesi
     
    Savunmada, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, eskiden üyesi olduğu partinin kapatılması sürecine dahil edilmesinin ve hakkında beş yıllık parti yasağı talep edilmesinin Anayasa'ya açıkça aykırı olduğu belirtilerek, "Meclis Başkanı'nın açıklamalarından üye olduğu partiyi sorumlu tutmak da mümkün değildir" denildi.
     
    Ön savunmada, AK Parti'nin kapatılması için gerekçe gösterilen, dinin toplumdaki yeri, başörtüsü serbestisi, imam-hatipler gibi konularda yapılan açıklamaların benzeri hatta çok daha radikal sayılabilecek beyanların farklı siyasi liderlerce de defalarca kamuoyuyla paylaşıldığı ifade edilerek, bunlara örnekler verildi.
     
    İddianamede, parti yetkililerinin 15 yaş altındaki çocukların Kur'an eğitimi alması gerektiğine dair sözlerinin laikliğe aykırı olarak nitelendirildiği kaydedilen ön savunmada, öncelikle, bu yöndeki sözlerinde başörtüsü konusunda olduğu gibi ifade özgürlüğü kapsamında olduğu ifade edildi.
     
    Ön savunmada, yasama sorumsuzluğu kapsamında bulunan beyanları nedeniyle milletvekillerinin Anayasa'nın açık hükmü ile mutlak olarak sorumsuz kabul edilmesi karşısında, bunlardan dolayı beş yıllık parti yasağı ve milletvekilliğinin düşmesi gibi yaptırımların uygulanmasının istenmesinin Anayasa'nın 83. maddesinin amacıyla bağdaşmayacağı belirtildi.
     
    "Parti kurulmadan önce söylenenler partiyi bağlamaz"
     
    "AK Parti'nin kurulmasından önceki dönemlere ait açıklamalara da iddianamede yer verilmesi bir diğer hukuk garabetidir" görüşüne yer verilen ön savunmada, bu açıklamaların laikliğe aykırı olup olmadığı sorunu bir yana, kapatma davasına konu edilen partiyi bağladığının da ileri sürülemeyeceği savunuldu.
     
    "AK Parti'yi şiddetle ilintili göstermek akıl dışı"
     
    İddianamedeki delillerden hiçbirisinde en ufak bir şiddet içeren, şiddetle bağlantı kurulması mümkün olan ya da tahrik çağrısı olarak nitelendirilebilecek bir ifade yer almamasına rağmen, tamamen zorlama ve art niyetli yorumlarla şiddetin bu sürecin içerisine sokuşturulmaya çalışıldığı belirtilen ön savunmada, AK Parti'yi şiddetle ilintili gösterme gayretinin akıl ve mantığın sınırlarını zorladığı ifade edildi.
     
    "Başörtü düzenlemesi laiklik ilkesine aykırı değil"
     
    Ön savunmada, Anayasanın 10 ve 42'nci maddelerinde gerçekleştirilen değişikliklerin laiklik ilkesine aykırı olduğu iddiasının hukuki açıdan ileri sürülemeyeceği savunularak, "Yasama tasarruflarından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasını istemek hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter sistemi işlemez hale getirecektir" denildi.
     
    Ön savunmada, bu değişikliklerin kamu hizmetlerinden yararlanmada kanun önünde eşitlik ilkesi, üniversite eğitiminde fırsat eşitliği ve öğrenim özgürlüğünün alanını genişletme gibi amaçlar taşıdığı vurgulandı.
     
    Anayasa ve kanun değişikliği şeklindeki yasama tasarruflarının nasıl denetleneceğine dair hükümlerin Anayasada açıkça belirtildiği kaydedilen ön savunmada, "Bu denetimlerin dışında, yasama tasarruflarından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasını istemek hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter sistemi işlemez hale getirecektir" denildi.
     
    Genel başkanın demeçleri
     
    AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın açıklamalarının ifade özgürlüğü kapsamında olduğu belirtilen ön savunmada, "laikliğe aykırı eylemleri" olarak sıralanan 61 adet açıklaması incelendiğinde bunların büyük çoğunluğunun üniversitelerde kılık ve kıyafet özgürlüğüne ilişkin beyanlar olduğu belirtildi.
     
    Ön savunmada, "Bu tür açıklamalar sadece AK Parti mensupları tarafından değil, başka partilerin mensuplarınca da yapılmıştır. Kaldı ki kendi bütünlüğünden koparılarak belli bölümleri alındığı halde iddianameye alınan kısımlardan bile, bu açıklamalarda sürekli olarak demokrasiye, laikliğe, hukukun üstünlüğüne, özgürlüğe, uzlaşmaya, kardeşliğe ve sorumluluğa vurgu yapıldığı açıkça görülmektedir" denildi.
     
    "Laiklik ilkesini farklı yorumlamak"
     
    Savunmada, "Ülkede yaşayan herkesi ve her kurumu bağlayan Anayasa'nın uygulanması gerektiğini söylemenin, laikliğe aykırı olmak bir yana, hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereği" olduğu belirtilerek, "Sadece laiklik konusundaki yorum farkından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasının istenmesi, evrensel standartlara uygun laiklik ilkesi, ifade ve siyasi parti özgürlükleri ile asla bağdaşmaz" denildi.
     
    Ön savunmada, bu davada "odak" olma şartlarının gerçekleşmediği ileri sürülerek, "1982 Anayasası'nda yapılan değişikliklerle siyasi partilerin kapatılması zorlaştırıldığı halde, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılmasının talep edilmesi Anayasa ile temelden çelişmektedir. Nitekim, zorlama bir mantıkla hazırlanan iddianamede, eylemlere dayalı olarak odaklaşmanın gerçekleştiği hiçbir şekilde ortaya konulamamıştır" denildi.
     
    İddianamede partiyi laiklik aleyhine fiillerin odağı olarak göstermek için kullanılan söylem ve eylemlerin hiçbirinin, laiklik ilkesine aykırı olmadığı" belirtilen ön savunmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Türkiye'nin Yugoslavya'ya benzetilmesi karşısında söylediği "Yüzde 99'u Müslüman bir ülke Türkiye'de din bir çimentodur" sözünün laiklik aleyhine bir söylem olarak takdim edildiği belirtildi.
     
    Bu sözün,Türkiye'nin sosyolojik ve kültürel gerçekliğine ilişkin bir tespitten ibaret olduğu, Türkiye'nin asla bir Yugoslavya olmayacağına işaret ettiği kaydedildi.
     
    Laiklik, başörtüsü ve ifade özgürlüğü
     
    Savunmanın "Laiklik, başörtüsü ve ifade özgürlüğü" başlığı altında yapılan değerlendirmeler de iddianamenin, "AK Parti'yi laiklik aleyhtarı olarak takdim ederken kullandığı en temel argümanın üniversitelerde başörtüsü serbestisine ilişkin söylem ve eylemler"olduğu savunuldu.
     
    Bu konuda parti mensuplarının değişik tarihlerde basına yansıyan sözleri ve Parlamentonun kabul ettiği Anayasa değişikliklerinin yeterli "delil" olarak gösterildiği ifade edilen ön savunmada, bu iddiaya yönelik cevap üç noktada toplandı.
     
    "Yükseköğretim kurumlarında kız öğrencilerin başörtüsü ile öğrenim görebilmesine ilişkin görüşlerin laiklikle ilişkilendirilmesinin isabetli olmadığı", "bu görüşün laikliğe uygun ya da aykırı olup olmadığından bağımsız olarak, iddianamede delil olarak sunulan sözlerin tamamının ifade özgürlüğü kapsamında herkesin rahatça dile getirdiği sözler olduğu" ve üçüncü nokta olarak da "Parlamentoda gerçekleşen Anayasa değişikliği ve bu yöndeki kanun tekliflerinin birer yasama işlemi olması nedeniyle partiye değil, yasama organına isnat edilebilecek eylemler olduğu" ifade edildi.
     
    Kılık kıyafet serbestliği
     
    Ön savunmanın, "Kılık ve kıyafet serbestliğine ilişkin sözler ifade özgürlüğü kapsamındadır" başlığı altında yer alan görüşlerde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ifade özgürlüğü ile ilgili kararından alıntı yapıldı.
     
    Ön savunmada, üniversitelerde kılık ve kıyafet serbestliği konusunda kişilerin ve siyasi partilerin farklı düşünmelerinin son derece normal olduğu belirtilerek, AK Parti'nin her fırsatta bu meselenin gerginliğe yol açmadan toplumsal ve kurumsal mutabakatla çözümlenmesi gerektiğine işaret ettiği kaydedildi.

    AKP hakkındaki dava
     
    Anayasa Mahkemesi 31 Mart'ta AK Parti'nin kapatılması istemini içeren iddianamenin Abdullah Gül dışında kalan bölümünün kabulüne oybirliğiyle, Abdullah Gül yönünden de kabulüne oy çokluğuyla karar verdi.
     
    AK Parti yetkilileri, parti hakkındaki kapatma davasında ön savunmayı 30 Nisan'da Anayasa Mahkemesi'ne sundu.
     
    AKP hakkındaki iddianamenin tamamı için tıklayın
    AKP'nin ön savunması için tıklayın

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow