hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Demokratik açılım TBMM'yi gerdi

    Demokratik açılım TBMMyi gerdi
    expand

    Kürt açılımına ilişkin öngörüşme Meclis Genel Kurulu'nda yapıldı. Tartışmalarla geçen oturumda demokratik açılım ile ilgili genel görüşme açılması kabul edildi. Görüşmeler sırasında zaman zaman tansiyon yükselirken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın konuşması sırasında CHP'li milletvekilleri pankart açtı. Bir diğer gerginlik de AK Parti Grubu adına konuşan Suat Kılıç'ın konuşması sırasında yaşandı. MHP'li vekiller kürsüye yürüdü.

    "Demokratik açılım" konusunda verilen genel görüşme önergesi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.

    Önerge üzerindeki görüşmelerin, 12 Kasım Perşembe günü yapılması öngörülüyor.

    Zaman zaman sert tartışmaların yaşandığı genel kurulda Beşir Atalay'ın konuşması sırasında CHP'liler pankart açtı.

    Pankartlı protesto oturuma ara verilmesiyle sona erdi. Yeniden kürsüye çıkan Atalay, hem açılıma karşı çıkan CHP ve MHP'ye hem de DTP'ye mesaj verdi.

    İçişleri Bakanı Atalay'ın açıkladığı hedefler muhalefetin eleştirilerini durduramadı. Habur'daki görüntüler de gündeme getirildi. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Erdoğan'ı o görüntüler için özür dilemeye çağırdı.

    DTP ise bu tartışmaları Kürt sorunu ile yüzleşme olarak niteledi.

    Sonra kürsüye AK Parti adına Suat Kılıç çıktı.

    Açılım ile ilgili ne görüşme ne de kapalı oturum önerilerini kabul eden muhalefeti samimi olmamakla eleştirdi. MHP'nin hükümette olduğu dönemde, mavi akım ve Kıbrıs ile ilgili yapılan kapalı oturumları gündeme taşıyınca ortalık karıştı.

    MHP'li milletvekilleri kürsüye yürüdü.

    Oturuma yine ara verildi. O arada Başbakan da sessizliğini bozdu. Meclis Başkanı'nı CHP'lilerin açtığı pankartlarla ilgili göreve çağırdı.

    GÖRÜŞMELERDEN...


    AK Parti (Beşir Atalay)

    İçişleri Beşir Atalay, genel kurulda "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" konulu Genel Görüşme önergesinin öngörüşmesinde, Hükümet adına söz aldı.

    Demokratik açılım konusunda neden "Genel görüşme" önerilerini açıklamak için söz aldığını ifade eden Atalay, "Yüce Mecliste tarihi oturumlardan birini daha gerçekleştiriyoruz. Bu Meclis, en olumsuz koşullarda kurulmuş, Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş ve milletimizi zafere ulaştırarak Cumhuriyetimizi ilan etmiştir. Ülkemizin en hayati meseleleri, kurulduğu günden beri bu çatı altında tartışılmıştır. Bu vesileyle Meclisimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusunu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefat gününde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz. Açılımın sahibi ve adresi olarak hep Yüce Meclisi işaret ettik" ifadelerini kullandı.

    "Muhatabımızın millet ve milletin temsilcileri olduğunu vurguladık" diyen Atalay, "Konunun milli iradenin ve demokrasinin tecelligahı olan Meclisin çatısı altında tüm boyutlarıyla tartışılacağını ve çözüm yollarının bulunacağını söyledik. Yüce Meclisin mehabetine yakışır şekilde bu görüşmeyi gerçekleştireceğimizden ve konuyu aziz milletimizin beklentileri doğrultusunda seviyeli bir üslupla tartışacağımızdan kuşku duymadığımı belirtmek isterim. Ayrıca, şunu da ifade etmek isterim ki biz demokratik açılımı baştan beri sadece AK Parti iktidarının meselesi olarak görmedik. Bunu partiler üstü bir milli mesele olarak gördük. Bu nedenle de her fırsatta muhalefet partilerinin katkılarını almak istedik. Onlara açık çağrılar yaptık, randevu taleplerinde bulunduk. Ancak maalesef bazı muhalefet partilerimiz bu taleplerimizi geri çevirdiler" diye konuştu.


    Bir gerginlik de AK Parti Grubu adına konuşan Suat Kılıç'ın konuşması sırasında yaşandı.

    Atalay, buna rağmen, bu meselenin Meclis çatısı altında tartışılarak iktidarı ve muhalefetiyle milletin temsilcilerinin görüşlerini almak istediklerini belirterek, "Nitekim, Genel Görüşme anayasal sistemimizde hükümeti denetleme yollarından biri olduğu halde, Yüce Meclisi bilgilendirmek ve muhalefetin görüşlerini dinlemek maksadıyla bu önergeyi Hükümet olarak biz verdik" dedi.

    Muhalefetin görevi

    Çoğulcu demokratik rejimlerde muhalefetin görevinin, iktidarı sadece eleştirmek olmadığını, muhalefetin, toplumsal sorunları çözmeye yönelik görüş ve önerilerini kamuoyuna sunmak göreviyle de karşı karşıya olduğunun unutulmamasını isteyen Atalay,  "Demokrasilerin olmazsa olmazı muhalefettir. Zira, iktidar her rejimde muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır. Ancak çağdaş demokrasilerde muhalefet sorunun değil, çözümün bir parçasıdır. Sadece sorunun parçası olan ve toplumsal meseleler konusunda hiçbir projesi ve gelecek tasavvuru olmayan muhalefetin kimseye faydası yoktur. Temenni ederim ki bu görüşme vesilesiyle muhalefetimiz, demokratik açılım konusunda şu ana kadar hükümetimizden esirgediği yapıcı önerilerini, alternatif projelerini ve çözüme yönelik katkılarını da bizimle paylaşır" dedi.

    Atalay, "Başlattığımız tarihi açılımın anlam ve önemini kavrayabilmek için birliğimize kasteden bu oyunları ve bugün nasıl bir meseleyi çözmeye çalıştığımızı bilmemiz gerekiyor. Özellikle son çeyrek asırda kanlı ve tahrip edici bir hale gelen, buna karşın çözümü sürekli ertelenen, ertelendikçe de daha karmaşık ve içinden çıkılamaz hal alan ciddi bir terör meselesiyle karşı karşıyayız. Bu meselenin tanımlanması ve kaynakları konusunda ne düşünürsek düşünelim, üzerinde herkesin birleştiği, hepimizi yaralayan bir gerçek vardır. O da bu meselenin ülkemize ve insanımıza her bakımdan kaybettiren, on binlerce insanımızın canına mal olan, kaynaklarımızı ve enerjimizi tüketen yakıcı bir mesele olduğu gerçeğidir" ifadelerini kullandı.

    "Gerçekle yüzleşilmesi"

    "Artık, bu gerçekle yüzleşilmesi ve milletimize yıllardır acı çektiren bu sorunun palyatif tedbirlerle değil, gerçek ve kalıcı müdahalelerle çözüme kavuşturulması gerekmektedir" görüşünü dile getiren Atalay, diğer tüm kronik meselelerde olduğu gibi, terör meselesinin de cesaret, samimiyet ve kararlılıkla çözülebileceğine inandıklarını belirtti.

    Bu anlayışla, yıllardır devam eden terörün sonlandırılması, temel hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi, birlik ve dirliğin pekiştirilmesi amacıyla demokratik açılım çalışmalarını başlattıklarını anlatan Bakan Atalay, şunları kaydetti: Demokratik açılımı, devletin tüm kurumlarını ve milletin tüm kesimlerini içine alacak şekilde, bir devlet politikası olarak ve mümkün olan en geniş katılımla yürütmeye çalışıyoruz. Süreç içerisinde, ortak aklın ortaya konması ve sorunun çözümü konusunda geniş bir mutabakat sağlanabilmesi için, ilgili tüm devlet kurumlarının temsilcileriyle, siyasi partilerle, meslek odalarıyla, sivil toplum örgütleriyle, bilim adamları ve gazeteci-yazarlarla bir dizi görüşmeler ve toplantılar yaptık.

    Biz, demokratik açılımı başlattığımız andan itibaren, hiçbir illegal oluşumu muhatap almayacağımızı açıkça ilan ettik ve kesinlikle almadık. Görüşmelerde bulunduğumuz kurum, kuruluş ve kişiler bu sorunun mutlaka çözülmesi, ancak, bu iş yapılırken bizim de her fırsatta üzerinde durduğumuz hassasiyetlere dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Baştan beri şunu söylüyoruz. Bu ülkede aklı başında olan hiçkimse, Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez esasları olan devletin bütünlüğünü, resmi dilin Türkçe olduğunu, bayrağın ay yıldızlı bayrak olduğunu ve milli marşın İstiklal Marşı olduğunu tartışamaz. Yüce Meclisin huzurunda bir kez daha ifade edelim ki, demokratik açılım üniter yapımızı, birlik ve bütünlüğümüzü bozacak hiçbir unsur ihtiva etmemektedir, etmeyecektir. Aksine, bu bir Milli Birlik ve Kardeşlik Projesidir."



    "AK Parti rakipsiz" sözü kızdırdı

    Atalay, AK Parti'nin, ülkenin her bölgesini ve kesimini temsil eden bir Türkiye partisi olduğunu belirterek, "Bu konuda da maalesef rakipsizdir. AK Parti dışındaki tüm partiler, bölge partileridir" dedi.

    Atalay'ın bu sözlerine CHP ve MHP milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak tepki gösterdi.

    CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun ayağa kalkarak söz istemesinin ardından, CHP'li milletvekilleri, üzerinde, "Atam İzindeyiz", "Atam Eserlerine Sahip Çıkacağız', "Cumhuriyeti Sen Kurdun Onu Yaşatacak Olan Bizleriz" yazılı pankartlar açtı.

    Birleşimi yöneten Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, CHP ve MHP milletvekillerini, "Burası TBMM'dir, miting alanı değil... Pankartları indiriniz" diye uyardı.

    İdare amirlerini görevlerini yapmaya davet eden Şahin, CHP'lilere, "Pankartları indirin ya da dışarı çıkarın" diyerek birleşime ara verdi. Tartışma, verilen arada da sürdü.

    Oturuma verilen aranın ardından Bakan Atalay, sözlerinin yanlış algılandığını belirtti.

    Atalay,"İşte tam da bundan dolayı, Türkiye'nin birlik ve beraberliğinin en büyük güvencesi ve sigortası partimiz ve hükümetimizdir. İşte bunu demek istemiştim ama dinlenilmedi" diye konuştu.

    Demokratik açılımın hedeflerinden birinin, her türlü görüşün barışçıl şekilde ifade edilebildiği, çözüm önerilerinin karşılıklı hoşgörü içinde tartışılabildiği, çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamın sağlanması olduğunu anlatan Atalay, "Bu hedefin büyük ölçüde gerçekleştiğini görmek bizi ziyadesiyle memnun etmektedir. Yaklaşık dört aydır, her platformda açılım tartışılmaktadır. Belki de tarihimizde ilk kez, önceden tabu olarak görülen meselelerimiz bütün yönleriyle konuşulmaktadır. Aydınlar, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, basın mensupları, siyasi partiler, vatandaşlarımız, kısacası toplumun tüm kesimleri büyük bir olgunlukla ve karşılıklı anlayışla kronikleşmiş sorunları tartışmaktadır. Bu durum, fırtınalı günler yaşayan genç demokrasimizin geldiği aşamayı göstermesi bakımından son derece olumlu bir gelişmedir" dedi.

    Beşir Atalay, "Elbette farklı görüşler, korkular ve kaygılar olacaktır. Demokratik toplumlarda farklılıkların olması son derece normaldir. Burada önemli olan, birbirimizin hak ve hukukuna saldırmadan, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içerisinde medeni insanlar olarak meselelerimizi tartışabilmektir. Bazı olumsuz ve yıkıcı tavırlara rağmen, milletimizin sağduyusu sayesinde bunu önemli ölçüde başardığımızı söyleyebiliriz. Biz istiyoruz ki, Meclisimiz toplumda oluşan bu karşılıklı anlayış ve şefkat dilinin gelişmesine öncülük yapsın. Buradaki konuşmalar, topluma kin, nefret ve düşmanlık değil, birlik, kardeşlik ve şefkat duyguları yaysın" diye konuştu.

    Atalay, "Milletimize yıkıcı, olumsuz ve karamsar mesajlar yerine, olumlu ve kucaklayıcı mesajlar verelim. Milletin, temsilcilerinden istediği kavgayı ve düşmanlığı körüklemeleri değil, sevgi ve kardeşliği teşvik etmeleridir. Milletimizin bu isteğine uygun hareket ettiğimizde, inanın Yüce Meclis üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiş olacaktır. Gelin, bu milli meselede parti menfaatlerimizi ve siyasi hesaplarımızı bir kenara bırakalım. Milletimizi tüm renkleriyle kuşatan, hiçbir kişiyi ve kesimi ötekileştirmeyen, kardeşlik duygularımızı pekiştiren bir siyasi şefkat dilini hep birlikte inşa edelim. Yüce Meclis, buna öncülük etsin" çağrısında bulundu.

    Atılacak adımlar perşembe günü

    Beşir Atalay, "demokratik açılım" kapsamında atılacak adımları, genel görüşme istemi ile ilgili önergenin kabulü halinde, iki gün sonra (Perşembe günü) açıklayacağını söyledi.

    Atalay, AK Parti olarak, iktidara geldikleri günden beri terörün kabul edilemez, mazur görülemez, tahammül edilemez olduğunu devamlı vurguladıklarını belirterek, "Hükümet olarak, bu konuda kararlı olduk ve terörle mücadelede en ufak bir zafiyet göstermedik, bundan sonra da göstermeyeceğiz" dedi.

    Terörle mücadele eden güvenlik güçlerine, sınır ötesi operasyon yapma yetkisi dahil, gerekli her türlü imkanı sağladıklarını, bugüne kadar da güvenlik güçlerinin, terörle mücadelede üzerlerine düşen görevi fedakarca ve başarılı bir şekilde yerine getirdiklerini ifade eden Atalay, "Kendilerine milletçe şükran borçluyuz" diye konuştu.

    Terörle mücadelenin sadece güvenlik tedbirleriyle başarıya ulaşamayacağı, meselenin diğer boyutlarının da başarılı bir şekilde ele alınması gerektiğinin artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçek haline geldiğini belirten Atalay, "Başlattığımız Demokratik Açılım, terörü tüm boyutlarıyla ve bir bütün olarak ele almaktadır. Dolayısıyla, açılım süreci terörle mücadeledeki zafiyetin değil, tersine kararlı ve azimli mücadelenin bir sonucu ve gereği olarak anlaşılmalıdır" dedi.

    "Yeni acılar istemiyoruz"

    İçişleri Bakanı Atalay, terörle mücadele ederken, binlerce şehit verildiğini, binlerce güvenlik görevlisinin gazilik mertebesine ulaştığını, binlerce vatandaşın hayatını kaybettiğini, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü, bu mücadeledeki kararlılığın şehit ve gazilerin fedakarlıklarına borçlu olunduğunu ifade ederek, "Bu vesileyle, bir kez daha tüm şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de minnetle anıyoruz. Şehitlerimizin geride bıraktıkları emanetleri ve gazilerimizi başımızın tacı olarak görüyoruz. Onların istismarına ve incitilmesine asla müsaade etmeyeceğimizi de bir kez daha ifade ediyoruz" diye konuştu.

    Terörün, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de büyük acılar yaşattığına vurgu yapan Atalay, millet olmanın gereğinin, bu acıları paylaşmayı ve birlikte yas tutmayı başarabilmek olduğunu kaydetti.

    Atalay, "Biz bunu yaptık ve yapıyoruz. Ancak artık acıların da bitmesini istiyoruz. Şehit ve gazilerimize yenileri eklenmesin diyoruz. Daha fazla ana ve babanın yürekleri dağlanmasın istiyoruz. Paylaşılacak yeni acılar, yası tutulacak yeni kayıplar istemiyoruz. Kısaca, artık yeter diyoruz" dedi.

    İçişleri Bakanı Atalay, kronikleşen terörün; bir süre sonra belli kesimlerin varlığından ekonomik, kurumsal veya siyasi rant devşirdikleri devasa bir sektör haline geldiğini söyledi.

    "Çatışma lobisi"

    Atalay, bu kötülük sektörünü besleyen, terörün sonlandırılmasına yönelik her adımı boşa çıkarmak için canla başla çalışan bir "çatışma lobisi"nin varlığının millet tarafından bilindiğini kaydetti.

    Atalay, "İşte demokratik açılım, sadece teröristle mücadeleyi değil, teröristi üreten ve onu sürekli hale getiren bu çatışma lobisiyle de mücadeleyi esas alan bir süreçtir. Demokratik açılımı, bir bölünme projesi olarak sunmaya çalışıp topluma sürekli bölünme fobisi pompalayanlar, bilerek ya da bilmeyerek bu çatışma lobisinin değirmenine su taşıyorlar" şeklinde konuştu.

    Özellikle etnik milliyetçiliğe dayanan terörün çözümünde demokratikleşmenin önemli olduğunu düşündüklerini ifade eden Atalay, demokrasinin; özgürlük ve güvenliğin, "birbirini gerektiren değerler" olarak kabul edildiği bir yönetim modeli olduğunu, bu iki değerin, birbirine karşıt olmadığını vurguladı.

    Atalay, "Tersine özgürlük, ancak güvenliğin sağlandığı bir ortamda mümkündür. Güvenliğin tam olarak sağlanması da, herkesin kendisini devletin eşit vatandaşı olarak hissettiği, 'öteki' olarak görmediği bir özgürlükçü düzenin varlığına bağlıdır. İşte biz, Demokratik Açılımla özgürlük-güvenlik birlikteliği ve uyumunu pekiştirmek istiyoruz. Hedefimiz, herkesin ama herkesin terör ve şiddetten arındırılmış bir coğrafyada kendini güvende ve özgür hissettiği, huzurlu, mutlu ve müreffeh bir ülkeyi adım adım inşa etmektir" dedi.

    İçişleri Bakanı Atalay, demokratik açılımı başlattıkları andan itibaren, daha ilk basın toplantısında hedefleri açıkça ortaya koyduklarını, buna rağmen, "açılımın hedeflerinin belirsiz olduğu, binilen geminin rotasının belli olmadığının söylendiğini", bu nedenle, Meclisin huzurunda bu hedefleri yeniden hatırlatmakta fayda gördüğünü, daha kapsamlısını Perşembe günü anlatacağını kaydetti.

    Terörün, Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir siyasi aktör olarak dünya barışına ve huzuruna yaptığı katkıyı olumsuz yönde etkileyen bir sorun olduğunu vurgulayan Atalay, "Bu sorunun çözümü, iktidarı ve muhalefetiyle hepimizin özlediği büyük ve güçlü Türkiye'nin önündeki en önemli bariyerin kaldırılması anlamına gelecektir. Diğer yandan, Türkiye'nin yapıcı ve aktif dış politikası sayesinde terör örgütünün uluslararası arenada giderek yalnızlaştırıldığı ve bununla paralel olarak etkisizleştirildiği de bir gerçektir" dedi.

    "Tekrarını kimse aklından bile geçirmesin"

    Demokratik Açılım sürecinde birbirine bağlı iki somut sonucun gerçekleşmesinin hedeflendiğini ifade eden Atalay, şöyle devam etti: "Birincisi, terörün sonlandırılması ya da minimum seviyeye indirilmesi, ikincisi de demokrasimizin geliştirilerek, standardının yükseltilmesidir. Benzer sorunlarla karşılaşmış olan diğer ülkelerin tecrübeleri göstermiştir ki terörü sonlandırmanın yolu terör örgütünün silah bırakmasından geçmektedir. Dağdan inişlerin özünde işte bu silah bırakma vardır. Eğer eli silahlı bazı kişiler, silahlarını bırakıp ülkeye geliyorlarsa bu terörle mücadelenin hedeflediği durumlardan biridir. Buradan hiç kimse kendisi için bir zafer görüntüsü çıkarmaya kalkışmasın.

    Toplumun çok büyük bir kısmının duygularını rencide edici siyasi şovlar bu meselenin çözümüne değil, ancak çözümsüzlüğüne katkı sunabilir. Biz bunları asla onaylamıyoruz. Tekrarını da kimse aklından bile geçirmesin. Dağdan inenlerin görüntüsünden mutlaka bir başarı hikayesi çıkarılacaksa, bu demokratik açılımın, milli birlik projesinin ve bin yıldır birlikte yaşayan milletimizin bundan sonra da birlikte yaşama iradesinin başarısıdır.

    Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Herkes kanunların öngördüğü usul ve esaslara uymak zorundadır. Bu konuda hiç kimsenin ayrıcalığı ya da üstünlüğü bulunmamaktadır. Şunu bir kez daha yüce heyetin önünde ifade etmek isterim; eve dönüş yapan bu vatandaşlarla ilgili bütün işlemler hukuk kuralları çerçevesinde yapılmıştır. Bu sürecin bundan sonra sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi ve yeni sorunlara sebebiyet verilmemesi için herkesin daha sağduyulu davranması ve aklıselimle hareket etmesi gerekmektedir."

    "2 gün sonra açıklayacağım"

    Demokratik açılımın diğer bir temel hedefinin de demokratikleşme olduğunu vurgulayan Atalay, "Zira biz, terörün de etnik milliyetçiliğin de panzehirinin demokratikleşme olduğuna inanıyoruz" diye konuştu.

    Esasen bu açılımın, özellikle son on yıldır hız kazanmış olan büyük demokratikleşme atılımının aşamalarından biri olduğunu belirten Atalay, "Bu atılımın bizim iktidarımız öncesinde başladığını, başta dil yasaklarının kaldırılması olmak üzere, idam cezasının kaldırılması, gözaltı sürelerinin kısaltılması ve DGM'lerin sivilleştirilmesi gibi önemli adımlardan bazılarının bizden önceki hükümetler tarafından atıldığını belirtmeyi siyasi kadirşinaslığın bir gereği olarak görüyorum" dedi.

    Atalay, hükümetleri döneminde atılan ve atılacak olan demokratikleşme adımlarını da önergenin kabulü halinde, iki gün sonra (Perşembe günü) anlatma fırsatı bulacağını kaydetti.

    Beşir Atalay, "Son olarak, bir kez daha belirtmeliyim ki demokratik açılım toplumun sadece belli bir kesimine yönelik değildir. Hedef, herkesin daha özgür ve müreffeh bir Türkiye'de yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle demokratik açılımın sloganı 'herkes için daha fazla özgürlük'tür" diye konuştu.

    Atalay, sözlerini, "Bu süreçte biz, pozitif siyaset anlayışıyla ve iktidar sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Bu nedenle kimseye kapımızı kapatmıyoruz. Çözümsüzlüğü savunarak negatif siyaset yapmanın hiç kimseye faydası olmadığını söylüyoruz" diyerek tamamladı.

    CHP (Onur Öymen)

    CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, "Silopi'de başka hukuk, Silivri'de başka hukuk. Sizin devlete başkaldıran insana karşı tahammülünüz var ama Hükümeti eleştirene tahammülünüz yok. Bu mu demokratikleşme anlayışınız?" dedi.

    TBMM Genel Kurulunda "demokratik açılım" konusunda verilen genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinde CHP grubu adına konuşan Öymen, Atatürk'ün hayatının 10 Kasım'da sona erdiğini ancak idealleri, hedefleri, ilkeleri ve devrimlerinin ülkenin kalbinde yaşadığını söyledi. "Bu millet Atatürk'e sahip çıktıkça hiç kimsenin gücü Atatürk'ün eserlerini tahrip etmeye yetmeyecektir" diyen Öymen, bugün yapılanların Atatürk'ün terörle mücadele politikasına tamamen zıt olduğunu iddia etti.

    Öymen, "Atatürk'ün ölüm yıldönümünde yapılan iş maalesef Türkiye için üzüntü, ibret verici ve hazindir" dedi. "Analar ağlamasın" denildiğini anımsatan Öymen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehit verdik. Çanakkale Savaşı'nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı. Kimse çıkıp 'bu savaşı bitirelim' demedi. Kurtuluş Savaşı'nda, Şeyh Sait isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Kimse 'analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım' dedi mi? İlk siz diyorsunuz. Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok."

    "Mecliste, teröristlerle mücadeleyi müzakereye tercih eden Kürt asıllı yüze yakın milletvekili olduğunu" savunan Öymen, "Bölgede yaşayan vatandaşlarımızı onlar temsil etmiyor da terörün sözcüleri mi temsil ediyor? Niçin onlarla değil de terörün sözcülüğünü üstlenenlerle müzakere ediyorsunuz? Böyle yaparak teröristleri muhatap alıyorsunuz, terörü meşrulaştırıyorsunuz, farkında mısınız?" diye sordu.

    Türk milletinin hiçbir 10 Kasım'da "bu kadar üzüntü verici, kasvetli, kahredici bir tabloyla karşı karşıya gelmediğini" dile getiren Öymen, aylardır "açılımdan" söz edildiğini ancak içeriğinden hiç bahsedilmediğini ifade etti. İngiliz Dışişleri Bakanı'nın "Kürt açılımını kuvvetle destekliyorum" dediğini belirten Öymen, "Biz İngilizler'i tanırız. Bilmedikleri bir şeyi desteklemezler. Demek ki biliyorlar. Bize söylemediğinizi onlara mı söylediniz yoksa?" diye sordu.

    "Yol haritasını yırtarak tarihin çöplüğüne atacağız"

    İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın "biz illegal hiçbir örgütle görüşmeyiz" dediğini aktaran Öymen, "Yani tesadüfen devletin valisi, müsteşarı, hakiminin Habur'a gideceği tuttu" diye konuştu.

    Öymen, şöyle konuştu: "O insanları karşılayanlar arasında PKK bayrağı sallayanlar var. Polis müdahale ediyor mu, etmiyor. Polis kime müdahale ediyor? Bu esef verici olayı ellerinde Türk bayrakları ile protesto eden şehit ailelerine müdahale ediyor. Türk bayrağını şehit ailesinden almaya kim cesaret edebilir? Sadece evladını kaybettiği için ağlamıyor, bayrağını elinden aldığınız için ağlıyor. Nasıl yaparsınız bunu? Adam dağdan inmiş 'bunlar suç işlememiş' diyorsunuz. Nereden biliyorsunuz? Saldırıların sicilini tek tek tuttunuz mu? Dağa niye çıktılar? Patates soymak, çay servisi yapmak için mi çıktılar? Kim bunların size sicilini verdi. PKK'dan başka kim olabilir? Sizin hukuk anlayışınıza göre eline silah alan, dağa çıkan adam serbest ama eline kalem alan insanın zindanda yatması normaldir. Silopi'de başka hukuk, Silivri'de başka hukuk... Sizin devlete başkaldıran insana karşı tahammülünüz var ama hükümeti eleştirene tahammülünüz yok. Bu mu sizin demokratikleşme anlayışınız? Silopi için demokrasi var, Silivri için yok, niye? Çünkü onlar hükümeti eleştiriyor. Bu savunulması mümkün olmayan bir yaklaşımdır."

    CHP olarak "bu oyunlara geçit vermeyeceklerini" dile getiren Öymen, "Yutdışında hazırlanan yol haritalarını yırtarak tarihin çöplüğüne atacağız" dedi.

    MHP (Oktay Vural)

    MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, "Dün PKK ile mücadele etmek için ayak sürüyenler, teröre destek olanlar, bugün terör örgütünü güya bitirmek için siyasal hedeflerine göre adım atılmasını istemektedirler" dedi.

    Vural, Genel Görüşme önergesinin öngörüşmelerinde MHP grubu adına söz aldı.

    Tüm uyarı ve taleplere rağmen böylesine bir günde millet nezdinde derin hassasiyet ve endişeler doğuran bir siyasal tartışmanın Meclis gündemine getirildiğini söyleyen Vural, "Öngörüşmelerin 10 Kasım'da yapılmasında ısrar etmelerinin elbette bir sebebi vardır. Böyle bir günde yapılmasında bir mahzur olmadığını 'tatil günü değil, yas günü değil' gibi sudan gerekçelere bağlayanlar, aslında asıl hesaplaşma hedeflerini de ortaya koymaktadır. Başbakan bilerek 10 Kasım'ı seçtiklerini söylemiştir. Cumhuriyetle hesaplaşmanın öngörüşmelerini yapmak için bu tarihin seçildiği ve siyasi bir anlam yüklediklerini itiraf etmiştir" diye konuştu.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye'yi ziyaretinde Anıtkabir Özel Defterine yazdığı, "(Yurtta barış, dünyada barış) ilkesini gerçekleştirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum" ifadesinden sonra TBMM'de yaptığı konuşmada "sözde demokratik açılım konusundaki önerilerinden ilham aldığını, 10 Kasım'da öngörüşmeleri yaparak ev ödevlerine ne kadar sadık olduğunu da ortaya koyduğunu" ileri sürdü.

    Vural, "Yüklenmek istenen bu siyasi anlam aslında ortaya konan sözde açılımların da hedefini göstermektedir. Cumhuriyeti kuran iradenin anıldığı bir günde ikinci cumhuriyet sevdalılarının hezeyanlarına TBMM'de meşruiyet kazandırmaktan öte bir siyasal anlamı yoktur. Teşhisi ve muhtevası bile böylesine tartışmalı olan bir konunun 10 Kasım'da yine tartışmalı olarak gündeme taşımak, aslında toplumda cepheleşmeyi arttırmak, milli ve manevi tarihleri hafızalardan kazımak amacını ortaya koymaktadır" diye konuştu.

    "Utanç tablosu"

    Atatürk'ün fikir ve eserleriyle gelinen noktayı mukayese etme açısından imkan bulduklarını belirten Vural, Atatürk'ün yabancılara sırnaşarak, masalarda yüz sürerek, teslim olarak siyaset yapmadığını söyledi.

    "Atatürk'ün, emsali görülmemiş bir çürümüşlükle, ayrışmayı kaşımadığını, 36'ya bölmeye çalışmadığını" ifade eden Vural, "(Atatürk) Gidip yabancı başkentlerde boyun eğmemişti, Papa Heykeli altında imza atmamıştı. Teröriste tören düzenlememişti, omuzlarına almamıştı. İhanete kucak açmamıştı. Atatürk, 'siyasi, adli, iktisadi ve mali bağımsızlığımızı imhaya ve sonuç olarak yaşama hakkımızı inkar ve ortadan kaldırmaya yönelik olan Sevr Antlaşması, bizce mevcut değildir' diyerek Serv'i reddetmişti. Müslüman kardeşlerimize, Türk dünyasına zulüm ve kan getiren gizli Sevr olan Büyük Orta Doğu Projesinin eş başkanlığını yapmamıştı" dedi.

    Vural, "Ama 64 yıl sonra yabancılarla işbirlikçi bir iktidarın dirilip, 7 yıl çörekleneceğini aklına dahi getirmemiştir. Bu muhteşem ruhun ve vicdanın sahibi bugün milletin yüreğinde ve ebedi istirahatgahında yaşamaya devam ediyor. Ve, ne utanç vericidir ki, bugün tam bir ihanet, ayrışma, bölünme, parçalanma senaryosunun müsvettesi, İstiklal Savaşımızı kazanmış Gazi Meclisin huzuruna getirmekten asla ve asla hicap duyulmuyor. Bu tam bir utanç tablosudur. Bu yozlaşmanın en çukur noktasıdır. Daha derini ve karanlığı yoktur. Sizi milletimize şikayet ediyorum. Sizi şehitlerimize, gazilerimize, kahramanlarımıza şikayet ediyorum" diye konuştu.

    MHP Grup Başkanvekili Vural, 7 yıl önce sıfırlanmış, tüketilmiş bir terör örgütünü canlandıranların öncelikle kendilerini sorgulamaları gerektiğini ifade ederek, "Türkiye'yi etnik kimliklere göre tanımlayan kimdir? Eyaletlerden bahseden kimdir? 'Ne mutlu Türküm diyene' sözünden rahatsız olan kimdir? Türklüğü etnik kimliğe indirgeyen kimdir? Kim terörist başının serbest kalmasını sağlayacak şekilde kanun değişikliğini Meclise sunmuştur?" sorularını yöneltti.

    Genel Görüşme önergesine "evet" diyeceklerini bildiren Vural, bu öngörüşmeden sonrada (Perşembe günü) yapacakları genel görüşmede de MHP olarak düşüncelerini ortaya koyacaklarını söyledi.

    Hükümetin her şeyi net olarak anlatması gerektiğini ifade eden Vural, açılımın, kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerinin açıklanması gerektiğini söyledi.

    PKK ile muhatap

    "(Bu bir paket değil, bir süreçtir) diyerek Türk milletinin iradesini teslim almayı denemeyiniz. Ucu açık bir sürece Türkiye'yi sokarak hapsetmek isteyen bir siyasal düşünceyi deşifre etmeye kararlıyız" diyen Vural, "Siz bunu hazmedebilirsiniz ama Türk milleti asla bu dayatmaları hazmetmeyecektir. Milletimiz fitne ve fesadı hazmetmez. Milletimiz etnik kimliklere göre bölünmeyi hazmetmez, milletimiz dilinin bozulmasını hazmetmez, milletimiz PKK'yla muhatap olmayı hazmetmez. Türk milletinin sınıflarını, okullarını, bölgelerini, camilerini, dilini, kimliğini, kültürünü ayırmak isteyenleri de hazmetmez" ifadesini kullandı.

    Neden 12 Kasım?


    MHP'nin tuzağa düşmediğini ve milleti de tuzağa düşürmeyeceğini söyleyen Vural, "MHP olarak terör sorununu, bitirmeye, bölücülük gündemini yırtmaya, kardeşliğimize, bütünlüğümüze sahip çıkmaya kararlıyız. Analarımız gözyaşı da dökmeyecek, milletimiz de bölünmeyecek" dedi.

    Oktay Vural, bugün öngörüşmesi yapılan genel görüşmenin 48 saat sonra yani 12 Kasım'da yapılacağına dikkati çekerek, "Neden 10 Kasım'da görüşüyoruz, genel görüşme tarihi neden 12 Kasım? 12 Kasım'da acaba terörist elebaşının Roma'da yakalandığı bir dönemde, onun sözde kılavuzluğunda hazırlanmış yol haritalarını Meclis'te tartışmak için mi acaba 12 Kasım'da genel görüşme yapılmasını istediniz? Bunu zillet olarak görüyorum" diye konuştu.

    AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli'nin itiraz etmesi üzerine konuşmasını sürdüren Vural, "12 Kasım, terörist başının yakalandığı gün... Şimdi bugünlerde konuşmayı yapanlar için ibretlik bir olay olarak anılacaktır. Gerçekten ibret verici olmuştur. Üzülüyorum. Herkes özenle tarihleri seçsin" dedi.

    DTP (Gültan Kışanak)

    DTP Grup Başkanvekili Gültan Kışanak, demokratik açılım görüşmelerinin, aynı zamanda Parlamento ve demokrasi açısından bir sınav niteliği taşıdığını söyledi.

    TBMM Genel Kurulu'nda "demokratik açılım" konusunda verilen genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinde DTP grubu adına konuşan Kışanak, demokratik açılımın Meclise gelmesini son derece önemsediklerini, bunu, çözüm süreci açısından bir fırsat olarak gördüklerini ifade etti.

    Kürt sorununun yıllardır Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında, askeri karargahlarda konuşulduğunu belirten Kışanak, bu sorunun asıl tartışılması gereken yerin Parlamento olduğunu ifade etti.

    Kışanak, görüşmenin, aynı zamanda Parlamento ve demokrasi açısından bir sınav olacağını kaydederek, iktidarı ve muhalefeti, Kürt sorunu karşısında sorumlu, vicdanlı, adil, cesur ve kararlı bir tutum içinde olmaya davet etti.

    Sorunun siyasi çekişmelere konu olamayacağını anlatan Kışanak, "Hep birlikte ortak bir çözümü geliştirmek durumundayız. Bu sorun, senin benim değil, tüm Türkiye'nin sorunudur. Kürt'üyle Türk'üyle tüm yurttaşlarımızın bizlerden, Parlamentodan beklentisi, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temelinde, barışçıl bir çözümdür. Bu nedenle, sorumluluğumuz ağırdır" diye konuştu.

    Kışanak, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasındaki en önemli etkenin, Türk ve Kürt, bütün Anadolu halklarının birlikteliği ve aynı amaç etrafında kenetlenmeleri olduğunu vurguladı.

    Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran birinci meclisin çoğulcu niteliğinin, milletvekillerinin kendi kimlikleriyle temsilini de beraberinde getirdiğini kaydeden Kışanak, ancak 1924 Anayasasıyla birlikte tersi bir süreç başladığını anlattı.

    Gültan Kışanak, dinsel, dilsel ve etnik farklılıkların yok sayıldığını, 'tek tip yurttaş yaratma' projesinin devreye konulduğunu iddia etti.

    "Günümüzde çağdaş demokrasi ile yönetildiğini iddia eden ve katı merkeziyetçi, tek tipçi ulus-devlet anlayışına sıkı sıkıya sarılan hiçbir ülke kalmadı" diyen Kışanak, Türkiye'nin dünyadaki bu değişim dönüşüm karşısında, giderek demokrasiden uzaklaştığını savundu.

    Türkiye'yi çoğulcu, demokratik bir cumhuriyete, tüm farklılıkları da özgürlüklere kavuşturmak istediklerini ifade eden Kışanak, "Bu zor değil. Yeter ki hiçbir kimliği red ve inkar etmeyelim" dedi.

    Sivil anayasa

    Parlamentonun; sivil, demokratik, çoğulcu yeni bir anayasa hazırlığını gündemine alması gerektiğini belirten Kışanak, 1982 Anayasası'nın, anti demokratik olduğunu öne sürdü.

    Yeni anayasada, farklılıklar, kültürel zenginlikler, toplumsal bütünlüğün temel harcı olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Kışanak, "Herkesin resmi dilin yanı sıra özel ve kamusal alanda kendi anadilini de kullanma hakkına sahip olduğu açıkça ifade edilmelidir. Yerel yönetimleri güçlendiren, bölge yönetimleri kurulmasına olanak tanıyan, yeni demokratik, özerk idari bir yapılanmaya gidilmelidir. Anadilde eğitim hakkı anayasal güvenceye kavuşturulmalı, bu hak eğitim ve öğretimin tüm aşamalarını kapsamalıdır" dedi.

    Kışanak, "Türkçe'den farklı bir dilde eğitim yapan kurumlarda, resmi dil olan Türkçe'nin öğretilmesi sağlanarak, tüm Türkiye halkının ortak iletişim dili olmasına olanak yaratılmalıdır. Din, mezhep, ırk, etnik köken, cinsiyet, kültürel ve benzeri hiçbir fark gözetilmeksizin, Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese, anayasal vatandaşlık hakkı tanınmalıdır. Ana hatlarını çizdiğimiz, bu anayasal çözüm yaklaşımımız, Kürt sorununa kalıcı çözüm olanağı yaratacağı gibi, Türkiye'yi de çağın demokratik değerleriyle buluşturacaktır. Yıllarca, yaratılmak istenen 'bölünme fobisinin' ne kadar yersiz olduğu, gündeme getirdiğimiz bu önerilerle bir kez daha, açığa çıkmıştır" diye konuştu.

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "iyi şeyler" olacak sözüyle başlayan süreçte, hükümetin sergilediği tutumun her geçen gün kaygılarını artırdığını savunan Kışanak, "Hükümet şimdiye kadar sadece samimi olduğunu savunarak, kendisine destek verilmesini istedi.

    AK Parti (Suat Kılıç)

    AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, "Mustafa Kemal Atatürk'ün, milletin meclisinde kendi adı ve fotoğrafı, korsan bir gösteriye alet edildiği için ıstırap duyduğunu" kaydetti.

    TBMM Genel Kurulunda, "demokratik açılım" konusunda verilen genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinde, AK Parti Grubu adına konuşan Kılıç, Cumhuriyetin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, Türk milletine emanet ettiği ülke için, TBMM için bir kez daha şükran ve saygıyla andığını belirtti.

    Suat Kılıç, "Atatürk olmasaydı, Atatürk'ün cumhuriyeti, Meclisi olmasaydı, bu Meclis sayesinde kazanılan zaferler olmasaydı, ben de dahil hiç kimse köyünden kalkıp da burada milletvekili olamazdı" dedi.

    Muhalefetin demokratik açılım sürecine temelden zaten karşı olduğu için, 10 Kasım istismarının, sadece sürece ilişkin daha fazla söz söylemenin gerekçesi olarak kullanıldığını ve milletin duygularının istismar edildiğini ifade eden Kılıç, "Atatürk, milletin Meclisinde kendi adı ve fotoğrafı korsan bir gösteriye alet edildiği için ıstırap duyuyor" dedi.

    Suat Kılıç, "29 Ekim Cumhuriyet Bayramında, Çankaya Köşkü'nde, Atatürk'ün Köşkünde bugün oturmakta olan Sayın Cumhurbaşkanımızın kutlama etkinliklerine iştirak etmeyeceksiniz, film izlemeye gideceksiniz. Millet bu filmi biliyor. O filmi bugün de yarın da öbür gün de izlersin. CHP olarak, cumhuriyet iradesinin tecelli ettiği Çankaya Köşkü'ne gideceksin. Atatürk'ün aziz hatırasını orada da idrak edeceksin. 10 Kasım eyleminiz samimi değil" diye konuştu.

    "Güleriz ağlanacak halimize" diye bir söz olduğunu belirten Kılıç, "Gülüyorsunuz ağlanacak halinize" dedi.

    Suat Kılıç, TBMM'nin tutanaklarının milletin hafızası olduğunu belirterek, DSP-MHP-ANAVATAN koalisyon Hükümetinin 10 Kasım 2001'de TBMM Genel Kurulunda, Türkiye'nin Afganistan'a asker göndermesine ilişkin yetki tezkeresini görüştüğünü kaydetti.

    Kılıç, "Mustafa Kemal'in askerlerini Afganistan'a göndermek için 10 Kasım'dan başka gün mü kalmadı?" diye konuştu.

    AK Parti Grup Başkanvekili Kılıç, muhalefetin, kameralar olmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyeceklerini beyan ettiğini kaydetti.

    Kendilerinin de "Başbakan Erdoğan'a ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a söyleyemediklerinizi gelin kapalı oturumda yapalım" dediklerini ifade eden Kılıç, "Devlet adamlığı ile bağdaşmayan ve örtüşmeyen bir şekilde, kanun tanımayan, hukuk bilmeyen bir biçimde dediler ki 'Biz, sır tutamayız, kanun tanımayız, kapalı oturumu açıklarız' dediler. Suç" diye konuştu.

    MHP'li milletvekilleri, Kılıç'ın bu sözlerini sıra kapaklarına vurarak protesto ettiler.

    MHP'li vekiller kürsüye yürüdü

    Suat Kılıç, DSP-MHP-ANAVATAN koalisyon Hükümetinin, iktidarları boyunca, 2000 ve 2001 yıllarında 2 kapalı oturum yaptığını anımsatarak, 2000 yılındaki kapalı oturumda, mavi akım petrol ve doğalgaz boru hattı, Rusya'dan Türkiye'ye enerji getiren nakil hatlarının konuşulduğunu kaydetti.

    Kılıç, bu tutanakların 10 yıl dolmadığı için hala gizli olduğunu ifade ederek, "O genel görüşmede, Türk milletinin ve cumhuriyetinin hangi menfaatlerini kaç paraya, kime sattınız?" diye sordu.

    MHP'li milletvekilleri, Kılıç'ın bu sözleri üzerine sıra kapaklarına vurmaya başladı. Bazı MHP'li milletvekilleri, kürsüye yürüdü.

    TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de yaşanan tartışmanın ardından birleşime ara verdi.

    Aranın ardından Şahin, Kılıç'ı "Gruplarımızın tepkisine neden olan bazı ifadeleriniz olmuştu. Bu ifadelerle ilgili tavzif edici bir açıklama yapmanızda koşuluyla size söz veriyorum" diyerek kürsüye çağırdı.

    Bu sırada, MHP sıralarından tepkiler yükseldi.

    Hakaret içeren, kırıcı, incitici olan kelimelerin herkesi rahatsız ettiğini belirten Kılıç, kapalı oturum mevzu bahis olduğunda kendilerinden önceki hükümetin kapalı oturum yaptığını anımsattığını ve sorular sorduğunu belirten Kılıç, şunları kaydetti: "Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana görev yapan, Başbakanlık makamında oturan, bakanlık yapan hiçbir devlet adamı vatan haini olamaz. Vatana ihanetle suçlanamaz. Kapalı oturum sizin iktidarınızda yapılmış olsa bile o dönemin koalisyon ortaklarını böyle bir bühtanla karşı karşıya bırakmak bizim bugünkü siyaset anlayışımız çerçevesinde kabul edilebilir bir durum değildir. Cümlelerimin devamı gelebilseydi ifade edilecek olan husus buydu. Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Kıbrıs'ı satamaz, satmaya teşebbüs edemez. Bu milletin, bu memleketin milli meselelerini pazarlık konusu haline getiremez. Sorduğum sorulardan geleceğim cevap budur."

    Sözlerime itiraz edenler, amaçlarına ulaştılar. Çünkü bu suretle sarf edilen, iftira olan, imza atmadığımız el vermediğimiz, desteklemediğimiz o kadar çok şey bize mal edildi ki bütün bunları buradan reddetmek, belgeleriyle çürütmek imkanımı elimden almış oldunuz. Bu noktada başarılı sayılabilirsiniz."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow