hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Ağar ve Şahin'in "Hüviyeti Meçhul" ölümü!

    Ağar ve Şahinin Hüviyeti Meçhul ölümü
    expand

    12 Eylül darbesinden sonra gözaltına "Süleyman Cihan" olarak anılan, üç aylık sorgu sonunda her nedense "Hüviyeti Meçhul" olarak kimsesizler mezarlığına gömülen bir insanın hikayesidir bu... Bu hikayede iki de çok yakın tanıdık isim vardır, biri Mehmet Ağar, diğeri ise İbrahim Şahin...

    Türkiye halkı tarihinin en "vahşet" dönemidir 1980 darbesi... 12 Eylül 1980 ile başlayan ve 24 Kasım 1983 yılına kadar devam eden askeri cuntanın adı Milli Güvenlik Konseyi'dir. "Bizim çocuklar" başarmışlardır, Türkiye demokrasinini "postal"lar altında inletmeye. Söz vermişlerdir ağa babalarına, sağı da solu da vuruşturup; memlekete en ileri demokrasiyi getireceklerdir.

    Neler yapılmaz ki adım adım "postal" sürecine giderken; kahvehaneler taranır, Maraş-Sivas-Çorum'da birbirlerini kapı komşusu ahali düşman edilir birbirlerine. İnsan vahşetinin tasavvur edemiyeceği katliamlar peydahlanır o mahalllerde. Günahsızların kanı yazılır defterlere. Sokaklar kan deryası haline getirilir.

    Hepsi ama hepsi "postal"ın egemenliği içindir memlekette. 80 ile başlayan "faşizm" 517 kişiye idam cezasını onarken, 49 insanı "beslemez", darbenin mimarı ve hukuku dar ağacına gönderir: "Netekim" sonraki açıklamalarında "asmayıp besleyelim"mi diyecektir...

    İşte o "asmayıp da besleyelim mi"nin yanında bir de "Hüviyeti Meçhul" katliamlar vardı, "Netekim"in sicilinde... Darbeden sonra gözaltına "Hüviyeti Meçhul" olarak alınan, aslında kimliği sorgucularca çok iyi bilinen ve hemen ardından imha edilmesi gerekenler listesinde yer aldığı için acemice "imha edilen" insanlar...

    Elime yeni geçen Süleyman Cihan 'Komünist bir önderin yaşamı" adlı belgesel tadındaki kitabı okurken, yürek burkan belgelerle ve ifadelerle karşılaşıyorsunuz. Soruyorsunuz bu zalimlik niye? Kitabı satır satır okurken aklıma bir anda Olimpo Garajı filmi geldi, Arjantin'de 1976-82 yılları arasındaki askeri rejimin vahşeti...

    O filmde aklımda kalan en vurucu sahne gözaltına alınan ve en ağır işkencelerden geçen insanların ölü ya da diri kargo uçaklarına bindirilip okyanusa atılmasıydı.

    Kimsesizler mezarlığında "hüviyeti meçhul"

    İşte Süleyman Cihan akıbeti de okyanus değil ama kimsesizler mezarlığı oluyor. Örgüt yöneticisi iddiasıyla yakalanan ve yakalandığında üstünde sahte kimlik çıkan; ancak emniyetin kimliğini çok iyi bildiği, sorguda arkadaşlarıyla yüzleştirildiğinde de kimliği ortaya çıkan Süleyman Cihan'ın emniyette yapılan işkence sonucu hayatını kaybetmesi ve intihar süsü verilerek kimsesizler mezarlığına defnedilmesi...

    Kitabın akışı bu, ama o dönemde yapılan yazışmalar, suç duyuruları, intihar ettiği iddia edilen yerde yapılan krokiler, savclık açıklamaları, otopsi raporu, işkence tanıklıkları vb.... Kitabın yazarı Mehmet Çetin ve Ahmet Cihan bütün bu belgeleri bu çalışma içerisine yerleştirip; olayın intihar olmadığını okuyucuyu inanılmaz bir şekilde tatmin ediyor.

    Kitap 12 Eylül soruşturmasının darbeyle nasıl parelel yürütüldüğünü gözler önüne sürerken, aynı savcının birbiriyle çelişir raporlarını muhteva ediyor.

    Kısaca özetlersek; hakkında ölü ya da diri ele geçirilecekler listesi hazırlanan (ki 12 Eylül darbesi sonrası rutin bir uygulama) Süleyman Cihan darbeden on ay sonra yakalanıyor, yakalanma anında üstünde başka bir kimlik vardır. Ama polisler onun aradıkları kişi olduğunu çok iyi biliyorlardır. Onun yakalanma anı Emniyet'te bayram havası estirir, polisler işkence seanslarına ara verip "Süleyman Cihan yakalanmış" naraları atarlar; Cihan'ın emniyetteki arkadaşları da bu çığlıklara şahittir, tıpki diğer işkence tezgahlarındaki seslere şahit oldukları gibi...

    Mehmet Ağar 2. Şube'nin başında

    Cihan'ı gözaltına alanlar onu ne besleyeceklerdir, ne de asacaklardır, ne de gözaltında kaybedeceklerdir; onun akıbeti darbenin kayıpları Hayrettin Eren'ler, Nurettin Yedigöl'ler gibi onlarca insanın insanın sonu gibi olmayacaktır. Süleyman Cihan'ın babası Ağa Cihan diğerlerine nazaran şanslıdır! Gözaltının üzerinden üç ay sonra da olsa oğlunun cesedi uzun mücadele sonunda kendisine verilecektir.

    Süleyman Cihan 1 ve 2. Şubede aylar süren işkencelerden geçirilir, onun gözaltına alınması ve işkence görmesine 24 isim tanıklık eder. Cihan gözaltındayken dışarıya sürekli mesaj gönderir "beni öldürecekler" diye... Ağa Cihan, onun gözaltına alınmasından hemen sonra bütün yasal prosedürleri başlatır, emniyete, savcılığa, sıkıyönetim komutanlığına sürekli oğlunun nerede olduğunu sorar. Aldığı cevap hep aynıdır: "Biz de oğlunuzun kaydı yok." Anlaşılır ki "Postal"cıların sorgucuları onu yok etmek konusunda anlaşmışlardı. Al gözaltına yok et ilkesi Cihan içinde geçerli olacaktır. Ve öyle de olur... Ve o dönemin 2. Şube Müdürü kimdir dersiniz? Mehmet Ağar...

    Ki o Mehmet Ağar Susurluk davası, Abdullah Çatlı'ya pasaport verilmesi, 90'lı yılların faili meçhullerinde yine karşımıza çıkacaktır.

    İkinci şube ile yapılan yazışmalarda Mehmet Ağar, 31 Temmuz'da intihar ettiği söylenilen tarihten bir gün sonra Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na gönderidiği yazıda da sahte kimlikle yakalanan Süleyman Cihan'ın yer göstermeye gitiği örgüt evinde kendisini camdan aşağıya attığını bildirmektedir. Burada bir itiraf vardır, "Hüviyeti Meçhul" olarak kimsesizler mezarlığına gömülen kişi, Ağar'ın yazışmalarında isim olarak zaten verilmiştir.

    Aile oğlunun ölümü gazeteden öğrenir!

    Oğlunu üç ay boyunca arayan ama aslında emniyette olan Süleyman Cihan'ın ismini üç ay sonra bir gazete görür: "Ölü ele geçirilen kişinin Süleyman Cihan olup olmadığı araştırılıyor" manşetiyle; o anda anlaşılır her şey, oğlu öldürülmüştür...

    Oğlu öldürülmemiştir sorguculara göre! O intihar etmiştir... Hem de bir aparmanın altıncı katından polislerin yanında kendisini aşağıya atarak! Birileri ölüm kararı vermiş, birileri yakalayıp öldürmüş, birileri de uydurma belgeler düzenleyerek cinayete kılıf bulmuşlardır. 12 Eylül darbesinin yürütücüleri tam bir işbirliğiyle hukuku da katletmişlerdir. 30 Temmuz'da gözaltına alınan ve bir gün sonra intihar ettiği söylenen Cihan'ın ölümünden ailesi üç ay sonra haber alır....

    O dönemin savcısı Nurettin İnan 29 Temmuz 1981'de gözaltına alınan Süleyman Cihan için bir gün sonra 30 Temmuz'da (ki Cihan'ın intihar ettiği iddia edilen tarihtir bu. Yani 29 Temmuz'da gözlatına alınıyor, 30 Temmuz'da intihar raporu veriliyor) Süleyman Cihan ismini vererek intihar ettiği yerin krokisini çiziyor. Yani Cihan gözaltında alındığında ve intihar ettiği söylendiğinde yine "Hüviyeti Meçhul"değildir.

    İbrahim Şahin de o polislerin arasında

    Aynı savcı bu kez "keşif ve Ölü muyane zabıt varakası" belgesi düzenleyip, belgede Süleyman Cihan için "ismi ve hüviyeti meçhul olan sanığın" ifadesini kullanıyor. Bu belgenin altında yine ilginç bir isim dikkat çekiyor, 2. Şube Müdürü Mehmet Ağar'dan sonra, Bostancı Emniyeti Başkomiseri İbrahim Şahin... Şahin, intihar ettiği söylenen Cihan'ın ölüm raporuna imza atar.

    Aynı Nurettin İnan imzasını başka bir belgede daha görüyoruz, o da Adli Tıp Morg Şubesi başlığı taşıyan belge.. O belgede de "meçhul şahsa ait ceset morg şoförüne teslimen gönderilmiştir" deniliyor. Bu belge ile birlikte Cihan, "Hüviyeti Meçhul" olarak kimsesizler mezarlığına gömülür.

    Yani Mehmet Ağar'ın Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na yazdığı yazı da Süleyman Cihan intihar etti denirken, isim zikrediliyor, ama kimsezilre mezarlığına "Hüviyeti Meçhul" olarak defnedilir.

    Kitabı okurken benim de zihnim allak bullak oldu. Gözaltına alınan biri, aylarca süren işkence sonucu yaşamını yitiriyor. Ve bu dönem içinde emniyette birçok kişi bu duruma tanıklık ediyor. 24 tanık Süleyman Cihan'ın gözaltında olduğunu söylüyor, bunlardan bir kısmı Cihan'la sorgu esnasında yüzleştiriliyor. Ve Cihan'ın kimliği ortaya çıkıyor. O kişi aranan ve hakkında ölüm fetvası verilen Süleyman Cihan'dır.  Kitaptaki bilgiler ışığında Cihan'ın adım adım imha edilmeye doğru bir sürecin içinden geçtiği görülüyor.

    Tam bir hukuk skandalı

    Sorgucular Cihan'ı, o dönem yaşanılan başka hadiseler gibi işkenceyle yok etmişler; 12 Eylül'ün hukuk tanımaz döneminde buna bir kılıf aramışlar, o kılıf da falanca apartmanın falanca katından kendisini aşağıya attığı olur. Ki Türkiye emniyeti bu tür ölümlere oldukça tanıdıktır, karakollardaki ölümler ile bunlarla ilgili süren davalar hala hafızalardadır.

    Cihan olayında ismi belli olan bir kişi gözaltına alınır, onlarca tanığa ve yazışmalara rağmen "Hüviyeti Meçhul" olarak kimsesizler mezarlığana defnedilir. Bu üç aylık dönem içinde ailesinden kimseyle irtibat kurmayan devlet, Cihan ile ilgili açılan davalarda da "koğuşturmaya yer olmadığına" diyerek, hukukun önünü kapatır. Onca tanık, onca çelişkili bilgi ve belge olmasına rağmen... Dedik ya darbeyi yapanlar huku da yapmıştır...

    Ve Cihan dosyası kapatılır, ta ki kimliğini açıklamayan birinden gelen telefona kadar... Meçhul olmayan bir tanık, Cihan'ın polisler tarafından apartmandan atılışını gördüğünü ve konuşmak istediğini ama korktuğunu söyler... Ve o tanık hala "korkar"...

    Kitabı yazan Süleyman Cihan'ın kardeşi Ahmet Cihan ve Mehmet Çetin'in amaçlarını bir "öç almak" olarak açıklamazlar, onlara göre "adalet" yerini bulsun yeter. Bu uğurda yazılır bu kitap ve başka tanıklıklar beklerler bu drama ortak olan... Hukuku yaşatıp, sorumluların hesap vermesini isterler...

    Mehmet Ağar mı olur bu tanıklık, yoksa bu aralar adli tıpın "hafızası yerinde değildir" diyerek rapor üstüne rapor verdiği Susurluk davası hükümlüsü ve aynı zamanda Ergenekon sanığı İbrahim Şahin mi olur bilinmez....

    Süleyman Cihan
    'Komünist bir önderin yaşamı"
    Belge yayınları
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow