hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Arınç: "Nedim ve Ahmet kaçar mı?"

    Arınç: Nedim ve Ahmet kaçar mı
    expand

    Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili olarak, "Tutuklama istisnaidir, salıverilme ve özgürlük kuraldır. Nedim ve Ahmet nereye kaçacak?" dedi. Tutukluluğun bir cezaya dönüşmemesi gerektiğini söyleyen Arınç, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin kalkması, yargılamanın tabii mahkemelerde devam etmesi gerektiğini söyledi.

    Arınç CNN TÜRK yayınında Yavuz Oğhan'nın sorularını yanıtladı, devam eden davalar ve tutuklu gazetecilerin durumunu yorumladı.

    Gazetecilerin tutuklanması:
    "Bütün avukatlarımızın ilk bildikleri şey budur. Tutuklama istisnaidir, salıverilme ve özgürlük kuraldır" diyen Arınç, "Şimdi ister asker olsun ister basın mensubu olsun eğer delillerin tamamına sahipseniz yani üzerinde herhangi bir tasarruf söz konusu olmayacaksa toplumda saygın yer edinen insanların kaçmayacağını da düşünmeniz lazım. Niye kaçsın bu adam? Bıraksan gitmez zaten. Yani bence Nedim Şener nereye gidecek mesela? Ahmet Şık nereye gidecek? Giden kaybeder zaten" şeklinde konuştu.

    Arınç, "Tutuklamaya yol açan sebeplerin çok ciddi olarak değerlendirilmesi lazım. Tutukluluk bir cezaya dönüşmemeli. Toplumun bir rahatlamaya ihtiyacı var. Savcılar ve hakimlerimizin özellikle bu devam eden hem operasyon hem de devam eden davalar konusunda yeni bir perspektife ihtiyacı var diye düşünüyorum" diye konuştu.

    Bülent Arınç sözlerine, "Artık bir dava devam ederken üzerinden 3 sene geçmişken yeni delil toplama girişimleri toplumun vicdanında doğrusu aksi bir tesir yapıyor. DGM'lerin de kapatılmasıyla bu görevlendirmeler oldu. Yani bu dosyalar elden çıktıktan sonra bu mahkemelerin görevlerinin bitmesinde ve tabii mahkemelerle asliye cezalarla ağır cezalarla işin devam etmesinde bundan sonrası için yarar var" ifadesini kullandı.

    Siyasette üslup tartışması:
    Arınç, siyasetteki üslup tartışmalarının hatırlatılması üzerine,"Seçim meydanlarındaki sert konuşmalar, sert ifadeler, polemikler siyasetin tuzu, biberi. Bunlar olmazsa olmayacak. Eleştirecekler, eleştirirken polemik yapacaklar. Bazen can alıcı noktalara vuracaklar. Üzücü olan işin hakarete varması" dedi.

    Normal şartlarda bile bir insanın sarf edemeyeceği sözlerin alenen konuşulduğunu vurgulayan Arınç, "Yanlış olan bu, alışmadığımız bu, istemediğimiz bu. Yani insanlar çift kişilikli hale geldiler. Normal ilişkinizde merhabalaştığınız, konuştuğunuz zaman son derece iltifatkar davranıyorlar, saygılı davranıyorlar. Mesela Sayın Kılıçdaroğlu'nu İstanbul'da Kutlu Doğum Haftası'nın ilk açılış toplantısında gördüm. Çok da güzel bir konuşma yaptı. Merhabalaştık, selamlaştık. Ama bu insan meydanlara çıktığı zaman ağzı hakaret doluyor" diye konuştu.

    Başbakan Yardımcısı sözlerine, "Yani 'insan değilsiniz, sizde ahlak diye bir şey yok, ahlak yanınızdan bile geçmemiş' diyor. İşte 'A' derken,ana ve başka şeyler işin içine giriyor. İnsanlar bunun arkasının nasıl geleceğini biliyorlar. İyi ki o kelimeleri sarf edemeden kendini tuttu. Yoksa herhalde büyük bir skandal olacaktı. Meydana bile çıkamaz hale gelecekti. Alenen hakaret var, küfür var. Hakaret ve küfrün çokça söylendiği, konuşuluğu bir seçim kampanyası çirkin bir kampanyadır. Kim yaparsa yapsın... " diye devam etti.

    "Çünkü onlar öyle yaptıkça, söyledikçe siz de farkında olmadan etkileniyorsunuz" diyen Arınç, "Normal dozunda bir konuşma yapacakken o aklınıza geliyor ve siz de onun karşılığında 'O kadar olmasa bile yeter artık ya, kendine gel' diyecek noktaya geliyorsunuz. Birinin 'dur' demesi lazım. Kim bunu yaparsa ona teşekkür borcumuz var" diye konuştu.

    Arınç sözlerine şöyle devam etti:

    "Ama daha çok Kılıçdaroğlu ve ona cevap yetiştirmeye çalışan Sayın Başbakan arasında ve ondan etkilenen siyasetçilerle... Mesela anasının 'A'sı dedikten sonra Kılıçdaroğlu'na başka yerlerde 'o kelimeyi bir daha kullan' diye alkış tutan CHP'li seçmen var veya goygoycu bir takım var. Yani bu çok çirkin bir şey. 'Yaptığın çok yanlıştı Sayın Başkan, bir daha böyle bir şey yapmayın' diyecekleri yerde, tempo tutarak o kelimeyi konuşan, hatta onun önüne arkasına başka şeyler ekleyen küçük de olsa bazı gruplar var. Bunlara karşı 'durun, kendinize gelin ne yapıyorsunuz' diyecek birisine ihtiyaç var.

    Bunlar da genel başkan olur ancak... Zırva tevil götürmez, derler. Yani bazı şeylerde tevil mümkündür. Zırva noktasına gelmişse bunu tevil edemezsiniz. Tek yapılacak şey, ağzımdan kaçtı özür dilerim, bunu yapmamam gerekiyordu. demektir. Özür dilemek de bir erdemdir. Sonradan da kesinlikle bu tür çirkin polemiklere, konuşmalara girmemek gerekir."

    MHP liderine eleştiriler:
    Arınç, MHP lideri Devlet Bahçeli'yi örnek aldıklarını ama onun da kürsüye çıkınca farklı davrandığını söyledi, kaset skandalını yorumladı.

    "Bahçeli bizim için saygı bakımından, kişilerin haklarına ilişkin sözler konuşmaması bakımından örnek saydığımız insandır" diyen Arınç, "Bunu kendi grubumda da söyledim, Meclis'te de söylemişimdir. Bahçeli'nin pek çok şeyini eleştirebiliriz, ama insanların hakları, kişilikler,i nsanların özel hayatları konusunda saygı kelimeleri ağzından düşürmemiştir. Mesela Bakanlar Kurulu sırasında oturuyorum, Bahçeli kürsüye gelirken mutlaka hükümet sıralarını selamlar. Bu alışılmış bir şey değildir. Bahçeli'nin yapısında olağanüstü saygı olduğunu biliyorum. Ne hikmetse kürsüye çıktığı zamanya kendisi hakkında konuşulanlara cevap verme arzusuyla yanlış şeyler söyleyebiliyor. Keşke yapmasa" ifadesini kullandı.

    MHP'deki kaset skandalı:
    MHP lideri Bahçeli'nin, 'Hükümet, kasetin sorumlusunu bulmalı, bulmazsa arkasındaki güç hükümettir' sözlerini "topu taca atmak" olarak nitelendiren Arınç, "Bence iki konu var. Bir; bu çirkin olayın yayımlanması, kasete alınması, özel hayatı doğrudan bir tehlike, ama yayımlanan bir şey var ve onun içerisinde iki tane milletvekili, kendi eşleri ve seçmen kitleleri dahil olmak üzere çok çirkin, iğrenç sözler konuşuyorlar" dedi.

    Arınç, "Şimdi MHP, gereğini yaptı. Bahçeli, her zamanki tavrıyla 'derhal istifa edin' dedi ve adaylıklarını düşürdü. Gerçikesin aday listelerinde hala isimleri var, ama sanıyorum bir prosedürle onlar düşmüş olacak, arkadakiler öne geçmiş olacak. Sayın Bahçeli veya MHP, bunu kim sızdırdı veya bunu kimin aldığını suçluyor. Bence birinci konu o değil. Bence birinci konu bu konuşulanlar ve bu konuşulanların MHP ile bağlantısı, bunların kesinlikle tasfiye edilmesi lazım. Orada alay konusu edilen her kesimden MHP'nin açıkça özür dilemesi gerekir" diye konuştu.

    İzmir'de belediyelerde yapılan arama:
    İzmir'de bazı belediyelerde yapılan aramaları da değerlendiren Arınç,"CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bütün siyasetini, kendisi tertemiz bir insan, elinde bir çekiç var, bizi çivi gibi görüp, yolsuzluk çivisiyle kafamıza vuruyor. Ama aynı Kılıçdaroğlu, Edirne'ye gittiğinde, 8 yıl 4 ay hapse mahkum, 2 davasından da mahkum edilmiş ve ihale yolsuzluğundan ceza yemiş bir belediye başkanın elini kaldırabiliyor" dedi.

    Geçen dönemde Urla, Seferihisar, Narlıbahçe belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu İzmir'in 8 belediye başkanının cezaevinde olduğunu anlatan Arınç, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in 8 yıl 4 ay hüküm giydiğini ,Yargıtay'ın dosyasını henüz ele almadığını söyledi.

    Anayasa değişikliği:
    Bülent Arınç, Anayasa değişikliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulundu.

    "Rektifiye götürmeyecek bir motor var elimizde. Onun için daha yenisini yapmamız lazım" diyen Başbakan Yardımcısı, "Daha kısa, daha öz, temel hakların ön planda bulunduğu birey odaklık bir anayasa. Bu anayasa mümkün olduğu kadar katılımcı ve demokratik yöntemlerle yapılacak, ama bırakın 367'yi, 467 ile bile Meclis'te kabul edilse halk oylamasına götüreceğiz. Yani sonucu halk belirleyecek" ifadesini kullandı.

    2011 seçimleri:
    Bülent Arınç, bazılarının seçimlere yönelik endişe içinde olduğunu da dile getirdi.

    Arınç konuşmasına şöyle devam etti:

    "AK Parti yüzde 80 iktidara gelecek. Ama 340-350 ile mi gelecek, 360'ı aşacak oyla mı gelecek? İkisi de kabulümüz, bizim bir endişemiz yok. Yeni Anayasa, mümkün olduğu kadar kadar katılımcı demokratik yöntemlerle yapılacak, ama bırakın 367'yi, 467 ile bile Meclis'te kabul edilse, halk oylamasına götüreceğiz. Yani sonucu halk belirleyecek. Çünkü parlamento içinde temsil edilen partilerin dışında onların seçmelerini dahil etmek üzere 70 milyona soracağımız bir konudur Anayasa. Anayasa, bir temel mutabakattır ve belgedir. Parlamento içinde ne kadar onay alırsa alsın sonunda halk oylamasıyla kabul edilecek bir anayasa yapacağız. Artık, Türkiye, özgürlükler ve demokratikleşme konusunda buna ihtiyaç duyuyor."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow