hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Türkiye Barış Meclisi" toplandı

    Türkiye Barış Meclisi toplandı
    expand

    "Türkiye Barış Meclisi", şehit düşen askerlerin ve Kandil'e düzenlenen hava harekatı ardından basın toplantısı yaptı. BDP'li Sırrı Süreyya Önder "Barış için ne gerekiyorsa çağırsınlar, zemin sunsunlar katkımızı sunalım. Ama onurumuzu portmantoya asıp gitmemizi kimse bizden beklemesin" dedi.

    Sanatçı, gazeteci ve akademisyenlerin de yer aldığı toplantıya BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de katıldı.

    Toplantıda söz alanlar BDP milletvekillerinin meclise dönmesi yönünde taleplerini dile getirirken, en son konuşan Sırrı Süreyya Önder ise, “Onurumuzu portmantoya asıp gitmemizi kimse bizden beklemesin" dedi.

    Önder ise, “Barış savunucuları, dünyada savaşı savunanlar zannedildiği gibi o savaş kavramının korkunçluğu kadar bedel ödemezler. Tarihsel olana baktığınız zaman en büyük bedeli hep barış savunucuları ödemişlerdir. Dünyanın her yerinde ve her zaman böyle olmuştur. Barış gibi ulvi bir kavramı savunuyorum, bana ne olabilir ki, kim bana ne diyebilir ki, diye düşünülebilir. Böyle olmamıştır, en büyük bedeli, en büyük diyeti barışseverler ve barışı önceleyenler ödemişlerdir. Bugün de böyle oluyor" dedi.

    BDP'li Önder, "Haysiyet cellatları, savaş çığırtkanları, güvercin kasapları sürekli savaşı yüceltiyorlar ve her birini yakından tanıdığımız, bu ülkenin vicdanı, onuru, hafızası olan arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi cellatların önüne atıyorlar. Buna karşı durmalıyız. Bize gelince, evet sizlerin de içinde bulunduğu insanlardan yetki aldık. Ama bu yetki şunu içermiyordu, izzetinizi, haysiyetinizi portmantoya asın öyle girin diye bir yetki veren olduğunu sanmıyorum. İzzetimizle, onurumuzla gireceksek, hangi zemine gireceksek onunla gireceğiz. Onsuz girdiğimiz zaman biz haysiyetimizi portmantoya astığımız zaman sizin bizden murat ettiklerinizi yapabileceğimizi sanmıyoruz. Yaptığımız şey çok fazla da politik bir şey değil. Hırsızlanmış, gasp edilmiş haklarımızı, baştan düzlemin dışına itilmiş oluşumlarımızın tanınmasını, bu hakların iadesini talep ediyoruz" dedi.

    Sırrı Süreyya Önder, "Müktesebatımız olan şeylerin bir pazarlık konusu gibi önümüze getirilmesini onur kırıcı buluyoruz. ‘Tıpış tıpış gelecekler’, ‘Dizüstü yürüyecekler’, ‘Tükürdüklerini yalayacaklar’ gibi bir zihniyetin çapulculuğuna asla prim vermeyi düşünmüyoruz. Sayın Başbakan bu meselede çok yeni. Bizim tarihimiz bu ülkenin sosyal haklar ve özgürlükler mücadelesinin tarihidir. Bugün onların en önemlilerinden birini toprağa vereceğiz. Bizim tarihimizde buna boyun eğmek yoktur. Hapishanelerse başımız üstüne, mezarlıklarsa ne yapalım ölümden öteye köy yok. Ama barış için ne gerekiyorsa çağırın, çağırsınlar, zemin sunsunlar katkımızı sunalım. Ama onurumuzu portmantoya asıp gitmemizi kimse bizden beklemesin. İnsanlıktan çıkarız, insanlıktan çıkanın insanlığa faydası olamaz" diye konuştu.

    BAĞIRA BAĞIRA GELDİ BU KEZ SAVAŞ


    Toplantıda konuşan Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Hakan Tahmaz, “Türkiye’nin 74 milyon insanının canının acıdığı bir günün arifesinde basın toplantısı düzenliyoruz" diyerek sözlerine başladı.

    Toplantıyı ‘Savaşa dur demek’ için yapmayı planladıklarını anlatan Tahmaz, “Ama ne yazık ki, hepimizin yüreğini dağlayan dün Çukurca’da askerlere karşı yapılan saldırıyla bir kez daha canımız acıdı, yüreğimiz dağlandı. Hemen akabinde gece Kandil’e bombardımanla aslında bir anlamda yeniden kapımızın eşiğinde olan savaşa girmiş bulunuyoruz. Hiç gündemden çıkmayan çatışma, ölüm, şiddet yeniden bir kez daha bütün Türkiye’yi, bütün insanlarımızın canını yakmaya başladı" diye konuştu.

    Tahmaz, Türkiye’nin 30 yıldır süren savaşı birkaç kez kurtulma fırsatı doğmuş olmasına rağmen, bu fırsatları tam değerlendirilemediğini kaydederek, “Barışa, kalıcı bir çözüme dönüştüremedik. Bütün uyarılara, çağrılara rağmen yeniden bir kez daha muktedirler savaşı denemeye karar vermiş durumda. Aslında bağıra bağıra geldi bu kez, ölüm, şiddet, savaş, çatışma" dedi.

    Son iki yıldır toplumda, sorunun ‘Yeter artık çözülsün’ duygusunun en güçlü olduğu dönemlerin yaşandığını vurgulayan Tahmaz, “Ama en büyük hayal kırıklıklarını ve kaygıları yasadığımız dönemler de oldu. İki tarihi hatırlatmak istiyorum, son bir yıl önce başlayan cenazelerin, ölümlerin, operasyonların gündemimizden çıkmaya başlamasından kısa bir süre sonra ‘31 Mart’ta ne olacak’ sorusuna kilitlenmişti Türkiye. Daha sonra ‘15 Haziran’da ne olacak’ sorusuna kilitlendi Türkiye. Ama bu sürelerin yarattığı fırsatları gerçek anlamda ne kadar değerlendirdiğimiz ortada. Bunları toplum olarak değerlendirmiş olsaydık, bugün bu kadar büyük bir acıyı yaşamış olmazdık. Unutmamamız gereken şu, bugün başlayan savaşın bu topluma bedelinin herkese ama herkese geçmişteki savaştan daha ağır bedelleri olabileceği bir savaş olma ihtimalinin çok daha felakete yol açacak ihtimalini gözden ırak tutmayalım diye düşünüyoruz. O nedenle bugün her zamankinden daha fazla barışa, ‘Bu savaşı durduralım’ sesine ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.

    SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE SİLAHLAR KONUŞUR

    Siyasilerin konuşmalarının sert olduğunu dile getiren Tahmaz, “İktidar ve muktedirler kadar medya, köşe yazarları, yayın yönetmenleri savaş naraları atıyor. ‘Öldürelim ki, bu iş bitsin’ yazıları yazıyor. Bu yazıları yazanlar geçmişte pişman olduklarını, yanlış yaptıklarını bir biçimde ifade ettiler. Şimdi yeniden savaş çığlığı atarak, bir arada yaşamın imkanlarını olanaksız hale getirecek derecede derinleştirerek yazılar yazmaya başladılar. Eğer toplum geçmişte olduğu gibi bugün de duygularıyla, yaşadığı acılarla, kiniyle davranırsa Türkiye bir uçuruma yuvarlanacak. O nedenle Başbakan’ın ‘Sabrımız tükendi, söz bitti’ sözüne katılmamız mümkün değil. Sözün bittiği yerde silahlar konuşur demektir. Türkiye Barış Meclisi öncelikle bu ülkede yaşan, bu ülkenin her türlü değerine emeği olan, katkısı olan, canı yanan, evladı dağda, ovada, karakol kapısında ölen herkesin ‘Yeter artık bu savaş durmalı’ demeli" diye konuştu.

    DESTEKLEDİĞİM VEKİLLERDEN AKTİF ROL BEKLİYORUM

    Gazeteci-yazar Erol Katırcıoğlu da, dün aksamdan beri Türkiye’nin gündeminin değiştiğini ifade ederek, "Gerek 1970’te, gerek 1980’de darbelere zemin hazırlayan ortam siyasetin rafa kaldırıldığı bir ortamdı" dedi. BDP’li vekilleri kastederek, “Bir an önce bizlerin sesini mecliste yankılamalarını istiyorum" çağrısında bulundu.

    Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmet Tonak da, “Topyekün bir savaş başlamıştır. Ben şahsen, Barış, Demokrasi, Özgürlük ve Emek Bloğu’nu aktif olarak destekleyen, büyük umutlar içinde olan birisi olarak da, yemin edilsin veya edilmesin, bu andan itibaren desteklediğim bu vekil arkadaşlardan çok aktif rol oynamalarını bekliyorum, talep ediyorum. Somut olarak yapılacak şeyler arasında ilk aklıma gelenler, hem ulusal düzeyde en üst mercilere erişmek için bir an evvel teşebbüste bulunmalarıdır. İlk akla gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül düzeyinde girişimlerde bulunulması. Uluslararası düzeyde de gerek AB’nin en üst makamları, fakat daha da önemlisi BM nezdinde açıkça başlatılmış olan bu savaşın durdurulması için gerekli bütün imkanların zorlanmasıdır" şeklinde konuştu.

    SANATIN DİLİ HERŞEYE MÜSAİT

    Kardeş Türküler’in solisti Feryal Öney de, sadece sanatçılara çağırı yapmak istediğini söyleyerek, “Biz yıllardır sanatçı dostlarımızı, savaş karşıtı olduğunu bildiğim sanatçı dostlarımızı bir araya getirip ‘Barış istiyoruz’ demeye çalışıyoruz. Ama benim dünden beri takip ettiğim kadarıyla savaş çığırtkanlığı yapan sanatçı dostlarımıza da bir şeyler söylemek gerekiyor. Sosyal medya denen twitter, facebookda insanlar özgürce ifade etsinler kendilerini ama özellikle sanatçıların çok dikkatli olması gerektiğin düşünüyorum. Sanatın dili her şeye müsait, savaşa davete de müsait. Keşke bütün sanatçılar barıştan yana olsa da, barış sözünü daha çok dile getirse. Dün ben çok tehlikeli buldum ortamı" diye konuştu.

    Gazeteci-yazar Nuray Mert de, 2005 yılından buyana birçok çabanın olduğunu ancak çok kötü bir noktaya aynen dönüldüğünü belirterek, “Maalesef dün Hakkari’de yaşanan acı olayla bir savaş resmen başlamış oldu. Zaten böyle bir ortam seçimler esnasında başlamıştı. Eğer bu ortam devam eder, eğer biz yeterince güçlü bir ses çıkaramaz ve hiçbir şey yapamazsak Türkiye bir mezar eve dönüşecek" ifadesini kullandı.

    MİLLETVEKİLLERİMİZ MECLİSE DÖNMELİ

    Yazar Aydın Çubukçu da, özgürlük, barış ve demokrasi istediklerini kaydederek, “Bunun tek yolunun da Kürt sorunun nihai bir biçimde, demokratik tarzda çözülmesinden geçtiğini biliyoruz. Milletvekillerimizin meclise dönmesi ve oradan mücadeleyi yükseltmeleri olmak gibi birçok tedbir almalıyız. Bu çağrıyı açıkça dillendirmek durumundayız. Oy verdiğimiz, seçtiğimiz arkadaşlarımız, seçilmesi için çalıştığımız insanlar, görevlerini mecliste yapmak, mücadeleyi orada yükseltmek üzere, sözün bittiği yer dedikleri yerde sözü tekrardan ve ısrarla başlatmak üzere meclise gelmelidirler" dedi.

    Oyuncu Deniz Türkali de, “Kimse benden çok sakin, aklı başında, soğukkanlı öneriler beklemesin. Çok öfkeliyim, çok çok üzgünüm. Önerilerin hepsi çok değerli tabi, hepsine de katılıyorum yürekten. Ama bildiğim bir şey var, kime ne söyleyeceğimi çok iyi bilmiyorum açıkçası. Nereye varacak bu konuşmalar onu da bilemiyorum. Arkadaşlarımdan bir tanesi twitterdan, facebooktan söz etti. Gerçekten ürktüm. Bu güne kadar son derece dayanışmacı, aynı dünya görüşünü paylaştığımı zannettiğim arkadaşlarımdan inanılmaz şovenist, militarist mesajlar geldi. Korkuyorum ve lütfen korkmaktan korkmayalım. Çünü bizi korkutanlar asıl korkaklar" diye konuştu.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow