hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Gelirinizin üzerinde borçlanarak harcamayın"

    Gelirinizin üzerinde borçlanarak harcamayın
    expand

    Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, vatandaşlara "gelirin üzerinde borçlanarak harcamayın" uyarısında bulundu.

    Hisarcıklıoğlu, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası'nın yayın organı olan "Bursa Ekonomi" dergisinde yayımlanan röportajında, dünya ekonomisinin daha önce benzeri olmayan çok zor bir dönemden geçtiğini belirtti.

    "Dünya tarihinin ilk küresel ekonomi krizinin yaşandığını" vurgulayan Hisarcıklıoğlu, Avrupa'daki pek çok ülkenin borç sarmalında ciddi sıkıntılar içinde olduğunu anlattı.

    Fransa, Almanya ve İngiltere'deki bankaların, Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İspanya ve İtalya'ya verdiği borç miktarının yaklaşık 2 trilyon dolara ulaştığını dile getiren Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti:

    "Sorunun kaynağı Avrupa'nın kuzey ve güneyinin ekonomik olarak bütünleşmek yerine ayrışmasında. Kuzey ülkeleri cari fazla verirken, güney ülkeleri yeteri kadar üretim yapamadıklarından cari açık veriyorlar. Dolayısıyla güneydeki ülkelerin de daha fazla üretip ihracat yapmaları bunun için de verimliliklerini artırmaları gerekiyor.

    Büyüme olmadıkça her an başka bir yerde bütçe ve borç sorunu ortaya çıkabilir. Kısa vadede kolay çözüm yolu imkanı yok. Orta vadede bu yapısal sorunlar çözülene kadar sıkıntılı bir dönem geçecek."

    Hisarcıklıoğlu, Avrupa'daki krizin, Türkiye'yi ticaret ve finansman kanalı yoluyla etkilediğini belirterek, bir numaralı ihracat pazarı olan AB'deki daralmanın Türkiye ihracatını olumsuz etkilediğini bildirdi.

    Türkiye'nin ihracat pazarlarını çeşitlendirmesinin AB'deki kaybı tamamen telafi edemeyeceğini ancak azaltabileceğini vurgulayan TOBB Başkanı, şunları kaydetti:

    "AB pazarının sunduğu yüksek gelirli alıcı portföyü, başka pazarlarda daha az. Finansman kanalı noktasında ise sermayesi aşınan Avrupa bankalarının kredi verme kapasitesi zayıflıyor. Bu bankaların fonlamasına dayalı bizim gibi ülkelerde, kredi sıkılaşması riski ortaya çıkıyor. Zira Avrupalı bankalar, bizim gibi ülkeler için ana kredi kaynağıdır.

    Özel sektörümüzün kısa vadeli kredilerinin yüzde 80'i, uzun vadeli kredilerin yüzde 70'i Avrupa'dan sağlanmıştır. Likidite sıkışıklığı, yüksek büyümeyi finanse edecek parayı bulmanın zorlaşması ve maliyetlerin artması, büyüme hızımızı kesebilir.

    Şirketlere önerim, günlük gelişmelere göre hareket etmeyin, döviz geliri olmayan dövizle borçlanmasın, alternatif pazarlara ve verimliliğe odaklanın. Şahıslara önerim ise, gelirin üzerinde borçlanarak harcamayın. Kamu borçlanması kontrol altında tutulursa, özel sektör mali sistemden daha rahat kaynak temin edebilecektir.

    Kamu maliyesinin sağlam duruşu ve özel sektörün dış borç çevirme konusundaki tecrübesi bizim artılarımızdır. Yapısal reformlarla yüksek büyüme hızımızı korursak, bizden ilerideki gelişmiş ülkeleri yakalama noktasında bir fırsat yakalayabiliriz. Bu dönemde tek bir sihirli değnek var, o da yapısal reformlara hız verilmesidir."

    "Birinci hedefimiz Çin ve Hindistan olmalı"

    Hisarcıklıoğlu, 2012 ve sonraki 2 yıla ilişkin büyüme beklentisi rakamlarına ilişkin soru üzerine 2011 sonrasındaki yıllar için tahminde bulunmanın güç olduğunu belirterek, "Zira bizim performansımız kadar dünya ekonomilerinin performansı da büyümemizi etkiliyor. Türkiye için kritik nokta büyüme ile cari açık bağlantısı. Cari açığı artırmadan büyüyemiyoruz. 70-80 milyar dolara ulaşan bir cari açık bizi dış finansmana son derece bağımlı kılıyor" görüşünü aktardı.

    Hisarcıklıoğlu, cari açığın, ekonomideki en büyük risk ve kırılganlık kaynağı olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

    "Cari açığın nedeni olan dış ticaret açığını azaltmak için yeni bir yatırım teşvik sistemi oluşturulmalı ve ülke içinde üretim yapılması özendirilmelidir. Teşvik unsurları çeşitlendirilmeli, iller ve hatta ilçeler arasındaki denge gözetilmelidir. Sadece yurt içini değil, komşu ülkelerdeki gelişme eksenlerini de dikkate alarak hazırlanmalıdır.

    Hizmet sektörünün döviz kazandıran yapısını güçlendirmek amacıyla, turizm, yurtdışı müteahhitlik ve denizcilik sektörlerine daha fazla destek vermeliyiz. Şirketlerimizin yeni pazarlara girmelerini destekleyecek ihracat sigortası sistemlerini geliştirmeliyiz. Girdi maliyetlerini azaltan reformlara, özellikle istihdam ve enerji alanında devam etmek gerekiyor."

    Avrupa ve Ortadoğu'da sıkıntının bir süre daha devam edeceğini bu yüzden de Türkiye'nin yeni pazarlara açılması gerektiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, "Birinci hedefimiz Çin ve Hindistan olmalı. Bu ülkelerde üst gelir grubunda toplam 400 milyon insan var ve bu sayı büyüyor. Öte yandan en çok ithalat yapan 50 ülkenin 26'sında neredeyse hiç yokuz. Özellikle de Kuzey ve Güney Amerika ülkelerinde. Atlantik ve Pasifik'e doğru perspektifimizi genişletmeliyiz. Dünya ihracatından aldığımız pay 2009'da binde 8,2 iken, 2010'da binde 7,6'ya, 2011'de ise binde 7,4'ye geriledi" ifadelerini kullandı.

    "Yüksek cari işlemler açığı ve yüksek işsizlik, çözüm trendine girebilir"

    Rifat Hisarcıklıoğlu, sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme için cari açığın mutlaka küçültülmesi gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:

    "Bu kapsamda tüketim kredileriyle desteklenen iç tüketim artışını kontrol altına almak da şart. BDDK ve Merkez Bankasının kredi balonunun büyümesini önlemek için hayata geçirdiği faiz koridoru uygulamasıyla tüketici kredilerinin döviz olarak verilmesini ve konut satışlarının yüzde 70'ten fazlasının kredilendirilmesini önlemek şeklindeki finansal istikrar politikalarına bu çerçevede bakılmalı. Diğer taraftan TL'nin değeri çok düşerse bu defa da hem enflasyon hem de tamamı ithal edilen enerji girdilerinin maliyeti artacağından, rekabet gücümüzü olumsuz etkileyecektir."

    Her bakımdan ilginç bir yıl yaşanacağını dile getiren Hisarcıklıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "İlk defa ülkemizin makro dengeleri cari açık hariç daha iyi durumdayken Avrupa'nın sıkıntıda olduğunu görüyoruz. Eskiden hep tersi olurdu. Alışkın olmadığımız bu durum karşısında mesela büyüme tahminleri yüzde 0 ile yüzde 5 arasında gayet geniş bir aralığa yayılmış durumda. 2007'den sonra Ticaret Kanunu hariç ciddi bir yapısal reform adımı atılamadı.

    2012'de yeniden bunlara odaklanmalıyız. Bunu başarırsak Türkiye ekonomisinin en önemli iki yapısal sorunu olan yüksek cari işlemler açığı ve yüksek işsizlik, çözüm trendine girebilir. Mutlaka yüksek ithalata ve dış kaynağa bağımlılığımızı azaltacak bir üretim modeli tasarlamalıyız."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow