hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    İstanbul için "yaşam hakkı" zamanı!

    İstanbul için yaşam hakkı zamanı
    expand

    Bu yıl 4.'sü düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, yarın başlıyor. Ana teması "yaşam hakkı" olarak belirlenen festivalde, uzun ve kısa metrajlı belgesellerden oluşan 40'ı aşkın film İstanbul'a taşınacak.

    DOCUMENTARIST ekibi tarafından 4 yıldır düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, İnsan Hakları Haftası'na denk gelen 8-12 Aralık 2012 tarihlerinde gerçekleşiyor.

    Bu yılki ana teması "yaşam hakkı" olarak belirlenen festivalin programında "barınma hakkı", "hayvan hakları", "cinsel haklar" gibi konulara ayrılmış yan bölümler de yer alıyor.

    Liberya'dan Honduras'a, Bosna'dan Hırvatistan'a, Meksika'dan Irak'a, Filistin'den Kamboçya'ya ve Türkiye'ye varan geniş bir coğrafyadan kısacası dünyanın hemen her kıtasından yaşam hakkı ihlaline ve buna dair verilen hak mücadelelerine dair hikayeler bir araya gelecek.

    4. 'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali'nin gösterim ve etkinlikleri SALT Beyoğlu,  Aynalıgeçit Salonu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu'nda ücretsiz olarak gerçekleşecek.

    MUTLAKA İZLEYİN!

    Devrimin Çocukları

    "Devrimin Çocukları" Almanya ve Japonya'daki öğrenci hareketlerinin içinden çıkıp zamanlarının önde gelen kadın "teröristlerinden" olan Ulrike Meinhof ve Fusako Shigenobu'nun hikâyelerini anlatıyor.

    Vietnam'daki ölümlerden etkilenen ikili, dünya devrimiyle kapitalizmi alt etmeye koyulur.

    Yazar Bettina Röhl ve gazeteci May Shogenobu, günümüz kapitalizminin durumu ortada ve Ortadoğu bir kez daha kriz içindeyken annelerinin hayatlarını keşfeder.

    Film, nadir arşiv görüntüleri ve önemli tanıklıklarla yakın tarihin en kötü namlı iki kadınının etrafında oluşan miti kırıyor. Bettina ve May annelerinin eylemleri üzerine giderken akıllara şu soru geliyor: Onlar ne uğruna savaşıyordu ve neler öğrendik?

    Fragmanı izlemek için tıklayınız...

    Çıplak General

    Film, Liberya'da 14 yıl süren iç savaşın yarattığı inanması güç bir karaktere odaklanıyor.

    Filmde, "Çıplak Kıçlı General" olarak da tanınan ve kanlı geçmişini reddedip radikal Hristiyan kimliğiyle ortaya çıkan Afrikalı bir savaş ağasını izliyoruz. Artık Blahyi hayatını bir vaiz olarak Liberya'yı dolaşıp, bir zaman yakınlarını katlettiği eski kurbanlarına ulaşarak onlardan af dilemeye adamıştır.

    Blahyi'nin bu riskli yolculuğunu yakından takip eden yönetmenler, samimi görünen ancak çoğu zaman insanı rahatsız da eden bu çabasını yansıtırken adaletin işlemediği bir yerde inanç ve bağışlamanın sınırlarını da sorguluyorlar.

    Beş Kırık Kamera

    Kendi kendini yetiştirmiş bir kameraman olan Filistinli köylü Emad Burnat, 2005 yılında dördüncü oğlu doğduğunda ilk kamerasını alır.

    Aynı zamanda, Bil'in isimli köyünde, bir tecrit bariyeri inşa edilmekte ve köylüler bu karara direnmeye başlamaktadır. Sonraki birkaç yıl boyunca; Burnat, en yakın iki arkadaşı tarafından önderlik edilen, bu şiddet içermeyen direnişi ve direnişle aynı zamana denk gelen oğlunun büyümesini filme çeker.

    Kısa sürede bu olaylar onun ve ailesinin hayatını etkilemeye başlar. Arkadaşları, kardeşleri ve kendisi bile ya tutuklanmış ya da vurulmuştur; olayları belgelemek amacıyla kullandığı kameralar arka arkaya ya paramparça edilmiş ya da vurulmuştur. Her kamera hem tarihin hem de Burnat'ın öyküsünü gözler önüne serer.

    Mezarda Aşk

    İkinci milenyumun başında bir grup evsiz insan Prag'daki bir Alman Protestan mezarlığına sığınır.

    Grubun içinde sonsuza dek nişanlı 33 yaşındaki Jana ve 50 yaşındaki Jan da vardır.

    Jana ve Jan neo-gotik lahite yerleşir yerleşmez polis mezarlığa baskın yapar.

    Belgesel 2007-2011 yılları arasında gözlemci bir üslupla çekilmiştir.

    Sizden Korkmuyoruz

    28 Haziran 2009'da çok sert bir darbe olur: Ordu Honduras'taki Başkan Zelaya'yı kaçırır.

    Oyuncu ve sendikacı olan René darbeye karşı Ulusal Direniş Cephesi'ne katılır.

    Beklenmeyen olur: Medya önyargısı ve baskısına rağmen direnen insanlar haklarını savunurlar.

    Beyaz Bir Paralı Askerim

    Zamanında Irak Baas Partisi paralı ordusunun başında olan Said Jaf şimdi yeni Irak mahkemesinde Kürtlere karşı yürütülen Enfal soykırımına müdahil olmaktan dolayı yargılanmaktadır.

    Enfal soykırımında 182 bin Kürt toplu mezarlara gömülmüştür.

    Said Jaf elinde bir kamerayla Kuzey Irak'taki köylere gider. Soykırım süresince 1000'den fazla insanı kurtardığına inanan Jaf, film boyunca köylerde dolanıp durarak Baasçılardan kurtardığı tanıklar bulup onlara gerçek hikâyelerini kamera önünde anlattırma derdindedir.

    Jaf tarihte karşılaştırılabileceği tek bir adam olduğuna inanmaktadır. O da II. Dünya Savaşı sırasında yüzlerce Yahudi'nin hayatını kurtarmış olan Oscar Schindler'dir.

    Toprak

    İkinci Dünya Savaşı'nın hâlâ devam ettiği yerler var. Bugün ormanlık alan olan o dönemin savaş alanlarında binlerce Sovyet askerinin gömülmemiş cesedi yatıyor.

    Her yıl bazı gönüllü gençler, bu askerlerin kemiklerini aramak için buraya geliyor; amaçları askerlerden geriye kalanları normal bir şekilde gömebilmek.

    Tekrar gömebilmek için yeraltında kemik aramak tuhaf bir eylem olsa da beraberinde yeni anlamlar da getiriyor.Toprak salt geçmişi ortaya çıkarmıyor; ailelerin buraya getirdiği, hayatlarında ilk defa ölümle karşılaşan ve yine de savaşı bir oyuna döndürebilen gençlerin geleceğine de aktarıyor savaşı.

    Film insan varlığının kırılganlığını bizlere tekrar hatırlatan bir ağıt niteliğinde.

    Umut Limanı

    1945 Baharı'nda Kızıl Haç, toplama kamplarından sağ kalan binlerce kişiyi özgür bırakıp İsveç'deki Malmö limanına çıkardı.

    Malmö'ye getirilen binlerce kişi arasında "Umut Limanı"nın baş kahramanları Irene Krausz-Fainman, Ewa Kabancinska Jansson ve Joe Rozenberg de vardı.

    Bu üç kahraman, Kızıl Haç gönüllüsü Stig Kinnhagen ve Malmö sakini Bo Fröbergle beraber Malmö şehrinin hayatta kalanlara yardım etmek için nasıl harekete geçip binlerce hayatı kurtardığını anlatıyor.

    Faîlî Dewlet


    1990'larda, Kürdistan coğrafyasında pek çok insan gözaltında işkenceli sorgulardan geçirildi; helikopterlerden atılarak, asit kuyularında yok edilerek ya da kalorifer kazanlarında yakılarak katledildi.

    Jitem, Hizbul-kontra gibi, devletin dışındaymış gibi görünen ama silahını, parasını ve gücünü devletten alan paramiliter güçler insanları kaybetti/katletti. Ortak söylemleri ise hep "biz yapmadık" oldu.

    Belgesel, 1990-95 yıllarında, katliamların en acımasız şekilde yaşandığı Şırnak/Cizre'de devlet tarafından kaybedilip infaz edilen insanların hikâyesini, kayıp aileleri ve katliamlarda yer almış bazı itirafçıların tanıklığının yanı sıra, Diyarbakır'da devam eden Cemal Temizöz Davası'nın avukatıyla yapılan röportaj ve Cizre'ye ait dönemin arşiv görüntü, fotoğraf ve gazete manşetleri aracılığıyla anlatıyor.

    Ninemin Dövmeleri


    "Büyükannem biraz tuhaftı. Kimse onu sevmezdi, kimseye sarılmazdı. Yüzündeki ve ellerindeki mavi dövmeler dehşet vericiydi. Karanlık bir dünyadan gelen şeytani işaretler gibi görünen dövmeler korku uyandırırdı. Ninemde yanlış olan ne vardı, neden bu kadar tuhaftı? Dövmeleri kim yapmıştı? Ancak bu soruları sormak yanlıştı. Büyükanne hakkında konuşmak yasaklanmıştı."

    Yönetmen, büyükannesi Khanoum'un tuhaf dövmelerinin hikâyesini keşfetmek için kendi ailesinin tarihine bir yolculuk yapar.

    1915'e kadar uzanan bu yolculukta savaş, tehcir, cinsel şiddet ve kadınlara yaşatılanlar hakkında, daha önce anlatılmamış bir hikâyenin peşine düşer.

    Detaylı bilgi için: www.hihff.org
    Program için tıklayınız: http://www.hihff.org/2012/program
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow