hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    12 Eylül davasına müdahillik başvurusu yaptılar

    12 Eylül davasına müdahillik başvurusu yaptılar
    expand

    12 Eylül darbesinin öncesinde öldürülen Abdi İpekçi, Doğan Öz, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in aileleri ile darbe sonrasında idam edilen Serdar Soyergin ve gözaltında öldürülen Hayrettin Eren ile Satılmış Şahindokuyucu'nun yakınları 12 Eylül davasına müdahillik talebinde bulundu.

    Öldürülen Gazeteci-Yazar Abdi İpekçi, Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz ile Yazar ve Sosyolog Prof. Cavit Orhan Tütengil'in aileleri ile darbeden sonra idam edilen Serdar Soyergin ile gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren ve Satılmış Şahindokuyucu'nun yakınları, 12 Eylül askeri darbesine ilişkin Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılan davaya müdahil olmak için dilekçe verdi.

    İpekçi, Öz ve Tütengil'in yakınlarının verdiği dilekçede, 12 Eylül 1980 darbesi öncesindeki; İpekçi, Öz ve Tütengil cinayetlerinin, toplumu kaosa, iç çatışmaya sürükleyerek ülkeyi yönetilemez hale getirip, askeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi ele geçirmek amacıyla işlendiği ileri sürüldü.

    Toplumda kaos ve güvensizlik ortamı yaratmak isteyen darbecilerin, hiç kimsenin güven içinde olmadığı endişesini yaratmakta başarılı olduğu öne sürülen dilekçede, bununla, ülkede demokrasinin askıya alınması için siyasal ve psikolojik ortamın olgunlaştırılması ve toplumda "ordunun tek kurtarıcı" olduğu fikrinin yerleştirilmesinin amaçlandığı savunuldu.

    Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin basın camiasında, Prof. Cavit Orhan Tütengil'in öldürülmesinin akademik çevrede, Savcı Doğan Öz'ün öldürülmesinin ise yargı mensupları arasında "derin bir güvensizlik" sonucunu doğurduğu ileri sürülen dilekçede, şunlar kaydedildi:

    "Vatandaş, değil kendisinin, savcıların dahi güvende olmadığı duygusuna kapılmıştır. Artık kimse geleceğinden emin değildir. Toplum 'bu terör ve anarşi sona ersin de ne olursa olsun noktasına' getirilmiş ve özellikle seçilmiş bu üç cinayetle darbe şartları olgunlaştırılmıştır. Bu bakımdan 12 Eylül darbesini gerçekleştiren şüphelilerin eylemleri ile müvekkillerin öldürülmesi arasında açık ve net fiili ve hukuki irtibat bulunmaktadır."

    12 Eylül darbesine ilişkin hazırlanan iddianameye atıfta bulunulan dilekçede, İpekçi, Öz ve Tütengil'in 12 Eylül'e giden sürecin kurbanları olarak seçildiği, darbe yönetiminin bütün 'yasadışı örgütleri' çökertmesine rağmen bu
    cinayetlerin katillerini ve azmettiricilerini ortaya çıkaramadığı savunuldu.

    Dilekçede, 12 Eylül'e giden süreçte İpekçi, Öz ve Tütengil'in sembol isimler olarak katledildiği ifade edilerek, "Yakınları da bu davanın hem tanığı hem de kanıtlarıdır. Onlar olmadan bu dava eksik kalır" ifadesine yer verildi.

    Ailelerin ortak açıklaması

    Dilekçede, İpekçi, Öz ve Tütengil ailelerinin ortak açıklamasına da yer verildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
    "Çeşitli katliam dönemleri arasında, 'darbe öncesi katliamlar' adıyla anılan bir süreçte, can kaybına uğramış aileleriz. Bu cinayetlerin hangi koşullar içinde kimler tarafından azmettirildiğini sormayı, ailelerin müdahillik görevi
    dışında bir yurttaşlık görevi olarak da görmekteyiz. Ülkenin geçmişine ve geleceğine damgasını vuran, darbe öncesi cinayetler bağlamında, doğrudan müdahil olma hakkımızı bir görev olarak sayıyoruz. Biz hem tanık hem de kanıtız."

    Hukuk dışı yargılamayla idam

    12 Eylül sonrasında idam edilen Serdar Soyergin, ile gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren ve gözaltında öldürülüp intihar ettiği ileri sürülen Satılmış Şahindokuyucu'nun yakınlarının dilekçeleri Devrimci 78'liler Federasyonu'nun avukatı İlyas Danyeli tarafından Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildi.

    Serap Soyergin'in dilekçesinde, kardeşi Serdar Soyergin'in "darbeden sonra yapılan hukuk dışı yargılama neticesinde idam edilerek, öldürüldüğü" kaydedildi.

    "6. kattan aşağı atıp, 'intihar etti' dediler"

    Nergiz Şahindokuyucu'nun eşi Satılmış Şahindokuyucu'nun da 15 Mart 1981'de Ankara Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alındığı belirtilerek, "Ailesi emniyete başvurduğunda Şahindokuyucu'nun burada olmadığı, 18 Mart günü ise Satılmış Şahindokuyucu'nun Emniyet'in 6. katından aşağı atlayarak intihar ettiği söylendi" ifadelerine yer verildi.

    "Sanıkların, darbeden sonra devleti her tür işkencenin, öldürmenin, gözaltında kaybetmenin serbest olduğu bir zulüm ve ölüm makinesine çevirdikleri" ifade edilen dilekçede, Satılmış Şahindokuyucu'nun da "bu zulüm ve ölüm makinesi tarafından işkence neticesinde katledildiği" kaydedildi.

    Faruk Eren'in kardeşi Hayrettin Eren'in de 21 Kasım 1980'de İstanbul Saraçhane'de gözaltına alındığı bildirilerek, şöyle denildi:

    "Gözaltına alındığına dair Karagümrük Karakolu'nda gözaltı kaydı olmasına rağmen gözaltında kaybedilmiştir. Muhtemelen işkence yapılarak öldürülmüş ve ailenin bilgisi dışında gömülmüştür. O tarihten bugüne ailesinin yapmış olduğu tüm başvurular, 'Gözaltında böyle biri yok' denilerek, reddedilmiştir."

    "Boğazına dökülen kaynar su yüzünden gırtlak kanseri oldu"

    Işılay Karagöz'ün ise memurluk yaptığı Artvin'de merhum eşi öğretmen Enver Karagöz ve ablası Emine Kaya ile birlikte 12 Eylül 1980'de gözaltına alındığı, Artvin Öğretmen Okulu'nun bodrumunda "buzdolabı" olarak kullanılan soğuk odalarda 45 gün işkence gördükleri anlatıldı. Enver Karagöz'ün sonra götürüldüğü Erzurum'da da 75 gün ağır işkenceye maruz kaldığı bildirilen dilekçede, boğazına dökülen kaynar su nedeniyle Karagöz'ün gırtlak kanserine yakalandığı belirtildi. Karagöz'ün 40 kiloya düştüğü, sesini ve dişlerini kaybettiği, falaka dolayısıyla ayaklarının altında et kalmadığı, boğazından beslenmekte zorlandığı için midesinden beslenmeye başladığı aktarılan dilekçede, 3,5 yıl hapis yatan Karagöz'ün, cezaevinde ölmemesi için tahliye edildiği sonrasında Almanya'ya giderek, tedavi imkanları aradığı bildirildi. Dilekçede, Almanya'da vefat eden Karagöz'ün ölene kadar işkence izlerini vücudunda taşıdığı kaydedilerek, "Sanık olan darbecilerin o dönemde yarattığı ağır terör koşulları nedeniyle yargı yoluna başvurmak mümkün olmadı" denildi.

    Adli Tıp raporu duruşmaya yetişmeyecek

    Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, 12 Eylül darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılanacağı davaya bakan Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, sanıkların sağlık durumlarının duruşmada bulunmaya elverişli olup olmadığının tespiti için yazdığı yazının henüz ellerine ulaşmadığını, raporun ilk duruşmaya yetişmesinin çok zor olduğunu söyledi.

    "Uluslararası Yargı Reformu" sempozyumunda, basın mensuplarının, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, sanıkların sağlık durumlarının duruşmaya katılmaya elveriş olup olmadığına ilişkin yazı gönderdiğini hatırlatmaları ve yazıyla ilgili işlem yapılıp yapılmadığını sormaları üzerine İnce, yazının henüz ellerine ulaşmadığını belirterek, "UYAP üzerinden yazıyı bekliyoruz. Raporu biz hazırlayacağız fakat mahkemenin müzekkeresi henüz gelmedi" dedi.

    Bir başka soru üzerine İnce, hazırlayacakları raporun 4 Nisan 2012'de yapılacak ilk duruşmaya yetişmesinin çok zor olduğunu ifade etti.

    Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu'na sanıkların müdafilerinin mahkemeye sunduğu sağlık raporlarını göndererek, duruşmada bulunmalarının ve beklemelerinin sağlık durumları açısından bir engel teşkil edip etmediğini sormuştu.

    Adli Tıp Kurumu, yazının ellerine ulaşmasının ardından gönderilen raporlar üzerinden Evren ve Şahinkaya'nın sağlık durumlarıyla ilgili rapor hazırlayarak mahkemeye gönderecek.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow