hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kitabının telifiyle kahramanın mezarını yaptırdı

    Kitabının telifiyle kahramanın mezarını yaptırdı
    expand

    CNN TÜRK’te 1 Mart Cuma akşamı ekrana gelmeye başlayan, Nebil Özgentürk’ün hazırladığı Sanatımızın Hatıra Defteri bir gerçeği daha ortaya çıkardı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İki yıl önce “Lüsyen” kitabını yazan Can Dündar büyük coşku ve keyifle anlattığı Lüsyen’in mezarının tarumar olduğunu görünce kitabından elde ettiği gelirle bir mezar yaptırdı. Hem Osmanlı hem de cumhuriyet Türkiye’si döneminde muhteşem şiirler yazan şair-i azam Abdülhak Hamit Tarhan’ın eşi Lüsyen 1966 yılında hayatını kaybedince Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömülmüştü. Ancak bu dönem içerinde mezar niyetine hiçbir şey kalmamıştı.

    Burada bir yuvamız olsun! Oldu, Zincirlikuyu’da!

    1913 yılının sonbaharı, Zincirlikuyu.. O sıralar hanlar apartmanlar ve mezarlık yok Zincirlikuyu’da! Av köşkleri, geniş bahçeler ve mesire yerleri, o kadar! Dönemin en etkili şairlerinden Abdülhak Hamit Tarhan’la genç eşi Lüsyen, misafir oldukları o av köşklerinden birinin bahçesinde etrafı seyredip sohbete dalmışlardı.. Bir ara Lüsyen,”Burada ne çok isterim bir evimiz, yuvamız olsun” der.Tarhan da, sevdiğinin arzusuna “Merak etme günün birinde, daima birlikte oturacağımız bir evimiz olacak burada, Zincirlikuyu’da!” diye yanıt verir.. Sonra, biraz sohbet ve köşkten Beyoğlu’ndaki otellerine dönerler. Tarhan 60, Belçikalı köylü güzeli Lüsyen’se 18 yaşındadır bu konuşmanın gelip geçerken. 1912 Mayıs’ında Brüksel’de, Osmanlı sefaretinde tanışıp vurulmuşlar, haftasına kalmadan “yıldırım” gibi evlenmişlerdi.. Çünkü, şairlerin şairi Abdülhak Hamit, o sıralar Londra Sefiri’ydi, aşk, diplomasi- aile meselesi de bunu gerektiriyordu! Ve evlenip İstanbul’a gelmişler, tesadüf, ilk gezdikleri yer de Zincirlikuyu olmuştu!

    Tanzimat Edebiyatı’nın devlerinden büyük bir şairdi Tarhan, Cumhuriyet döneminin de saygı gören, şiirine yenilik katmak isteyen ancak tam anlaşılmayan edebiyatçılarından! 19’ncu yüzyılın sonlarına doğru başladığı şiir serüvenini, 1937’de ölümüne değin sürdürmeye çalışmıştı! Batı Edebiyatı’nı Divan’la harmanlamış, başta “Her yer karanlık” diye başlayan Makber olmak üzere birbirinden iz bırakmış şiirler kaleme almış, oyunlar, piyesler de yazmıştı Tarhan.. Ve Osmanlı’nın pek çok edibi gibi “sembolik” de olsa büyükelçilikler, ateşelikler yapmıştı o da..

    Londra Sefiri’yken ve Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde tanışıp evlendiği Lüsyen’le kelimenin tam anlamıyla inişli çıkışlı bazen kahredici bazen uzak bazen çok yakın ve marazi bir “sevda yolculuğu sürdürmüşlerdi! Bu yolculukta, büyük şair Tarhan’ın edebiyatçı dostlarıyla uzun sohbetler de olacaktı Lüsyen için.. Sadrazamlar, prenses ve prenseslerle parti arkadaşlığı da.. Atatürk’le de tanışıp dans edecekti Lüsyen, Tevfik Fikret’ten dans dersleri olacaktı, şık ve görkemi de tadacaktı..

    Abdülhak Hamit Tarhan’ın, divan edebiyatını sarstığı kendi dilini aradığı Tanzimat ve sonrasındaki yeni şiirler.. Sonrasında, Cumhuriyet’ dönemindeyse eskidiğini, yeni dile ayak uyduramadığını anlayıp, yenilerle, mesela Nazım’la hararetli ebedi tartışmalar, okunmadığını eskiyip hüzünlere boğulmalar! Saygıyı görürken dahi devletten alınan bedellerle ödenen kiralar, daha önceki eşlerinden olan çocuklarla sorunlar, kudret, ihtişam ve yokluk yoksunluk zamanlar.. Lüsyen’in eş durumundan tanıklıklarıydı tümü.. Ve tabii ki Lüsyen’le Hamid arasında da fırtınalı ayrılıklar, özlemler...

    Devlet lojmanı gibi tahsis edilen Maçka Palas dairesinde ömür törpüsü zamanlar, hasretler, kavgalar.. Ve bazen de kahredici, “Şık bir dedenin, yetişme çağındaki torununu gezdirme” dedikoduları!! Ve diyeceklerdi ki bazen; Hamid, tüm kadınları olduğu gibi Lüsyen’i de bir ilham perisi gibi gördü..Hatta, öyle ki bazen tembel bir öğrenciyi azarlar gibi Lüsyen’i azarlayacak bazen de hasta olduğunda “seni çirkin görmeye tahammül edemem” diyecek kadar da aklındaki fotoğrafı hatırlatacaktı.. Ama, sonsuza kadar da ayrılmayacaklardı, sevgi hep olacaktı!

    Yıllar yılları kovalar.. Yarı masal yarı roman yarı korku filmi gibi geçen zamanların ardından Lüsyen’le içine girdikleri yalnızlığın ve unutulmuşluğun adasındayken 12 Nisan 1937’de hayatını kaybeder Abdülhak Hamit Tarhan.. Caddeler trafiğe kapatılacak kadar kalabalıklar taşacak, yas nedeniyle kepenk indirecektir cenaze günü.. Sonra, hayat işte, kaç zamandır inşa edilen ancak açılış töreni için mühim bir şahsiyetin beklendiği Zincirlikuyu Mezarlığı’na gömülür Tarhan; Dev ve görkemli törene, abideler ve Tarhan’ın Makber’ine mekân ve yuva olmuştur Zincirlikuyu Mezarlığı! Lüsyen, perişandır, siyahlar içinde sadece gözyaşı döküp “son durak”ın seyrini izlemektedir...

    Sonra, Lüsyen, sevdiği adamı bir “çınar” dikerek kendince anmaya devam etti.. Birkaç yıl Hamit için merasimler yapıldı devlet ve sanat erkanınca ama sonra kesildi. Şairin emekli maaşından ve tahsis edilen Maçka Palas dairesinden yararlanmaya bir süre devam etti, o da kesildi.. Hatıraları tefrika edildi..

    Hastanelerde yıllar geçirdi, sonra 1966 yılının Temmuz’unda yapayalnız kaldığı Sıraselviler evinde öldü.. Minikti ölüm haberi!

    Sonra, Hamit’in vasiyetine rağmen kocasının yanı başına gömülmedi Lüsyen! Yine Zincirlikuyu’ydu ama Hamit’ten çok uzaktaydı...

    Sonra… Aradan 40 yılı aşkın bir zaman geçti.. Bu hem ağır hem derin ömür sürdüren iki yol insanın ayrıntılı ve “roman-tik belgesel” kitabını yazdı Can Dündar…

    Kitap raflarda yerini almaya, vitrinleri süslemeye fuarlarda dolaşmaya çıkmak üzereyken, Dündar, Lüsyen’in mezarını ziyaret etmek istedi.. Baktı, ortada mezar falan kalmamıştı, kaydı dahi yoktu! Sadece gömüldüğü yer tespit edilmişti, “Makber” niyetine “garip” bir yer! Kendi deyimiyle kederle döndü, Zincirlikuyu’dan; Vee bir zaman sonra da Lüsyen Kitabı’nn telifleri geliverdi!

    O teliften, bir tasarım, tasarımdan bir mezar, mezardan anlamlı, yani “yuva niyetine bir mekan” ortaya çıkacaktı!! Can Dündar, “Lüsyen” hasılatı”nın önemli bir bölümünü “mezar mekân”ın yapımına ayıracak, kendince Lüsyen’in ruhunu ısıtmak isteyecekti! Hayata ve ölüme bakın ki Duygu Asena da yatıyordu boylu boyunca, Lüsyen’in yanıbaşında. Lüsyen’in Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki mezartaşı üzerinde iri puntolarla şunlar yazıyordu: "Burada bir yuvamız olsun isterim." 

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow