hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "İnternet insan uygarlığı için bir tehdit"

    İnternet insan uygarlığı için bir tehdit
    expand

    "Yatak odanıza bir tank girmesi gibi bir şey bu. Eşinize kısa mesaj gönderirken aranızda bir asker duruyor" ya da bir polis... Julian Assange, Metis Yayınları'ndan çıkan "Şifrepunk"ta, yasadışı dinlemeleri, oluşturulan yeni gözetim toplumunu böyle anlatıyor!

    "Dünya yeni bir ulusötesi kara ütopyaya doğru savruluyor, hatta savrulmak ne kelime, dörtnala koşuyor. Ulusal güvenlik erbabı dışında kimse bu gidişatın tam anlamıyla farkına varmış değil. Meselenin gizliliği, karmaşıklık düzeyi ve ölçeği, açığa çıkmasının önünde engel oluşturuyor. Elimizdeki en önemli özgürleşme aracı olan internet, totaliterliğin bugüne dek görülmedik düzeyde tehlikeli bir yöntemi haline geldi. İnternet insan uygarlığı için bir tehdit arz ediyor."

    Bu satırlar, şu sırada Londra'daki Ekvador Büyükelçiliği'nde mahpus kalmış ve hikayesini tüm dünyanın artık yakından bildiği Julian Assange'a ait.  Metis Yayınları'ndan bu ay çıkan "Şifrepunk: Özgürlük ve İnternetin Geleceği Üzerine Bir Tartışma" adlı kitapta, "gözetim toplumu" ve "kontrol toplumu"nun güncel biçimi ve dahası polis devleti ve siber uzamın askerileşmesi tartışılıyor.
     
    4 aktivistin tartışması

    Tartışmacılar da Julian Assange, herkesin faydalanmasına açık bir anonim internet sistemi olan Tor Projesinin savunucuları ve araştırmacıları arasında yer alan Jacob Applebaum, Dijital çağda insan hakları konusunda yaptırımların uygulanması için uğraş veren sivil bir kuruluş olan Avrupa Dijital Hakları'nın (EDRI) kurucuları arasında bulunan Andy Müller-Maguhn ve "La Quadrature du Net" adlı temel online özgürlükleri savunan bir grubun kurucularından Jérémie Zimmerman. Üstelik bu aktivistler;  neredeyse dünyadaki tüm devlet  yetkililerine korkulu rüyalar gösteren Wikileaks belgelerini yayınladıktan sonra, bahsettikleri gözetim ve kontrol tekniklerinin pek çoğuna bizzat maruz kaldılar. Yani bu kitapta doğrudan deneyimlerini ve çözüm önerilini aktarıyorlar.

    Kitabın adı "Şifrepunk", "toplumsal ve siyasal değişimin araçları olarak şifreyazım (kriptografi) ve benzer yöntemler kullanmayı savunan kişi" anlamını taşıyor. 1990'ların başında kurulan şifrepunk hareketi en faal dönemini 1990'ların "şifre savaşları" sırasında ve 2011 internet baharı ertesinde yaşadı. Şifre ve punk sözcüklerinden türetilen şifrepunk deyimi, 2006 yılında Oxford İngilizce Sözlüğü'ne dahil edilmiş. Adından da anlaşılacağı gibi kitabın yaşadığımızı anlattığı kara ütopyaya karşı önerdiği kurtuluş yolu: şifrepunk.

    Bu, 4 internet aktivistinin insana dehşet veren anlatımları bir yandan, Orwell'in gözetim toplumunun ilksel biçimlerini anlattığı 1949'da yayımlanan "Bin Dokuz Yüz Seksen Dört" adlı distopyasını; bu toplumun Jeremy Bentham'ın "Panoptikon"unu ödünç alan Michel Foucault'da teorik ifadesini bulmuş şeklini ve Gilles Deleuze'ün fiziksel teknik düzenlemelerle yaratılan bu topluma, duygulanımları da katarak "denetim toplumunu" tarif etmesini akla getiriyor.

    "Herkes yaşamının özünü internete boca etti"

    Bugün farklı olan, kitlesel gözetleme ticarileşmiş durumda, bireyler bütün siyasal fikirlerini, aile bağlarını ve arkadaşlıklarını internete koyuyorlar. Haberleşme türleri çeşitlenmiş ve hacmi de artmış durumda ve önceden kişisel alanda gerçekleşen bütün iletişim biçimleri bugün kitlesel gözetime tabi. Bu olgu, "İnternette kurduğumuz dünya herkesin ortak dünyası haline geldi, çünkü herkes yaşamının özünü internete boca etti" denilerek tarif edilen Şifrepunk'ta, Tahrir Devrimi örneğine de başvuruluyor: "Kahire'de Facebook üzerinden örgütlenen bir protesto gerçekleşti. Mübarek hükümetinde şaşkınlık yarattı yaratmasına ama bu kişiler yine Facebook aracılığıyla tespit edildi."

    "Sessiz sedasız bir dönüşüm"

    Assange ve arkadaşları, sessiz sedasız bir dönüşümden söz ediyor, olup bitenden haberdar olanların ise "küresel gözetim endüstrisinde" istihdam edildiklerinden. Bu sürecin kendi gidişatına bırakılmasının sonuçlarının da "gözetlemeye dayalı postmodern bir kara ütopyaya" dönüşeceği konusunda uyarıyorlar. Üstelik bu kara ütopyadan da ancak internet konusunda olağanüstü hünerli olanlar kaçınabilecek.
    ŞİFREPUNK
    Özgürlük ve İnternetin Geleceği Üzerine Bir Tartışma

    Julian Assange
    Çeviren: Ayşe Deniz Temiz
    Metis Yayınları
    2013, 176 sayfa, 15 TL.

    "Düşmanla tanıştık!"

    Oysa internet şimdiye kadar, olumlu bir sürü sıfatla birlikte anılan küresel bir uygarlığa giden yolun anahtarı olarak anılmıştı. Şifrepunk'ta 4 internet aktivistinin anlattıkları, bambaşka bir tablo. Ve internete dair beyan edilmiş olumlu düşünceleri de "yanılgı" olarak niteliyorlar. Julian Assange, "Yanılıyorlar, çünkü doğrudan deneyimin kazandırdığı perspektife sahip değiller. Yanılıyorlar, çünkü düşmanla hiç yüz yüze gelmediler. Düşmanla ilk karşılaşma dünyaya dair bütün tahayyüllerinizi yerle bir eder. Biz düşmanla tanıştık" diyor.

    Yepyeni bir dünya olarak ortaya çıkan internet, bağımsızlığa özlem duyarken, devletlerin onun maddi koşullarını ele geçirerek denetim altına alma girişimleri... "Fiber optik hatları üzerinde ve uydu istasyonları etrafında çöreklenerek", yeni dünyamızın can damarını oluşturan bilgi akışlarına kitlesel ölçekte müdahale. Üstelik, tam da bütün insani, iktisadi ve siyasal ilişkilerin bu akışlara bağlı hale geldiği sırada...

    "Tarihsel kayıtlarda tahrifat, telefonları dinleme, insanları yalıtma..."

    Şifrepunk'taki tartışmanın buradan sonrası, şu soruya yöneliyor: "Bambaşka dünyaya ait uzamda, tarihsel kayıtlarda tahrifat yapmaya, telefonları dinlemeye, insanları yalıtmaya, karmaşıklığı yerle bir etmeye, bir işgal ordusu gibi duvarlar örmeye kadir bir güce yer olabilir mi?"

    "Milyarlarca filtreleme ve devasa gizli depolar"

    İnternetin maddi muhtevasının, fiber optik kablolar ve bilgisayar vericileri olması, bu soruya "evet" yanıtı verilmesini mümkün kılıyor. Fikirlere ve bilgi akışına dayalı platonik niteliğinin tehdit altında oluşu kitapta, şöyle anlatılıyor:

    "Arşimed'i kör bir kılıçla öldüren asker misali, silahlı bir milis gücü Batı uygarlığının bu doruk noktasını, sahip olduğumuz bu platonik ortamı ele geçirebilir. Devlet yeni toplumun kılcal damarlarına ve ana arterlerine sülük gibi nüfuz ederek, yapılan bütün görüşmeleri, okunan bütün internet sayfalarını, gönderilen bütün mesajları, google'da aratılan bütün kavramları yutacak, sonra da hayal bile edilemecek denli sınırsız bir güç sayesinde her gün milyarlarca filtreleme sonucunda elde ettiği bu bilgiyi, devasa gizli deporlarda sonsuza dek saklayacaktı. Sonra insanlığın ortak zihinsel üretimi olan bu cevheri, giderek daha gelişkin hale gelen arama ve ilişki bulma algoritmaları aracılığıyla tekrar tekrar kazacak kendi hazinesini böylece zenginleştirirken filtreleyenler ile dünyanın filtrelenenleri arasındaki güç dengesizliğini en üst noktaya vardıracaktı. Devlet daha sonra buradan öğrendiklerini fiziksel dünyaya yansıtacak, yeni savaşlar başlatmak, pilotsuz uçakları hedefe yöneltmek, BM bünyesinde kurulan komitelere, ticaret anlaşmalarına müdahale etmek ve kendi devasa sanayi şebekelerine, işbirlikçilerine ve yandaşlarına kar sağlamak amacıyla bunları kullanacaktı."

    "Yatak odanıza bir tank girmesi gibi bir şey"

    Şifrepunk'ta gönderme yapılan olgu, siber uzamın askerileşmesi ve Julian Assange bunu, "Görüşmelerimiz askeri istihbarat teşkilatları tarafından denetleniyor. Yatak odanıza bir tank girmesi gibi bir şey bu. Eşinize kısa mesaj gönderirken aranızda bir asker duruyor. Haberleşme düzleminde hepimiz olağanüstü hal koşullarında yaşamaktayız, yalnızca tankları göremiyoruz ama oradalar" diye tanımlıyor.

    "Bu tartışma Türkiye'ye de çok tanıdık"

    Andy Müller-Maguhn ise, bütün iletişimin, sesli görüşmelerin tamamının, bütün trafik verilerinin, kısa mesajın her tür kullanımının yanı sıra internet bağlantılarının depolandığı kitlesel depolama yöntemini, yani kitlesel gözetleme konusundaki en son uygulamayı anlatıyor. Askeri harcamalara ayrılan bütçe ile kıyaslandığında bu teknolojilerin maliyetinin çok daha düşük olduğunu anlatan Müller-Maguhn ile Assange'ın tartışmaları bu noktada, Türkiye kamuoyundaki yasadışı dinleme tartışmalarıyla çok yakından ilgili.

    "Şebeke işletmecisiyle muhatap olmaya, arama iznine, gerek yok"

    Müller-Maguhn'un Şifrepunk'ta verdiği bir örnek, Başbakanın bile dinlendiği, Meclis'te kurulan Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonu'nun dinlendikleri endişesi taşıdığı Türkiyeli okura belki pek çok yerde olabileceğinden daha tanıdık bir olgu:

    "Şu anda, bu toplantıda mekanı dinlememiz icap ediyor, bunun için birinin üzerinde bir mikrofon ve teçhizatlı bir ceketle içeri girmesi gerek veya yakına park etmiş, içinde GSM ile gözetleme sistemleri bulunan bir arabayla içerideki kişilerin konuştuklarını doğrudan denetleyebilir -şebeke işletimcisiyle muhatap olmaya, polisten arama izni çıkartmaya falan gerek kalmadan, hiçbir yasal süreç olmaksızın, yap gitsin. Stratejik yaklaşım ise bunu normal işleyişin parçası haline getirir, yani önce her şeyi kaydet, daha sonra analiz sistemleri aracılığıyla ayıkla."

    Anayasaya aykırı

    Halen anayasalara aykırılık oluşturan bu uygulamaların devletlerce aşılmaya çalışıldığının da anlatıldığı kitapta, bu konuda ABD'deki "2703(d) sayılı emir" de anılıyor. Buna göre, ABD hükümeti, özel şahsa ait elektronik iletişim kayıtlarını, hakim tarafından çıkarılmış herhangi bir arama emrine gerek duyulmaksızın isteme yetkisi talep ediyordu. Yani keyfi arama ve özel eşyaya el konmasına karşı hüküm getiren ABD Anayasası'nın 4. maddesi fiilen devredışı bırakılmaktaydı.

    Julian Assange ise bu tür bir sistemin henüz başlangıcında olunduğunu, bu uygulamaların, belli grupların toplum dışına itilmesini hedeflediğini ekliyor.

    Çözüm: "Bilgiyi şifrelemek!"

    Tablonun bu denli iç karartıcı ve ürkütücü tarif edilmesinin ardından, "Fakat bizler bir şey keşfettik" denilerek, çıkış yolu da gösteriliyor. Topyekûn tahakküm karşısında tek umut olarak gösterilen yol ise, "bilgiyi şifrelemek!"

    Assange; "Evren şifrelemeye inanıyor. Bilgiyi şifrelemek şifreyi çözmekten daha kolay. Bu tuhaf özelliği yeni birdünyanın yasalarını oluşturmak için kullanabileceğimizi gördük. Yeni platonik ortamımızı onun temelinde yatan uydular, denizaltından geçen kablolar ve bütün bunları denetleyen iktidarlardan soyutlayabilirdik. Bize ait olan uzamı, şifreyazım perdesinin ardında tahkim edebilirdik. Maddi gerçekliği kontrol altında tutanların giremeyeceği yeni diyarlar yaratabilirdik, çünkü peşimizden oralara kadar gelebilmek için sonsuz beceriye ihtiyaçları olacaktı."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow