hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    China Miéville'den Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim
    expand
    KAYNAKCnnturk.com

    China Miéville'in ideolojik mücadelelere uzak durarak, devrimci olayların baş döndürücü gerçekliğini keşfe çıktığı kitabı Ekim'de, Rus Devriminin hikâyesi anlatılıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ali Muhammed-i Efgânî'nin Ahu Hanımın Kocası adlı romanı Mehmet Kanar'ın çevirisiyle; Filistin'de filizlenen "direniş şiiri"nin en önemli şairi Mahmud Derviş'in Atı Neden Yalnız Bıraktın adlı kitabı Mehmet Hakkı Suçin'in çevirisiyle; Tom Robbins'in "Dur Bir Mola Ver" adlı romanı Fatma Taşkent'in çevirisiyle; China Miéville Rus Devriminin hikâyesini anlattığı Ekim adlı kitabı Saim Özen'in çevirisiyle; Hafize Çınar Güner'in İda ve Mila adlı kitabı; Hakan Çörekçioğlu'nun çevirdiği seçki yazılardan oluşan Kant Felsefesinin Politik Evreni; Carl Sagan ve Ann Druyan'ın Kuyrukluyıldız adlı kitabı Ahmet Aybars Çağlayan'ın çevirisiyle; Halid Ziya Uşaklıgil'in Mai ve Siyah'ı; Can Gürses'in Ölüyordum, Geçerken Uğradım adlı kitabı; Richard Leppert'in imgelerin toplumsal işlevini anlattığı kitabı Sanatta Anlamın Görüntüsü İsmail Türkmen çevirisiyle; Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ını Hilal Eren'in çevirisiyle Ayrıntı Yayınları'ndan çıktı. Yayınevi, Erk Acarer'in "Katili Tanıyoruz" alt başlığıyla yayımlanan IŞİD ve Türkiye kitabının 2. baskısını da okurla buluşturdu.

    Ahu Hanımın Kocası

    "Saadet bizim için yaşanılan andadır; gerisi bir hiçten ibaret. Kocam yaşadıkça, ben onunla birlikte oldukça ve nefesimiz sıcak bir yerden geldikçe, kendisinin icat ettiği, benim de taraftarı olduğum bu felsefe veya arifane meslek, gücü kadar baki kalacaktır. Bundan ilerisini de öngöremeyiz. Bizim bir başka sırrımız da kesinlikle birbirimize olan aşkımızı istememiz. Aşkımızı karartmamak için hayatın sıradan ayrıntılarından, hatta onunla ilgili dedikodulardan yüz çevirdik. Bu arada uymakta zorunlu olduğumuz bazı kurallar koyduk, kararlar aldık. Örnek veriyorum; ikimizden biri veya ikimiz birden hayatın gelip geçici tatsızlıkları karşısında kaldığımızda kendimizi diğer anlardan daha gamsız, daha mutlu göstereceğiz. Tarihimizin on asırlık geçmişinde ariflerin meyhane köşelerinde arayıp da bulamadığı unutma ilacını biz karşılıklı aşkımızda bulduk. Gerçekten de adına yaşam denilen, doğumla ölüm arasındaki bu fasılada insan kuğu olmak varken, neden butimar olsun ki? Kocamla yaşantım karşısındaki görev sorumluluğum bundan başka bir şey değil."

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Atı Neden Yalnız Bıraktın

    Mahmud Derviş, 1960'lı yıllarda işgal altındaki Filistin'de filizlenen "direniş şiiri"nin en önemli şairi kabul edilir. Çocukluğundan başlayan "mültecilik" gerçeği ve duygusu, şairi yaşam boyu takip etmiş; yarattığı şiirsel yapının tüm dokusunu belirlemiştir. Vatansız bırakılmış bir halkın ulusal vicdanı olma göreviyle yeni ve zengin bir estetiğin çağdaş yaratıcısı olma işlevini yan yana sürdürmüş olan Derviş, hem ülkesini hem şiiri bütün çeper ögeleriyle birlikte, anda ve düşlemde yaşatılması gereken bütüncül bir ev olarak kabul eder. Atı Neden Yalnız Bıraktın kitabı, masalsı bahçesinde at, kuyu, anne, baba, yasemin, laciverttaşı, çit, ateş, kül, çöl ve denizi bir arada resmeden, içinde büyük Filistin direnişinin unutulmaz kesitlerinin kayıtlı olduğu görkemli bir şiir evi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Dur Bir Mola Ver

    Kısa sürede kendi hayran kitlesini yaratarak bir "kült roman"a dönüşen Parfümün Dansı'nın yazarı Tom Robbins'ten bilge bir roman daha: Dur Bir Mola Ver.

    Yazar bu romanda, insanın mutlu olamamasını doğadan kopmasına, kazanma hırsı, kaybetme kaygısı ve ölüm korkusu gibi "doğadışı" gerginlikler edinmesine bağlıyor. Ve bütün bunlara neden olan, ekonomiyi sağlıktan, sevgiden, hakikatten, güzellik ve seksten üstün tutan modern medeniyeti suçluyor. Emir, sansür, ödül ve ceza ile sistemi ayakta tutan politikacıların, askerlerin ve din adamlarının doğadan, dolayısıyla hayattan korktuklarını belirtiyor. Özgür ve neşeli bir hayat yerine "istikrar"ı amaçlayan bir hayata maruz kalmamızda dinin rolünü deşiyor. En istikrarlı toplumların polis devletleri olduğunu, doğanın ve hayatın istikrarlı olmadığını, istikrarın doğal olmadığını vurgulayarak dinin Cennet ödülü ve Cehennem cezası ile istikrarı sağlamaya çalıştığına dikkat çekiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çingene ruhlu Amanda ile davulcu ve heykeltıraş Ziller başka bir hayat yaşamaya karar verir. Yol kenarında bin bir çeşit insanın uğrayıp mola verdiği, sosis ve sebze/meyve suyu satılan, bale kıyafeti giymiş pirelerin gösteri yaptığı, çeçesineği ve zehirsiz yılanların sergilendiği bir dinlenme tesisi açarlar. "Ölüm korkusu köleliğin başlangıcıdır" diyen, hayatta aslolanın "üslup" olduğuna inanan renkli ve şehvetli Amanda, "şeytanın meyvesi" mantarlara, böceklere ve çiçeklere karışır... Bütün yolculuklarını kaynağa doğru yapan, yaratılıştaki ritimle müzikteki ritmi bağdaştıran Ziller ise yabani, yarı çıplak, sessizce ortalıkta dolanır... Tarihi Batı kültüründen çok daha eski olan Hint, Tibet, Afrika kültürleri ile pagan dünyayı hatırlayarak yaşarlar...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kaybetmekten ve kazanmaktan öte bir hayat arayanlara...

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Ekim

    Rusya'nın Rus olma halinde insanın başını sıkça döndüren bir şey vardır. Ülkenin tarihini özellikle Rus olmayanlarla ama bazen de Ruslarla tartıştığınızda, tartışma tekrar ve tekrar, romantikleştirilen bir temele, bazılarının indirgenemez varsaydığı bir anımsamaya, merkezindeki kara kutuyla, anlatılamaz olan o Rus maneviyatına sapar. Sadece emsalsiz şekilde üzücü değil, açıklamaların emsaliz şekilde idrak edilemez, kaçamak açıklamalar oluşu da cabasıdır: Çok acı çeken Rusya; Küçük Ana Rusya...

    Rusya, Virginia Woolf'un Orlando'da ifade ettiği gibi, "günbatımlarının daha uzun, gün ağarmalarının daha ani olduğu ve cümlelerin, en iyi şekilde nasıl sonlandırılacağı hakkında duyulan şüphe yüzünden, yarım bırakıldığı bir yerdir."

    Elinizdeki kitapta China Miéville, ideolojik mücadelelere uzak durarak, devrimci olayların baş döndürücü gerçekliğini keşfe çıkıyor. Bir rahibin ateist oğlundan, Rus devriminin edebi hikâyesi...

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    IŞİD ve Türkiye

    Alan araştırması ve belgelerden oluşan, IŞİD ve Türkiye - Katili Tanıyoruz kitabı kısa sürede yapılanan İslami terör örgütünü çeşitli perspektiflerden hareketle ele alıyor. Bu kapsamlı çalışmada IŞİD'in ortaya çıkışının yanı sıra, Suriye'de yayılması, katliamları ve dünyaya bir trajedi olarak kara mührünü vurması da anlatılıyor. Türkiye'de faaliyet gösteren yapılanmaya ise ayrı bir parantez açılıyor. Selefilerin, Suriye'de yaşanan iç savaşın ardından, "elverişli bir ortam buldukları"nı söyledikleri Türkiye'de nasıl kök saldıkları gözler önüne seriliyor. IŞİD'in ülke sınırları içinde rahatça hareket etmesine olanak sağlayan koşullara değinilirken IŞİD'i yaratan faktörler belgelerden de yararlanmak suretiyle masaya yatırılıyor.

    İstihbarat zafiyetleri, Selefilerin görmezden gelinen manevraları, yapılanma biçimleri ve hücre evleri odağa alınırken, genelde Türkiye özelde ise Antep ve Adıyaman yapılanmaları üzerinde duruluyor. IŞİD'in göz göre göre gelen Diyarbakır, Suruç ve Ankara gibi Türkiye'nin büyük katliamlarını, arka planlarıyla anlatma iddiasında olan IŞİD ve Türkiye - Katili Tanıyoruz kitabı, katliamlarda yaşamını yitirenlerin ve onların büyük acılar çeken yakınlarının hikâyelerini de ihmal etmiyor.

    Bu cesur kitap IŞİD'in her şeyden önce bir zihniyet olduğunu ve Türkiye'de filizlenmesi için bu zihniyete müsait bir zemin sunulduğunu ifade ediyor. Katliamların sadece piyonları cezalandırarak aydınlatılamayacağının altını çiziyor. Kitabın en önemli sorularından biriyse bundan sonrasında nelerin yaşanabileceğiyle ilgili. IŞİD ve Türkiye - Katili Tanıyoruz, "neler, nasıl yaşandı" sorusuna paralel olarak "bundan sonra ne olacak?" sorusuna da cevap bulmaya çalışıyor...

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    İda ve Mila

    İda ve Mila iki yakın arkadaştır. Birbirleriyle oyuncaklarını, yiyeceklerini, giysilerini ve boyalarını ama en çok da hayallerini paylaşırlar.
    Bu iki arkadaşın renkli ve çocuksu dünyasında bir geziye çıkıyoruz.
    Bu gezide İda bize kuşları tanıtırken Mila da kulağımıza hayallerimizi fısıldıyor.
    Hayata, doğaya, hayvanlara ve hayallere dair sımsıcak öyküler bu seride seni bekliyor!
    İda ve Mila'ya eşlik edip, keşfe çıkmaya hazır mısın?

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Kant Felsefesinin Politik Evreni

    1789'da Kant'ın yaptığı çağrı, Sapere Aude! -aklını kullanma cesaretini göster!- aklın kamusal ve eleştirel kullanımına yapılan bir davettir. Bu çağrı aslında Kantçı eleştirel projenin bağrından çıkar ve Kant'ın politik düşünme geleneği içindeki yerini özetler.

    Hakan Çörekçioğlu'nun derlediği ve çevirdiği bu seçki, hem Kantçı eleştirel aklın politik boyutuyla hem de Kant'ın politika felsefesiyle ilgili tartışmaları içermektedir. Bu tartışmalarda Kant felsefesi politik olanın karakteri, kamusal iletişimin ilkeleri, ahlak-politika ilişkisi, devrim, sivil itaatsizlik, kadının politik durumu ve dünya barışı gibi bir dizi politik mesele üzerinden irdeleniyor. Çağdaş politik sorunlarımız Kantçı bakış açısından ele alınırken Kant felsefesi de çağdaş sorunlarla ilişkilendiriliyor. Bu seçki aynı zamanda Kant'ın en önemli politik metinlerinden birini, Teori ve Pratik'i de Türkçeye kazandırıyor.

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Kuyrukluyıldız

    Göklerimizi süsleyen bu ziyaretçiler ne menem şeylerdir acaba? Artık biliyoruz ki, bunlar hayat verdikleri gibi can da alıyorlar ve bizi kökenlerimiz hakkında bilgilendiriyorlar.

    Kuyrukluyıldız bir kuyrukluyıldız üstünde uzayın bir başından bir başına gidip gelinen nefes kesici bir yolculukla başlıyor. Pulitzer ödüllü astronom, Kozmos ve Mesaj gibi onlarca popüler eserin yazarı Carl Sagan, elinizdeki kitapta yazar Ann Druyan'la birlikte kuyrukluyıldızların kökeni, doğası ve geleceğiyle onlara yüklenen egzotik mitleri ve alametleri mercek altına alıyor. Yazarlar kuyrukluyıldızların nasıl bilim tarihindeki bazı büyük keşifleri teşvik ettiğini gözler önüne serip, yıldızlararası karanlıktan gelen bu ziyaretçiler hakkında ilginç mi ilginç sorular soruyorlar:

    Dinozorların akıbeti ve insanların ortaya çıkışı başıboş dolaşan bir kuyrukluyıldızdan mı kaynaklanmıştı? Kuyrukluyıldızlar dünyaları meydana getiren yapı taşları mı?

    "Büyüleyici, yaratıcı ve ilham verici."
    The Washington Post

    "Tek kelimeyle en iyisi."
    Times of London

    "Kuyrukluyıldız bilimi herkesin anlayacağı hale getirmiş, güzel ve ilginç bir kitap."
    United Press International

    "Bir başyapıt... Bilim, şiir ve hayal gücü."
    The Atlanta Journal & Constitution

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Mai ve Siyah

    Halid Ziya, kahramanının çatışmalı ruh halini dile getirmekte gerçekten de çok başarılı. Ahmet Cemil'in iç dünyası sadece iç monologlarla değil, olayların akışı ve genç adamın tavırlarıyla da netlik kazanır. Evet, Ahmet Cemil Batı kültürünü edinmek isteyen, duyarlı, biraz da hayalperest bir genç. Hakikatle baş edemediği anlarda mücadele etmek yerine hayallere sığınır. Hayalleri büyüktür ama hayatla mücadele etmek konusundaki yetersizliği hayallerini gerçekleştirmesini engeller ve onu bir mutsuzluk döngüsüne sıkıştırır. Bu öyle bir döngü ki Ahmet Cemil'i en yakın arkadaşını kıskanmaya itecek, sona geldiğinde büyük umutlar bağladığı eserini yakmaya kadar sürükleyecektir. Abartılı gelebilir ama bu kişilik özellikleriyle Ahmet Cemil edebiyatımızın ilk kaybedeni, tutunamayan ilk karakteridir. (...) Bugün Halid Ziya Uşaklıgil adı anıldığında akla ilk gelen eserinin -popüler kültür tarafından yağmalanmış- Aşk-ı Memnu olmasını elbette yadırgamıyoruz ama üstadın gerçek başyapıtı hiç şüphesiz Mai ve Siyah'tır.

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Ölüyordum, Geçerken Uğradım

    Aşk politiktir. Çünkü bir insanı bekleyen bir insan, bu dünyadan umudunu kesmemiştir. Bir insanı beklemek, sosyalizmden hatta anarşizmden bile ütopiktir.
    İki âşığın buluşması, tüm ütopyaların ümididir."

    Âşıkların bir günü on yıla bedeldir, düşüncesinden yola çıkan roman, 1932 Ekim ayının on gününde geçiyor. Zamanın akrep ve yelkovanı âşıklar olunca, bu on günde okur yüzyıllık bir gezintiye çıkıyor. Şehir, kültürü ve diliyle, sokağı ve siyasetiyle, sanatı ve mimarisiyle akıl almaz bir hızda değişirken, âşıkları dünyadan soyutlayan aşksa büyük bir inat, tutku ve acıyla değişmemekte direniyor. Aşkın değişmezliği, İstanbul'un yüzyıllık değişimini gölgede bırakıyor.

    Aşkın tarihinin tıpkı ülkenin tarihi gibi zaman denen kısır döngü içinde kendini tekrar edişini anlatırken yazar Can Gürses, önceki romanlarında da kendine mesele ettiği Türkçenin yüzyıl içindeki evrimini de ustalıkla "dil"e getiriyor. Aşkın gerçeküstülüğü, ülkenin gerçekleriyle bir arada okununca ortaya hayata dönüşmüş edebiyat çıkıyor.

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Sanatta Anlamın Görüntüsü

    Bugün kendimiz ve yakın çevremiz hakkındaki kavrayışlarımızın çerçevesini çizen şey yazılı ve görsel medyadaki reklam imgeleridir. Bu imgeler bize ne tür bedenlere sahip olmamız, ne tür bedenleri arzulamamız gerektiğini bildiriyor; benlik duygumuzu, inanç sistemlerimizi, bireyselliğimizi ve toplumsal varlıklar olarak statümüzü etkiliyor. Reklam mutluluk vaat eder; bunu yaparken de geçmişimizden ve bugünümüzden hoşnutsuz kalmamızı sağlamaya, yapmayı düşünmediğimiz bir şeyi yaptırmaya çalışır. İmgeler ise bize asıl dünyayı değil, dünyalardan bir dünyayı, temsillerin, yani yeniden-sunumun imgelerini gösterir. İmgelerin temsil ettiği kuruntu, arzu, rüya ve fantezi ise belli bir sosyo-kültürel ortamda belli bir işlev görmesi için inşa edilen şeylerdir.

    Richard Leppert, Sanatta Anlamın Görüntüsü'nde Batı Avrupa ve Amerika resim sanatını ele alıyor. İmgelerin "görüntü"sü ile bunların toplumsal ve kültürel olarak nasıl kullanıldıkları arasındaki karmaşık ilişkiyi inceliyor; ve her imgenin anlamının, büyük ölçüde, zamanla değişen işlevince belirlendiğini göstererek, özellikle toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırkla tanımlanan toplumsal farklılıkların yansıtılmasında görsel kültürün bir aracı olarak kullanılma biçimlerine dikkat çekiyor.

    Leppert, Birinci Kısım'da, temsilin doğası ve görevini işleyerek anlamın imgelere nasıl eklemlendiğini ve görselliğin modernliğin tarihinde ne gibi roller oynadığını tartışıyor. Burada imgelerin arzuyu tetiklemek suretiyle bizi nasıl bakmaya zorladığını açıklıyor ve ister resim isterse de reklamcılıkta olsun temsilin kandırma işlevinin tarihi üzerinde duruyor. İkinci Kısım'da sanatın maddi dünyayla ilişkisini, imgelerin bizim nesnelerle kurduğumuz çeşitli fiziksel ve ruhsal bağları belirleme biçimleri irdeleniyor. Üçüncü Kısım insan bedeninin temsiline ayrılıyor: Neşeli veya çok güzel veya azmanca, mütevazı veya tahrik edici, güçlü veya zayıf, hayatın baharında veya teşrih masasında, giyinik veya soyunuk halde...

    Sanatta Anlamın Görüntüsü farklı bir sanat okuması öneriyor: İktidarların av-hayvanı resmi tutkusuna, avlanan hayvanlarla kafeslenen kadınların imgesel çakışmalarına, Bacon'ın "insan çığlığının resmi"ne, kültürü biçimlendiren başlıca araçlardan biri olarak portrelere, resimlere yansıyan ciddiyete ve yansıtılmayan kahkahaya, yerleşik iktidara başkaldırmayı tetikleyebileceği endişesiyle asla toplu halde resmedilmeyen emekçilere yeniden bakıyor. Sanatta anlamın, fantezinin, emeğin, protestonun, hoşnutsuzluğun, çılgınlığın, kandırmanın, erotizmin, ırkçılığın, toplumsal cinsiyetçiliğin ve ayrımcılığın izini sürerken "farklı bir sanat okuması"nın mümkün olduğunu da gösteriyor bu kitap bize.

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

    Yeraltından Notlar

    Ben hasta bir adamım… Zalim bir adamım ben. Albenisi olmayan biri... Sanırım karaciğerimden hastayım. Ama hastalığımla ilgili hiçbir bilgim yok, hatta ne hastası olduğumu bile bilmiyorum. Doktorlara ve tıbba saygım olsa da hiç hastaneye gitmedim, gitmeyi de düşünmüyorum. Koyu batıl inançları olan bir adamım, tıbba saygı duyacak kadar hem de…

    ***
    Dostoyevski'nin "Yeraltı paradoksçusu", insanın varoluşunun kanunlarını belirlerken insanın aydınlanması fikrine, doğal bilim metotlarına, bilhassa da matematiğin pozitivist kesinliğine karşı çıkar. Kitabın kahramanı bazı durumlarda Kant'ın, Stirner'in felsefi düşüncelerine yakın olan tezlerden ve fikirlerden yararlanarak Aydınlanmacıların felsefi materyalizminin, ütopik sosyalizmin temsilcilerinin ve pozitivistlerin fikirlerinin, kaçınılmaz bir biçimde kaderciliğe ve özgür iradenin yadsınmasına neden olacağını ileri sürer: "Kendi bağımsız ve özgür irademiz, en vahşisi de olsa kendi kaprisimiz, bazen bizi çılgına çevirecek kadar sinirlerimizi bozan hayal gücümüz; işte tüm sistem ve teorileri darmadağın eden, hiçbir sınıflandırmaya girmeyen, göz ardı edilen en önemli çıkarımız budur."

    ***

    Polemik ve paradokslarla yol alan, Dostoyevski'nin keskin zekâsının sınırları zorladığı ilk metni olarak Yeraltından Notlar...

    China Miévilleden Rus Devriminin hikayesi: Ekim

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow