hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    İyi öğretmenlerin büyük sırrı

    İyi öğretmenlerin büyük sırrı
    expand
    KAYNAKAylin Göçmen Öztürk / Eğitim Servisi

    Eğitim dünyasının zihinlerde en çok iz bırakmış deneylerinden biri yaklaşık 50 yıl önce, ABD’de gerçekleştirilir. 1968 öğretim yılının ilk günlerinde, bir grup eğitim araştırmacısı Kaliforniya’daki ilkokulların kapısını çalar ve yeni tasarlanmış bir testi tanıtırlar öğretmenlere. Bu test, ‘hangi öğrencilerin daha iyi öğreneceğini ve akademik olarak başarılı olacağını keşfedecek, böylece öğretmenlerin doğru öğrenciye yönelmelerini sağlayacak’ bir çalışmadır. Araştırmacılar testi uygular ve birkaç gün içinde her sınıfın en hızlı gelişim gösterecek öğrenci isimlerini öğretmenlere teslim ederler. Dönem sonunda yeniden gelip seçili öğrencilerin gelişimini yeniden ölçeceklerini de sözlerine ekler ve giderler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Özel öğrenci programı mı?

    Şimdi öğretmenleri büyük bir görev beklemektedir; öğrencilerin içindeki ‘cevheri’ ortaya çıkartacaklardır. Listelerde adı geçen öğrenciler o zamana kadar sınıfta kendilerini ispat etmiş, öğretmenlerinin gözüne girmiş, aktif öğrencilerden değildir; bir başka deyişle her birinin ilerlemek için özel desteğe ihtiyacı olacaktır.

    Bırakın öptürmesinler

    Ortaylı: Ezber eğitimin temelidir

    Avrupa'nın en güzel üniversiteleri seçildi

    Tombi sınıfa geri dönüyor

    Böylece hummalı bir çalışma başlar. Eğitim yılı boyunca Kaliforniyalı sınıf öğretmenleri, kendi ellerine teslim edilmiş ‘altın çocuklar’a daha çok şey öğretmek, onları daha çok geliştirmek için büyük bir çaba gösterirler. Derslerini o çocukların gözlerine bakarak anlatır, onların sorularına daha detaylı cevaplar verir, onlara daha çok soru sorarlar. Eğer bu özel öğrenciler ödevlerini yapamazlarsa, -daha önceki gibi ceza vermez- yardım ederek eksiklerini düzeltir; bir konuyu anlayamazlarsa -daha önceki gibi eleştirmez- anlayıncaya kadar defalarca tekrar ederler. Verdikleri her doğru cevabı, yaptıkları her yorumu daha fazla onaylar; küçük hatalarını görmezden gelerek öğrencilerini cesaretlendirirler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Herşey bir kurmaca

    İşin aslı; araştırmacıların uyguladıkları test sıradan bir IQ testidir. Üstelik test sonucunda öğretmenlere verilen ‘hızlı öğrenecek’ öğrencilerin isim listesi, sınıfın zayıf öğrencilerinin arasından rastgele seçilmiş bir isim listesidir. Amaç öğretmenlerin öğrencilere dönük ilgisini dönüştürebilmek ve o güne kadar derslerle yeterince ilgilenmediği, çalışmadığı için öğretmenlerinden daha az destek alan öğrencilerle daha fazla ilgilenilmesini sağlamaktır.

    İlgi ve beklenti: başarının anahtarı

    Peki tüm çabanın sonunda ne olur? Eğitim tarihine, Rosenthal ve Jacobson deneyi olarak geçen bu önemli deneyin sonuçları pedagojik açıdan benzersizdir: Öğretim yılı sonunda okula gelip aynı öğrencilere yeni bir IQ testi uygulayan araştırmacılar kendilerinin de beklemedikleri bir sonuçla karşılaşırlar. Rastgele seçilen ve o güne kadar çoğu ortalamanın altında başarı gösteren öğrenciler, IQ test sonuçlarında 10-15'er puanlık artışlara ulaşır ve –hiç bilmeden- kendilerinden bekleneni gerçekleştirirler. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sonraları kendini gerçekleştiren kehanet adıyla ünlenen bu deney günümüzün baskın zeka teorilerinin, seçmeci eğitim modellerinin arasında unutulup gitse de bir çocuğun gelişiminin, öğrenmesinin çoğu zaman basit bir koşula bağlı olduğunu gösterir bize: Olumlu ilgi ve beklentiye.

    Çünkü aylar süren gözlemden sonra Rosenthel ve Jacobson da öğrencilerin başarılı olmalarını öğretmenlerin bu öğrencilere daha uygun bir sosyal ve duygusal ortam oluşturmalarına ve onlardan daha büyük bir başarı beklemelerine bağlamışlardır. Seçilen öğrencilerin başarılı olacağına kayıtsız şartsız inanmış olan öğretmenler, hem ders ortamında hem de ikili ilişkilerinde öğrencilerine güvenmiş ve ona göre davranmış; hatta normal koşullarda inat, ilgisizlik, tembellik olarak niteleyecekleri davranışları bile öğrenme engeli olarak yorumlamamış, öğrencilerin içindeki potansiyeli açığa çıkarmak için ellerinden geleni yapmışlardır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tam tersi de geçerli…

    Ancak bu deney pek çok eğitimcinin aklına tam tersi durumun da geçerli olduğu gerçeğini getirir. Nasıl ortalama beklentinin üzerinde ilgi öğrencilerin gelişimi, öğrenmesi ve hatta IQ düzeylerini yükseltiyorsa; beklentinin altında ilgi de öğrencilerin öğrenme, gelişme cesaretlerini kırar. Hatta bunun için öğretmen ilgisinin ortalamanın altına düşmesi bile gerekmez. İlgisinin hep aynı düzeyde seyretmesi bile, öğrenciye fark edilmediği, onaylanmadığı duygusunu verir. Çünkü sıradışı dönüşümler, sıra dışı desteklerle, motivasyonla, hedef belirlemeyle gerçekleşirler. Güveninizi gösteremediğiz, "Sana güveniyorum, sen başaracaksın!" diyemediğimiz öğrenciler kendilerinde bu özgüveni çoğu zaman bulamazlar.

    Öte yandan, deneyimli öğretmenler Rosenthal Jacobson deneyine gülümseyerek bakarlar: çünkü ilgi ve beklentiyi doğru ifade ederek çocuğa dokunmak onların bildiği onlarca küçük sırdan sadece bir tanesidir. Öğretmenleri tarafından fark edilmiş, olumlu destek almış öğrencilerin hayatları sonsuza kadar değişirken, bize de o soruyu sormak kalır: Daha çok öğrenciye ulaşmak, dokunmak, geleceklerini değiştirmek için gücümüz yok mu?

     

     

     

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow