hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    ‘Dünyada büyük orkestrada en çok kayıt yapan benim’

    ‘Dünyada büyük orkestrada en çok kayıt yapan benim’
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    1994’te ilk albümünü çıkaran ve bu yıl, piyanoda 50. yılını kutlayan, usta caz piyanisti Kerem Görsev’in 17. albümü ‘Spring Water’ müzik raflarındaki yerini aldı...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Benim için müziğin iki ana amacı var. İlki, kendi içinde bulunduğunuz, yaşadığınız dönemi tasvir etmek. İkinci amacın üzerinde ise herhangi bir kontrolünüz yok, çünkü gelecekte bugün yaptığınız müziğin nasıl bir şekilde algılanacağı, sadece müziğinizle ilgili değil; gelecekte olacaklarla, geleceğin toplumları ve değerleriyle ilgili.” 1926- 1991 yıllarında yaşamış, ABD'li caz trompetçisi, şef ve besteci Miles Davis böyle diyor.

    ‘Aksutik caz’ ve ‘piyano’ denince, akla ilk gelen isimlerden ve piyanoda 50. yılını kutlayan Kerem Görsev’in, taze çıkan 17. albümü ‘Spring Water’ı dinleyince, aklıma Davis’in sözleri geldi. Bugünlerde kendinize bir güzellik yapmak isterseniz; memleketin kelama düşürdüğü kadrajda ‘caz yapma’ diyenlere inat, Görsev’in, ustalarla kayıt ettiği ‘Spring Water’ı bir dinleyin, pişman olmazsınız! Albüm nedeniyle Görsev ile en temizinden bir söyleşiye oturduk... 

    Müzik bir hayal kurdurma mekanizmasıdır

    *Sizce günümüzde teknolojinin müzikle arası nasıl? Yaptığınız müziği tariflersek, ne söylersiniz?

    Dünyanın ekolojik dengesinin bozulması ve artan teknolojiyle birlikte müzikteki bakirlik, dolayısıyla akustik müzikler kayboldu. Artık akustiği bizim gibi çok idealist insanlar devam ettiriyor. Ben, 1940 ve 1960’lı yılların, Amerikan caz armonisi, ritimleri ve formlarının üstüne, bugün yaşadığım dünyadaki hissettiğim olaylardan çıkan melodileri, akustik enstrümanlarla çalıyorum. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    *Akustik müziği ve cazın sizdeki tanımlarını biraz açabilir misiniz?

    Biz tahtacıyız; saf, doğanın yarattığı enstrümanlarla çalıyoruz. Akustikçiyiz; kontrbas, piyano ve davul. Elektriğe ihtiyacı olmadan, naturel aletlerle çalan insanlarız. Müzik bir hayal kurdurma mekanizmasıdır ve sahne de masal anlatma yeridir. Caz ise müzikal bir pandomimdir. Bu bakımdan, aslında bizim hikayemiz çok daha zor. 

    ‘Dünyada büyük orkestrada en çok kayıt yapan benim’

    Cazda bir daha deneyelim, tekrar çalalım olmuyor

    *'Spring Water'a gelirsek, yine usta isimleri görüyoruz...

    Benim İstanbul Belediye Konservatuvarı'na girişimin 50. yılı bu sene. Albümde sekiz şarkı var ve besteler bana, düzenlemeler ise daha önce Londra ve Prague Philharmoni orkestra kayıtlarında beraber çalıştığım, iki Grammy ödüllü piyanist, aranjör Alan Broadbent'e ait. Albümün kayıtlarını Grammy ödüllü efsane Bill Schnee üstlendi. Davulda Joe LaBarbera, kontrabasta Darek Oles eşlik etti. L.A. Strings 24 kişilik ekipleriyle albümde yer aldı. Mastering çalışmaları, UK Manchester'da Gareth Williams tarafından yapıldı. Kayıtları Los Angeles'ta United Records'da yaptık. Stüdyoya girdiğimde; ‘dur, bir dakika, adımını dikkatli at Kerem’ oldum, çünkü her yerde Frank Sinatra, Dean Martin resimleri, Duke Ellington ve Count Basie Orkestraları. Bütün efsanelerin altın plakları...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    *Albümü ne kadar sürede kayıt ettiniz?

    Albümü altı saatte kaydedip, çıktık. Bizde; ‘bir daha deneyelim, tekrar çalalım’ olmuyor. Mesela, bazısı bir giriyor stüdyoya, altı ayda çıkarıyor. İyi de o altı ayda insanın beyni, kimyası değişiyor. Biz ise en saf haliyle çalıyoruz. Ufak tefek pürüzler olur, çünkü bu bir caz albümüdür. Kısaca, hayatın döngüsü ve ritmi de o albümün içindedir. 

    Bu haber çok yaraladı beni ve ‘Soma’ya Ağıt’ çıktı

    *Çok manidar, albümü eşiniz Pınar Hanım'a adamışsınız...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Eşim Pınar, 1995’te Amerika’dan Türkiye'ye kesin dönüş yapmıştı, ona 'I Love May' adında bir kayıt yapmıştım. Aradan 22 yıl geçti. Bu albümü; konservatuvara girişimin 50. yılında, hayatımda varlığıyla ve arkadaşlığıyla yanımda olan eşime adamak istedim.

    *Alan Broadbent'in sizdeki yeri ayrı. Birlikte çalışmaya başlamanız nasıl oldu?

    Ondan çok şey öğreniyorum. O bizim için kutsal adam. Mükemmel bir piyanist. Alan’ı, takipçisi olarak 25-30 yıldır tanıyorum; müzisyen, orkestra şefi ama esas aranjör olarak. Ortak yönümüz Bill Evans hayranlığımız. 

    *Albümde Soma ile ilgili bir şarkı var; “Requiem For Soma / Soma’ya Ağıt”...

    Haberle birlikte gördüklerim, beni çok yaraladı. İçimden geldi, hemen müziği yazmaya başladım. Bitirir bitirmez de Alan’ı aradım; ‘Bir felaket oldu ve bir ağıt yazdım, bunu büyük orkestraya yaz’ dedim. Fakat ne zaman kaydedeceğimi bilmiyordum.

    ‘Dünyada büyük orkestrada en çok kayıt yapan benim’

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dünyada büyük orkestrada en çok kayıt yapan benim

    *Ne tür müzik dinlersiniz, sizi iyi eden sesler hangisi?

    Yaptığım projelere yakın müzikleri, yani 50’ler, 60’ları dinliyorum. Çünkü bu tür projeler, büyük orkestralarla bu tarihlerde yapılıyordu. Sakın yanlış anlaşılmasın ama belki de dünyada, büyük orkestrada en çok kayıt yazan, yapan benim. Olsun, diye değil ama sevdiğim için yapıyorum. Dünyada büyük orkestra ile yapan var ama onun da arkasında devasa prodüksiyonlar yer alıyor, ben ise, çok zor oluyor ama kendi çabalarımla yapıyorum.

    *Bu zorlukların içinde sizi tebessüm ettirip, ‘devam’ diyen mod nedir?

    Bestelerimi kızım Nisan’a yapıyorum; mirasım bu. Bir de tabii; Türkiye Cumhuriyeti’nde de böyle müzisyenlerin olduğunu, prodükisyonların yapıldığını dünyaya göstermek! Serzenişte de bulunmamak lazım; ne ekerseniz onu biçersiniz. Arşivdir bu yaptıklarımız. Mesela, bir konserle ya da bu söyleşiyle bir dinleyiciye ulaşabiliyorsam, ne mutlu bana! Ben, o bir kişiyi kazanmak için yıllarımı verdim ve hala da devam ediyorum.

    Ülkenin 50 yıl sonrasını düşünen yok!

    *Yeni projeniz var, nedir?

    2019’da, içinde nefeslilerin de olacağı, büyük bir orkestrayla yapacağım “Olive Tree / Zeytin Ağacı” adlı albüm.

    *Neden ‘zeytin ağacı’?

    Bodrum’un bir dağ köyünde, üç bin yıllık zeytin ağaçlarım var. Düşün, neler görmüştür o ağaçlar, kimbilir! Buralarda yaşamak lazım, bu besteler buralarda çıkıyor...

    *Coğrafya olarak beşeri halimizdeki sıkıntılar, size nasıl yansıyor? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

    Bu ülkenin iç-dış mevzuları, herkes gibi benim de tadımı kaçırdı. Yoruluyoruz, acı çekiyoruz, evet ama mevzu ‘ben’, ‘biz’ değil; bir gençlik geliyor. ‘Beni sokmayan yılan, bin yaşasın’ felsefesi; ‘bal tutan, parmağını yalar’ zihniyetiyle böyle olduk, ne yazık ki! Ülkenin 50 yıl sonrasını düşünen yok, müreffeh bir yaşam hepimizin hakkı. Bugün kişi başı milli hasılasına baktığımızda, tablo vahim... Umudum var, olmazsa bu müzikleri yazamam, ki bu müzikler umut dağıtıyor. 

    *Son olarak ‘piyano’ ve ‘müzik’ desem, sizdeki meali nedir?

    Piyano ve müzik; benim, hiç bir zaman, aramın bolzumadığı arkadaşımdır. Piyano; Kızılderili atı gibi, delidir. Ben de Kızılderili atı gibiyimdir. Bana, kimse istemediğim müziği yaptıramaz ve para karşılığında çaldıramaz. Ben inandığım müziğin arkasından koşuyorum.

    Meraklısına not:

    Kerem Görsev konser programı için: www.keremgorsev.com

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow