hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    ''Kızgın Damdaki Kedi'' ilk defa tiyatro sahnesinde

    Kızgın Damdaki Kedi ilk defa tiyatro sahnesinde
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    ''Özel Kadınlar Listesi'' ve ''Nereye Gitti Bütün Çiçekler?'' oyunlarıyla izleyicisinden tam not alan Mam’art Tiyatro’nun üçüncü oyunu; ''Kızgın Damdaki Kedi''. Beyazperdeden aşina olduğunuz hikayeyi, ilk defa Türkiye tiyatrosunda izlenileceği belirten Mam’art’ın kurucularıyla bir araya geldi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Maggie: Kazanacağım, tamam mı?

    Brick: Ne kazanacaksın? Kızgın damdaki bir kedinin zaferi ne olabilir ki?

    Maggie: Dayanabildiği kadar durabilmek, sanırım!”

    1911-1983 arasında yaşamış Amerikalı yazar Tennessee Williams’ın (1955’te) Pulitzer ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ödüllerine sahip kült eseri ''Kızgın Damdaki Kedi''yi en iyi özetleyen bu üç satırlık diyalog… Beyazperdede Paul Newman ve Elizabeth Taylor’dan izlediğimiz hikaye, Türkiye’de ilk defa tiyatro sahnesinde endam ediyor. Bu buluşmayı sağlayansa Feri Baycu Güler ve Tuğrul Tülek’in 2015’te kurduğu Mam’art Tiyatro.

    Üç perdelik metni, tek perdeye sığdıran oyunun yönetmeni (Dot’tan aşina olduğumuz) Serkan Salihoğlu, dilimize çeviren Serkan Salihoğlu, Feri Baycu Güler, Tuğrul Tülek. Oyunculuklarda ise; Sezin Akbaşoğulları, Tuğrul Tülek, Ayten Uncuoğlu, Ünal Silver, Bennur Duyucu ve Ömür Kayakırılmaz yer alıyor. (Not: Oyun, turneye de çıkıyor. Programı sitelerinden takip edebilirsiniz.) Güler ve Tülek; “Tiyatroyla hemhal olmak isteyenlere alternatif bir alan daha yaratalım istedik ve elimizi taşın altına koymalıyız diyerek Mam’art’ta atölyeler oluşturduk. Şimdi de bu alanı daha da genişletmeyi planlıyoruz” diyor ve ekliyor: ''Seyircilerin ve oyuncu arkadaşlarımızın, zorunlulukla ''hadi, şu oyuna gidelim'' ya da ''tiyatroya destek olalım'' diye geleceği bir yer değil, içinde olmaktan mutlu olacakları ve ne olursa olsun profesyonel bir yerde durduğumuzu anlayacakları bir algıda olmak istiyoruz.'' Gelin devamını ve daha fazlasını ikilinin kendisinden dinleyelim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kızgın Damdaki Kedi ilk defa tiyatro sahnesinde

    “Herkes eteğindeki taşları döktü”

    “Bütün mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Teması aile olan metinlerde aklıma Tolstoy’un bu cümlesi geliyor… Sizin metinle hemhaliniz nasıl oldu?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tuğrul Tülek: İlginç bir tesadüf, oyunun okumasını yaparken, hem yönetmenimiz Serkan’ın hem de bizlerin sıkça üzerinde durduğu cümlelerdendi Lev Tolstoy’un ''Anna Karenina’daki bu açılış cümlesi. Oyuna ve kendi hayatlarımıza baktığımızda; ''aile'' ne onunla ne de onsuz yapabileceğimiz bir yapı. Aile konusuna girince, oradan çıkmak çok da kolay değil aslında. Provalarda hepimizin kendinde yakaladığı durumlar oldu ve sanıyorum ki izleyenler için de aynısı geçerli. Herkes konuştu bir şekilde kendisiyle, geçmişiyle ve eteğindeki taşları döktü, çünkü oyunda anlatılan ailedeki dertlere ya da anlara yakın pek çok şey yaşadığımızı gördük.

    Hepimiz, tıpkı oyundaki gibi çeşitli badireler atlattık, atlatıyoruz da, sırf o aile içinde bir yer edinebilmek ve organik bir parçası olabilmek için…

    Feri Baycu Güler: Ben metine âşık oldum, en güzel tarafı da o kadar güncel ki… Her aile içinde yaşanan spesifik riyakarlıklar, ikiyüzlülükler ve ''biz bir aileyiz'' kavramının, bazen nasıl iğrençleşebileceğini gösteren enfes bir hikaye. Dolayısıyla ikinci kez düşünmedim ve ‘bu’dur dediğim bir metin oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Türkiye’de daha önce hiç sahnelenmemiş”

    Neil La Bute, Eve Ensler’den sonra bu üçüncü oyun da Williams’a ait; bu metni seçmenizin bir nedeni var mıydı?

    Tuğrul Tülek: Metin etkilendiğimiz konuları nefis bir şekilde anlatıyor. Aile hikayesinin anlatılmasının dışında, bizi iştahlandıran bir başka konu ise önemli bir klasik olması ve Türkiye’de daha önce hiç sahnelenmemiş oluşundan kaynaklı, seyircinin mutlaka bu metinle tanışıp, zaman geçirmesi gerektiğini düşündük.

    Feri Baycu Güler: Yanlış anlaşılmasın, sahnelenmemiş oyunları sahneleyeceğiz diye de bir iddiamız yok. Bugüne kadar oyun araştırırken, söyleyecekleri olan metinler üzerine durduk. Yıllar önce okumuştum metni ve benim için Williams’ın en içe dokunan oyunudur bu. Diğer oyunlarına göre daha durağan ama işlediği, altını çizdiği konular hâlâ günümüz insanının da sorunlarından…

    Kızgın Damdaki Kedi ilk defa tiyatro sahnesinde

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Üç oyunun da öznesinin kadın olması ve belki de Mam’art kurucusunun da kadın olmasından kaynaklı bir algı oluştuğunu düşünüyor musunuz?

    Feri Baycu Güler: Üç oyunda da; ''insan'' durumlarını anlattık. İyi bir hikayeyi, en iyi şekilde sahnelemenin, anlatmanın peşindeyiz. Tabiri caizse dükkanı kadın olarak açmış olabilirim ama biz Tuğrul ile yola çıktık, ayrıca kimin sahibi olduğu da önemli değil, son kertede Mam’art Company olarak iki kişiyiz.

    Tuğrul Tülek: Böyle etiketlerin çok kolaycı ve derinliksiz olduğunu düşünüyorum. Derdimiz; ''anlatmak istediğimiz hikayeleri anlatabilmek''...

    Oyunda, kapı arkasındaki konuşmalar bir türlü aile içinde söylenemiyor; sırlar, gıybet, geçmiş hesaplaşmaları ve ''mış'' gibi yapmalar… günümüzdeki gibi bir türlü iletişim kurulamıyor

    Tuğrul Tülek: ''İletişimsizlik'' günümüz teknolojisi ile başlamadı, zaten hep vardı. Belki de oyundaki gibi aile içinde başladı ki bu da sosyolog ve psikologların açıklayacağı bir durum. Yazar, oyunda bunu da net bir şekilde fotoğraflıyor bence. Tuhaf bir şekilde kendi benliğimizi, sırlarımızı saklama, ''onların'' mutlu olması için, ‘onların’ istediği şekilde kendimizi biçimlendirme ya da öyleymiş gibi gösterme durumumuz var. Bu bir bakıma kolayımıza da geliyor olabilir, öğretilmişliklerle de ilintili olabilir. Dolayısıyla işin bu tarafı patolojik bir şey!

    “Herkes üstüne düşen yapmak zorunda”

    Oyunda kadın karakterlerin hırsları ve hayata tutunma biçimleri dikkat çekici…

    Feri Baycu Güler: Oyunda Maggie’nin dediği; ''Parasız genç olunur ama parasız yaşlı olunmaz…'' O kadar gerçek bir cümle ki, bunun adı hırs değil, realitedir. Hayalperest bir bakış açımız var, kahraman yaratmayı seviyoruz. Oyuna baktığımızda; herkes kendi gerçeği içinde ve kimse ne iyi ne de kötü.

    Tuğrul Tülek: Hayatta kalmak için ne yapması gerekiyorsa onu yapıyorlar. Kadınların hayatta kalma güdüleri erkeklerden çok daha gerçekçi ve mücadeleci. Williams’ın anlattığı, aslında baba karakterinin söylediği: ''Yazılı olmayan kurallar dahilinde bizim oluşturduğumuz aile sisteminin devamı için, herkes üstüne düşen neyse, ne gerekiyorsa onu yapmak zorunda.''

    Kızgın Damdaki Kedi ilk defa tiyatro sahnesinde

    “Aşk İskoçya’da da İstanbul’da da aynı”

    Yerli metin sıkıntısı var kabul, ama bir taraftan da sanki metinler de istenilen olgunluk düzeydeymişiz de, buna rağmen yabancı metinler sahneleniyor nidaları var. Sanatın evrensel dili es mi geçiliyor?

    Feri Baycu Güler: Üç oyunumuz da yabancı metindi. Önümüzdeki yıl için festivale öykülerden oluşan yerli bir oyun önerdik -kabul görmezse de kendimiz yapacağız- fakat öyküleri oyunlaştıracak tiyatro yazarı bulamıyoruz, düşünün! O kadar da kolay bir iş değil. Yerli, yabancı kıyasını da anlamıyorum. Konuların illa lokalde mi geçmesi lazım, iyi bir hikaye, evrensel dili yakaladıktan sonra her şekilde izleyicisine ulaşır. Biz özellikle yerli metin çıkaralım kafasında değiliz.

    Tuğrul Tülek: Günümüzde hâlâ Shakespeare’in tercih ediliyor olması; İngiliz olduğundan değil, evrensel dili yakalamış olmasından… Bir ülkenin tiyatrosunun gelişmesi tabii ki kendi yazarlarını çıkararak olur. Siz istediğiniz şekilde, farklı ülkelerdeki oyunları şahane prodüksiyonlarla sahneye koyun, bir yerden sonra çıkmaza düşersiniz. Kendi yazarlarını çıkarabilen tiyatro başarılıdır. Bu da ancak laboratuvar çalışması gibi yapılırsa, ortaya eli-yüzü düzgün işler çıkabilir.

    Türkiye’deki ‘tiyatro yazarlığı’ mesaisinden ortaya nasıl bir fotoğraf çıkıyor?

    Tuğrul Tülek: Ne yazık ki işin yazarlık tarafına çok önem verilmiyor. Ya çalakalem yazılmış ya da bir hevesle, teknik olarak çok da üstüne çalışılmamış oyunlar izliyoruz. Ve bunların da takdir ediliyor olması, bu tür denemelerin önünü açıyor ki bu da o tiyatroya yarardan çok zarardır. Dolayısıyla sadece yerli metin oynamak adına, bizi çok da mutlu etmeyen herhangi bir teksi oynamanın bir anlamı yok! Aynısı yabancı metinler için de geçerli.

    Kızgın Damdaki Kedi ilk defa tiyatro sahnesinde

    Peki, bu söylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Tuğrul Tülek: ''Kendi hikayelerimiz var, neden yurt dışındaki metinleri sahneliyoruz'' söylemini çok tehlikeli ve cahilce bir tavır olarak görüyorum. Biz artık empati yetimizi kaybetmiş bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Mesela; şu filanca ülkesinde geçen ırkçılık hikayesini, siz kendi ülkenizle bağdaştıramıyorsanız, orada zaten başka bir sıkıntı var demektir. Tiyatro evrenseldir. Aşk İskoçya’da da İstanbul’da da aynı…

    “Günün sonunda Z raporu bu”

    İki yıllık bir tiyatro olarak günün sonunda ''Z raporu'' nasıl işliyor desem?

    Tuğrul Tülek: Mam’art olarak derdimiz; Elimize yüzümüze bulaştırmadan, birbirimizi de kırmadan tertemiz işler yapabilmek, benim için günün sonunda ''Z raporu'' bu.

    Feri Baycu Güler: Yolumuzun kesiştiğini düşündüğümüz hikayeleri sahnelemeye devam edeceğiz. Sadece gülelim, eğlenelim işler yapmayı düşünmüyoruz ama yarın öbür gün başka bir şey olur, onu da zaman gösterir. Ayrıca tiyatro sadece desteklemekle değil yönlendirmelerle de olur. Kültür Bakanlığı’nın bize para vermesi değil beklentimiz, insanların sanata teşvik edilmeleri yönünde politikalar üretilmesini beliyoruz.

    Tuğrul Tülek: Eğitim ve kültür politikası değişmediği müddetçe, yaratılan pek çok çözüm bir yerden sonra cevapsız kalacaktır. Mesela; elinizi sallasanız oyuncu ama bizim Oyuncular Sendikası üye sayımız 1312… İşin acı kısmı, kendi mesleki-örgütsel durumlarımızda da pek çok konu da olduğu gibi böyleyiz. Bu da derin ve uzun bir konu… Kısaca, söylenmekten çok, hepimiz üstümüze düşeni yapmak, elimizi taşın altına koymak zorundayız.

     5 Kasım’da, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde

    10 Kasım’da, Moi Sahne’de

    16 Kasım’da, Kozyatağı Kültür Merkezi’nde

    23-30 Kasım’da ise Mecidiyeköy-Artı Sahne’de seyredebilirsiniz.

    Program için: www.mamarttiyatro.com

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow