hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    “Sevmekten Öldü Desinler”

    “Sevmekten Öldü Desinler”
    expand
    KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com

    Beşinci yılını kutlayan Kadıköy Emek Tiyatrosu, gecekondu mahallesinde başlayarak Neon Pavyon’a uzanan bir hikaye ile karşımızda…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Ne yapalım, sert coğrafyada büyüdük, kalbimiz sulanınca yeşermeyelim mi?" Sezonun ‘en çok konuşulan’ oyunlarından biri olan “Sevmekten Öldü Desinler” bu peşrevden veriyor selamını. Peşrev diyorum, zira sahnede arabeskin fon oluşturduğu ‘anti-melodram –arabesk müzikli bir oyun’ var. Türkiye sinema tarihine geçen klişeleri, muzip bir edayla hem de seyircisini eğlence limitlerinde soluksuz gezdirerek yapan oyun, Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun beşinci yılı şerefine sahneleniyor. “Fü” ve “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin”in ödüllü yazar-yönetmeni Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleme aldığı oyununun yönetmen koltuğunda ise “Cambaz’ın Cenazesi”, “Disko 5 No’lu” gibi oyunlara imza atan başarılı yönetmen Berfin Zenderlioğlu bulunuyor. Şahsına münhasır oyunculuklarda ise; Hamdi Alp, İbrahim Halaçoğlu, Meltem Yılmazkaya, Onur Berk Arslanoğlu ve Pınar Yıldırım yer alıyor. Gani kahkahalı ve hüzünlü oyunun yazarı, yönetmeni ve iki oyuncusuyla kuliste bir araya geldik.

    “Sevmekten Öldü Desinler”

    Belki severek de birbirimizi öldürüyoruz

    *Oyunun temasından yola çıkarsak; bu hikayeyi yaratan sizlerin ‘sevmek ve sevgi’ üzerine düşünceleri nedir?

    Murat Mahmutyazıcıoğlu: Sanatta ve hayatta hep bir şeylerin gerçeğini arıyoruz ve bu gerçekle de çok az karşılaşıyoruz. Sevmek de bunlardan bir tanesi ve sevginin karşılığı bende emek! Oyunu yazarken de düşündüğüm; bizler, masallardaki ‘sonsuza dek mutlu oldular’a ya da Yeşilçam melodramlarına inanıyorduk ve sonra büyümeye başladıkça hiçbir şeye inanamaz olduk. Ülke koşulları da bu büyümeyi hızlandırdı ve ben artık kimi sevip sevmeyeceğimi ve kime emek verip vermeyeceğimi öğrendim…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Berfin Zenderlioğlu: Sevginin özü değişmedi ama son dönemde bir değişime uğradığını düşünüyorum. Günümüzde ‘sevmek’ çok daha zor. Belki de severek de birbirimizi öldürüyoruz ki her defasında sevgiyi tekrardan yeşertebilelim. Bunu da yeni başlangıçlarla yapabiliyoruz. Bence bu çağda, insanoğlunun gündeminde, habire sevgiyi arama hali var.

    Pınar Yıldırım: Sevgiyi özel yaşayan bir neslin, sevgisiz büyüyen çocuklarına dönüştük. Metinden yola çıkarsak da Yeşilçam hikayelerini bu kadar kucaklama sebebimiz; özlem. Sevgi de birazcık özlem duyduğumuz bir şey! Benim için hâlâ ‘umut’ demek! Kadıköy Emek Tiyatrosu’nu kurduğumuzda sahnesine yazdığımız (89 yapımı Tunç Başaran filmi) Uçurtmayı Vurmasınlar’dan: “-Niye uçmuyor İnci? -Bir gün uçacak!’ cümlesi… İşte bu umut ve ben buna inanıyorum.

    İbrahim Halaçoğlu: Sevmenin metindeki gibi resmen delirmek olduğunu düşünüyorum. Bile isteye deliklik hali! Oyunda bütün karakterlerin çatışmasına rağmen, birbirlerini sevdiğini düşünüyorum. Yeşilçam klişesi dediğimiz, neredeyse saf kötülük sayılabilecek anlar olmasına rağmen, sonunda ‘hayatta kaybetmiş bu insanlar’ bir araya gelebiliyorlar. Onları bir araya getirense sevgi…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Sevmekten Öldü Desinler”

    Mesele iyi oyuncu olmak değil iyi insan olabilmek!

    *Farklı tiyatrolarda çalışmalar yürüten ve farklı sanat anlayışlarına sahip bir ekipsiniz, bu buluşma nasıl gerçekleşti?

    Pınar Yıldırım: ‘Emek’ olarak dikkat ettiğimiz; çok iyi oyuncu ve yönetmenle çalışıyor olabilirsin ama asıl önemlisi ‘iyi insan’ olabilmek. Çünkü burası bir yaşam alanı; kuliste birbirinin yüzüne bakmayacak ama sahnede tebessüm edecek kurum tiyatrosu değiliz. Biz birbirimizi çok iyi tanıyan ve ürettiklerini de isteyerek yapan insanlarız. Fakat bu işe dostluğumuzu rafa kaldırıp, bir proje gibi bakmasını da bildik. Yoksa dostluğumuz da bozulabilirdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Berfin Zenderlioğlu: Önceliğimiz ‘iyi tiyatro’ yapabilmek! Bu anlamda da bir araya gelebiliyor olmamızı çok kıymetli buluyorum. Ayrıca bu oyun, ana dilim Kürtçe haricinde, beşinci Türkçe oyunum. Dolayısıyla öncesinde yaptığım işlerin ve duruşumun yarattığı algıyı da kırmak istedim.

    Metindeki herkesin dramı gerçek!

    *‘Anti melodram’ tanımı dikkat çekiyor bültende. ‘Anti’ olma hali neden?

    Murat Mahmutyazıcıoğlu: Metinde insanlara salt melodram vermek istemedim, işin parodisini çıkarmak ve oyuncu katmanının daha fazla ön plana çıktığı bir hikaye olsun istedim. Benim için de yeni bir kavram anti-melodram. Oyunun teatral ve biçimsel bir önermesi de var, rejiyle şekillenen ortaoyununa göz kırpan bir hali de... Metindeki herkesin dramı gerçek! Söylediklerimi, 70’lerde, Nejat Uygur Tiyatrosu’nun yaptığı gibi insanları eğlendirerek vermek istedim. Bu gündemde ‘gülmek’ ilaç gibi geldi, ilk önce bana…

    Berfîn Zederlioğlu: Oyunun yönetmeni olarak fotoroman tadında, 70 ve 80’leri anımsatacak bir ruh hali yakalamayı ve illüstrasyonlarla görsel bir etki yaratmayı arzuladım. Zira gülmek, bu dönemde ihtiyaç duyduğumuz bir nefes gibi…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Pınar Yıldırım: Biz sahne üzerinde çok eğleniyoruz ve eğlenmek isteyen herkesi de bekliyoruz. Eğlemekten de korkmasınlar, çünkü gülmek devrimci bir eylemdir.

    “Sevmekten Öldü Desinler”

    Konu sevmek olunca çabuk arabeskleşiyoruz

    *Sizler için arabesk ne ifade ediyor? Oyun süresince aklınızdan geçen, fona yasladığınız hangi müzikti?

    Murat Mahmutyazıcıoğlu: Oyunla beraber, özellikle eski dönem arabesk kültürüm oluştu. Metinde beslendiğimse tam dibine vurmadığımız melodram. Oyunun ilk üç sahnesinde aklımda hep darbuka ritmi vardı ki bundan önceki süreçlerde, bir müzik açıp da yazayım, kafasında değildim. Mesela şimdi oyunu izlerken, sanki sürekli fonda darbuka çalıyormuş gibi. Ben arabeskin söz kısmıyla ilgilenmiyorum, melodisi çok coşkulu geliyor. İşin hüzünlü ve karanlık kısmı bana geçmiyor da sanki keman ve darbuka canlıymış gibi, mutlu oluyorum.

    Berfin Zenderlioğlu: Arabeskle bir geçmişim yok, çocukken çevremden maruz kaldıklarım haricinde. Ama son birkaç yıldır Murathan Mungan’ın keşfetmemi sağlamasıyla Müslüm Gürses başka bir yerde benim için. Bir de tabii konu sevmek olunca, çabuk arabeskleşiyoruz. Oyun boyunca da kafamda Nermine Memmedova’nın ‘Ay Işığında’sı ve Müslüm Gürses’in söylediği ‘Nilüfer’i vardı.

    İbrahim Halaçoğlu: Dinlemiyor olsak da genlerimize işlemiş bir kere. Ben yarı müzisyen bir aileden geliyorum, geçmişimde Türk Sanat Müziği de var caz da. Kısaca arabeskle hiç alakam yok ama o tınıların hepimizi bir şekilde etkisi altına aldığı kesin! Fonuma gelince o ses Mısırlı müzisyen Natacha Atlas…

    Pınar Yıldırım: Arabeskin içindeydim hep, çünkü biz gençliğimizde aşktan ve acıdan beslenen bir nesildik. Arabesk doğu ve batının harmanlandığı ve hatta eskiden daha çok da ötelenen, yasaklanan bir müzik türü… Metine müzikten öte baktığımızda da karakterler tıpkı arabesk algısı ‘öteki’leştirilmiş; ‘pavyon kadını’, LGBTİ’li…

    “Sevmekten Öldü Desinler”

    Bizleri ayakta tutan inanç ve inat

    *Sanatın iyileştirici gücünü, Türkiye gündeminin ortasına koyarsak ne söylemek istersiniz?

    Pınar Yıldırım: Umudum var. Mesleğimiz adıma diyebileceğimse; her şeye dair laf edip, hiç bir şey yapmayan ve şu anda, gündemin bazı siyasi amaçlarına hizmet eden, piyasa dizilerinde yer alan ‘meslektaşlarımı’ asla affetmeyeceğim. Çözüm fikirlerinin peşinden gitmek, sözünün arkasında durmak!

    İbrahim Halaçoğlu: Yaptığımız işin bir çeşit direniş olduğunu düşünüyorum. Bunu da çok temiz bir yerden söylüyorum. Ve umut var, en iyi bildiğimiz şeyi, en ahlaklı şekilde yapmaya devam etmemiz gerekiyor.

    Murat Mahmutyazıcıoğlu: Anlatamak istediklerimizi söyleyebildiğimiz sürece, bunu yapmaya devam edeceğiz. Sanatın güzelliği ise söyleyebileceklerini muhakkak söyleyebilirsin; içine, altına, üstüne gizlersin ve bir şekilde, yine yaparsın, yeter ki o donelere hakim ol!

    Berfin Zenderlioğlu: Hayat içinde direniş yerlerinden biri de sanat. Bu coğrafyada başından beri kültür sanat politikasızlığı var. Bizler tiyatro yapmakta ısrar ve inat ediyoruz. Bizleri ayakta tutan da bu inanç ve inat. Kendime ve yanı başımdaki insanlara inanıyorum ve bu inancın başka insanları etkileyeceğine inanıyorum.

    Bilgi notu: Oyunu, 20-21-26 Mayıs’ta, Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda izleyebilirsiniz. www.kadikoyemektiyatrosu.com

    Oyunun videosu: www.youtube.com/watch?v=rz5GQB1INqY

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow