Meme kanserinden korunmak için kilo kontrolü şart
Meme ve Endokrin Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hüsnü Hakan Mersin, “Obeziteden kaçınmak lazım. Düzenli egzersiz, aktivite hem kilo kontrolüne katkı sağlar hem de meme kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. Bu yüzden aktif bir yaşam, düzenli bir aktivite egzersiz programı mutlaka fayda sağlayacaktır” dedi.
Meme kanserinin bir sürü risk faktörü var. Ama bunun için baktığımız zaman yaş önemli bir risk faktörü. Bunun dışında östrojen etkisine uzun süre maruz kalan kadınlarda meme kanseri daha çok görülüyor. Erken adet görmeye başlayıp, geç menopoza girenlerde, obezlerde yağ dokusu arttıkça meme kanseri daha fazla görülüyor. Bunlar yine aile öyküsü önemli bir faktör. Ailesinde meme kanseri olanlar da daha çok görülüyor. Genetik bozukluklar varsa onlar da daha sık görülüyor. Bunun dışında son dönemde hormon replasman tedavisi (HRT) kullananlarda meme kanseri riskinin arttığına dair birtakım bilgiler var. Dolayısıyla meme kanseri aslında risk faktörleri var ama her kadında görülebilir. Bunun net olarak tam nedenini de bilmediğimiz için bütün kadınların bu anlamda kontrollerini yaptırması gerektiğini söyleyebiliriz.”
Prof. Dr. Mersin, yaklaşık 20-25 yaşından sonra tüm kadınların belli aralıklarda kendi kendini muayene ve kontrol etmesini önerdiklerini söyleyerek, “Buradaki amacımız kadınların kendi meme yapılarını tanıması. Bunu eğer kendi meme topografyasını tanırsa, ortaya çıkan bir değişiklik söz konusu olursa eğer bunu fark etmesi kolaylaşır diyerek bunu öneriyoruz. Ama bu tek başına yetmez. Bunun dışında özellikle 40 yaşından sonra yılda bir kez mamografi çekilmesini biz mutlaka öneriyoruz. Mamografi ile ilgili olarak toplumda bir yanlış algı var. Mamografinin yüksek dozu radyasyona bağlı olarak memede ya da diğer organlarda bazı riskler yaratabileceği şeklinde bir yanlış algı var. Mamografide biz x ışınları ve radyasyonu kullanıyoruz ama bu son derece düşük bir doz ve belli aralıklarda yapıldığı zaman bunun memeye bir zararı olmadığını net olarak gösterilmiş. Buna karşın mamografinin düzenli kullanımı ile birlikte hastalıkların çok erken dönemde yakalanabilmesiyle beraber hastalığın tedavi şansının çok yükseldiği ve buna bağlı ölüm oranlarının çok azaldığını da net olarak biliyoruz. O nedenle biz mamografiyi yılda bir öneriyoruz. Bunun dışında gerekli durumlarda biz başka tetkiklerle de bunu destekliyoruz. Her kadında da mutlaka mamografinin her yer yıl yapılması şart olmayabilir. Eğer hastalığın risk analizini biliyorsak daha önce yapılmış tetkiklerini biliyorsak bunlar düzenli olarak yapılmışsa bizim hastayla ilgili bir risk analizimiz varsa bir fikrimiz varsa bu mamografi aralıklarını biraz daha açarak biraz daha seyrek yapmak da mümkün olabilir. Ama genel kural olarak dünyada 40 yaşından sonra yılda bir mamografinin yapılması önerilmektedir” dedi.
‘AKTİF BİR YAŞAM FAYDA SAĞLAYACAKTIR’
Düzenli kontrollerin mutlaka ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mersin, “Obeziteden uzak durmak lazım. Obeziteden kaçınmak lazım. Düzenli egzersiz, aktivite hem kilo kontrolüne katkı sağlar hem de meme kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. Bu yüzden aktif bir yaşam, düzenli bir aktivite egzersiz programı mutlaka fayda sağlayacaktır. Onun dışında da yine pek çok risk faktörü ile beraber söylenen bazı riskler var. Bazı kimyasallar var bunlardan uzak durulması öneriliyor. Bunların bir kısmı mümkün oluyor bir kısmı mümkün olmuyor. Ama sağlıklı bir hayat tarzını benimsemek, düzenli egzersiz programlarına uymak, kilo kaybını sağlamak, aşırı kilolu olmamak büyük ölçüde meme kanseri riskini azaltmak için yapılabilecek şeylerdir. Söyleşide özellikle meme sağlığında, meme taramalarında ve tanısında multidisipliner yaklaşımının önemini vurgulamak istiyoruz. Meme kanseri tek bir uzmanın, tek bir hekimin tamamını yönetebileceği durumdan uzaklaştı. Artık birden fazla uzmanın, cerrahların, tıbbi onkologların, radyasyon onkologlarının, radyologların, patologların, nükleer tıp uzmanlarının birçok branşın bir arada çalışmasını gerektiren, ortak akılda, akılla bir tedavi planlamasını gerektiren bir multidisipliner yaklaşımı gerektiriyor. O yüzden tedavi planlamasının bu şekilde yapılmasının hastanın tanısında ve tedavisine de sağ kalımlara büyük fayda sağladığı gösterildiği için biz özellikle bunun böyle bir multidisipliner yaklaşım içerisinde bir klinikte, bir merkezde planlanmasının yapılmasına fayda olacağını vurgulamak istiyoruz” diye konuştu.