hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Kaygılarınızla savaşmak yerine onları yönetin!

    Kaygılarınızla savaşmak yerine onları yönetin
    expand

    Uyku bozuklukları, iç huzursuzluk, yerinde duramama, sürekli hareket etme, daralma, iç yangısı, nefes alamama, ciltte döküntü veya tansiyon yükselmesi... İşte endişenin bedenimize yarattığı en belirgin tepkiler. Kalbimiz ağrıyor, daralıyoruz derken, bir de bakmışız, fiziksel anlamda da sürekli bir gerginiz. Peki bu kaygı ile ne kadar süre yaşayabilirsiniz? Dayanmak mümkün değil, değil mi? Üstelik kaygının bir sonraki aşaması korku ki, bu duygu, günlük hayatı kaygı halinden de zor hale getiriyor. O halde bir şey yapmalıyız, ama ne?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Uyku bozuklukları, iç huzursuzluk, yerinde duramama, sürekli hareket etme, daralma, iç yangısı, nefes alamama, ciltte döküntü veya tansiyon yükselmesi gibi birçok rahatsızlığı beraberinde getiren kaygı duygusunun bir aşama üstü korku. Ancak başa çıkılamayan korkunun, kişinin günlük yaşantısını kilitleyebildiğini vurgulayan Psikiyatri Uzmanı Dr. Emel Sönmez; kaygı ve korkunun kontrol edilmezse bir aşamadan sonra tehlikeli hale geleceğini belirtiyor. Üstelik bu durum sadece zihinsel değil, bedensel rahatsızlıklara da yol açabiliyor.

    Kaygının belirsizlikler karşısında hissedileceğini ve sezgisel olduğunu belirten psikiyatri uzmanı "endişe durumunda kişinin karşısında herhangi bir olgu, kişi yoktur; düşünce vardır" diyor. Ancak korkuda somut olaylar ve kişiler bulunuyor.

    Korku kişiyi tehlikelerden korur ve önlem almasını, savunma mekanizmalarını çalıştırmasını sağlar. Ancak dozunda olması gerekiyor.

    Aksi taktirde savunma mekanizmalarını geçersiz kılan, kişiyi kilitleyen korku mutlaka üstesinden gelinmesi gereken bir hastalıkve tedavi görmeyi gerektiriyor.

    Üstelik başa çıkılamayan uzun süreli korkular kişide diş gıcırdatma, diş sıkma sonucu diş kaybından, kalp hastalıkları ve mide-bağırsak sistemi hastalıklarına dek birçok soruna yol açabiliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Nasıl ki bazı fiziksel hastalıklarda bütüncül tedavi çok önem taşıyorsa; psikolojik hastalıklarda özellikle kaygı ve korku ile başa çıkmada da büyük fayda sağlıyor.

    Şiddetli kaygı bozukluklarında, tüm çabalarınıza rağmen kaygı ve korkularınızın hayatınızı esir almasının önüne geçemediğinizde mutlaka uzmana danışmanız gerekiyor.

    Bazen ilaç kullanmadan psikoterapi ile fayda sağlanabiliyor ancak bazı durumlarda ilaç kullanmak da gerekebiliyor. Böyle bir gereklilik söz konusu olduğunda ilaç kullanmayı reddetmemeniz gerektiğini ifade eden Psikiyatrist Dr. Sönmez, "ancak kesinlikle gelişigüzel, kulaktan dolma bilgilerle, arkadaş tavsiyesiyle psikiyatri ilacı kullanmayın" diyor.

    Özellikle sosyal medya kanallarında ve WhatsApp gruplarında kişileri aşırı paniğe sevk eden, doğru olmayan bilgiler yayılabiliyor.

    Sizi kaygı ve korkuya sokan olaylar konusunda doğru kaynaklardan bilgileri takip edin. Sağanak halinde gelen korku öğelerine teslim olmayın ve bilgileri süzgeçten geçirdikten sonra ona göre yol alın. 

     

    Yaşadığınız bir olay sonucunda oluşan kaygı ve korkuların aşırıya kaçmadıkça normal olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Emel Sönmez, bu duygulara yol açan olayların sihirli bir dokunuşla ortadan kalkmayacağını bilmeniz gerektiğini ifade ediyor. Bu nedenle belli bir seviyede yaşamanız gereken duygular var.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Acı
    Üzüntü
    Öfke
    Korku
    Kaygı
    Bu duygular olağan duygular ve yaşanmasına izin verilmesi gerekiyor. Ünlü yazar Tolstoy'un da dediği gibi "acı hissetmek canlı olduğumuzun bir kanıtı; ama başkasının acısını hissetmek insan olduğumuzun kanıtı".

    Sadece özel hayatınızda değil, toplumsal olaylar karşısında da endişe ve korku duygusu geliştirebiliyoruz. Büyük depremlerde, sel felaketlerinde, kazalarda... Bu acıları ve üzüntüleri paylaşmak, empati kurmak, elinizden geleni yapmak gerekiyor. Ama aşırı tepkilere karşı otokontrolünüzü, savunma mekanizmalarınızı devreye koymalısınız.

    "Duygu ve düşüncelerinizi dostlarınızla, ailenizle paylaşın, içinize atmayın" diyen Psikiyatri Uzmanı Dr. Emel Sönmez sorunların paylaşıldıkça üstesinden daha kolay gelinebileceğini ifade ediyor..

    Paylaşmanın, gönüllü destek vermenin vereceği manevi duygular, insanları olumlu etkiler. Örneğin yangın ve sel gibi felaketlerinin yaşandığı afet bölgelerinde o bölgede yaşayanların acısını hafifletecek olan desteği vermeye çalışın. Böylece çevrenize fayda sağlayarak gücünüzün yettiği kadar acıları paylaşmanın ve hafifletmeye çalışmanın olumlu etkilerini kendinizde de hissedebilirsiniz.  
     
    Kaygı duygusunun sağlıklı bir tepki olduğunu belirten Pskiyatri Uzmanı Dr. Emel Sönmez, bu sayede, olası riskler için tedbir almaya da çalıştığımızı ifade ediyor. "Ancak kaygı ilerler ve korkuya dönüşürse, sağlıklı düşünme gücümüzü yitirmeye başlarız” diyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Peki, bu süreçte aşırı kaygı ve korkularımıza esir düşmemek, rutin günlük yaşantımızı devam ettirebilmek için nasıl bir yaklaşıma sahip olmalı, neler yapmalıyız?

     

    Kaygı ve korkularınızın ne zaman, hangi olaydan sonra başladığının farkında olursanız daha kolay yoluna koyarsınız. Şu sorular yardımcı olabilir:

    Bu korkuya ben ilk olarak ne zaman, hangi olay üzerine kapıldım?
    Korkum giderek artıyor mu?
    Hangi faktörlerden etkileniyor?
    "Bu soruları yanıtlamak sorunu çözmede büyük önem taşıyor. Nasıl ki alerjisi olan bir kişi; kendisinde hangi etkenlerin alerjisini tetiklediğinin, hangi etkenlerle alerjisinin azaldığının farkında olursa ona göre davranır ve fayda sağlar; korkular da böyledir" diyen Dr. Emel Sönmez, dozunda olan, kontrollü korkularımız bizi tehlikelerden korur; ancak aşırı korkuya teslim olursak o zaman tehlike çanları çalıyor demektir” diyor. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yürüyün!

    Yapılan bilimsel çalışmalar; her gün 50 dakika yürüyüş, yüzme veya dans etmenin kaslarımızı çalıştırarak beynimizin mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin salgıladığını ortaya koyuyor. Böylece korku ve kaygılarımızın da üstesinden daha kolay gelebiliyoruz.
    Ancak ’10 dakika yürüdüm, yeterli’ diye düşünmek doğru değil, çünkü beyin ancak 50 dakika hareketin sonrasında endorfin salgılıyor. Bu nedenle özellikle düzenli ve tempolu yürüyüşü her gün rutin alışkanlıklarımız arasında koymak, fiziksel sağlığımız kadar ruhsal sağlığımız için de çok büyük önem taşıyor.  
    Sorunu kabul edin... Önlemlerini de alarak!

    Sorunu kabul etmek ve üstesinden gelmek için gerekli önlemleri almak gerekiyor. Şunları yapmayın:

    İçe kapanmak
    Duygulara ve çevreye duvar örmek
    Günlük sosyal yaşantıdan elini ayağını çekmek
    Bu davranışlar hastalıklı bir düşüncenin baş gösterdiğine işaret ettiğinden, onun yerine, "evet bu sorun var ama ben önlemlerimi alarak üstesinden gelebiliyorum" deyin.

    Örneğin, Covid-19’a karşı aşınızı olmanız, hijyene, sosyal mesafeye ve maske kullanımına dikkat etmeniz, başınıza gelen sorunun çevrenizin de desteğiyle üstesinden gelebileceğinize inanmanız, bu korkuya karşı mücadele etmenizde çok önemli bir kazanım sağlıyor. 
     

    Birbiri ardına gelen sorunlar uykularınızın kaçmasına yol açıyor olabilir. Günlerce, gecelerce gözünüze uyku girmeyebilir ama tüm sorunlara rağmen uykunun bu duyguların üstesinden gelmede rolü çok büyük. Dr. Emel Sönmez, sözlerine son verirken, uykunun önemine şu şekilde değiniyor.

    Uykusuz kalmamak, aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkmak, yeterli ve kaliteli uyumak kaygı ve korkularla baş etmede ilaç tedavisinden çok daha büyük rol oynuyor. Bu nedenle ‘uyumak ne mümkün, kaç gündür gözüme uyku girmedi’ demek yerine hem fiziksel hem psikolojik sağlığınızın güçlenmesi için uyku kalitesinin gücüne inanın. 

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow