hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Bahçeli yeni dönemin ilk grup toplantısında konuştu

    Bahçeli yeni dönemin ilk grup toplantısında konuştu
    expand

    MHP lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli "4 ay 23 günde AKP ne başarmıştır da tek başına iktidar olmuştur, bu işin sırrı nedir?" diye sordu. HDP'nin başkanlık sistemi dahi tüm modeller tartışılabilir demesinin tesadüf olmadığını söyleyen Bahçeli, 1 Kasım seçimlerinde MHP'nin baraj altına bırakılmak istendiği iddia etti.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İşte Bahçeli'nin açıklamasından satır başları:

    Allah'a hamdolsun yıkılmadık ayaktayız. Kaldı ki yıkılacak herhangi bir şey de göremiyoruz. Düşeceğimizi, zannediyorlardı alayı birden havasını aldı. Çünkü bizi tanımıyorlar, tanımak da istemiyorlar.

    Milliyetçi Hareket'e operasyon düzenleyen, buna yarım akıllarıyla yardım ve yataklık yapan kim varsa aldananlar arasında, fitne kafilesindedir. Bedeli ne olursa olsun, kara kampanya mucitlerine, karanlık ayak oyunlarına boyun eğmedik, eğmeye de hiç niyetimiz yoktur. Yalancıların, müfterilerin, münafık ve müşrik emellerin tezgahlarına tamam demeyiz, rıza göstermeyiz, geçit vermeyiz.

    Şu güne kadar, inanmadığımız hiçbir ilişki ve irtibatın içinde olmadık. Aklen ve kalben onay vermediğimiz hiçbir teklifin taraftarlığına heves etmedik. İlkelerimizle bağdaşmayan, ülkülerimizle barışık olmayan hiçbir düşünce, eylem, tercih ve siyasi angajmanın kıyısında köşesinde yer almadık. Sırf koltuk doldurmak, yalnızca makam ve mevki işgal etmek için taviz limanına demir atmadık.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Önce ülkem ve milletim dedik. Önce Türk milletinin ve Türkiye'nin beka ve birliği için fedakarlık yaptık. Siyasetimizde istimara, inkâra en ufak yer vermedik. Yalana bel bağlamadık, yozlaşma akıntısına kapılmadık. Bizim yerimiz doğrudur. Bizim yönümüz doğrudur. Bizim sözümüz doğrudur. Bizim tavrımız dosdoğrudur. 

    Sektörleşen, sıradanlaşan, sel gibi yaygınlaşan rüşvet ve yolsuzluklara karşı ahlak ve adalet şadırvanının altında toplandık. Derinleşen riyakârlığa, genişleyen risk ve tehditlere karşı anıtlaşan milli vakarın tercümanı olduk. Haram lokmayı kursaklarına indirmiş, yalanı rehber edinmiş; sonra da dönüp dinden diyanetten bahsetmiş sahte Müslümanlara, kimliksiz din tacirlerine, taassup ve takiye odaklarına yüzümüzü döndük. Hıyaneti meslek edenlere karşı haysiyet ve sadakat kalkanıyla korunduk. Belki zorlandık, belki hırpalandık, belki de anormal saldırılara uğradık. Ama yine de hakkımızı yedirmedik, hak bildiğimiz yoldan dönmedik.

    Kimse meraklanmasın, mensubu olduğumuz bu millet çınarı gerekirse durularak, gerekirse arınarak, gerekirse de budanarak büyüyecek, güçlenecek, ülkü sevdasından ödün vermeden iktidara ulaşacaktır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu uğurda üstlendiğimiz tarihi sorumluluğun hep birlikte farkındayız. A'dan Z'ye tüm dava arkadaşlarımın aynı şevk ve heyecanla mücadeleyi sürdüreceğine inanıyorum. Komplo kuruyorlar, önümüzü kesmeyi planlıyorlarmış, vız gelir. Bilmiyorlar ki, inanmış Milliyetçi-Ülkücü bir kalbin karşında hiçbir şeytani dürtü, hiçbir saray saldırısı, hiçbir küresel senaryo duramamış, duramayacaktır. Bizim Allah'tan başka korkacağımız, kuldan başka utanacağımız hiçbir şey yoktur, olmamıştır, olmayacaktır

    Türkiye 4 ay 23 günlük arayla iki milletvekilliği genel seçimi yaşamıştır. Siyasi tarihimizde ilk kez karşılaşılan bu durum herkesin gözü önünde, tüm çirkefliği ve çirkinliğiyle cereyan etmiştir. 7 Haziran'da sandıktan çıkan milli irade, Erdoğan'ın başını çektiği, Davutoğlu'nun aktif şekilde kuryelik yaptığı demokrasi muhalifleri tarafından yok sayılmıştır.

    Türk milleti 7 Haziran'da bütün siyasi aktör ve kurumlara bir mesaj vermişti. Aziz milletimiz seçimini yapmış, Türkiye'nin normalleşmesi, düzlüğe çıkması için üzerine düşen demokratik sorumluluğu yerine getirmişti. Fakat Erdoğan 7 Haziran sonucunu beğenmedi, sindiremedi, kabullenemedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bunun yanında AKP tek başına iktidarı kaybetmenin getirdiği korku ve kaygıyla kontrolden çıktı, Türkiye'yi baştan ayağa hiddet ve dehşet döngüsüne hapsetti. Çünkü 13 yıllık AKP iktidarlarının açtığı dipsiz kuyulardan, neden olduğu kayıp ve felaketlerden hesap sorulabilmesi için altın bir fırsat doğmuştu. Erdoğan'ın telaşı bundandı.

    Davutoğlu'nun uykularını kaçıran, yolsuzluk ve ihanet batağına saplanan ak görünümlü kara kadroların ürkmesi bu yüzdendi. Türk milleti, 7 Haziran'da Meclis'te grubu bulunan partilere koalisyon kurun buyruğunu iletmişti. Uzlaşmayı temenni etmiş, ağırlaşan sosyal ve ekonomik meselelerin köklü şekilde hallini arzulamıştı. Herkes gördü ve yaşadı ki, 9 Temmuz'da koalisyon hükümeti kurma görevini alan Davutoğlu nafile turlarla tekrar bir seçimin ağlarını ördü, şartlarını olgunlaştırdı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    CHP bu oyuna adeta figüranlık yaptı. Nitekim Davutoğlu'nun Erdoğan'dan aldığı talimat da bu yöndeydi. AKP'nin bir hükümet kurma irade ve isteği hiç olmamıştır. Sonuç itibariyle 1 Kasım'da, 7 Haziran'ın tekrarı zorla, gözdağları eşliğinde yapılmıştır. Ve AKP tek başına iktidara yetecek bir Meclis çoğunluğuna ulaşmıştır.

    Bildiğiniz gibi, 26.Dönem Milletvekilliği Genel Seçimi'nin kesin sonuçları YSK tarafından 12 Kasım günü açıklanmıştır.

    Seçilen milletvekillerinin Anayasa gereğince yapılması gerekli yemin merasimi bugün gerçekleştirilecektir.

    Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran'da yüzde 16,29 oy oranı, 7 milyon 520 bin oy sayısı ve 80 milletvekiliyle TBMM'de temsil edilme hakkını kazanmıştı. Ne var ki 1 Kasım'da beklentilerin altına düştüğümüz, oy ve milletvekili sayısında gerilediğimiz açık bir gerçektir.

    Yüzde 11,90 oy oranı, 5 milyon 694 bin 136 oy sayısı ve 40 milletvekiliyle 26. Dönem TBMM'nde elbette milletimizin verdiği muhalefet görevini en iyi şekilde yapacağız. Her şeyden önce türlü iftira ve yıkıcı propagandaya rağmen yanımızda kaya gibi duran, partimize desteklerini esirgemeyen aziz vatandaşlarıma teşekkür ediyorum.

    1 Kasım'da aldığımız neticenin bir başarı olduğu iddiasında değilim. Ancak mağlup da olmadığımıza yürekten inanıyorum. Elbette seçim sonuçlarını etraflıca inceliyor, analiz ediyor, milli iradenin kararına da saygı duyuyoruz. İyi niyetli, yapıcı, ön ve ufuk açıcı değerlendirme ve eleştirilere kulağımızı kapatmıyoruz. Hatta bunları faydalı görüyoruz. Daha iyisini yapmak, daha iyisini sağlamak, hedeflediğimiz başarıyı yakalayabilmek için kuyumcu titizliği ve soğukkanlılıkla çalışmalarımızı sürdürüyor, 1 Kasım'ı tüm yönleriyle yorumluyoruz.

    Geçtiğimiz hafta sonu iki ayrı oturum halinde, Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ve İl Başkanlarımızla düzenlediğimiz toplantılarda seçim sonuçlarını masaya yatırdık. Şunu açıkça söylemek istiyorum ki, hem 7 Haziran'dan hem de 1 Kasım'dan partimizin çıkartacağı ders ve neticeler vardı.

    Sonuç ve gerekçeler ne olursa olsun, kendimizi anlatmakta zorluk çektiğimiz bir kitlenin varlığı ortadadır. Fakat 1 Kasım'da yapılan 26.Dönem Milletvekilliği Genel Seçimi'nin diğer seçimlere kıyasla önemli fark ve özellikleri vardır. Bir defa, 1 Kasım seçimi olağanüstü şartlarda yapılmıştır. Demokrasinin tüm kural ve ölçüleri çiğnenmiştir.

    Üzerinde ısrarla durmamız gereken öncelikli soru şudur: 7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar Milliyetçi Hareket Partisi ne yapmamıştır da 1 milyon 825 bin 870 vatandaşımızın desteğini kaybetmiştir? Cevabını aradığımız bir diğer soru da, AKP ne yapmıştır da 4 ay 23 günde 4 milyon 794 bin 515 ilave oy kazanmıştır?

    AKP'ye, CHP'ye, HDP'ye ve diğerlerine oy veren vatandaşlarımıza şüphe yoktur ki hürmet ediyoruz. 7 Haziran'da bizi destekleyen, 1 Kasım'da bizden kopan kardeşlerimizin tercih ve kararını da saygıyla karşılıyoruz. Ve onların istemeye istemeye de olsa başka partilere oy verdiklerini düşünüyoruz.

    Ancak Türkiye'de ne değişmiştir? Yorulmuş, hantallaşmış, çürümüş, Türkiye'yi rezil etmiş AKP'nin tek başına iktidar olmasının sosyolojik ve siyasi dayanaklarını nasıl görmek ve anlamlandırmak lazımdır?

    Dünyanın neresinde, 4 ay 23 günde siyasi tutumlar bu kadar keskin ve radikal şekilde değişmiş veya dönüşmüştür? AKP'nin yüzde 49,5 oy oranı, bizim bilemediğimiz, göremediğimiz hangi icraat ve politikaların mükâfatıdır? Türkiye huzur mu bulmuştur? Terör sonlanmış, asayiş ve güvenlik mi sağlanmıştır? İşsizlik bitirilmiş, yoksulluk önlenmiş, yolsuzlukların üzerine mi gidilmiştir?

    Allah için söyleyiniz, 4 ay 23 günde AKP neyi başarmıştır da tek başına iktidar olmaya hak kazanmıştır? 1 Kasım'daki sonuçlara Erdoğan'ından Davutoğlu'na kadar şaşırmayan, hayret etmeyen neredeyse kalmamıştır. Sipariş usulü çalışan anket şirketleri bile çuvallamış ve hepten kaybetmişlerdir.

    Peki bu işin sırrı nedir? Demokrasi kisvesi altındaki hain ve ahlaksız oyunun maksadı nelerdir? 1 Kasım'ı 13 yıllık hezimetin ödülü şeklinde mi, yoksa terör rejimiyle tehdit edilen, istikrarsızlıklarla gözü korkutulan, ekonomik baskılarla köşeye sıkıştırılan milli iradenin zoraki verdiği karar olarak mı ele almak gerekmektedir? İhaneti ayyuka çıkmış bir partinin taltif edilmesi, Türkiye'yi darboğaza sokmuş, iç ve dış politikası çökmüş bir iktidarın sandıkta tahkimi görülmüş, duyulmuş şey değildir. AKP ülkenin geleceğiyle oynarken, AKP Türklüğün sırtına hançeri saplarken, AKP Türk milletinin birlik ve kardeşlik duygularını yıkarken yine kazanmıştır.

    20 Temmuzdan 1 Kasım'a kadar 104 askerimizi, 80 polisimizi, 5 korucumuzu şehit verdik. Anadolu'nun her hanesinden ağıtlar yükseldi. Bayrağa sarılı şehit tabutları anaların, babaların, gelinlerin, yavruların bağrını yaktı. 20 Temmuz'da Suruç'ta, 10 Ekim'de Ankara'da canlı bombalar 134 vatandaşımızın canını aldı.

    AKP'nin pazarlık ortağı PKK oluk gibi kan akıttı. Doğu ve Güneydoğu'nda sözde özerk yönetimler ilan edildi. İl ve ilçelerde hendekler kazıldı, mayınlar döşendi, bombalar tuzaklandı, askerimiz ve polisimiz canlı hedef haline getirildi. 7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar yaşanmadık rezalet kalmadı.

    7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar Türkiye şiddet diline, nefret salgınına, hıyanet kapanına resmen, alenen hapsedilmiştir. Bakınız Diyarbakır Silvan'da 12 gün boyunca sokağa çıkma yasağı uygulanmıştır. Silvan'ı Kobani'ye çevirmeye çalışan, bu ilçemizi terör kuşatmasına alan hainlerin provokasyonları tüm iğrençliğiyle görülmüştür.  Yasak biter bitmez geri çekilen Mehmetçiklerin, kaldırımlarda biriken terör yandaşlarının hakaret ve saldırılarına maruz kalması herkes gibi bizi de kahretmiştir. Türk askeri tutsak düşmemiş, esir kampına alınmamıştır. Hayırdır beyler, düşman vatanı ele geçirdi de, askerlerimizi taciz ve tahrike yeltendi de bu faciayı aziz millet mi bilmiyor?

    Mehmetçiklere sataşan, sövüp sayan PKK'lı kalabalıklar başka bir coğrafyada değil, bir Türk şehri olan Diyarbakır'dadır. Kahramanlarımızı bu aciz duruma düşürenlere, askerlerimizi işgalci gibi gösterenlere,  dahası olan biten alçaklıkları sineye çeken köksüzlere yazıklar olsun, yedikleri içtikleri de haram olsun diyorum.

    Türkiye'nin savunma ve korunması için gece gündüz nöbet tutan Mehmetçiklerin aziz vatan topraklarında protesto edilmesi, manevi linçe uğramaları yaşadığımız en rezil hadiselerden birisidir. Hiçbir zaman da unutulmayacaktır.

    Silvan'da askerimizin başını öne eğdirenler karargah ve lüks konutlarında saltanat sürmektedir. Erdoğan, Antalya'da yapılan G-20 Zirvesi'nde gülücükler saçıp sanki dünyayı kurtarmış, sanki fethe çıkmış mağrur adam pozları verirken, Türkiye elimizden kayıp gitmektedir. Bu ne şuursuzluktur?

    Başkanlık için prova yapan, yüzde 49,5 oy almış yamalı ve yaralı Davutoğlu'nu kızağa çekip ortalıkta görünmesine müsaade etmeyen Erdoğan'ın ülke gerçeklerinden haberi yoktur.

    Antalya'da görünmez hale gelen Davutoğlu ise sanki rüya âlemine, sanki kış uykusuna dalmıştır. Kendilerinde olmayan hasletlerden yüzü kızarmadan bahsetmektedir. Neymiş, 1 Kasım'da tek başına iktidara gelmelerinin nedeni samimiyetmiş. Neymiş kaybeden yokmuş, Türkiye kazanmış, millet kazançlı çıkmış. Yandaş kalemler; aklını, zekasını ve insafını kiralamış sözde aydınlar 1 Kasım'a öyle anlamlar yüklemiş, öyle tanımlar getirmiştir ki, duyan herkes pes doğrusu demiştir.

    Lütfen şu sözleri vicdan terazinizde tartınız: 1 Kasım'da Ankara'dan yönetilme iradesi kazanmış.
    Yeni bir anayasanın, vesayet odaklarınca engellenmesine karşı duruş kazanmış. Başkanlık sistemiyle istikrarlı bir yönetim ve reformlara devam isteği kazanmış.

    1 Kasım'dan sonra yeni anayasa ve başkanlık sisteminin gündemin zirvesine oturması boşuna değildir. HDP'nin, başkanlık sistemi dahil tüm modeller tartışılabilir demesi tesadüfi görülmemelidir. Ve pazarlıklar kızışmaktadır.AKP'nin başkanlık sistemini kapsayan yeni anayasa hazırlığı içinde olduğu, al ver sürecinin devreye alındığı anlaşılmaktadır. Demem odur ki, oyun için oyun vardır

    Başbakan'a sert "kurultay" cevabı 

    Türk milleti 1 Kasım'da sandıktan başkanlık veya yeni anayasa mesajı vermediği halde, böyleymiş gibi propaganda yapan AKP'nin amacı karanlıktır. Seçimin hemen ardından Türk tipi başkanlık modelinin dillendirilmesi, Meksika modelinin hatırlatılması, ne idüğü belirsiz Cumhurbaşkanı sözcüsünün üstüne vazifeymiş gibi referandumdan bahsetmesi milli iradenin saptırılması, Erdoğan'ın parlatılma teşebbüsüdür.

    "Yeni Anayasa yapmak zorundayız. Bu araba ile Türkiye yoluna devam edemez" diyen defolu siyasi yüzler, sarayın gözüne girmek için insanüstü gayret sergilemektedir. Başkanlık sistemiyle Türkiye'nin sağ ve sol cenahtan oluşan iki partili bir siyasi sisteme kayacağını söyleyen demokrasi ve milliyetçilik düşmanlarının eline de koz geçmiştir. Bunlar iki partili yapıyı telaffuz etmeye çoktan başlamışlardır. Yani MHP'ye idam fermanı yazanlar, MHP'yi tasfiye etme, siyasi kaynağını kurutma amacı güdenler toparlanmış, sarayın etrafında öbek öbek toplanmışlardır.

    Şimdi 1 Kasım'da MHP'nin başarısız olduğunu söyleyenlere dikkat ediniz. 1 Kasım akşamından beri her türlü iftirayı atan, her türlü kirli yakıştırmayı reva görenleri göz önüne getiriniz. Diyorlar ki, MHP olağanüstü kurultaya gitmeliymiş. Diyorlar ki, yönetim değişmeliymiş. Diyorlar ki, mevcutla devam edilirse ilk seçimde baraj altı kalınırmış. Diyorlar ki, hayır diyenlere millet hayır demiş. Davutoğlu'na bakarsak kongreden korkmamıza gerek yoktur.

    Sayın Davutoğlu neyi yapıp yapmayacağımızı sana mı soracaktık? Senin unuttuğun, örtbas ettiğin bir gerçeği hatırlatmak isterim ki; Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmez. Demek ki içimizde kıpırdayanlarla hedef birlikteliğin vardır, MHP üzerinde hesap yapanların arkasında senin ve zihniyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Her şey bir yana, şahsımla ilgili gerek gazete köşelerinde, gerek, televizyon ekranlarında, gerekse de sosyal medyada yazılmayan, söylenmeyen bir şey bırakılmamıştır. Sağolsunlar, Allah eksiklerini göstermesin, hepsi de günahımızı alarak günahkârlığın dibini boylamışlardır.

    İçimizden ve dışımızdan MHP'nin çatısını uçurmak, Türk milliyetçiliğini eritmek için olan biten güçleriyle çaba sarfeden ne kadar satılık şahsiyet, fiyatı olan ne kadar devşirme, ne kadar saray hafiyesi varsa devreye girmiştir. Biz bunları biliyoruz. Biz bunların ilham ve ihanet kaynaklarını da görüyoruz. Bilmeyen varsa tekrarlayayım; bizde teslim edilecek, işgale bırakılacak, ardından da silinmesi seyredilecek bir parti yoktur. Bizim saray lejyonerlerine, bozkurt görünümlü ak trollere, sureti haktan görünüp cadı kazanı kaynatan işbirlikçilere devredilecek bir parti de yoktur

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow