hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Başbakan YÖK üyelerine seslendi

    Başbakan YÖK üyelerine seslendi
    expand

    YÖK üyelerine seslenen Başbakan Ahmet Davutoğlu, akademisyenlerin bildirisini cümle cümle ele aldı ve "meslektaşlarım diyeceğim" dediği akademisyenleri terör olaylarına değinmemekle eleştirdi. Davutoğlu, "Ellerinizi vicdanınıza koyamıyorsanız, ne olur akıllarınızı bari dumura uğratmayın" dedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Başbakan Ahmet Davutoğlu YÖK üyeleri ile İstanbul'da Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde bir araya geldi. Davutoğlu, burada YÖK üyelerine seslendi.

    YÖK Genel Kurulu üyelerine aynı kuşağa mensup olduklarını anlatarak, çocuk olarak atllatıkları 27 Mayıs dönemi ve üniversiteye ve akademik hayata atıldıkları 12 Eylül dönemine değinen Başbakan Davutoğlu, akademide profesörlüğe doğru ilerlediği sırada 28 Şubat sürecini yaşadıklarını anlattı. O dönemde başörtülü öğrencilerin çektiği zorlukladan söz eden Davutoğlu, "Doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini, kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, fikir ve akademik özgürlüklere dayalı ve bilim adamına güven esasıyla yeniden inşa etmek" dedi.

    Üç duruşun önemine işaret eden ve yükseköğretimin zamana, tarihe, mekana dair idrak oluşturması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, reform ve adalet duygusunun da bunlarla mümkün olabileceği görüşünü öne sürdü. Daha sonra bilimselliğin üç duruşla şekillendiği kanaatinde olduğunu belirten Davutoğlu, bunların yöntem olarak olgusal gerçekliğe bakıştaki tutarlılık, ilkesel duruş ve üçüncü olarak da bütün bunlara bağlı olarak kavramsal, teorik bütünlük ve duruş olduğunu anlattı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bilim insanının zihninde önceden oluşmuş yargılardan bağımsız olarak gerçeği anlaya çalışması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Eğer bilim adamları gerçekliği sapıtırlarsa bilime en büyük kötülüğü yaparlar" dedi.

    "Fikir özgürlüğü önemlidir ama..."

    Bilim insanının ilkesel duruşunun, bilim hayatında fikir özgürlüğü olduğunu belirten Davutoğlu, "Fikir özgürlüğü önemlidir, temeldir, mutlaktır ama fikir özgürlüğünün beraberinde getirdiği, onu tamamlayan yüzü ise, ahlaki sorumluluktur. Yani toplumsal hayata, insana, tarihe, mekana karşı duyduğunuz sorumluluk fikir özgürlüğünü sizin zihninizde sınırlayan yegane şeydir. Onun için her türlü fikri savunabilirsiniz ama şiddeti, ama nefreti, ama terörü, ama diğer insanların onurunu zedeleyecek her hangi bir düşünceyi fikir özgürlüğü çerçevesinde meşru kılamazsınız" diye konuştu.

    Davutoğlu, bilim insanının kavramların sonucunda ortaya çıkan teorik çerçevelere de sadık kalması gerektiğini anlattı.

    Bütün bunlardan söz etmesinin sebebinin bu hafta Türkiye'de gündemi bilim, araştırma ve yükseköğretimin konuşulması gereken hafta olarak düşünmesi olduğunu söyleyen Davutoğlu, ancak bunun, İstanbul'daki saldırı ve akademisyenlerin bildirisi ile mümkün olmadığını dile getirdi. Diyarbakır Çınar'da meydana gelen saldırıyı da "terör bütün iğrenç yüzünü, perspektifini hepimizin önüne koydu" diyerek ifade eden Başbakan Davutoğlu, sözü akademisyenlerin bildirisine getirdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Başbakan Ahmet Davutoğlu, uzunca bir bölüm ayırdığı Barış için Akademisyenler İnisiyatifi'nin "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildirisiyle ilgili, konuşmasında satırbaşlarıyla şunları söyledi:

    "Meslektaşlarım diyeceğim"

    "Şimdi buradan iki vesileyle dün bu akademisyenlere, meslektaşlarım diyeceğim, tanıdıklarım var arasında, yurt dışında tanıdıklarım da var, birçok zeminde bir arada olduğumuz kişiler var. Onlara belirli önyargıları da ortadan kaldırabilmek için TC Başbakanı olarak ve AK Parti Genel Başkanı olarak değil, bir meslektaşları olarak, gelin buradan bu bildiriyi temel prensip açısından gözden geçirelim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yani bu bildirinin altına, sayısız profesörümüzün imza attığı ve öğrencilere bir zihniyet reformu aktarmasını beklediğimiz akademisyenlerin, peşi sıra çoğunun da itiraflarıyla okumadan imza attığı bu bildirinin, tıbbi tabirle şöyle bir anatomisini çıkaralım. Hep beraber başımızı iki elimizin arasına alıp nasıl bir bilim dünyasında yaşıyoruz, gözden geçirelim.

    "Bir gün kafasına estiği için katliam yapmak"

    Birincisi olgusal gerçeklik duruş açısından bu bildiriye baktığınızda öyle bir intiba var ki, Türkiye'de halkları, halkı da değil katleden bir devlet var. Birgün kafasına estiği için ve katliam yapmak, halkları yerinden sürmek iradesiyle harekete geçmiş bir devlet var, karşısında da masum, hiçbir gücü olmadan mağdur edilmiş bir kesim var. Dikkat edin bu kesimin adı da yok. Şimdi olgusal olarak bakalım vakıa böyle mi? O iddia ettikleri devlet bu sene iki seçim geçirdi ve dünyanın tek bir yerinde bu seçimlerle ilgili şüphe uyanmadı. Türkiye'nin her köşesinde seçim yaşandı, demokratik seçimler gerçekleşti. Gururla iddia ediyorum, dünyanın en katılımcı, temsil gücü en yüksek parlamentosu oluştu. Muhalefetiyle, iktidarıyla bu bizim başarımız.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Sur'da, Silopi'de Cizre'de tablo bu mu?"

    Bu seçimler arasında bir değil, üç terör örgütü Türkiye'de demokrasiye savaş ilan edip birbiriyle senkronize bir şekilde 20 Temmuz'da harekete geçti. DEAŞ 20 Temmuz'da Suruç'ta, arkasından aynı gün PKK Adıyaman'da, iki gün sonra Ceylanpınar'da ve arada DHKP-C harekete geçti. Şimdi bütün bunların hepsini görmüyorsunuz, bildiride hiçbir terör örgütü yok. Bildiride ülke güllük gülistanlıkken ve barış içerisindeyken ceberrut devletin gelip baskı yaptığı bir resim çiziliyor. Şimdi vicdanı olanlara soruyorum, hadi bazılarının vicdanları daha esnek olabilir ama rasyoya, bilimin esası olan akıllarına soruyorum, bir resim çekseler acaba Sur'da, Silopi'de, Cizre'de tablo bu mu?

    "Akıllarınızı bari dumura uğratmayın"

    Daha dün Çınar'da üçü çocuk 6 vefat var. Ve bu çocuklardan birisi, Mevlide İrem Çiftçi 5 aylık, babası polis memuru onunla birlikte şehit edilir. Annesi de şu anda hastanede. O lojmanın yanındaki binada da Çınar'da, Diyarbakırlı muhterem bir aile... Muhtemelen o akşam çocuklarıyla sohbet eden ya da yemekte olan Lokman Açıkgöz, oğlu Sadık Efe 5 yaşında, Ecrin 1 yaşında, üçü de şehit edildi, öldürüldü. Sadece bir olayı zikrediyorum; şimdi bu bildiride olgusal gerçeklik olarak ne Ecrin var, ne Efe ne İrem var. Eğer bu bildiriye bakarsak bunları da devlet öldürdü. Peki olgusal gerçeklik bu mu? Ellerinizi vicdanınıza koyamıyorsanız, ne olur akıllarınızı bari dumura uğratmayın.

    Tabipler Odası'nın bildirisini de eleştiren 20 roket atılan Cizre Devlet Hastanesi'nden kabul ettiği doktorları hatırlattı, "Soruyorum bu aydınlara, neden resmi tek yanlı çizersiniz? Hatta sizin zihninizdeki değil, Kandil'in zihnindeki ideolojiyi bilimsel bir metin gibi altına imza atarak toplumsallaştırmaya çalışırsınız" dedi.

    "Her türlü eleştiriye açığız"

    Türkiye'de bebekleri, çocukları katleden bir terör saldırısı olduğunu söyleyen Davutoğlu, akademisyenlerin bildirisini fikir özgürlüğü bakımından da değerlendirdi. "Her türlü eleştiriye açığız. Yanlış varsa bunu da tartışmaya açığız" diyen Davutoğlu, şunları söyledi:

    "Ama fikir özgürlüğü adına birileri eğer şiddeti, terörü meşrulaştırır ve dönüp hiçbir delil ortada yokken bölge halklarını katletmekle suçladıkları bir devletin vatandaşı olarak, böyle bir belge olmaksızın bu ifadeleri kullanıyorlarsa, işte burada fikir özgürlüğüyle ilgili hepimizin oturup ciddi şekilde düşünmemiz gerekiyor demektir. Fikir özgürlüğü, önce şiddet ve teröre karşı açık ve net tavır sergilemeyi gerektirir." 

    "Bu bildiri dolaylı olarak barikatlara destek"

    "Ahlaki sorumluluğun fikir özgürlüğünün kardeşi olduğunu, sosyal duyarlılığın akli düşüncenin ikizi olduğunu, birinin diğerine feda edilemeyeceğini öne süren Davutoğlu, "Ama bu metne baktığımızda terör odaklarnını açıkça meşru kılındığı, buna karşılık bunu durdurmak isteyen meşru güvenlik güçlerinin şeytanlaştırıldığı bir tablo ortaya çıkıyor. Ben şimdi bu bilim adamlarına sormak isterim; hangi üniversitelerdeseler, o üniversitelere giderken üç barikat, beş çukur aşarak ve kaldırım kenarlarından 'aman el yapımı bir bombaya basmadan şu üniversiteme bir ulaşayım' diye geçiyor olsalardı, bu bildiriye imza atarlar mıydı? Bu bildiriye imza atanlar dolaylı olarak o barikatlara, mayınlara, çukurlara meşru muamelesi yapıyorlar. Onları oraya koyanlara masum ve mağdur muamelesi yapıyorlar."

     

     

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow