hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Yargıtay Başkanı: "Yargıya müdahale kabul edilemez"

    Yargıtay Başkanı: Yargıya müdahale kabul edilemez
    expand

    Devam eden pek çok davada yaşanan hukuki durum ve aksaklıklar nedeniyle tartışmaların odağındaki yargının, yeni adli yılı bugün başladı. Bu nedenle düzenlenen törende konuşan Yargıtay Başkanı Ali Alkan, yargı bağımsızlığının, yargıcın onuru olduğunu belirterek, "Gerek yapısal gerekse karar alma süreçlerine ilişkin müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez" dedi.

    Adli yıl açılış törenine, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ali Babacan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ve yüksek yargı mensupları ile çok sayıda davetli katıldı.

    Toplumlarda devlete duyulan ihtiyacın adalete duyulan ihtiyaca bağlı olarak geliştiğini belirten Alkan, adaletin toplumsal ihtiyaç olarak devletin varlık sebebini oluştururken, bir vicdani güç olarak da meşruiyetininin kurucu unsuru ve sınırlarının belirleyicisi olduğunu ifade etti.

    İnsan haklarına saygı yükümlülüğü

    Hukukun üstünlüğünün yönetenlerin egemenlik yetkisine dayanarak bizzat kendi koydukları kurallarla kendilerinin de bağlı olmaları şeklinde ortaya çıktığını dile getiren Alkan, şöyle devam etti:

    "Bunu, bireyler arası ilişkilerin hukuk çerçevesinde yürütülmesi tamamlar. Yönetenlerin kendilerini hukukla bağlı hissetmemeleri, bireyler arası ilişkilerde de hukuka bağlılığın yerleştirilmesini imkansızlaştırır. Bu anlamıyla hukukun üstünlüğünü sağlamanın öncelikli şartı, yönetenlerin hukuka saygılı olmalarıdır. Hukukun üstünlüğü, devletin üzerinde, devleti hukukla bağlayan, faaliyet yetkisinin kaynağı olarak hukuku tanıyan, yönetilenlere herkes için geçerli ve önceden belirlenmiş kurallarla hukuki güvence sağlayan bir ilkedir. Anayasa'da açıkça tarif edilmeyen 'hukukun üstünlüğü' kavramı, bir yandan kurumlara, yöneticilere ve yönetilenlere kendi vicdani sezgileri doğrultusunda en yapıcı telkinlerde bulunur. Diğer yandan Anayasa'nın 2. maddesinde gösterilen devletin 'insan haklarına saygı ' yükümlülüğüne, 'hukuk devleti' ilkesine ve Anayasa'nın 138. maddesinde hakimler için bir hüküm verme esası olarak sayılan 'hukuka uygun olma' kriterine işaret ederek genel nitelikli ölçütler koymaktadır."

    Hukukun üstünlüğü

    Hukukun üstünlüğü kavramının bu telkinler yanında yasama ve yürütme organı üyelerinin kendisine bağlı kalınacağına dair üzerine yemin edecekleri bir anayasal değer olarak da ortaya çıktığını vurgulayan Alkan, Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin göreve başlarken hukukun üstünlüğüne bağlı kalacaklarına dair ettikleri yeminin yargı kararlarının bağlayıcılığı üzerine verilen söze inanmış olmaya tekabül ettiğini söyledi.

    Devletin egemenlik yetkilerini, milletinin hür iradesinden aldığını, her aşamada milletin iradesini gözettiğini, çoğunluk ya da azınlık ayrımı yapmaksızın vatandaşların haklarını koruduğunu anlatan Alkan, "Devletin meşruiyet kaynağı millet, sınırları hukuk, amacı ise hukukun üstünlüğüdür" dedi.

    Alkan, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu söyleyerek, bu niteliklerin hiçbirinin hiçbir suretle diğerine feda edilemeyeceğini belirtti.

    Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle korunması ve güçlendirilmesinin bu anayasal niteliklerin aynı anda nazara alınması ile mümkün olacağına işaret eden Alkan, hukuk devletinin insanlar arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin doğuştan gelen kişiliklere bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez haklar olarak kabul edilen temel hak ve özgürlükleri güvence altına aldığını anlattı.

    Erkler ayrılığı vurgusu

    Erkler ayrılığı sisteminin temel özelliğinin devletin mutlak hükümranlık gücünün bir kimsede, bir zümrede, bir erkte toplanmasına izin vermemesi olduğunu vurgulayan Alkan, "Hiçbir erk diğeri için ayak bağı olmadığı gibi onay makamı da değildir. Her erk mevcudiyetini ve meşruiyetini diğer erklerin varlığından ve belirlediği sınırlardan alır. Erkler birbirlerinin takdir yetkileri içinde kalan düzenleme, uygulama ve hükümlerine saygılı olmak durumundadır" diye konuştu.

    "Yargı bağımsızlığı yargıcın onurudur, müdahale kabul edilemez"

    Alkan, kuvvetler ayrılığı sisteminin sonucu olarak ortaya çıkan yargı denetiminin işlevini yerine getirebilmesi için denetlediği erklerin muhtemel olumsuz etkilerine karşı korunması gerektiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

    "Yargı bağımsızlığı, yargıcın onurudur. Bu onur özlük haklarından fiziki ve sosyal imkanlardan bağımsız olarak tek başına savunulur. Gerek yapısal gerekse karar alma süreçlerine ilişkin müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez. Hakim ve savcılarımız anayasanın verdiği bağımsızlık statüsünün içini hukukun üstünlüğü idealiyle doldurmaya, bu statünün temel hak ve özgürlüklerini koruma işlevini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamaya, bağımsızlık duygusuna zarar verecek içsel nedenlere karşı durmaya, her zemin ve her koşulda yargısal vakar ve cesareti korumaya devam etmelidir."

    "Hakim günlük siyasetten uzak olmalı"

    Yargıtay Başkanı Alkan, hukuk devletinin temel gereklerinden birisinin de yargının tarafsızlığı olduğunu vurgulayarak, hakimin günlük siyasetin ve güncel tartışmaların etkisinden uzak olması ve taraflar üstü davranması gerektiğini söyledi. Hakimin görüş ve inançlarından sıyrılarak karar vermesinin de tarafsızlığın bir gereği olduğunu dile getiren Alkan, yargının bağımsız ve tarafsız olmasının gereklerinden birisinin de yargıya sağlanan teminat olduğunu ifade etti. Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek için yargının bağımsız, tarafsız ve teminatlı olması gerektiğine işaret eden Alkan, şunları kaydetti:

    "Ancak, yargıya verilen güvenceler aynı zamanda kendilerine yüklenen sorumluluğun ağırlığını göstermektedir. Yargı görevini yerine getirenler özel ve meslek hayatlarında son derece yüksek etik standartlar göstermek zorundadır. Hakim ve savcılarımız unutmamalıdır ki, mesleğimizin saygınlığı öncelikle onu temsil edenler tarafından korunur ve güçlendirilir."

    "Mahkemeler, savcılık ve küksek mahkemeler bir bütündür"

    Yargıtay Başkanı Ali Alkan, yargının, üzerinden siyasi söylem geliştirilecek, popülizm yapılacak bir alan olmadığını ifade ederek, "Halkın meşru hak arama merci olan yargıya karşı en büyük özeni halkın temsilcileri göstermelidir" dedi.

    Alkan, adli yıl açılış töreninde, yargı düzeninin ilk derece mahkemeleri, yüksek mahkemeler ve cumhuriyet başsavcılığı teşkilatı ile bir bütün olduğunu söyledi.

    Anayasal düzen içindeki müstakil bir erk olma konumunu bu bütünlüğün güçlendirdiğini belirten Alkan, anayasanın yargı erkine verdiği yetki ve görevlerin yine anayasa ve kanunların verdiği iş bölümüne göre kullanılacağını ifade etti. Alkan, "Aralarındaki ilişki astlık üstlük ilişkisi değildir. İlk derece mahkemeleri ya da yüksek mahkemeler arasındaki ilişkinin bu niteliğine uygun düşmeyen, makul ve meşru bir sebebe dayandırılamayan uygulamalar, hangi kurumun tutumundan ya da hangi erkin düzenlemesinden kaynaklanırsa kaynaklansın sağlıklı sonuçlar vermeyecek, çalışma barışını olumsuz yönde etkileyecektir" ifadesini kullandı.

    Türk yargısının anayasanın ve kanunların ruhunu demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gereklerine uygun şekilde anlayıp uygulayabilecek tecrübe ve bilgi birikimine sahip olduğunu vurgulayan Alkan, "Yargı düzeninin faaliyetlerinde de hukuka aykırılıklar bulunabilir ancak bu hukuka aykırılıklar yasama ve yürütme işlemlerinde olduğu gibi başka bir erk tarafından düzeltilmez, yine dereceli yargı sistemi içerisinde yargı tarafından kanun yolları kullanılarak düzeltilir" şeklinde konuştu.

    Yargısal faaliyetlere yönelik şikayetlere özenle yaklaşmak gerektiğini belirten Alkan, bu tür şikayetlerin yaygınlık kazanmasının şikayetin haklılığını göstermeyeceğini söyledi.

    Yargı düzeninin eleştiriye açık olduğunu, hatta demokratik toplumun sorgulayıcı ve geliştirici araçlarından biri olarak eleştiriyi talep edip yararlı bulduğunu vurgulayan Alkan, şöyle devam etti:

    "Ne var ki, özellikle siyasi kimlik taşıyan kurum temsilcilerinin yargıya ve yargıçlara yönelik, hakarete, aşağılamaya varan kabul edilemez ifade ve açıklamaları karşısında yargı kurumlarının sessiz kalması, bu açıklamaların haklılığını kabullenmesinden değil, ortaya çıkacak polemiklerin yargının saygınlığı ile bağdaşmayacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Yargı, üzerinden siyasi söylem geliştirilecek popülizm yapılacak bir alan değildir. Halkın meşru hak arama merci olan yargıya karşı en büyük özeni halkın temsilcileri göstermelidir. Bazı davalarda eksik ve doğru olmayan bilgiye dayalı olarak kamuoyunun ısrarla yanlış yönlendirilmesine üzülerek şahit olmaktayız. Olayın oluşu, dosyadaki delil durumu, mahkemedeki gerekçeli kararların içeriği bilinmeden, suç ve cezada kanunilik, şüpheden sanığın yararlanacağı gibi evrensel ilkeler gözetilmeden yapılan bu eleştiriler, yargıya ve devlete olan güvene büyük zarar vermektedir."

    "Medya yargılamanın seyrini etkileme tehlikesi oluşturuyor"

    Yargıtay Başkanı Alkan, yargının bağımsızlığına tesir eden en önemli etkenlerden birisinin de medya olduğunu belirterek, sosyal bir güç haline gelen medyanın farkında olarak ya da olmayarak yargılamanın seyrini etkileme tehlikesi oluşturduğunu söyledi. Alkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Bazen de kendilerini yargılama makamı yerine koyup masumiyet karinesinin aksine kişileri mahkum etmektedir. Bu nedenle yargıya intikal etmiş konularda medyanın objektif, gerçeğe uygun ve doğru haber vermesi gerekir. Soruşturması ve kovuşturması devam eden konularda kamuoyu oluşturup yönlendirecek şekilde yayın yapmaktan ve en önemlisi de yargısız infazdan kaçınmalıdır. Yargı makamları da kamuoyunun haber alma hakkını yerine getiren medyaya ölçülü, yeterli ve sağlıklı bilgi akışını sağlamalıdır."

    "Türkiye'de bir ifade özgürlüğü sorunu var"

    İfade özgürlüğünün belli bir düşünceye sahip olabilme ve bunu paylaşıp yayabilme özgürlüğünü ifade ettiğini belirten Alkan, Türkiye'de bugün itibariyle ulusal mahkemeler ve AİHM'e ifade özgürlüğü alanında giden dava dosyaları sayısı dikkate alındığında bir ifade özgürlüğü sorunu bulunduğunun görüleceğini dile getirdi. Alkan, şunları söyledi:

    "Bu sorunu, bu özgürlüğün görev ve sorumluluk yüklediği gerçeğine aykırı hareket eden anlayışlar bir yandan, kamu gücünün otoriter eğilimlerle kullanımı diğer yandan büyütmekte, başta ifade özgürlüğü olmak üzere hak ve özgürlükleri istismar eden terörist yöntemler çözümü güçleştirmektedir. Terörist yöntemlerle ifade yöntemleri birbirinden ayrılmalıdır. Şiddete teşvik, ırkçılığa çağrı ve nefret içeren ifadelere geçit vermemeli ancak kamu gücünü temsil edenler de toleransı elden bırakmamalıdır."

    Terörü insan haklarını ciddi şekilde tehlikeye atan, demokrasiyi tehdit eden ve özellikle meşru hükümetleri istikrarsızlığa uğratmayı ve çoğulcu sivil toplumu yıkmayı amaçlayan cebir ve şiddete dayalı bir olgu şeklinde tanımlayan Alkan, terörün doğrudan veya dolaylı biçimde cebir ve şiddete dayalı her türlü eylem, yöntem ve faaliyetlerine karşı kararlı bir mücadele ortaya konulması gerektiğinin altını çizdi. Terörist faaliyetlerin hiçbir hukuki gerekçeye dayandırılarak savunulamayacağını ve haklı görülemeyeceğini vurgulayan Alkan, devletin ülkesinde yaşayan herkesin yaşam hakkını terör eylemlerine karşı korumasının öncelikli ve asli görevi olduğunu belirtti. Alkan, şunları kaydetti:

    "Terörün sınır aşan özelliği de dikkate alındığında bu görev ulusal ve uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır ancak, bu işbirliği zorunluluğu ülkelerce yerine getirilmediği gibi terörün politik bir araç olarak bile kullanıldığına tanık olmaktayız. Terörist faaliyetler özellikle din, demokrasi, milliyet, çoğulculuk ve insan hakları gibi toplumsal veya hukuksal değerleri sadece istismar amacıyla kullanır. Terörün bu değerlere yönelik istismar edici stratejisi mücadelenin bu alanlarda da kararlılıkla sürdürülmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ancak yetkili makamlar eliyle yürütülecek terörle mücadele mutlaka hukuka uygunluk alanı içinde kalmalıdır. Terörle mücadelede hukukun üstünlüğüne bağlı kalma sadece mümkün olması gereken değil aynı zamanda gerekli ve zorunlu olan koşuldur. Yargı terörün hangi özgürlükleri istismar aracı olarak kullandığının farkındadır. Biz devletimizin hukukun üstünlüğü ilkesi içinde kalarak terörü sona erdireceğine gönülden inanıyoruz."

    Erdoğan mesaj yayınladı

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, adli yıl açılışı dolayısıyla yayımladığı mesajında Türkiye'nin son 10 yıl içinde ekonomi alanında elde ettiği tarihi başarılarla birlikte, demokrasisini ve adalet mekanizmalarını daha da güçlendirdiğini, insan hak ve hürriyetlerinin genişletilmesi yolunda önemli mesafeler katettiğini ileri sürdü. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

    "Yakın zamana kadar, çağdaş hukuk normlarının gerisinde kalmakla, fiziki imkansızların yetersizliğiyle gündeme gelen yargı sistemimizi, kısa sürede yeniledik ve tümüyle modern bir yapıya kavuşturduk. Yüksek mahkemelerimizin binalarını günümüzün ihtiyaçlarına göre yeniledik. Türkiye'nin dört bir yanında inşa ettiğimiz modern adalet saraylarının yanında, personel sayısını, mahkeme sayısını artırarak, yargıdaki bilişim altyapısını güçlendirerek, adalet mekanizmalarının hız kazanmasına vesile olduk. 12 Eylül 2010 yılında yapılan halkoylamasıyla, anayasamızda köklü reformlar gerçekleştirdik, bu sayede yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını teminat altına aldık. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü gözettik."
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow