Gül lokumu ve 7 çeşit reçel
Osmanlı döneminde kahve evlerde de misafir sohbetlerinin vazgeçilmeziydi. Gümüş tepsilerde, birbirinden özenli zarflar ve stillerle ikram edilirdi. Bu görkemli sunumlar ev sahibinin itibarını belirlerken misafire verdiği değerin de göstergesi sayılırdı. Halk arasında da tıpkı sarayda olduğu gibi kahve hep sade pişirilirdi. Tatlandırmak için yanında lokum ve reçeller sunulurdu. 7 çeşit reçel sunumu âdettendi. İlk önce lokum ağza atılır (çoğunlukla gül lokumu), sonrasında kahve yudumlanırdı.Kahvenin yanında ikram edilen suya gelince… Suyun aslında iki görevi vardı. Birinci ve teorik olarak da doğru olanı, kahveden önce suyu içip ağzın temizlenmesiydi. Böylece birazdan içilecek kahvenin tadı en iyi şekilde hissedilirdi. Ama suyu önce içmenin halk arasında bir anlamı daha vardı. Misafir ilk önce suyu içerse bu, misafirin aç olduğuna işaretti. Hemen hiçbir kelam edilmeden yer sofrası kurulur ve konuğun karnı doyurulurdu. Ama eğer misafir kahvesini yudumlayıp sonradan su içerse bu, karnı tok demekti. Ne kadar zarif ve incelikli bir hareket değil mi?
Kahvesiz kız isteme olmaz
Günümüzde de halen devam eden bir gelenek olarak, kız isteme törenlerinde kahve başroldeydi. Önce kahveler ikram edilir, ardından da kız isteme faslına geçilirdi. Eğer gelin, damat adayına tuzlu kahve ikram eder ve damat adayı da bu kahveyi sesini çıkarmadan içerse; gelin adayına duyduğu sevgi ve saygıyı ifade etmiş, “Aşkı için her türlü olumsuzluğa göğüs gereceği” mesajını vermiş olurdu.Tam da burada "cilveli kahve"den bahsetmemek olmaz. İstenilen kızın eğer damat adayında gönlü varsa baba “Kahveleri getirin” dediğinde, damadın kahvesinin üzeri tepeleme kubbe şeklinde bademle doldurulurdu. Aslında bu, gelinin babasına “Benim bu oğlanda gönlüm var” mesajıydı. Babaların çocukları hele de kızları ile gönül ilişkilerini konuşamadığı bir dönem için oldukça naif ve incelikli gelenekler olduğu kuşkusuz.Kahveler kavrulur, pirinç değirmenlerde öğütülür ve taze taze pişirilirdi. Ama zamanla, özellikle de Kurtuluş Savaşı yıllarına gelindiğinde üretim azaldı ve kahve kıtlığı başladı. Ekonominin Osmanlı’nın son dönemlerinde bir hayli kötüye gittiğini hesaba katarsak, özellikle Brezilya ve Hindistan’ın kahve üreticiliğine başlaması, Yemen’i tekel olmaktan çıkardı, kahve stoklarını bir hayli düşürdü.