“Yavuz Sultan Selim’in zaferleri dünyayı değiştirdi”
Yazıda, Yavuz Sultan Selim’in Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya’daki savaşlarla Osmanlı topraklarını neredeyse üçe katladığı aktarılarak, “İtalyan kaşif Kristof Kolomb, Alman Katolik rahip Martin Luther, İtalyan diplomat ve siyaset filozofu Niccolo Machiavelli veya diğer çağdaşlarından çok, I. Selim'in zaferleri dünyayı tam anlamıyla değiştirdi” denildi.Yavuz Sultan Selim ve ordusunun 1517 yılında İstanbul’dan Kahire’ye sefere çıkarak Memlük İmparatorluğunu mağlup ettiği anlatılan yazıda, şunlar kaydedildi:“I. Selim artık hemen hemen hiçbir imparatorluğun sahip olmadığı kadar toprak parçasını yönetiyordu. Dünyaya hükmetmenin anahtarları elindeydi. Dünyanın merkezini kontrol ediyordu. Akdeniz, Hindistan ve Çin arasındaki ticaret güzergahlarını tekelinde tutuyor ve eski dünyanın okyanusları ve tüm büyük denizlerindeki limanların sahibiydi. Müslüman dünyasındaki dini hükümranlığı artık rakipsizdi. Muazzam bir nakit kaynağı, toprağı ve insan gücü vardı. Hükümdarlığı o kadar çok güçlü bir hale gelmişti ki ‘Allah’ın yeryüzündeki gölgesi’ unvanını kazanmıştı.Memlüklerin mağlup edilmesi, çağın iki büyük jeopolitik ve küresel gücü olan İslam ve Hıristiyanlık arasındaki küresel güç dengesini tamamen değiştirmişti. Bu çağda din, sadece kişisel inanç meselesi değil, dünya genelinde siyasetin örgütlenme mantığıydı. I. Selim, 1517 yılında, İslam’ın kutsal şehirleri Mekke ve Medine’yi alarak Hristiyan nüfusun çoğunluk olduğu bir imparatorluğu Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu bir imparatorluğa dönüştürdü. Kutsal şehirlerin anahtarlarını teslim alması onu imparatorluğunun siyasi lideri olmasını yanı sıra dünyadaki bütün Müslümanların başı olarak Halife haline de getirmişti.”
“Avrupa, Osmanlı’nın dengi değildi”
Yavuz Sultan Selim’in genişleyen toprak hakimiyetinin, o zamanlar küçük beyliklerden ve birbiriyle didişen şehir devletlerinden oluşan bir kıta olan Hristiyan Avrupa için de dini bir tehdit oluşturduğu anlatılan yazıda, “Tek tek, hatta bir araya gelseler bile, bu büyük Müslüman imparatorluğun dengi değillerdi. Birçok Avrupalı, bu güç dengesizliğinin nedenini yalnızca siyasette değil ahlakta da yaşanan yozlaşma ile açıklıyordu. Bu eleştirilerden en kapsamlı ve kayda değer olanları Martin Luther tarafından ortaya konuldu. Kendisi Hristiyanlığın İslam karşısındaki zayıflığını Katolik Kilisesinin ahlaki bozukluğundan kaynaklandığını öne sürdü. Papa’nın yozlaşması, Hristiyanlık ruhunu içeriden çürüterek tüm Hristiyanlık alemini kırılgan yapmış ve bu nedenle yabancı düşmanlara karşı savunmasız hale getirmişti” değerlendirmesinde bulunuldu.Yazıda, Katolik güçlerin o dönem Osmanlılara karşı savunma için askeri seferberlik halinde olmaları nedeniyle, bu ilk Proteston kıpırtıları bastırmak için ek güçler göndermekte tereddüt ettikleri belirtilerek, sonuç olarak Luther ve destekçilerinin Protestan inancını Alman kasabalarında, sonrasında da tüm dünyada yaymak için bir tutunma fırsatı bulduğu ifade edildi.