Yunan ada mimarisi ve Metaksas
Türk tarih kitaplarında adı pek de anılmayan, çoğumuz için yan karakter olarak kalmış bir başrol oyuncusu Ioannis Metaksas. 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk yarısına denk gelen hayatı savaşlarla şekillenmiş bir asker ve devlet adamı olarak Ege Denizi'nin iki tarafı için de büyük önem taşıyan isabetli görüşleri var. Torbadan çıkan sürpriz ise Kiklad adalarındaki beyaz evler. Dikkat! Aşağıdaki yazı bolca inkılap tarihi unsuru içerir.

Yunanların Batı'da yükselen filhelenizm rüzgarının da etkisi ve desteğiyle Osmanlı'ya karşı sürekli ayaklandığı ve kademe kademe toprak kopardığı, kendi içinde Megali İdea'yı, yani Yunanistan'ın Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırlarına kadar genişleyip, İstanbul'un başkent olduğu Büyük Helen İmparatorluğu'nu kurma idealinin yüceltilip köpürtüldüğü dönemde büyüyen Ioannis Metaksas ilk askeri tecrübesini Osmanlı'nın zaferiyle sonuçlanan 1897'deki Osmanlı-Yunan savaşında kazandı. Savaş bitince dönemin veliaht prensi, sonradan yakın dostu ve kral olacak Konstantin'in desteği ile önce mühendislik okumak, sonra askeri eğitim almak üzere Almanya'ya gitti. Osmanlı adına büyük yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşları başladığında ise çoktan donanımlı bir asker olmuştu. Bu savaşta gösterdiği başarıyla rütbesi yükseldi.

Dönemin yerel politikasında iki büyük görüş öne çıkıyor. İlki yukarıda bahsi geçen ideal sınırlara ulaşma isteğiyle şekillenen ateşli ama hayalci inançtı. Dönemin başbakanı ve aslen Girit'te yetişmiş, Osmanlı'yı iyi tanıyan, ancak Mustafa Kemal unsurunu göz ardı eden ve "büyük devletler"in dolduruşa getirdiği Venizelos ile Kral Konstantin'in kardeşi Yunan prensi Andrew bu görüşün savunucularıydı. Diğer görüş ise, küçük ama güçlü bir Yunanistan'ı savunan, ülke bu kadar yabancı etkisindeyken kontrolsüz yayılımı desteklemeyen bir yaklaşımdı. Kral Konstantin'in, sağ kolu Ioannis Metaksas'ın etkisiyle ikinci görüşü savunduğu biliniyor.


Bildiğiniz üzere, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat yönettiği 26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin ardından Yunan askeri 9 Eylül 1922'de İzmir'den çıkarıldı. 18 Eylül'de Anadolu'nun işgalden tamamen kurtarılmasından bir hafta önce, 11 Eylül'de Yunanistan'da bir darbe gerçekleşti. Yunanistan'ı bu hayalin peşine sürükleyip bu kadar kayıp ve yenilgi yaşanmasına sebep olanlar ve süreci iyi yönetemeyenlere karşı gerçekleştirilen ayaklanma, hükümeti düşürdü, kral ve ailesi ülkeden kaçmak durumunda kaldı. Bundan sonra 14 yıllık bir karışıklık dönemine giren Yunanistan'da bir ara politikadan uzak kalan Metaksas, 1935'te Kral II. Georgios'un ülkeye dönmesiyle kralcı politikasını güçlendirme şansı yakaladı ve 1936'da kralın çağrısıyla başbakan oldu. Sonu gelmeyen karışıklıkları aynı yılın Ağustos ayında kurduğu dikta rejimi ile düzene sokmayı başardı. Ancak yönetim şekli, her dikta rejiminde olduğu üzere düzenle birlikte antidemokratik ve tarih açısından çok tartışmalı pek çok olaya sebebiyet verdi. Bununla birlikte II. Dünya Savaşı başladığında ülkesini savaşın dışında tutmayı başardı, bu dönemde İtalyan işgalini başarıyla püskürtüp tarafsızlığını sürdürebildiği için ise ülkesinde kahraman ilan edildi.

Hani Kiklad adalarının mavi söveli, kubbeli bembeyaz evlerini konuşuyorduk, hangi ara İnkılap Tarihi sınıfına dönüverdik, değil mi? Köşeyi takip edenler tahmin edecektir, burada anlatılan hiçbir şey amaçsız değil. Tüm bu tarih dersi bir noktada bizim beyaz evlere bağlanmak durumunda. Şöyle ki; Ioannis Metaksas Yunanistan'da dikta rejimini sürdürmekte iken 1930'ların son yarısında Kiklad adalarında bir salgın hastalık baş gösterdi. Mimarlık tarihinin en eski hastalık kovucu çözümü,1938 yılında Metaksas'ın çıkardığı bir kararnamenin konusunu teşkil ediyor. Buna göre Kiklad adalarındaki tüm evlere kireç badanası yapılmasını zorunlu kılınıyordu. Yani aslında beyaz evler önceleri beyaz değildi.

Mavi söve ve kapılar da bilindiği üzere zehirli böcek ve mahlukatı uzak tuttuğu düşünüldüğü için Akdeniz mimarisinin en belirgin özelliklerinden biri. Mikroplardan korunma amacıyla sivil mimarinin bir parçası olmuş beyaz ile zehirli hayvanlardan korunma amaçlı kullanılan mavi bir araya geldiğinde tesadüfen Yunan bayrak renklerini oluşturuyor. Bu da dönemin milliyetçi akımları tarafından desteklenen bir yapı oluşturuyor. Adaların bugünkü popülaritesine yol açan en önemli adım ise 1955 yılında Yunanistan'ın global turizm reklam kampanyasında kullanılan fotoğraf ile atılıyor. Dönemin Yunan Kraliçesi Frederica (ki kendisi Hanover hanedanına mensup has Almandır) reklam kampanyası için beyaz badanalı mavi söveli bir evin görüntüsünü seçiyor. Özetle, çok sevdiğimiz beyaz Kiklad evlerinin varoluşunun ardında hastalık, bilumum haşerat ve dikta rejimi yatıyor.

Yunan ada mimarisinin özelliklerini haftaya bırakarak Metaksas'a dönelim. Yazının bundan sonraki kısmı yine büyük oranda Dr. Tağmat'ın makalesinden edinilmiş bilgiler içeriyor. Hayat boyu komşularıyla dost olmayan bir Yunanistan'ın huzura erişemeyeceğini vurgulayan Metaksas, Türkiye ile dostluğun geliştirilmesi gerektiğini savundu. Daha önce belirttiğimiz üzere 1921 yılında Küçük Asya seferini yönetmesi teklif edilen Metaksas'ın bu görevi "Kemal'in İzmir'i bırakacağını mı sanıyorsunuz?" diyerek reddedişi tarih sayfalarında okuduğumuz çarpıcı bir detay. Aynı tarihlerde Küçük Asya seferiyle ilgili sarf ettiği şu sözler de dikkat çekici: "İzmir'de ve hatta Anadolu'nun diğer kısımlarında Yunanlar azınlık durumundalar. Türkler dinsel duygularla değil, ulusal hislerle savaşıyorlar. Türklere göre Küçük Asya onların vatanı, bizler sadece istilacıyız. Karşımızda yalnızca Kemal ya da başka bir oluşum yok, karşımızda tüm Türk halkı var."


Ekim 1937'de önce İstanbul, sonra Ankara'ya giden Metaksas, Atatürk'le yüz yüze görüşmüş ve 1919-22 Türk-Yunan savaşının kendileri adına büyük bir hata olduğunu, kendisinin bu durumun felaketle sonuçlanacağını bildiğinden sorumluları uyardığını ancak sözünü dinletemediğini söylemiş. Bu durumun iki ülke arasında gelişen dostluk sayesinde telafi edildiğini ve Türk-Yunan dostluğunun esas ve ebedi olduğunu sözlerine eklemiş. Metaksas'ın 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ölümü üzerine günlüğüne düştüğü şu not ise iki ülke insanının siyasi oyunlar, "büyük devletler"in yayılımcı politikaları, dönemin milliyetçilik propagandaları ve zorla girilen savaşlar dışında birbirine görünmez ama eşsiz, tertemiz bir bağ ile bağlı olduğunun saf kanıtı niteliğinde: "Ölümü anladım." Şimdi bu iki kelimeden oluşan cümle üzerinde biraz durup düşünelim. Bir insanın bir kişinin ölümü üzerine bu cümleyi sarf edebilmesi için ancak çok yakınını; kardeş, ana-baba ya da evladını ebediyete yollamış olması gerekir, değil mi? Ah, biri romantizm mi dedi? Kavramın en baba temsilcisi Lord Byron'a, diğer filhelen dostlara, Victor Hugo'ya selam (kapak?) olsun. Bir biz var bizde, bizden içeri...
Ioannis Metaksas "Türk milletinin daima hudutsuz hayranlık duyduğum şanlı şefi" olarak nitelediği, kendisinden 10 yaş küçük 'Kemal"den sadece 3 yıl sonra 1941'de hala ülkesinin dertleriyle boğuşurken hayata gözlerini yumdu.
Diğer Yazıları
Manhattan'da minimalist yaşam
Amerika kırsalındaki geniş imkanları bırakıp Manhattan'daki bu küçücük dairede iki çocukla işlevsel ve stil sahibi bir yaşam kuran iç mekan tasarımcısı Crystal Ann; burası kiralık bir ev olsa dahi, çocuklarıyla önemli anılar biriktirdiğinin bilinciyle evini kişiselleştirmeye uğraşıyor. Bunu başarabilmek için ise hem kendisi, hem de çocukları için minimalizm felsefesini benimsemiş.
Devamını Oku 06.04.2019Kiracıyım ama ev benim!
'Kendin yap'a meraklı dekorasyon bloggerları bilindiği üzere genellikle Kuzey Amerika kırsalından çıkıyor. Ancak bu kez yolumuz İngiltere'nin orta büyüklükteki şehirlerinden birine, Birmingham'a düşüyor. 18. yüzyıl sonu itibarıyla İngiltere'de sanayi devriminin etkileri sebebiyle hızlıca geliştirilmiş bir yapı sistemi olan ve "sırt sırta evler" olarak bilinen, iki katlı, küçücük metrekareli, birbirine yapışık sıra evlerden birinde kiracı olarak yaşayan Medina Grillo, grillo-designs.com adresindeki blogunda "Bir evin sahibi olmasak da, onu kendimize ait hale getirebilir miyiz?" sorusuna cevaplar arıyor. Bu amaçla hem kendi tasarım ve uygulamalarını, hem de İngiltere genelinde kiracı olup da evini yaratıcı ve ucuz düzenlemelerle yaşanır hale getirenlerin tecrübelerini paylaşıyor.
Devamını Oku 30.03.2019Üç çocukla 110 metrekarede sınırları zorlamak
Amerika'nın New England bölgesinde Connecticut eyaletinde New York'a sadece 1 saat uzaklıkta eşi ve üç çocuğuyla birlikte yaşayan Brooke Christen, tabiri yerindeyse tam bir dekoholik. Evinin dekorasyonunu sürekli değiştiriyor. Hayır zengin değil. Tersine çok kısıtlı bir bütçesi var ama çok zengin bir hayal gücü veeee, Türk hanımlarının belki de hiçbir zaman sahip olamayacağı "evde tadilat yapmayı seven" bir kocası...
Devamını Oku 22.03.2019