hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Ahmet Hakan Ahmet Hakan

    Bugün Gezi benzeri bir isyan çıkmayacak

    31.05.2014 Cumartesi | 11:18Son Güncelleme:

    EĞER “Gezi”...Hükümetin ve hükümet yanlılarının iddia ettikleri gibi...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    -Bazı karanlık odakların sinsice planladıkları bir olay olsaydı.
    -Almanya’nın, Amerika’nın ajanları tarafından organize edilseydi.
    -Marjinal örgütlerin çağrılarıyla gerçekleşseydi.
    -CHP’nin yönlendirmesiyle vücut bulsaydı.
    -Dış mihrakların işi olsaydı.
    -Arkasında küresel lordlar, baronlar falan bulunsaydı.
    Karanlık odakların, ajanların, marjinal örgütlerin, CHP’nin, dış mihrakların, lordların, baronların falan “bugün Gezi’nin yıldönümüdür” diyerek yeni bir “Gezi isyanı” daha patlatmalarının önünde kim durabilirdi ki?

    *

    Oysa “Gezi”...
    O vicdansız ve zalim şafak baskınının vicdanlarda açtığı derin hasar sonucu gerçekleşen...
    -Kendiliğinden bir patlamaydı.
    -Hesapsız bir parlamaydı.
    -Plansız bir ayağa kalkıştı.
    -Yeter artık diyen bir haykırıştı.

    *

    Aniden patlamıştı “Gezi”.
    Lideri yoktu. Örgütü yoktu. Çağırıcısı yoktu. Organizatörü yoktu. Başlatıcısı yoktu. Yönlendiricisi yoktu.

    *

    Sabahın kör vakti parkı korumaya çalışan insanların üzerine vahşice saldırılması karşısında yerlerinde duramayıp kendilerini sokaklara atan insanların gerçekleştirdikleri bir olaydı “Gezi”.

    *

    Kısacası söylemek istediğim şudur:
    Çağrılarla, organizasyonlarla, planlamalarla, saat vererek, gün vererek, sayı vererek, “hadi alanlara” diyerek...
    Yeni bir “Gezi isyanı” söz konusu bile olamaz.
     

    Mansur Yavaş’la buluşma notları
     
    BİR dizi temasta bulunmak maksadıyla İstanbul’a gelen Mansur Yavaş, benimle de bir temasta bulundu.
    İşte en tazesinden Mansur Yavaş izlenimleri:

    *

    -Ankara seçimini Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştü. Bu konuda iyimser de değil, kötümser de. İkisinin ortasında bir yerde...
    -Kendisinin “her kesimden oy alma potansiyeli” olduğuna inanıyor ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarı kazanabileceğini düşünüyor.
    -“Cumhurbaşkanı’nı halk seçecek” diyor ve uyarıyor: “Elit, çok tahsilli, çok Amerika görmüş, çok yabancı dil bilen, çok janti bir aday tutmaz”.
    -“Yeni bir Türkiye vizyonu” üzerinde duruyor... Bu yeni vizyonu da şöyle açıklıyor: Savaşçı değil birleştirici, cepheleştirici değil dengeleyici, halktan kopuk değil halkla iç içe...
    -“Ankara’da Melih Gökçek’e karşı değil, Tayyip Erdoğan’a karşı yarıştık” diyor.
    -Ankara’yı kendisinin kazandığına inanıyor, sandıklarda ciddi oyunlar döndüğünü söylüyor.
    -Kendisinin solcusundan ülkücüsüne, muhafazakârından Alevisine her kesimden oy alabildiğini söylüyor ve ekliyor: “Ankara ölçeğinde sağladığımız bu başarıyı Türkiye ölçeğinde sağlayabiliriz”.
     

    Siyaset iletişimi uzmanlarına 7 soru
     

    -BİR: Siyasetçilere her zaman “çok konuşmayın, çok gözükmeyin, yüzünüzü eskitmeyin” diye tavsiyelerde bulunup duruyorsunuz. Oysa Tayyip Erdoğan hem çok konuşuyor, hem çok gözüküyor ama yüzü pek eskimiyor gibi... Ne iş?

    *

    -İKİ: Siyasetçilerin “çatışma potansiyeli taşıyan alanlar” ile ilgili konuşurken çok dikkatli bir dil kullanması gerektiğini söyleyip duruyorsunuz. Oysa Tayyip Erdoğan çatışma alanlarıyla ilgili konuşurken hep dikine gidiyor ve aldığı destek de pek eksilmiyor. Ne iş?

    *

    -ÜÇ: “Siyasetçinin el kitabı”nı yazarken ilk maddeleriniz hep şunlar oluyor: “Nazik olun, diplomatik dil kullanın, her şeyi her yerde söylemeyin”. Oysa Tayyip Erdoğan bazen nezaketi elden bırakıyor, diplomatik bir dil kullanmıyor, her şeyi her yerde söylüyor ve yine de kazanıyor. Ne iş?

    *

    -DÖRT: İki tarafın azgın azınlıklarının dışında kalan geniş halk kitlesinin, huzursuzluktan hazzetmediğini, bu nedenle siyasetçilerin huzuru gözetmeleri gerektiğini söyleyip duruyorsunuz. Oysa Tayyip Erdoğan’ın huzuru pek gözetmediği, buna rağmen kaybetmediği görülüyor. Ne iş?

    *

    -BEŞ: Bize bu zamana kadar hep “okumuş yazmışların, aydınların, beyaz yakalıların desteğini alamamış bir iktidar, kaybetmeye mahkûmdur” deyip durdunuz. Ama işte bakın: Tayyip Erdoğan onların desteğini büyük ölçüde yitirmiş olmasına rağmen yoluna devam edebiliyor. Ne iş?

    *

    -ALTI: Siyasetçiye “halkla inatlaşmayın, halkla inatlaşan siyasetçi kaybeder” deyip duruyorsunuz. Oysa Tayyip Erdoğan, sıradan vatandaşa “Başbakan’a yuh çekersen tokadı yersin” diyor ve ahali bu söz üzerine zerre kadar zıplamıyor. Ne iş?

    *

    -YEDİ: “Cepheleşme artarsa ülke yönetilemez hale gelir” diye bir teoriniz var. Oysa Tayyip Erdoğan hem cepheleşmeyi bilinçli bir şekilde arttırıyor, hem de öyle ya da böyle ülkeyi yönetebiliyor. Üstelik oy desteği de azalmıyor. Ne iş?
     
     
    Düğün salonlarının favori havaları
     

    ŞÖYLE bir avantajım ya da dezavantajım var:
    Bir düğün salonunun yakınlarında oturuyorum ve balkon kapısı açıkken düğün sanki bizim evin içinde yapılıyormuş gibi oluyor.
    Ezberledim tüm şarkı ve türküleri...
    O kadar ki...
    En alakasız zamanlarda dilime takılıyor bu ritmik melodiler.

    *

    Hangi türkü ve şarkılar mı?
    Buyurunuz:
    -“Ankara’nın bağları”... En az sekiz kere çalıyorlar.
    -“Fidayda”... Hem de tüm versiyonlarıyla... Dinlerken insanın aklına seymen kıyafeti giymiş Melih Gökçek geliyor.
    -“Trabzon Sürmelisi”... Çılgın hareketleri hayal ettirircesine...
    -“Hey hey yürü dilber yürü”... Düğünün en coşkulu anında devreye girer bu hava.
    -“Kasap Havası”. Tamam, işte şimdi halay başladı.
    -“Caney caney”... Davulun coştuğu an.
    -“Hadi hadi hadiiii”. Fatih Ürek’in söylediği bu şarkı da mutlaka giriyor devreye.
    -“Bas bas paraları Leyla’ya / Bi daha mı geleceğiz dünyaya”. Hayatımda duyduğum en arsız şarkı... Ama bizim salonun da en tuttuğu şarkı. Bazen birkaç kez tekrarlanıyor.
     

    Türkiye böyle değişti
     
    ESKİDEN gecekondu yıkımlarında şöyle şeyler olurdu:
    Atatürk posteriyle çatıya çıkarlar, İstiklal Marşı söyleyerek polis ve zabıtayı durdurmak isterler, gecekonduya Türk bayrağı çekerek yıkımı engellemeye çalışırlardı.

    *

    Rize’deki örnek olaydan sonra durum değişti.
    Artık yıkımları engellemek için şöyle şeyler yapılıyor:
    Yıkım yapılacak yere Tayyip Erdoğan posteri asılıyor, kapıya İslam sancağı çekiliyor ve sırta alınan yatak çarşafıyla “kefen” edebiyatı yapılıyor.