hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    19.03.2019 Salı | 13:14Son Güncelleme:

    Hayat bir düşler ülkesidir ve siz hiç öyle olduğunu tahmin etmiyor olsanız bile, bazen kendinizi mor bir filin üzerinde turuncu çimenleri eze eze, gelişi güzel gezinirken yakalama ihtimaliniz yüksektir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ancak mor filler ve turuncu çimenler aynı çocukların uslu dururlarsa görebildiklerine inanılan ‘Şirinler’ gibidirler. Dolayısıyla da yalnızca var olduklarına inananlar tarafından görülebilirler. İşte ben o yüzden bu hafta sizlerle bu yıl ArtAnkara’da bu düşler ülkesinin mor filler ve turuncu çimenlerini görebilmiş olan ve bizlere eserleriyle bu düşler ülkesinden bir kesit sunan bütün sanatçılarla geçirdiğim 3-5 günün bende bıraktığı izlenimlerin yalnızca bazılarını paylaşıyorum.

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    ArtAnkara’da geçtiğimiz yıl ve bir önceki yılın teması ‘Art Goes To Work’tü ve bir biçimde içinde bulunduğumuz toplumun iş dünyası olarak nitelendirilen ciddi beyaz yaka sektörlerinin içine sanatın entegrasyonu konusunda bir takım inovatif düşünceler içeren eserlere öncelikli olarak yer verilmişti. Bu yıl bu tema ile tamamıyla uyuşan, sanatçısına başarısı nedeniyle Amerika’da bir çırpıda greencard getiren keyifli bir eser vardı. Berk İlhan’ın koyduğu ismi ile ‘Gülen Ayna: Mürror’. Açıkçası fuarı ilk gezdiğimde İlhan’ın eseri ilk sevdiğim eserlerden biriydi çünkü eser, izleyiciyi de sanata dahil eden ve izleyicinin komutuna göre şekillenebilen, etkileşim ile çalışan bir eser olma özelliği taşıyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

     

    Ruhani bir bakış açısıyla değerlendirdiğinizde ise, pek çok mistiğin söylediği basit ancak son derece doğru olan ‘hayata gülün hayat da size gülsün’ cümlesini tüm DNA’sında taşıyan eser, siz gülerseniz size sizi gösteren, gülmezseniz de boşluktan başka hiçbir şeyi göstermeyen çok net bir eser. Karşısına geçiyorsunuz, size istediğini söylüyor, verirseniz karşılığını veriyor, vermezseniz de hiçbir şey vermiyor. Grisi yok. Ya sev ya sevme tadında bir mertlikte, ya hep ya hiç eğrisinde bir varoluşsal bilince sahip. Dolayısıyla hala gülme eyleminin toplum olarak tam olarak ne anlama geldiğini kavrayabilmiş olmayışımızdan ötürü Berk’in bu felsefi ve mistik bakış açısını eserinin her zerresine katarak müthiş bir farkındalığı insanlara ulaştırma başarısını takdir ettim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    Diğer bir yandan bu fuar aynı zamanda da uluslararası bir çağdaş sanat fuarı olduğu için bu yıl da geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yurtdışından ve yurtiçinden pek çok sanat galerisi ve sanatçıyı Ankara’ya çekebilme başarısı göstermiş. Kanada, İtalya, Belçika, Rusya, İran, Lübnan, Çin, Güney Kore ve Bulgaristan Ankara’ya fuar için galeri temsilcilerini ve sanatçılarını getiren ülkeler arasında. Fuar boyunca ise bu yıl geçtiğimiz yıllara nazaran daha fazla eser sergilenmiş ve alıcı bulma fırsatı elde etmiş. Toplamda ise 750 sanatçının 3 bin 500 eseri görücüye çıkmış.

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     

    Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak ise bu yıl fuara ilk kez Ermenistan katılmış. 1944 doğumlu Mkrtich Mazmanian’a ait 2014 yapımı olan en son New York Art Expo’da, 2017 yılında en iyi heykel ödülü almış ve Beirut International Art Festival’da 2017 yılında onur konuğu nişanı almış olan ‘Salome’ isimli bronz kadın heykeli, Ermenistan Galerisi’nin göz bebeği olarak konumlandırılmış. Fuarda Mazmanian yoktu ancak babasının sanat kariyerini ve son heykel koleksiyonu ‘Orta Doğu kadını’ serisinden biri olan bu ödüllü heykeli anlatmak üzere kızı Zara benim tüm sorularımı cevapladı. Mazmanian, Ermenistan’da vatanına olan büyük sanat katkısı nedeniyle Ermenistan Cumhuriyeti tarafından madalya ile onurlandırılmış, doğadan ve doğadaki insan figüründen fazlaca ilham almış olan bir heykeltraş. Heykelleri genel olarak soyut bir düşünceden hareketle gerçeklik içeren heykeller olarak nitelendiriliyor. Biraz daha içine girerseniz de entellektüel bir atalet taşıyan insani açgözlülük, hırs, ihtiras, kültür - görgü, uyanış - bilinçlenme, evrim - tekamül gibi kavramları içinde barındıran heykeller olduğunu görebiliyorsunuz. Ödüllü ‘Salome’ ise özünde dişi gücü ve dişi gücün sonsuzluğunu anlatan bir heykel. Bize sonsuzluğun içerisindeki uyum ve denge hakimiyetini yeniden hatırlatıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    Tabi Mazmanian’ın, dişi gücü merkezine alan bu heykelinin aynı zamanda bu yılın temasının da altını çizen fuardaki özel eserlerden biri olduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü bu yılın teması kadın. Örneğin fuarın girişinde yer alan seramik heykeller de zaman içinde kadının dönüşümsel yolculuğunu bize anlatan, bir takım semboller içeren eserler olarak fuar için özel olarak çalışılmış eserler. Atis Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül’le bu yılki temanın kadın olduğunu konuşurken son 5000 yıllık sürece bakarak, iri memeli, iri kalçalı, doğurgan, savaşçı, yönetici, işini bilen, bereket timsali olarak bilinen Kibele’den, sıfır beden, gluten free, beyaz şekere tövbeli, pilatesine yogasına düşkün, yüksek ökçeli slimfit kadına geçişini ve yıllar içinde kadının imaj kavramlarının da nasıl değiştiğini konuştuk.

    Tabi, tema kadın olunca, haliyle konu özellikle Anadolu’nun beşiği olarak da bilinen bir coğrafya içinde, anaerkil toplumdan ataerkil bir topluma geçisin toplumun içindeki kadın konusuna bambaşka açılardan da vurgu yapmasına neden oluyor. Mesela toplumumuzdaki kadına yönelik olumsuzlukları düşününce, kadın olmanın gereklilikleri ile kadın olmak için nelerin yapılması ya da yapılmaması gerektiği arasındaki ince ayrım da gün yüzüne çıkıyor. Tüm bu kadın konularının yanında ise insanın içini burkan, sanat da olsa insanın ayaklarını bir adım geri kaçıran ‘kadına şiddete hayır’ cümlesinin altını dolduran acımasız kadın öykülerinin işlendiği sanat eserleri ise bugün bize aslında madalyonun diğer yüzünü hatırlatıyor..

    Kadın konusunu bir yana bırakırsak, fuarda farklı bir sanat dalı ile ve neşterin bir kurşun kalemi doğraması ile ortaya çıkan tırnak büyüklüğünde kalem ucu heykellerini yapan bir sanatçı ile tanıştım. Bu sanat dalı, 15-20 yıllık bir geçmişe sahip ve ilk olarak Amerika’da yaşayan Brezilya’lı bir marangoz ustasının sokaktan topladığı kurşun kalemleri bir tür geri dönüşüm projesi gibi şekillendirmesiyle başlamış. Hiçbir akademik eğitim almadan deneme yanılma yöntemiyle, bu sanat dalını tamamen merak üzerine keşfettiğini anlatan Nihat Özcan’dan yeni bir akımın örneği olan bu sanatın Dünya’da yalnızca 5-6 kişi tarafından yapıldığını öğrendim. Cam bir fanusun içinde sergilenen kalem ucu heykellerinin 4-5 saatte bittiği de, 3 aya kadar devam ettiği de oluyormuş. Çünkü heykellerin ‘Kırılmadığını varsaymak’ yapım zamanını bütünüyle değiştiren bir süreç. Bu yeni sanat akımının ruhsal anlamda kendisine ne getirdiğini ise şöyle anlattı Nihat Özcan:

    Bitti dediğin yerde her şey yeni baştan başlar

    ‘Kırıldıkça başa dönüyorsun, hata yaptığın yeri daha iyi geçmeye başlıyorsun. Sürekli kendinle bir inat halindesin. Bazı noktaları 5-6 kez kırıldıktan sonra ancak aşıyorsun sonra devam edip sonuna gidiyorsun. Sonra birden çok küçük bir detay noktasında bir yere çarpıyorsun, bir kaza oluyor, sonuna kadar gelmişken o da gidiyor. Sonra yeniden başlıyorsun.. Hata payınız yok kömürün üzerinde. Yanlış kesimde çöpe atıp yenisi ile başlamanız lazım. Bu bir çamur değil ilave yapıp üstünden tekrar tadilatla düzeltemiyorsun.’

    Ben de Nihat Özcan’a o böyle anlatınca bir başka bakış açısıyla, o minik kalem ucu heykelleri ile aslında bize hayatta hata payımız olduğunu hatırlatıyorsun diyorum. İstediğimiz kadar yeniden başlama şansımız olduğunu da.. Herhangi bir yanlışlıkta kendimizi asla çöpe atacak kadar kıramayacağımızı da.. Ve tabi her şeyi her ne kadar büyük olursa olsun düzeltebileceğimizi de. İyi ki kalem ucu heykellerinin kendi hatasızlık payları, bize bu tip bir çağrışımı anımsatabiliyor ve iyi ki kendimizi de hayatımızı da yontan neşter biziz dedirtiyor !