hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bu dünya renkli bir camdı ve cam bir gün kırılacaktı. Işık’sa yine olacak, yine olacaktı..

    04.03.2022 Cuma | 14:41Son Güncelleme:

    Hafta başı, Şubat ayı boyunca 4 farklı lokasyonda 100’e yakın sanatçı ve 300’e yakın eserle açılan 4 farklı serginin içinde yer aldığı, 5 gün boyunca ödüllü 14 filmle sinemaseverler ile buluşan ve son haftasında da Aşkı konuşanlar Konferansı ile kapanışını yapan 360 Dereceden Aşk Festivali’nin 14’ncüsü sona erdi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi de sıra festivalin ardından festivale ilişkin izlenimlerimi paylaşmaya geldi. Açıkçası festivalin ilk günlerinde, festivalin ana sergisinin olduğu Pera Palace’ın tarih kokan o ihtişamlı salonlarından birinde oturmuş İstanbul Concept'in kurucusu, 360 Dereceden Aşk Festivalini’nin yaratıcısı ve de küratörü olan sevgili Işık Gençoğlu ile sohbet ederken, bu festivalin bende ne gibi izler bırakacağını bilmiyordum.

    Bulunduğumuz salonun hemen alt katındaki 17 sanatçının eserinin içinde yer aldığı sergiyi gezmek üzereydik ve aynı zamanda bu serginin de adı olan bu yılın teması “Evin nerede?” sorusu ile karşılaştığım ilk dakikalardı. Ardından festivalin gerçekleştiği diğer mekanlardaki sergilerin adlarını da (Soho House / “Bıraktığın yerde miyim?”, Roma Kulübü Derneği / “Unutmama Sergisi” ve İstanbul Concept / “Hands Free Vol.1”) öğrenince gülümseyerek bu başlıklar üzerine biraz düşünmek istediğimi söyledim. 

    Çünkü bu temaların her biri başlı başına insanı farklı düşüncelere sevk eden oldukça güçlü temalardı. İnsan her birini ayrı ayrı düşündükçe kendisi ile yüzleşiyor, geçmişini yeni baştan sorguluyor, yarınını başka açılardan düşünüyor ve de nereden nerelere gelmiş olduğunun çıkarımını daha iyi yapabiliyordu.  Dolayısıyla sırf bu temalar yüzünden, dakikalar içinde, doğduğum büyüdüğüm evden başlayıp, sırası ile yaşadığım tüm evleri gezmek zorunda kaldım zihnimde. Bu gezinti sırasında da bir şehri terk etmek, çocukluğu terk etmek, arkadaşlıkları terk etmek ve de yeni evlerde yeni birilerine dönüşmek gibi hislerin bendeki ev kavramını sürekli değiştirmiş olduğunu fark ettim. Sonra da en başa dönmeyi; insanı, ruhu, bedeni yeni baştan düşünmeyi istedim. Hani ışık camdan geçtiğinde cam renkliyse eğer, camın rengini de üzerine alarak gelir ya üstümüze, aynı onun gibiyiz biz de aslında. Bu dünya renkli bir camdan fazlası değil belki ve o nedenle de camın bir gün kırılacağını bilerek yaşamamız gerekiyor her anda. Dolayısıyla da ruhun sonsuzluğunu, aynı ışık gibi kendi kaynağından sürekli beslendiğini bilerek, bu renkli camdan neden geçmek istediğini bulması gerekiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aşkı Konuşanlar Konferansı’ndan bazı notlar:

    Festivalin son haftasında benim de konuşmacılarından biri olduğum konferansın açılışını Işık Hanım Mevlana’nın 7 öğüdünü okuyarak yaptı.

    Ardından konferans, o gün şans eseri İstanbul’da olduğu için bu festivale katılabilen Esin Çelebi Bayru’nun (Mevlana’nın 22’nci kuşak torunu) Mevlana’dan bir gazel okuyuşu ile devam etti. Sonrasında sahneye çıkan Mert Fırat aşkla evlenmiş bir anne babanın çocuğu olduğunu ve de ailesinde göç oluşunun zaman zaman kendisini göç yaşayan ailelerin gözünden “nereye tutunacağız, dile mi, eve mi, nereye tutunacağız?” sorusunu sormaya ittiğini, ancak günün sonunda insanların, insan topluluğuna duyduğumuz aşkın ev olduğuna inandığını söyledi. Mert Fırat’ın ardından sahneye çıkan Taylan Kümeli’nin ise benzer bir şekilde birbirine sırılsıklam aşık olmuş bir anneanne ve dedenin, anne ve babanın torunu, çocuğu olduğunu ve de “Genlerimde aşk var, gerçek aşkın bünyeye olan yararını biliyorum.” deyişi akıllarda kaldı. Kümeli’ye katılmamak mümkün değildi, bedenimiz en gerçek evimizdi ve tabi ki de onu olması gereken en iyi şekilde korumamız gerekirdi. Tabi işin içinde gerçek aşk da olursa mükemmeli yakalamış olurduk.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yazar Bahadır Kaleağası ise ev konusunu dünya, gezegen, dünya dışı ekseninden yani evrenler, galaksiler, gözümüzün göremediği en dış çemberden evimiz dediğimiz yere daha başka gözlerle bakmamızı sağlarken Bahar Akıncı ülkeler üzerinden giderek ülkelerin nasıl bir insanın evi olabildiğini, tek başına bir kadının yolculuğunu, farklı ülkeleri ev gibi benimseyebilmiş oluşunu, dünyanın tüm gidilmemiş topraklarına basma çabasını anlattı bize. Bana göre bu yaşamdaki geçici zamanların kalıcı izleri tamamen bunlardı, bu yaşamda en çok anı biriktirilen yerler de tam olarak buralardı..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu dünya renkli bir camdı ve cam bir gün kırılacaktı. Işık’sa yine olacak, yine olacaktı..

    Arbil Çelen Yuca sahneye çıkarken ise önceki konuşmacılardan farklı bir enerji vardı salonda. Işıklar söndü, müthiş bir sessizlik oldu ve 2 türkü ile başladı konuşma. Masallar anlattı Arbil. Sahnede sessizce yanan tütsüler bizi çaktırmadan mistik dünyalara bağladı. Kendi kökenini anlattıkça, utanılanları, unutulmuş sanılanları bizimle paylaştıkça da kalp kalbi daha da iyi anladı. “Hiçbiri ezberden değil anlattıklarımın..” diyerek üzerine bastıkça cümlelerinin Arbil, bu izlediğimiz performans daha da anlatısı bol, duygusu yoğun bir hale büründü.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Pelin Batu konuşmasında bir nevi “evsizlik evimdi benim” dedi. Babasının işi nedeni ile sürekli bir ülkeden bir ülkeye gittiği dönemleri bize filtresizce anlatırken köklenme ve aidiyet gibi duyguların, bu gel giti yaşayan insanların yaşamında neye dönüşmüş olduğunu hissedebilmemizi sağladı. Zamanla ev dediği yerin anne ve babası olduğuna karar verdiğini ancak onların vefatlarının ardından aynı ev kavramının kendisi için tamamen değiştiğini tüm samimiyetiyle anlattı. 

    Son konuşmacı olan 49 yıllık tiyatro sanatçısı Betül Arım konuşmasında yaptığı her şeyin önce kendisine sonra da karşısındakine iyi geleceğine inandığını, bu nedenle de “dışarıda hiçbir şey var” adını taşıyan, kendi yazıp yine kendi tek başına oynadığı oyunu ile kendine iyi gelenleri sanatseverler ile paylaşmaya çalıştığını, şifa dağıtma çabası içinde olduğunu anlattı. Halil Cibran’ın ‘Ermiş’, Prof. Mikhail Tombak’ın ‘150 yıl yaşayabilirsiniz’ isimli kitapları elinde, yarı performans yarı anlatılardan oluşan konuşmasında her yaşta taze ve enerjik olmanın yollarını bize aktarırken bir yandan da bize evin, insanın şifa bulduğu yer ve bu şifayı dağıttığı yer olduğunu yeniden hatırlattı. 

    Bu dünya renkli bir camdı ve cam bir gün kırılacaktı. Işık’sa yine olacak, yine olacaktı..

    Festivalin ardından..

    Festivalin son haftasında benim de yukarıda adı geçen konuşmacılarından biri olduğum Aşkı Konuşanlar Festivali’nde tanık olduğum tüm bu konuşmalar ise bana arayışların zamanla ev kavramını bir çok ülkeye, bir çok insana, zamana ve de mekana dönüştürürken bir yandan da kim olduğunu, neden bu dünyada olduğunu, ne yapman gerektiğini anlaman için sana binbir türlü şans tanıdığını yeniden teyit etmiş oldu. İşte o nedenle ev her yerde olmakla beraber şu an için tam olarak buradaydı, Dünyada, bir insan bedeninde, bu yaşamın gelip geçiciliğini bilerek yaşamakta ve anladıklarını, sana iyi gelenleri dinlemeye hazır olanlarla paylaşmaktaydı. 

    İşte bana göre bu festivalin kurucu küratörü sevgili Işık Gençoğlu bu festival ile övünse azdır. Çünkü “iyiler kazanacak” mottosu ile böylesine bir festivali uzun yıllardır aynı heves, aynı heyecan ve enerji ile gerçekleştiriyor olmak kolay iş değildir. Bu yıl için belki festival sona erdi ancak Mart ayı ile beraber Gençoğlu’nun ilham dolu bir diğer sergisi başlıyor. Michael Cunningham’ın Saatler romanından ilhamla 2017 yılından bu yana yılda 2 kez olmak üzere gerçekleştirilen ve 10x10 adını taşıyan sergi serisi, 10 farklı sanatçının 10 ayrı eseri ile serinin sonunda 100 sanatçının 1000 eseri ile sanatseverler ile buluşmayı hedefliyor. Serinin ilk sergisinden bu yana “herhangi bir hayat, diğerinden üstün değildir” temasını işleyen ve 2023 yılında “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yılına armağan” niteliğinde bu seriye ilişkin bir de kitap çıkarma hedefinde olan bu sergi, serinin 10’nuncu sergisi olacak.

    Bu dünya renkli bir camdı ve cam bir gün kırılacaktı. Işık’sa yine olacak, yine olacaktı..