hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bu dünyadaki son 15 dakikanızda ne yapardınız?

    22.06.2018 Cuma | 16:40Son Güncelleme:

    Beyoğlu Caddesi’ndeki Arter Sanat Galerisi’nde yaklaşık bir buçuk saatimi geçirdim. Çünkü dünyanın son günü, insansız dünya günleri, kıyamet sonrası sessizliğin doğal tepkisi, doğanın insandan arındırılmış basit halleri arasında gezinmek istedim. Sizinle aşağıda Küratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün üstlendiği, “Post-Apokaliptik Ütopyalar” video serisine ilişkin izlenimlerimi ve Ali Mahmut Demirel’in sürreel bir fantezi geliştirerek kıyamet sonrası bir geleceği düşlemeye iten senaryolarını paylaşıyorum. (Post-Apokaliptik, kıyamet sonrası devre verilen isimdir ve Demirel, ODTÜ Mimarlık mezunu olan bir mimardır. Bu sergi de kendisinin İstanbul’daki ilk kişisel sergisidir.) 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu dünyadaki son 15 dakikanızda ne yapardınız
    Bir deli bir kuyuya taş atar kırk akıllı çıkartamaz...

    İzlenimlerim - En üst kat, soldaki koridorun en sonundaki 3’lü ekran. 3 ayrı mevsimde gözlenmiş tek bir mekan. Fıstık yeşili bir bataklık. O bataklıkta duran bir kaya. O kayanın üzerinde duran sakin bir kurbağa. Kurbağanın dakikalar boyunca zamanı donduran hareketsizliği. Sonra beklenmedik bir anda sıçrayıp bataklığın içine giriyor kurbağa. Bulabilene aşkolsun. Yok oldu gitti kurbağa. Yanındaki ekranda kurbağa ile eş zamanlı başak tarlaları. Tarladaki başaklar rüzgarla beraber bir sağa bir sola salınıyor. ‘Dolgun başaklar gibi eğilen insanlar nerede şimdi?’ diyorsun kendi kendine. Hayatında seni eğebilen insanlar ile senin önünde saygı ile eğildiğin insanları düşünüyorsun. Hayatındaki tüm başakları teker teker düşünüyorsun. Derken kurbağa ve başaklar ile eşzamanlı kuru otlar üzerinde duran siyah bir böcek. Hareketsiz öylece duruyor. Anlamıyorsun. Uyuyor mu yoksa ölü mü? Ölü herhalde diyorsun. Ölmüş ki duruyor olduğu yerde. Ölmemiş olsa hareket ederdi. Ölürsen durursun ya hani bu hayatta. O hesap. Yoksa niye dursun? Hayvan ölü taklidi yapmaktan ne anlasın? İnsan mı bu? Birden bir ses. Gökgürültüsü gibi. Herşey başa sardı. Döngü tamam. Geç diyor sana sanatçı. Geç sonraki odaya.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Eser hakkında bilgi - Eserin adı ‘Kuyu’. Demirel’in, kişiliği ile en çok özdeşleşmiş olan işi olarak nitelendirdiği ve bir ‘video-haiku’ (Haiku, Japonya’da 16’ncı yüzyıl’dan beri kullanılan bir şiir türüdür.) olarak adlandırdığı eseri ismini Metin Erksan’ın Kuyu filminden ilham alıyor. Film direkt olarak dönemin feodal düzeni ve kadının toplumdaki yerini anlatıyor oluşuna karşın, burada filmin direkt değil metaforik alt metni kullanılıyor ve Demirel’in Post-Apokaliptik senaryosu ile arasında kuvvetli bir bağ kuruyor. (Film hakkında: Filmde erkeğin kadına olan sevgisinin zamanla bir sahiplenmeye dönüşmesi ve bu sahiplenmenin de var olan sevgiyi bir yıkıcılığa dönüştürmesi ve bunun sonucunda da kadının bu kişiyi öldürmek zorunda kalışı anlatılıyor. Kadın bu eylemin sonrasında toplum içerisindeki kendi yerini bulamadığı için kendi hayatına da son veriyor ve çok dramatik bir şekilde filmin sonu, hem erkek hem de kadının bir kuyu üzerinde can vermesi ile bitiyor. Demirel, benzer bir gidişatı insan - doğa ilişkisinde gözlemlediğini ve bir metafor içine bir metafor daha katarak, insanların her geçen gün aynı zamanda kendi kuyusunu da derin bir biçimde kazmakta olduğunun altını çiziyor.)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu video üçlemesinin müziği ise Berlin’de yaşayan genç bir müzisyene, Carlota Marquez’e ait. Eserde özellikle Marquez’in daha tarzı tam anlamıyla oturmamış olan bir müzisyen oluşunun doğa ile olan uyumunun avantajı kullanılmış. 


    Post-Apokaliptik Ütopyalar

    *** 

    Su akar yolunu bulur...

    İzlenimlerim - Sonraki oda. Bir su birikintisine düşen damlalar suyun üzerinde çemberler çiziyor. Spiral gibi çemberler. İç içe irili ufaklı çemberleri izlerken küçükken akşamüstü denizine attığın taşlar geliyor aklına. Sektirmeyi bir türlü beceremediğin o sekemeyen taşların denize girdikten sonra çizdiği çemberleri hatırlıyorsun. Onların aynısı gibi görünüyorlar bunlar. Birden ekran değişiyor. Çakıl taşları sığ ve berrak bir suyun içinde pırıl pırıl parlıyor. Sular kıpır kıpır. Su akar yolunu bulur mu dersin, ne dersin? O kıpırtıları gördükçe denizi en göbeğinden kıpırdatan şeyin peşine düşmeye başlıyorsun. İzbe, terkedilmiş, harap bitap düşmüş koskoca bir bina. Kaza geçirmiş, kemikleri etli derisini yırtıp dışarı fırlamış ve ölüme terkedilmiş bir beden gibi koca sütunların içinden fırlamış paslı demirleri görünce miden bir tuhaf oluyor. Damlaların başına dönüyorsun. Video bitiyor. Döngü tamam. Geç sonraki odaya.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Eser hakkında bilgi - Eserin adı ‘Fabrika’. Video eski bir araba fabrikasında çekiliyor. Demirel, bu mekanlar konusunda “İnsanların terk ettiği ve fonksiyonlarını yitirmiş mekanları, özgür mekanlar olarak tanımlıyorum” diyor ve terk edildikten sonra, bu yapıların yaşamlarını nasıl devam ettirdiklerini gözlemlediğini söylüyor. Terk eden mi yoksa terk edilen mi daha özgürdür sorgusunu ortalığa atıp gidiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    2018 yılına ait olan ‘Fabrika’ videosunun müziği ise Alman müzisyen TV Victor imzası taşıyor.

    Bu dünyadaki son 15 dakikanızda ne yapardınız

    ***

    Dalgalandım da duruldum...

    İzlenimlerim - Bir sonraki odacık. Gördüğün dev dalgalar tokat gibi patlıyor sanki suratına. Çamurlu bir akşam vakti. Tek tük bir iki kuş ortalıkta görünen. Sanki hala uçabildiğini göstermeye çalışıyor gibi arada havalanıp havalanıp gelip bir kenarda soluklanıyor. Derken tekrar dalgalanmaya başlıyor deniz. Hem de ne dalga! İçine mi girmek istersin yoksa girmeyip uzaktan izlemek mi? Yakınında olsan o dalganın ne istersin? O denizi düşünüyorsun şimdi. Videodaki deniz neresi bilmeye çalışırken, bildiğin tüm benzer denizler geliyor aklına. En son ne zaman denize girdiğinin peşine düşüyorsun bir yandan. Yaz başı, bir sahil kasabasını bekarlığının son günlerinde düşlemeye başlıyorsun. İnce uzun bacaklı bir yazlık ev beliriyor birden videoda. Gün batımında kuşlar doğası gereği çıplak ayak basıyor ıslak kumlarına. Senin gibi sonradan örtük değil, bastırıyor çıplaklığını doğaya. Ne güzel histir diyorsun, o kuşları izleyip. Çıplak ayak basmak ne güzeldir yaza. Dalgalar yeniden tokat gibi patlıyor. Bu video da bitiyor. Döngü tamam. Başa döndük.

    Eser hakkında bilgi - Eserin adı ‘İskele’. Demirel, eski bir eğlence mekanını bu dünyada olmayan bir şehir, bir ülke, bir kara parçası gibi gösteriyor videoda. “İnsan olarak bizim bu dünyadaki varlığımızın bir çelişki içerdiğini düşünüyorum. Sürreal bir bakış açısından benim kurguladığım senaryoda insanlığın geleceğine dair bir umut olmamasını istiyorum.” diyor ve insanın olmadığı bir geleceğin de olabileğini düşündürürken kibarca öğretiyor. Dünya nedir? İnsan nedir? Dünyanın son günü ne demektir? Sen bu senaryonun neresindesindir? Düşün dur şimdi.

    ‘İskele’nin müziği konusunda ise ambiant müziğin önemli temsilcilerinden Biosphere ile çalışılmış.

    Bu dünyadaki son 15 dakikanızda ne yapardınız

    ***

    Tüm bunlardan sonra ise.. Diyebileceğim şey şu. Hani kitaplarda, gündelik dilde çok sık rastlanılmadığı düşünülen bazı kelimelerin üzerine asteriks (*) koyarlar. Sonra da o asteriks’i sayfa bitmeden güzelce açıklarlar. Sanırım aynı o asteriks’ler gibiydi sergi. Sanki yaşamın içinde, bazı an ve olaylara, doğanın gizli bir takım yerlerine, belirli görünmez asteriks’ler konmuş da, o asteriks’lerin bol kelimeli ve cümleli paragrafları yerine burada videolar aracılığı ile görsel bir açıklama ile karşılaşılıyor. Yani kısaca “Post-Apokaliptik Ütopyalar” ile kendi aramda aynı o asteriks’li kelimelerle kurduğumuz türden bir ilişki kurdum ben. Anladım ve göz aşinalığım var artık ancak sorsanız kelimenin anlam derinliğini söyleyemem. Sen de bir kendin okusan iyi olur derim. Oku bence. Tahmin edemeyeceğin bir şey kazanırsın. 

    Sergi 15 Temmuz’a kadar Beyoğlu’ndaki Arter Sanat Galerisi’nde.