hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Contemporary İstanbul yeni sezona Tersane İstanbul’da başlıyor..

    04.10.2021 Pazartesi | 14:07Son Güncelleme:

    Geçtiğimiz Çarşamba günü, yarın (5 Ekim) başlayacak olan Contemporary İstanbul (CI)’un 16’ncı edisyonunun yapılacağı Tersane İstanbul’daki basın toplantısındaydım. Dışarıda gri bulutlar vardı, yağmur her geçen dakika daha da hızlanıyordu ve ben üzerimde sonbaharı taşıyan yağmur damlaları ile beraber Contemporary Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin konuşmasını dinliyordum...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ali Güreli, konuşmasında bu defa İstanbullu sanatseverlerin, Nişantaşı’nda değil de 19. Yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiş bir yapının zeminine basarak CI’u ziyaret edeceklerinden bahsedince ayaklarıma çevirdim gözlerimi. Taş bir binanın içerisindeydik. Binanın tavanında ahşap pencereler vardı ve sürekli devir daim eden hava dışarının havasını tümüyle içeri taşıyordu…

    Contemporary İstanbul yeni sezona Tersane İstanbul’da başlıyor..

    Ali Bey, Nişantaşı’nı CI olarak ilk gününden bu yana çok sevdiklerini, son 15 yıldır CI’un, İstanbullu sanatseverler ile buluşmasına Nişantaşı’nın ayrı bir tat kattığını dile getirirken bir yandan da önümüzdeki 15 yılı yani CI’un ikinci etabını şehrin yeni kültür sanat merkezi olmak için hazırlıklarına devam eden içinde bulunduğumuz Tersane İstanbul’da gerçekleştirmeyi planladıklarından bahsediyordu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kısacası Osmanlı öncesi ve Osmanlı İstanbul’unu tüm görkemiyle tam karşısına alan Tersane İstanbul, bundan sonrasa geçmişi bugüne bağladığı gibi bugünü de geleceğe bağlayacak önemli bir köprü vazifesi görecekti. Bu sayede de güncel ile klasiğin birleştiği bir yerde durarak bizler de çağdaş olmanın gücünü yeniden üzerimize alabilmiş olacaktık.

    Aynı vakti zamanında bugün Tersane İstanbul olarak bilinen yerin yani Haliç tersanelerinin Bizans ve Osmanlı döneminde etkin rol oynayışını hatırlayarak o gücü yeniden bu fuar sayesinde üzerimize alacak oluşumuz gibi..

    Bilenler mutlaka vardır.. Bu sene sanatseverleri ağırlayacak olan Camialtı ve Taşkızak Tersanelerini kapsayan bölgeye tarihte “Altın Boynuz” denirmiş ve bu bölge eski zamanlarda Haliç’in ihtişamının görünür olduğu yermiş. Bu sırada Güreli’nin söylediğine göre Venedik’ten sonra bir çağdaş sanat fuarı tarihi bir yapıda ilk kez gerçekleştirilecekmiş.

    Dolayısıyla yalnızca bu nedenlerden ötürü bile bu fuarın daha başlamadan “uluslararası bağlantısı oldukça kuvvetli, yankısı büyük bir fuar olacak” şeklinde nitelendiriliyor oluşu çok normal. Çünkü bu fuar, pandemi sonrasında gerçekleştirilecek olan ilk uluslarası fuar olacak. Ve de 9500 m2’lik kapalı ve 10.000 m2’lik açık alanda toplamda 57 galeri ve kurumu, sanatçıları, koleksiyonerleri, uluslarası basını ve de sanat severleri ağırlıyor olacak. Bu nedenle bu seneki fuarın sanat dünyasını heyecanlandırmaması mümkün değil.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu sırada basın toplantısında fuar alanında öne çıkan eserler ve sergilere ilişkin olarak şu bilgiler bizimle paylaşıldı:

    - 30 sanatçının büyük ölçekli iş ve heykellerinin yer aldığı “The Yard” adını taşıyan açık alan yerleştirmesi,
    - Rachel Hayes’in enstalasyonu,
    - sürdürebilirliğe dikkat çeken “Gelecek için Bayraklar” sergisi,
    - 100 yaşındaki heykelci: İlhan Koman Sergisi,
    - 15 kadın sanatçının yer aldığı Akrasia Sergisi,
    - Sıtkı Kösemen’in Dönüşümler Sergisi ile 1970’lerden başlayan siyah-beyaz Bodrum fotoğrafları,
    - Burhan Doğançay ile Ekrem Yalçındağ’ın eserlerinin birbirlerine dokunuşları sergisi,
    - 31’nci yaş gününü kutlayan Akbank Caz Festivali Kapsamında Tersane İstanbul’daki fuar alanında yapılacak olan caz konserleri.

    Belki bu bilgiler CI’a gidecek olanlara fuar alanında izleyecekleri rota konusunda yardımcı olabilir.

    Fuara katılacak olanlara ise bir not; bilet satışlarının mobilet üzerinden gerçekleştirileceği fuara, sanatseverler artık kapalı mekanlara girerken uyguladığımız ve fazlasıyla alışkın olduğumuz prosedürlere göre kabul edilecek. Yani katılımcılardan HES kodu istenecek ve de fuara katılabilmek için fotoğraflı kimlikler ile birlikte en az iki doz aşı yapılmış aşı kartı veya en geç 48 saat önce yapılmış negatif sonuçlu PCR testleri gösterilmesi beklenecek.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu arada son 15 yıldır olduğu gibi bu yıl da fuar yine Akbank sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Fuarın ilk günlerinde (5-6 Ekim) ise yine her zaman olduğu gibi ön izleme için, 7-10 Ekim tarihleri arasında da genel ziyaret için Tersane İstanbul kapıları sanatseverlere açık olacak.

    Pandeminin ağırlığının geçtiğimiz yıl ve aylara nazaran daha da azaldığı şu günlerde herkese ilaç gibi gelecek bu sanat fuarını gezecek olanlar, tarihe tanıklık etmiş böylesi önemli bir alanda eminim güzel bir deneyim yaşayacak..

    Cocoon’daki Terra Incognita’yı ziyaret etmeden şehre geri dönmeyin..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tersane İstanbul’daki CI’un 16’ncı edisyonuna ilişkin olan basın toplantısına katılmadan evvel Fişekhane’de bulunan Contemporary İstanbul Vakfı’nın sanat galerisi Cocoon’a uğradım. Burada, Yves Rocher Vakfı iş birliği ile gerçekleştirilen Terra Incognita / Keşfedilmemiş Topraklar adını taşıyan serginin Küratörü sevgili Ayça Okay ile sergiyi beraber gezme ve sergi üzerine sohbet etme fırsatım oldu.

    Contemporary İstanbul yeni sezona Tersane İstanbul’da başlıyor..

    Okay bana serginin girişinde yer alan Ozan Atalan’ın Monokrom adını taşıyan eserini anlatırken bu eserin özellikle sergiyi başlatan eser olmasını istediğini, çünkü Atalan’ın Kuzey ormanlarının katledilmesi ile birlikte oradaki biyolojik çeşitliliğin yok olması üzerine olan video’sunun aynı zamanda bize bizim son aylarda yaşadığımız gündemimizi de hatırlatmakta olduğunu söyledi.

    Sonrasında ise Fabio Lattanzi Antinori, Koray Tokdemir, Murat Germen, Nancy Atakan, Nasan Tur, Canan Tolon, Çağrı Saray, CANAN, Seydi Murat Koç ve Nohlab’in eserlerini yakından incelemeye başladık.

    Kimi eserin adı bile zihinde pek çok çağrışım yaratırken kiminin ele aldığı konu ve o konuyu işleme biçimi açıkçası bende farklı duygular yarattı. Örneğin Canan Tolon’un “Her şey çok yolunda” adını taşıyan ancak zihinde bu cümleye karşılık hemen doğa ve toprak adına “ama aslında değil !” karşılığını getiren, kendi gerçeğine sahip çıkamamayı hatırlatan eserinin bende bıraktığı tesir büyüktü.

    CANAN’ın daha önce Pera Müzesi’ndeki sergisinde gördüğüm iki eserini bu sergide görmek ise bende hikayesini daha önce CANAN’dan dinlemiş olduğum için ayrı bir mutluluk yarattı. Kadim zamanlardan bugüne gelen bazı hikayelerin içinde yer aldığı adem ile Havva hikayesini anlattığı cennet ve cennetteki ağaç tasvirinin olduğu eseri ise bu sergiyi görünenin ötesine, geçmişin sırları ile dolu bir dönemine bağlayan bir kapı olmuş bana göre.

    Diğer bir yandan ise bende en çok iz bırakan iki eserden biri Nancy Atakan’ın eseriydi. Sevgili Okay, Nancy Atakan’ın eserini bazı dileklerin, bazı anahtar kelimelerin üzerinde işli olduğu bir dilek ağacı gibi düşünerek serginin hemen girişine konumladığını ve bu eserin hemen ardından gelen Murat Germen’in “Kehanet” adını taşıyan eseri ile ayrı bir bağlantı kurduğunu anlattı bana. Ben ise havada asılı olan ince bir yorganı anımsatan bir örtünün üzerine işlenmiş farklı kelimelerin, sembollerin olduğu bu esere bakınca şunları gördüm..

    Contemporary İstanbul yeni sezona Tersane İstanbul’da başlıyor..

    Eserin sol üst yanında “Poor / er” ve “rich / er” yanyana işliydi. Sağ üst yanında ise “sickness” ve “health”. Sağ altında “do / us / part” yazıyordu. Sol alt yanında ise “love” “till” “death” kelimeleri yan yana duruyordu. Eserin tam ortasında ise bir aile fotoğrafı işliydi. Sonra tüm kelimeleri ve heceleri bir araya getirince bunun bir aile ağacı olduğunu gördüm. Aynı yabancı filmlerde olduğu gibi genç bir kadın ile genç bir adamın kilisede yaşamlarını birleştirmek için yan yana geldikleri an, onları karı koca ilan edecek olan rahibin onlara “zenginlikte, fakirlikte, hastalıkta, sağlıkta, ölüm sizi ayırana dek birbirinizi sevip sayacağınıza yemin ediyor musunuz?” deyişlerini duyar gibi oldum. Bence bu eser o nedenle günümüzün geçici aşklarına, bu dünyada her ne kadar ağaçlara ihtiyacımız varsa da köklü bir ağaç olabilmek için de doğru sevmeye ve sevilmeye, sadakate, güvene, her şeye rağmen birbirinin yanında dimdik ayakta durabilmeye, gerçek sevginin ve aşkın her şeyin üstesinden gelebileceğine inandıran, bu duygulara gönderme yapan oldukça önemli de bir eserdi. Zaten buna inanırsak, başta aşka ve sevgiye sonra da her şeyin her an bizimle değişebileceğine inanırsak ve hayatlarımızı da buna göre yaşarsak olmayacak şey yok bu hayatta. Biz her anlamda geçici değil kalıcı olmanın peşinde olursak o zaman dünya da kurtulur, ağaçlar da, kökler de biz de. Ve Nancy Atakan’ın da eserinde hatırlattığı gibi unutmamak da gerek, fakirsen daha fakirlik de var, zenginsen daha zenginlik de var, güzelsen daha güzeli de var. O yüzden güvenme sahip olduğun şeye, tutunma mala mülke güzelliğe, sen kalbi ruhu gör ona sımsıkı tutun yeter.

    Bu sırada Nohlab’ın eserini ise sergide yer alan 10 eserin ardından görmeniz gerekiyor. Sergi mekanının tam ortasında yer alan, siyah kadife perdelerin gizlediği bir oda içinde, iki yanı ayna bir yanı ise 4 dakikalık bir videonun döndüğü bir ekranın karşısında tek başınıza vakit geçirmeniz gerekiyor. Çünkü bu eserin, serginin başında gördüğünüz ilk 10 eserde hissettiklerinizi yeniden düşündürüp sizi topraklama gücü var. Bir nevi orman altındaki iletişimin hareketli halini dijital bir dille size gösteren bu videoyu ise video ile eşzamanlı akan bir müzikle beraber izliyorsunuz. Açıkçası ben videoyu üst üste izlediğim dakikalarda kendimi gidip ekranın önünde akan görüntüler ile beraber içimden gelen hareketleri yaparken buldum. Bir arkadaşıma da bu anın videosunu çekmesini istedim. İlginç olan sonradan izlediğimde videoda akan görüntüler ile benim içimden gelen hareketlerin kendiliğinden tuhaf bir biçimde paralel olduğuydu..

    Contemporary İstanbul yeni sezona Tersane İstanbul’da başlıyor..

    Kısacası Cocoon’daki sergiden güzel ayrıldım. Bir çok şeyi düşünmüş ve hissetmiş olarak, sessiz ancak dingin bir şekilde ayrıldım..

    Bu sırada serginin bulunduğu mekana henüz gelmemiş olanlar için bir bilgi, Fişekhane de aynı Tersane İstanbul gibi şu an İstanbul’un en değerli lokasyonlarından biri olarak tanımlanıyor. Çünkü Boğaz’ın girişinde bulunan Tarihi Yarımada ve Marmara Denizi’ne hakim bir konumda ve burada yer alan Cocoon ise Contemporary İstanbul Vakfı’nın ilk ve tek kalıcı sergi alanı.

    Bu sergi ise hayvan ve bitki türlerinin tükenişinin, iklimin hızlı değişiminin, kaynak tüketiminin sürdürülebilirlik seviyesinin dünyamızı altıncı büyük kitlesel yok oluşuna doğru adım adım sürüklediğini farklı bir yolla dile getiren bir sergi.
    Açıkçası ben Yves Rocher Vakfı’nın biyoçeşitliliği korumayı birincil görevi olarak tanımlayarak dünya çapında pek çok bilim adamı, yetiştirici, politik, sosyal ve çevreye duyarlı fotoğrafçıların biraraya gelerek Dünyayı yerel düzeyde değiştirmeyi seçen kadınlardan oluşan geniş bir paydaş topluluğuna sahip olduğunu bu sergi sayesinde öğrendim.

    Dolayısıyla Yves Rocher Vakfı’nın ekolojik denge ve sürdürülebilirliğe ilişkin bir farkındalık hareketine odaklanarak kendi vakıfları tarafından uzun yıllardır sürdürülen “Plant for Life / Yaşam için Ağaç Dikin” projesi kapsamında ağaç metaforunu merkeze alan bu sergiyi hazır buralara gelmişken kaçırmayın demek istedim.

    Yves Rocher Vakfı’nın CI Vakfı ile beraber gerçekleştirdikleri güncel sanat ortamından farklı disiplinlerdeki 11 sanatçının eserlerinin yer aldığı bu önemli sergiyi 30 Kasım’a kadar Fişekhane’de ziyaret edebilirsiniz.