hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    ‘Dünyası aynı kalsın diye gerçekleri öğrenmekten kaçanlar’dan mısınız?

    21.04.2022 Perşembe | 12:02Son Güncelleme:

    “Geçenlerde düşüncemi daha da derinleştiren zihin yolculukları içerisindeyken, duygu aktarımları ve ruh arayışları üzerine düşündüren birkaç yeni film izledim.” cümlesiyle başlamıştım bir önceki yazıma ve sonrasında da “The Adam Project” filminin bendeki yansımasını anlatmıştım size. Bu hafta da kaldığım yerden devam ediyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İzlediğim filmlerden bir diğeri, başrollerini Halle Berry ile Patrick Joseph’in paylaştığı “Moon Fall” adlı filmiydi. Bir nevi ayın içine yolculuk yapmanızı sağlayan bu filmde, bugüne kadar belki de hiç düşünmemiş olabileceğiniz bir şekilde ‘ayın karanlık yüzü’ ile gerçekten karşılaşırken, diğer bir yandan da devletlerin, ülkelerin, uzayla, dünyayla, gelecek ile ilgili bir çok bilgiye sahip olduğu ancak siz henüz bu bilgilere hazır olmayacağınız anlayışı ile sizinle paylaşmadıkları konusuyla yeniden yüzleşiyordunuz.

    ‘Dünyası aynı kalsın diye gerçekleri öğrenmekten kaçanlar’dan mısınız

    Ben açıkçası filmi farklı bir bakış açısından değerlendirdim. Örneğin bu film sayesinde ayın yalnızca bildiğimiz şekli ile ay olmayabileceğini, aslında bir zamanlar bu dünyada yaşamış olan büyük büyük atalarımızdan kalma, içinde çok gelişmiş bir teknolojinin, uzay araçlarının, yapay zekadan oluşan bir tesisin olabileceğini görüyorsunuz. Dolayısıyla da bu filmin bir ölçüde insanlığa, dünya geçmişinin bugüne kadar hiç araştırıp öğrenme peşine düşmediği bir bölümü ile ilgili gizliden hatırlatılma yapıldığını düşünebiliyorsunuz. Kısacası Dünya, uzay, yakın gelecek, geçti sanılan geçmiş, kadim bilgiler, dünyanın belli merkezlerinde saklanan eski semboller, ezoterik öğretiler, sırlar, insanlığın kökeni, eski medeniyetlerden günümüze kalanlar gibi konularda bugüne kadar normal bir insandan daha meraklı olan ve de çeşitli kaynaklardan bu bilgileri zaten okumuş olanların filmden çıkardığı mesaj çok farklı oluyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ‘Dünyası aynı kalsın diye gerçekleri öğrenmekten kaçanlar’dan mısınız

    Bu nedenle de bu filmde, bir yandan 2 NASA astronotu ile teorisi doğru çıkan bir komplo teorisyeninin, dünyayı kurtarmak için aya gidişini izlerken diğer bir yandan da dönemin artık “aya ayak basma dönemi değil de, ayın içine seyahat etme dönemi” olduğunu görmeye başlıyorsunuz. Filmden ilhamla da düşünmek size kalıyor. Kendinizi bildiniz bileli öyle olduğuna inandığınız, doğru olduğundan adınız kadar emin olduğunuz - insanlığa ve de dünyamıza dair olan - bilgiler acaba gerçekte de sizin inandığınız, bildiğiniz gibi miydiler? Sizce doğrusu hangisi olabilir? Bugüne kadar size anlatılanları, öğretilenleri olduğu gibi kabul edip yaşayıp gitmek mi yoksa birilerinin bir gün “size anlatılanların hepsi aslında sizin kabul edebileceğiniz şekilde değiştirilmiş, eksik anlatılmıştı” dediği zaman buna öncesinde hazırlıklı olmak mı? Sahi ne düşünürdünüz, hayal kırıklığına uğrar, dünya başınıza mı yıkılırdı yoksa “ben gerçeklerle baş edebilirim” diyerek yeni bilgilerle kendinizi hızlıca güncelleyebilir miydiniz?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Herkes kendine göre filmle ilgili tabii ki de farklı bir okuma yapabilir ancak bana göre film aslında bize “dünyanızın aynı kalması uğruna gerçekleri öğrenmekten kaçar mıydınız?” sorgulamasını kişisel olarak yaptırabilen de bir film. Ama bunu sadece dünya ve insanlık konusu üzerinden söylemiyorum. Kendi hayatınız, kişisel seçimleriniz, size doğru ve yanlış gelenlerin ayrımına varmış olarak yapmanız gerektiğini bildiğiniz halde yap(a)madıklarınız üzerinden de söylüyorum. O nedenle filmden çıkardığınız yorum size kalıyor. Bu filmde gördüğünüz gibi devletlerin, ülkelerin “dünyada panik çıkar” diyerek bazı önemli bilgileri insanlıktan saklamaları aslında gerçekten de doğru mu?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Stargate, Independence Day, Godzilla, The Thirteenth Floor, The Day After Tomorrow, MÖ 10.000 ve 2012 gibi ünlü filmlerin kimisinde yönetmen, kimisinde senarist, kimisinde ise yapımcı koltuğunda gördüğümüz Roland Emmerich tarafından yazılan ve yönetilen, 140 milyon dolardan fazla bir bütçe ile şimdiye kadar ki en pahalı bağımsız filmlerden biri olarak tanımlanan “Moon Fall” kısacası bende, Emmerich’in içinde adı geçen ve izlemiş olduğum tüm filmleri üzerinden bir değerlendirme yapabildiğim için bana göre bu liste içerisinde bazı önemli bilgileri güncelleyen bir film.

    O nedenle ben tüm izlenimlerin ötesinde bu gibi filmlerin insana kendi düşünce yapısı ile ilgili eksik olan yerleri gösterirken, bir yandan da yakın bir zamanda olabilecek olanları daha geniş bir perspektiften düşünme fırsatı tanıdığını düşünüyorum. Çünkü katman katman bilgi var. Bazen saçma dediğiniz bir şey, bu konuda yeterli bilgiye sahip olduğunuzda bir ipucu olarak ortaya çıkabiliyor ve de bir aydınlanma yaşamanıza neden olabiliyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Moon Fall”un ardından izlediğim diğer bir film ise çocukluğumda çok severek izlediğim “Ghostbusters: Afterlife” filmiydi. Özellikle bu Ghostbusters (Hayalet Avcıları) filmi bana göre ölüme, ölenlerin dünyada kalanlar ile bağlantıya geçişine ve de ölü olduğunu sandığımız insanların bulundukları yerden bize yardımcı olabileceklerine farklı pencereden bakmamızı sağlayan bir filmdi. Olayların her zaman bir sebep ile gerçekleşmekte oluşunu, o an için olmakta olan olaylar kötü gibi görünüyor olsalar dahi, gerçekte bambaşka amaçlar taşıdığını, derinlerde hikayenin bambaşka dinamiklere sahip olduğunu bize yeniden hatırlatıyordu.

    ‘Dünyası aynı kalsın diye gerçekleri öğrenmekten kaçanlar’dan mısınız

    Özellikle 90’lı yıllarda çevrilen filmlerde 30’lu 40’lı yaşlarındaki hallerini çok iyi hatırladığımız Ghostbusters filminin karakterlerinin (Bill Murray, Dan Aykroyd, Harold Ramis, Ernie Hudson) 30 yıl sonraki hallerini aynı kıyafetler içinde görmek oldukça keyifliydi. Artık dede yaşına gelmiş, torunları olan bir hayalet avcısının ölümünün ardından hiç tanışmadığı torunu ile bir hayalet olarak kurduğu iletişimi ise size ölümün, istenildiğinde ölüm ile yaşam arasında bir bağlantının bir şekilde kurulabileceğini çok güzel bir yerden düşündürüyordu. Yani saf bir niyetle, insanlığın yararı için bir yardım gerekiyorsa, tüm imkansızlıklara rağmen destek mutlaka geliyordu.

    ‘Dünyası aynı kalsın diye gerçekleri öğrenmekten kaçanlar’dan mısınız

    Kısacası film size, bir nevi dedenin başladığı işi torunun bitireceğini yeniden hatırlatırken, bu yaşamda aileniz ve de aile geçmişinizden de sorumlu olduğunuzu yeniden görmenizi sağlıyor. Mühim olan fizik dünyada bağlantı kopuk da olsa genlerde asla kopuk olamayacağını bilmekte. Sen de o kandan, o candan, o zihinden, o hikayeden, o geçmişten geliyorsun. Hepsi DNA’nda kayıtlı, yaşam sana oralardan, onlardan geçerek gelmiş. Sana nasıl ulaşmasın ki?

    Dolayısıyla bu film bana göre geçmişi temize çekebilmemiz için önce o geçmişle yüzleşebilmemiz gerektiğinin çok güzel altını çizen bir film. Çünkü yarına en kolay, en hızlı, en gerçek ve de hafif devam edebilmemizin yolu tam olarak buradan geçiyor aslında. Vazgeçebilmekten (vazgeçemediklerimizden), bırakabilmekten (bir türlü bırakamadıklarımızdan) ve de kabul etmekten (kabul etmesi en zor olanlardan). İşte o zaman biz olmaktan öte, sınırların çok çok üzerinde bir bize dönüşebiliyoruz. Huzur orada, sevgi orada, mutluluk ve güven orada. Tüm önümüzü tıkayan o duyguların hemen arkasında.