hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    İnsan, okuduğu kitaplarda genelde kendini anlatan cümlelerin altını çizer..

    11.06.2018 Pazartesi | 16:17Son Güncelleme:

    Kaldırım taşları arasına sıkışmış minyatür ağaçlar, plastik süs bitkilerine dönüşmüş çiçekler, ormanlar ve metropol hayatı içindeki mekanikleşmenin ortasında tek başına kalakalmış yeşil’siz insancıklar.. Günün her saati sorgusuz sualsiz, taşkın bir nehir gibi akan bir bilincin yanında ne yapacağını bilemeyen sürekli sevgi pompalamaya çalışan, çalışkan kalpler ve içi boş ilişkiler.. İç ve dış aritmetiği.. Hem evde hem kendinde iç ve dış aldım verdimleri.. Ötekileştirme halet-i ruhiyesinin getirdiği ağırlıklar, sokak güvenlik refleksleri, korku, panik ve önlemez gerilimler.. ‘Tüketim toplumu’, ’kentsel dönüşüm’ toplumunu döver mi eğretilemesi.. Erkek egemen dünya nedendir, içindeki kadın temsili neden bu denli fakirdir, kadının toplum ile kültür arasındaki sembolizmini kim çizmektedir?.. Betonarme yapılar arasına sıkışıp kalmış, naif sapkınlıklar nereden gelmektedir?.. Hafızasını kaybetmekte olan bir topluma hafıza nakli gerekip gerekmemekte midir?.. Üretimin son aşamasında olan ‘anonim bellek’ ve bu belleğin çarpıp morarttığı etlerimiz ne zaman iyileşebilecektir?..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İnsan, okuduğu kitaplarda genelde kendini anlatan cümlelerin altını çizer..

    Çağrışımlar.. Çağrışımlar.. Çağrışımlar.. Bir serginin zihin aritmetiğimde yarattığı tüm bu çağrışımlar sonrası içinde olduğumuz dünya düzeninde, insanlık ve insanlığın savaşmakta olduğu adı ‘kötülük’ olan türlü türlü şeyi farklı açılardan düşünmek - her ne kadar düşündüklerim beni sarssa da - iyi geldi.

    Çünkü, her gün oramıza buramıza dokunduğu halde ‘canım acımadı ki !’ kıvamında bir çocuksu refleks ile görmezden geldiğimiz, pek çok tanıdık kurguyu bir tokat gibi insanın yüzüne çarpan oldukça iyi fikirlerden oluşmuş bir çağdaş sanat sergisiydi Ankara Cermodern’de 41 sanatçının çağdaş eserlerinden oluşmuş “Mekan Atölye” sergisi. Açıkçası eserlerin pek çoğu ile yakın ilişki kurup, bolca cümle sarfedebilirdim ancak bir noktada sınırlandırılmam gerektiği için yalnızca 3 sanatçının eserlerinin bende uyandırdığı çağrışımlara yer vermek istedim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    O üç eser..

    Serdar Acar - Yalnızlık Üzerine (On Loneliness)

    Acar,  onlarca minik alçı heykelcikten meydana gelmiş olan eserini kişisel deneyimler ve güncel olaylardan yola çıkarak ürettiğinden bahsetmiş ve eseri için “..günümüzde ‘mümkün’ kılınan var olma biçimleri üzerine..” gibi bir cümle kurmuş. Ben sanırım bu cümlenin biraz ilerisine gitmek için eserle oyun oynamak istedim ve yan yana asker gibi dizilmiş onlarca minik alçı döküm heykelciğin yanına bir yaklaşıp bir uzaklaştım. Böylece detayı da gördüm (yani detaya inildiği takdirde görülmesi isteneni) büyük resmi de (yani mevzu her ne ise kutudan dışarı çık herşeye yeniden bak denileni). Ve bu git geller sonucunda şöyle bir şeye vardım. Bizler bu yaşamda, her yaşta ve her unutulmaz olayda, aslında kendimizi de eşzamanlı olarak bir yerlere kopyalıyoruz. Bu kopyalama hali de o anları unutulmaz kılıyor. Sonra, o anları zihnimizde hayali bir biçimde diğer tüm anlardan ayrıştırıyor ve aynı burda Acar’ın yaptığı gibi, bir kütüphaneye dizer gibi yan yana diziyoruz. Sonra geçmişe baktığımızda, aynı fotoğraflardaki insanların da asla fotoğrafın çekildiği andaki halinde kalamayacağı gibi, bizim o an içinde olmadığımız ancak bir zamanlar olduğumuz bir halimizi yeniden görmüş oluyoruz. Bunlar zaman içinde, içi ruhsuz heykelcikler gibi olmaya başlıyor. Çünkü yaşanmış ve artık tüketilmiş oluyorlar. Kullanıldıktan sonra bir kenara bırakılmış olan bu donuk hallerimiz de bizim karşımıza, bir kenara biriktirmiş olduğumuz benliklerimiz olarak çıkıyor. Yani Serdar Acar’ın sayısız alçı döküm heykelcikleri, insanın yaşam içindeki yalnızlıklarını derinlemesine bir biçimde hissettirebiliyor. Hatta hissetmeyi de geçtim, sanırım insanın, bu dünyada yaşadığı her deneyimi gerçekte yalnız başına deneyimlediğini yeniden hatırlatıyor ve her olayın, aslında insanın kendi yalnızlığının bir başka versiyonu ile karşılaşma sürecinden ibaret olduğunu tekrar önümüze getiriyor. Yani sen, bir başka benden başka bir şey değilsin ki aslında.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İnsan, okuduğu kitaplarda genelde kendini anlatan cümlelerin altını çizer..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mert Acar - Oyuk Yerleştirme (Hollow Installation)

    İnsan vakit harcadığı şeyler üzerinde daha çok düşünür ya hani. Çünkü o şey, düşündürüyordur ki vakit harcatıyordur ya hani. Aynı öyle, insan, bir sanatçının eseri ile karşı karşıya geldiğinde, eğer ki o eser için vakit harcıyorsa - ve vakit harcamak istiyorsa - o zaman sanatçının eseri meydana getiren fikri ile tuhaf bir yarışa giriyor. Eserin karşısına geçince, birden eserin vereceği duyguya karşı bir iştah gerçekleşiyor ve insan şöyle diyor. Şu an benim yaşadığım bu duyguları, benden önce biri düşündü, yaşadı ve başkaları da yaşasın diye bunu yarattı. Ve ben şu an yaşıyorum. O zaman ben kaçıncı başkasıyım? Bu duyguya geç kaldım ! Eser bende sanırım bu tip bir bilinç akışı yarattı. Eser ne derseniz.. Mert Acar, yağmurdan hemen sonra çekilmiş, sol kaldırımında bir billboard olan, hiçbir arabanın geçmediği bomboş bir yolun, siyah beyaz büyükçe bir fotoğrafını sergi mekanının tam orta yerine koymuş. Bu fotoğrafın içindeki billboard’u da - sanki maket bıçağını kullanarak basitçe çıkarır gibi - oyup çıkarmış. Dolayısıyla bu manzara karşısına geçince ne yapıyorsunuz? O resmin arkasına geçip, o oyuk yerden kafanızı çıkarıyorsunuz ve farkında olmadan bir billboard reklamı oluveriyorsunuz. Bu insanda ne tip duygular uyandırıyor derseniz.. İçinizde eskiden beridir hep taşıdığınız o ‘şöhret’ / ‘celebrity’ ruhunu açığa çıkarıyor derim. Yani iyi hissettiren hatta iyiden öte ‘bir şey’mişsiniz gibi hissettiren, yarı gerçek kılıklı bir duygu bırakıyor. O duygu yoğunluğunun içinde de haliyle düşünmeden (bir ‘şöhret’ / ‘celebrity’ gibi) kameralara poz veriyorsunuz ve böylece de bir sanat eserinin, milyon tane farklı kopyasının oluşmasına vesile olmuş oluyorsunuz. Aynı bir emoji’nin her whatsapp mesajında kullanılıyor oluşunun bir yerden sonra ilk versiyondan bağımsız ve sayılamaz bir hale gelişi gibi bir durum bu. Mert Acar, yapmış olduğu bu fotoğraf enstalasyonu hakkında bir dolu güzel cümle kurmuş ancak ben burada yalnızca işime gelen bir cümlesini paylaşmak istiyorum. “... Oyuk yerleştirmesi ön plandaki yanılsamanın ardına geçmek için bir alternatif önerir..” Ve üstüne de kendi yorumumu yazıyorum. Bence Acar, Andy Warhol’un 15 dakikalık şöhretini modernize ederek elle tutulur gözle görülür bir hale getirmiş ve büyük resmin içinde ‘şöhret’ / ‘celebrity’ olma ihtimalinin insanda nasıl bir duygu yaratacağını ortaya çıkartmış. Sonuçta da oyuk bir billboard ile dünya üzerinde sınırsız olasılığın her saniye ve her hareketle gerçekleşmekte ve değişmekte olduğunu gösterebilmiş. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İnsan, okuduğu kitaplarda genelde kendini anlatan cümlelerin altını çizer..

    Irene Zundel - Kesintisiz Mutasyon ( Continuous Mutation)

    Irene Zundel 1958 doğumlu, Meksikalı bir sanatçı. Eseri, bu yaşam içerisinde görünürde olan hiçbir şeyin tek bir açısı olmadığını ve her an herşeyin değişim ve dönüşüm geçirmekte olduğunu anlatan bir eser. Genel hatları itibariyle de - bu arada Zundel’in tüm eserlerinde aynı sorgu var - neyin gerçek olup olmadığından öte, algının gerçekte ne olduğu ve bakılan yer ile bakılan yerde görülen şeyin, gerçekle nasıl bir bağı olduğunu gösteriyor. Sonuçta eser üzerine benden çıkan cümle de sanırım şöyle bir şey oluyor. 3 boyutlu bir dünya içerisinde yaşadığımızın ne demek olduğunu tam bil(e)memekle beraber, bir de üstüne içinde olduğumuz yaşamı farklı açılardan gördüğümüz halde ısrarla aynı şeyi gördüğümüz konusunda inat ettiğimiz için acı çekiyoruz. Yani biz tuhaftır ki bu hayatta acı çekmemek için kendi içimizde acı çekiyoruz.

    İnsan, okuduğu kitaplarda genelde kendini anlatan cümlelerin altını çizer..

    Yazının ana fikri çağrışımlar, bana göre içinde bulunduğumuz tüm boyutlar içerisinde sınırsız sayıda olasılığa sahip olduğumuzun bir göstergesi. Hiç bir zaman tek bir doğrunun olmadığı gibi asıl anlam da görünende değil görünenin ötesinde oluyor her zaman.

    Cermodern deki ‘Mekan Atölye’ sergisi 29 Temmuz’a kadar Ankara’da. Vakit kaybetmeden gidiniz..