hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    İstemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma.

    04.11.2021 Perşembe | 14:45Son Güncelleme:

    Pek severim haftanın ve ayın ilk günlerinin birbirine kendiliğinden denk gelişini. Bana farklı zamanlarda verilmiş olan iki siparişin aynı anda masaya getirilişini anımsatır. O nedenle de böyle haftaları daha bir dikkatli yaşarım. Daha derinden hisseder, daha açık bir zihinle anlamaya çalışırım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sizi bilmem ama Ekim benim için dışarıda suskun içeride ise pek bir konuşkan geçti. Derin düşündüm, gizli izledim, iyi eledim. İstemediğim şeyden saniyede vazgeçebileceğimi kendime yeri geldiğinde yeniden gösterdim.
    Öyle olunca da yeniden anladım.
    Susmayı bilince konuştukları susturucu oluyor insanın.
    Yorulmuyor, yormuyor.
    Her güneşle de doğup batmıyor.
    Akışa karşı durmayınca da zaman doğru akıyor. Yaşam ve insan başka türlü hizalanıyor.
    Çünkü o zaman insan, olmayan şeyde ısrar etmiyor, herkese kendini anlatmak için gereksiz çaba sarfetmiyor. Onun yerine doğru yerde doğru insanlarla olmaya çalışıyor ve gerisini de bırakıyor.
    Bana göre süreci anlamak bu demek. Anlamaya çalışmak bu demek. Yapmak zorunda olduğunu bildiğin ancak o an yapamayacağın bir şeye gereğinden fazla üzülmemek demek.
    Kısacası “istemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma. Bırak aksın.” diyebilmek demek.

    İstemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma.

    ***

    Geçtiğimiz hafta ben bu düşünceler içerisindeyken Alexandros Moudiotis adındaki Yunan bir sanatçı ile tanıştım. Hem de nerede biliyor musunuz? Kendi evimin salonunda. Çok çok eski bir sanatçı dostumun vasıtasıyla. Program planlı değilse doğru programdır ya hani, öyle oldu o gece de, o yüzden de lezzetinden yenmedi.

    Selanik’te doğmuş büyümüş ancak hayatının bu döneminde Londra’da yaşayan bir heykeltraş, ressam ve sanatçı Alex. Sanata başlaması ise çocukların hayata olan ‘çocuksu’ tabir edilen masum bakışı sayesinde olmuş. Çocukların sakınmadan söyleyebildiği duyguları, çekinmeden verebildiği tepkileri ve doyasıya yaşayabildikleri sevinçleri, üzüntüleri görerek buradaki filtresizliğin peşine düşmüş. Büyüdükçe ulaşılan, başlarda pek bir afili olan ancak zamanla insanı kendinden soğutan süslü maskelerin ardına saklanan gerçeğin peşine düşmüş. Bu yol da onu aileye götürmüş. Yani diyeceğim o ki yeniden aileye dönmüş. Anne baba evine gidip, evde pişen yemeğin, çocukluğunu büyüten toprağın içine girmiş. Kimim ben demiş. Yaşam nereden geliyor demiş. Sonra da bu sorulara dair olan tüm hislerini sanatı ile ifade etmeye başlamış.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tabi bu noktada bir ilkokul öğretmeni oluşunun ve de 3,5 senedir Londra’da bir eğitimci olarak hayatını kazanışının Alex’in sanatına olan katkısı çok büyük. Çünkü ister istemez Alex’in hayatı bir yandan normal seyrinde ilerlerken, bir yandan da çevresini saran sihirli dünyaların varlığına tüm kalpleriyle inanan çocukların dünyası ile birleşmeye başlamış. Alex’in Yunanistan’da 2018 yılında açtığı “Childlike” adını taşıyan ilk sergisi ise uluslararası alanda kendi sanatının dünyaya açılan ilk kapısı olmuş ve de çocuk figürlerinin merkezde olduğu, özgürlük, masumiyet, mutluluk ve de insan olma gibi temaları ele aldığı bu sergisi sayesinde Alex, sanat dünyasında kendisini doğru ifade etmeye başlamış.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İstemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma.

    Bugün o nedenle Yunanistan’dan Londra’ya uzanan yolculuğunda karşısına çıkan müzisyenler, sanatçılar, doktorlar, şairler ona başka başka ilhamlar verebiliyor. Çünkü Alex benim de en çok savunduğum şeyi yaparak, birbirinden farklı gibi görünen sahip olduğu tüm dünyaları birbirine altın ipliklerle bağlıyor. Önce heykel ve resmi bir araya getirerek kendine özgü yeni bir tarz yaratıyor. Sonra da Türk ve Yunan kültürlerini birleştirerek yaşamını geçirdiği Londra’da aynı eserlerinde yaptığı gibi birbirinden farklı gibi görünen toplumları birbirine bağlamanın peşine düşüyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugün belki de o nedenle Yunanistan’ın ardından geçtiğimiz Mayıs ayında Londra’daki ilk sergisini gerçekleştirdiğinde sanat dünyasının dikkatini çekti Alex. Çünkü Chrom.art galerisinde gerçekleştirdiği bu sergide heykel ve tuvalin birleştiği 3 boyutlu eserlerin yanı sıra normal iki boyutlu resim çalışmalarını Londra’lı sanatseverlerle tanıştırınca bu eserler sadece Londra’da sergilenmekle kalmayıp bunun yanısıra dünyanın önde gelen galerilerinden Saatchi Galeri tarafından temsil edilmeye başlanmış.

    Şimdi konuyu yeniden yemek masasına getirirsem Alex, bana yukarıdaki hikayesini anlattığı sıralarda tam olarak bugünlerde “ruhun uyanışı” olarak tabir edilen bir dönemi yaşamakta olduğunu söyleyince ona “o nedenle çocuklar sanatının merkezinde yer alıyor, ilhamı oradan alıyorsun” dedim. “Çünkü o çocukların dünyasında yalan barınmaz. Dolayısıyla sen de sanatın sayesinde yalanı ne kendinde ne de çevrende barındırmak istemiyorsun. O nedenle ruhun bir uyanış yaşıyor çünkü farkındalığın gelişiyor. Bu farkındalıkla beraber de dışarıdan ne kadar başarılı, güçlü, herkesin parmakla gösterdiği bir kişi olursan ol, içerideki ile dışarıdaki birbirini tutmuyorsa eğer, hayatın sırlarla, yalanlarla doluysa o zaman kim olduğunun hiçbir önemi olmadığını yeniden hem kendine hem de çevrene teyit etmiş oluyorsun. Kendi gerçeğini duyduğunu, onu dışarıya cesur bir biçimde çıkardığını biz böyle görüyoruz. Sen bunu yapabiliyorsun ve çevrendeki insanlar da senin gibi yapsın istiyorsun. İşte o nedenle bu bir ilhamdır. Çünkü kendi yapamadığın bir şeyi başkasına yap diyemezsin. İnandırıcı olamazsın. Ancak sen çözmüşsen, işte o zaman çöz diyebilirsin. İnandırıcı olursun.” dedim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İstemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma.

    Bilirsiniz, biz insanlar bu yaşamda tanıştığımız hangi insanın hangi sözünün kendimizde kalacağını bilemediğimiz gibi, hangi insanı hangi saç ve kıyafeti ile anımsayacağımızı da çoğu zaman bilemeyiz. Ancak hayatta bazı kesişme anları vardır ki - aynı yazının başında anlattığım gibi - tanıştığınız an ile o kişiyi anımsayacağınız an tümüyle birbiriyle senkronize olur. İşte o gece benim Alex’le tanışmam böyle oldu.

    Bu arada bu sihirli buluşmaya aracılık eden kişi ise benim Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü’nde yüksek lisansımı yaptığım günlerde tanıdığım, tanır tanımaz da çok sevdiğim Onur Uz sayesinde oldu. Onur, Warwick Üniversitesi’nden başarı bursu kazanarak İngiltere’ye ilk gittiği günlerde onunla geleceğe dair pek çok farklı hayalden konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bugün ise bu gidişin üzerinden 7 sene geçmiş ve de Onur İngiltere’de kalmaya artık karar vermişken, artık bambaşka hayaller konuşuyoruz. Bir yandan gazetecilik yaparken bir yandan da müzisyen kimliğini devam ettiriyor bugün Onur.

    İstemiyorsan zorlama, istiyorsan da zor olma.

    Bunu yaparken de özellikle Doğu Londra’nın okkült etkinliklerinden biri olan Babel Art House'daki Babel Open Mic’ın (Açık mikrofon konseptinde önceden seçilmiş sanatçıların aralıklarla sahne aldığı müzik, tiyatro, dans ve daha bir çok sahne sanatının birleştiği bir platform) organizatörlüğünü ve aynı zamanda da sunuculuğunu üstleniyor. Her ayın ilk ve üçüncü Perşembesi piyano başında etkinliğin ilk ve son sanatçısı olarak geceyi yönetiyor. Bana göre İngiltere’de yaşayan bir Türk için bu sanat oluşumu son derece gurur verici bir tablo. Bir gün Londra’ya yolunuz düşerse ve bir akşamınızı farklı bir müzik deneyimi ile sonlandırmak isterseniz Babel Art House bu nedenle aklınızda olsun. Çünkü Onur, Babel Open Mic’de bazı gecelerde kendi seçtiği müzisyen, şair, tiyatrocu ve bilimum performans sanatçıları ile geceyi resmen bir şova dönüştürüyor.

    Uzun lafın kısası bugün size anlattığım bu iki sanatçı da kendi doğup büyüdükleri topraklardan her ne kadar uzak olsalar dahi, “Ben ruhum için sanat yapıyorum.” demekten vazgeçmiyor. Kendi toprağında olup da yerim dar yapamam diyenlere ilham olsunlar.