hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında değildirler...

    18.04.2018 Çarşamba | 11:41Son Güncelleme:

    Kelimelerinin bu tip cümleleri kuruş biçimi, o cümlenin altında yatan derinliğini, insanın yüzüne öyle bir çarpar ki, insan durup dururken aynı o balıkların kıyıya vuruşu gibi, yüzüne kuyu suyu çarpmış gibi hisseder. Dolayısıyla da bir anda hissizleşir.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çünkü etrafta olan bir takım şeyler sizin her geçen saniye biraz daha hissizleşmenizi ister. Hissederken hissedemiyor olmanızı ister ki sıradanlaşın. Sıradanlaşın ki siz de televizyonun uzaktan kumandası gibi olun. Basit olun. Bir tuşla açılın bir tuşla kapanın. Kırmızı bir kapama açma tuşundan başka bir espriniz olmasın. Satırlardan dışarı taşmayın. Kendinizden dışarı ise hiç taşmayın. Geri durun. Etrafınızı saran görünmez silahlardan haberiniz olmasın. Zaten nereden bileceksiniz ki etrafınızda görünmez silahlar olduğunu?

    Neden?

    Biz söylemesek nereden haberiniz olacak? Susun, aman ses çıkarmayın. Biz kimiz onu da sormayın. Nasıl yaşadınızsa bugüne kadar aynı öyle yaşayın gidin. Ne olacak? Bir şey mi olacak? Boynunuzdaki görünmez tasmanın boynunuzu sıktığı konusuna da aman takılmayın. Tasma da neymiş? Sizi kim (hangi uyaranlar) yönetiyor orayı hiç kurcalamayın. Uyanmayın cancağzım. Dedik ya bir kere basit olun. İsyan bayrağı çekmeyin.

    Oturun oturduğunuz yerde, kendi oyun bahçenizde oynayın. O bahçedeki yapma çiçekleri her gün sulayın. Büyümeyen süs bitkilerini her gün ne de güzel büyüyorlar diye izleyin. Eğilip koklamaya çalışın her gün yapmakta olduğunuz gibi. Neden kokmuyor diye düşünmeyin. Çiçekler kokar diye kokuyor gibi gelsin size de. Öyle öğretildi, öyle öğrendiniz çünkü.. Çünkü.. Çünkü..

    Şimdi sessizlik.

    Uyanmayın. Uyanmayın. Uyanmayın cancağzım.
    Uyuyun. Uyuyun. Uyuyun.. Mışıl mışıl uyuyun..
    Zaman beşiğinizi sallasın ve bu dikenli teller arasında kalan bedeniniz ve zihniniz her geçen gün biraz daha derin uyusun uyusun uyusun..
    Biraz daha biraz daha biraz daha uyusun…

    … istiyorlar" der Mcluhan. Böyle demez tabi de benim zihin dekoderimde bir yerden sonra bunun gibi cümlelere dönüşür onun dedikleri. Çünkü bilirsiniz Mcluhan açık adamdır. Net adamdır. Mırın kırın etmez. Olanı olduğu gibi söyler ve etrafta kaç ölü kaç yaralı var katiyen ilgilenmez. Kazanan kaybeden skoru verir. O da ortamı genelde gerer.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kıyıya vurmadıkları sürece balıklar suyun farkında değildirler...

    Hadi şimdi biraz gerilelim dolayısıyla da bir adım geri gidelim

    Gerilmek her iki manada da olsun ama. Birinde kolları havaya kaldırıp bedeni esneterek, birinde de korkudan gerilerek.

    Bilirsiniz Marshall Mcluhan kitle iletişim araçlarını ikiye ayıran sevdiğimiz ünlü bir iletişim kuramcısıdır. Bireyin yalnızca tek duyusuna hitap eden ve katılımın az olduğu sıcak iletişim araçları (mesela sinema) ve bireyin birden çok duyusuna hitap eden ve mesajın çok fazla insana ulaştığı soğuk iletişim araçları (mesela televizyon) insanın iletişim biçiminde etkendir der.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bildiğimiz tüm iletişim araçları, insan ve makinayı birbirine bağlar ve dolayısıyla da iletişimimizi sağlayan tüm makinalar, teknolojinin de yardımı ile beraber insanın sinir sisteminden tüm gezegeni kuşatabilecek bir olguya dönüşür der ve ordan da elektronik sensörlerden ışıklı tabelalara kadar bizi iletişim halinde kılan tüm araçların bir anlamda etrafımızdaki dünyayı küresel bir köye dönüştürdüğü kuramına varır.

    Dolayısıyla da başlıktaki balıklı cümleye ulaşırız. Aynı balıkların kumla yüzleşmesi gibi insanların da teknoloji ile sert bir yüzleşme ile karşı karşıya olduğunun farkına varırız. Çünkü insanlar aslında, teknolojinin gerçekte tam olarak ne olduğunu bilmezler. O nedenle de insanlar belki de ancak sonuçlarını gördükten sonra teknolojinin gerçek işlevini anlayabilecektir…midir?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow


    "Küçük Veri" bizi LED'lerle uyarıyor

    Sanırım bu nedenle dünya üzerinde yaşayan üstün ırk olan insanın şekillendirdiği araçların, gün gelip devran dönünce kibarca bizi şekillendirdiğinden gem vurur Mcluhan. Aslında hiç ihtiyacımız yok dediğimiz, insan yaratımı olan bir takım teknolojik araçların, sosyal ve ekonomik açıdan bizleri çaktırmadan etkileyip değiştirdiğini hatırlatır. Yani benim dilimde yontar, şekil verir ve "sen bakmazken ben seni kesip biçtim, ruhun duymadı" der. (Mcluhan, we shape our tools and afterwards our tools shape us / önce aletlerimize şekil veririz, aletlerimiz de bize şekil verir.)

    Ve burdan da Mcluhan’ın "araç mesajdır" söylemine ulaşırız ki bu da bizi fevkalade önemli bir noktaya taşır. Çünkü bu bakış açısına göre, insanlık ve toplum adına söylenenin aslında bir önemi yoktur, önemli olan o şeyin nasıl söylendiği ve hangi biçimde iletildiğidir. Yani işin açıkçası hangi kitabı okuduğun değil, kitap okuyup okumadığındır önemli olan cancağzım der Mcluhan. Yani gazete de sanat makalesi de 300 sayfalık bir roman da burdan bakınca özde aynıdır, bir fark yoktur. (Mcluhan, medium is the message / araç mesajdır.)

    Tamam da neden Mcluhan?

    Çünkü Şirin Melek’in geçtiğimiz hafta gezdiğim “Küçük Veri” isimli sergisi ciddi ciddi Mcluhan’a referans veriyor ve günlük yaşantımızın içinde, orda burda bize çarpan led ışıkların, içinde bulunduğumuz dünya düzeninde, düşünme biçimimiz ile ilgili bize ne yaptığını derinlemesine düşündürüyor ve şu cümlenin altını yeniden çizdiriyor:

    “İletişim teknolojisindeki gelişmeler insanın düşünme biçimini etkiler.”

    Etkiler mi?

    Ne yazıkki etkiler. Hem de nasıl etkiler.

    Öncelikle serginin adı “Küçük Veri” çünkü her ne kadar “Büyük Veri” (Big data, yani bilgisayarların bir sonraki adımda ne olabileceğini algoritmalar ile hesapladığı devasa büyüklükteki dijital veri) kadar günlük yaşantımızda dilimizde olmasa da hayatlarımızın her an içinde ve bize sürekli çarpıyor bu küçük veriler ve aslında hiç öyle masum falan da değiller.

    Örneğin eserlerden birinin adı "Beyin" ve bu eser bize tek diyod sistemiyle çalışan led tabelalarının insan beyninin en ilkel hali olan güdüleriyle benzerlik göstererek kolayca etkileşime geçtiğini anlatıyor ki bu tanım bile insana herşeyi yeni baştan düşündürmeye yetiyor. Neo-fluxus tavrıyla şok eden, etrafımızı sarıp sarmalamış olan bu led ışıklardan trafik lambalarına, sürekli yanıp sönen mesaj panolarından, seslere kadar, kaç uyaran bizi ne yönde şekillendiriyor ve sonuçta zihnimizde hangi kalıntılar kalıyor gibi şeyleri düşündükçe haliyle başka bir alana geçiyor insan.

    Ve led’lerden ilham alarak kitle iletişim araçlarının içinde son hız koşturmaya başlayarak kendime şunu soruyorum:

    Tüm vücudumuz ve beynimiz üzerinde her gün durmaksızın sürekli çalışan, bizi sürekli şekillendiren ve değiştiren şey nedir? Ve bu led’li makale beni kısa günün karına nasıl ulaştırır?

    Led’lerin bir başka uzantısı olan "Medya" ile.

    Ne mi diyorum?

    Her gün karşı karşıya kaldığımız sosyal medyanın minik zararsız entry’leri var hani. Kullanıcının, 10-15 saniyelik kısa videolardan, bir karelik fotoğraflara kadar kendisinin nerede ve ne yaparken görülmesini istiyorsa oraları highlight ettiği sistemden bahsediyorum. Görünenlerin dışında kalan karanlık kısım diyorum. Medyanın yadsınamaz bir gücü vardır, medya görünmeyeni görünür kılar, azı kalabalık kılar diyorum. Ve bir de diyorum ki;

    Tüm semboller, yazılar, hareketli emojiler, hareketsiz görmedim duymadım bilmiyorum diyen maymunlar, kabuğunu kırıp çıkmış veyahut henüz çıkamamış civcivler. Hepsi siz farkında olmadan sizin zihninize mesaj iletiyor ve hafızanızda size ait olmayan kollektif uçucu bir geçmiş yaratıyor. Çünkü siz o insana baktığınızda, sırf sizinle ve tüm seyircileri ile eş zamanlı bir şekilde paylaşmış olduğu entry’ler yüzünden onun yaşadığı gerçekliğe, onun izin verdiği oranda ortak olmuş durumdasınız. O nedenle cep telefonlarımız aracılığı ile bir tık ile ulaşabildiğimiz - Mcluhan’ın tabiri ile küresel köy - bu dünya ağı, sizin zihninizde sizden habersiz neler yaratıyor şöyle bir silkelenip farkında olun.

    Şirin Melek’in fikrini bu yüzden sevdim. Çünkü Melek, led ışıkların içeriği ile oynayarak, bizlere, bizim şekillendirdiğimiz bir dünyanın bize görünüş biçiminden hareketle, şekillendirilmişin de içine girip varolanı yeniden şekillendirerek, tüm kodları nasıl alt üst edebileceğimizi yeniden hatırlatıyor. Mcluhan’a yaptığı gönderme ile de Mcluhan’ın felsefesi ile bizi yeniden yüzyüze getiriyor ki belki de bu günlerde en çok hatırlamamız gereken şey de budur.

    Sizleri, led çarpmasına “Küçük Veri”ye davet ediyorum. Nisan sonuna kadar bu çarpışmaya Arnavutköy Kambur Galeri’de tanık olabilmeniz temennisiyle.