hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Önümüzdeki yüzyıl içerisinde kendinizi nerede görüyorsunuz?

    05.06.2018 Salı | 14:27Son Güncelleme:

    Klimt’i düşünüyorum. Atelier Des Lumieres’in Direktörü Michael Couzigou ile Paris’teki açılış gecesinin ertesi günü buluşup, Gustav Klimt’in ışık oyunlarından oluşan sergisini gezmiş, sonrasında da biraz laflamıştık. Bana içinde olduğumuz mekanın Paris’teki ilk dijital sanat merkezi olduğunu, yola 5 yıl önce Provence’da çıktıklarını ancak gerçek anlamda bu tip bir dijital sanat merkezinin, bu denli büyük bir açılışını 2018 itibariyle yeni gerçekleşebildiklerini anlatmıştı. Eş zamanlı contemporary (güncel) sergilerin de içinde olduğu, ancak ana serginin başta Gustav Klimt olmak üzere, Egon Schiele and Friedensreich Hundertwasser’e de ayrılmış oluşu, sanatın gitmekte olduğu yeni dünya üzerine daha farklı şeyler konuşmamıza vesile oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Önümüzdeki yüzyıl içerisinde kendinizi nerede görüyorsunuz

    Michael’le sanatın, içinde olduğu dönemle olan ilişkisini konuşurken, bu tip 3 boyutlu sarmal sergilerin izleyici açısından her geçen gün daha da fazla önem kazandığı üzerinde durduk. Çünkü Michael’in bahsettiği gibi, artık insanlar sanatı, fazla aşina olduğumuz bir biçimde, geleneksel müze anlayışına ait bir bilinç ile öğrenmek istemiyor. Bir resmin önüne geçip, bir tablodan diğerine atlamaktansa o tablonun içine girmek istiyor. Hatta içine girmekten de öteye giderek o tablonun içinde bir şey olmak istiyor. Dolayısıyla da sanat, artık deneyimler doğrultusunda hissedilebilen, içine girilebilen, hatta ve hatta üstüne katma değer sağlanabilindiği durumlarda beğenilebilen bir döngüye girmiş bulunuyor. Çünkü artık sanatın, dijital teknoloji ile olan yakın ilişkisi bir anlamda sanatı daha da ulaşılabilir kılmış oluyor. Öbür yandan sosyal medyanın da etkisi ile beraber sanat, eğer deneyim satabiliyorsa satmaya başlıyor ki, insan kendine hikayenin içinde bir yer bulabilsin ya da kendi hikayesi içinde sanata yer verebilsin. Çünkü bizler artık sanatçı sanatı nasıl yapmış değil, sanatçının yaptığı sanat bana yakışmış mı evresindeyiz.

    Michael’in, ‘bu tip bir sanatı gösterebileceğiniz bir yer kolay bulunmuyor. Önce ruhunu yaratmaya çalıştık.’ dediği mekanın hikayesi oldukça enteresan. Atelier Des Lumieres, aslında Fransız Plichon ailesinin 1835’lerden kalma olan bir demir fabrikası. 3300 metrekarelik bir alanda, 140 projektör ve 50 hoparlör haftanın 7 günü boyunca aralıksız çalışıyor ve 3000 hareketli imajın, 10 metreden yüksek duvarlar üzerinde sorunsuz bir biçimde bitmeyen bir sinema filmi gibi akıp gitmesini sağlıyor. Bu dijital çoklu ortam deneyim sergisini bir sanat mekanına dönüştürmek için haliyle aylarca uğraşılmış. Çünkü aksi takdirde insanın Wagner, Beethoven, Chopin ve Puccini gibi müzisyenlerin, unutulmaz eserlerini dinleyerek, dev gibi ocaklar, kurutma kaleleri, havuz ve su tanklarının olduğu bir alan içinde, o alanın aslında bir demir fabrikası olduğu gerçeğinden uzaklaşarak bir masalın içinde gezinir gibi dolaşması pek de mümkün olamazdı.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Michael’in yakın gelecekteki planı Paris’te bir dijital sanat festivali düzenlemek ve bu festivale de Paris’in ardından dünya seyahati yaptırmak. Çünkü Michael’le yapmış olduğumuz konuşmanın ardından varılan nokta şu: 21’nci yüzyıl sergilerinde artık dijital teknoloji aşırı derece önemli. O nedenle de eğer yaratıcılığını, çağlar arasında bağlantı kurmaya ve yaratmakta olduğun sanatın, insanlar üzerinde duyguları derinleştirip kuvvetlendirerek daha anlamlı ve hissedilir olmasına fırsat tanıyabiliyorsan bu işi baya baya çözmüş oluyorsun.

    Önümüzdeki yüzyıl içerisinde kendinizi nerede görüyorsunuz

    Sonuçta biz bugün artık kullanılmayan, normal şartlarda hiçkimsenin girmeyeceği bir demir fabrikasının içinde, sanatçıların yüzyıllar önce fırçasını değdire değdire tual üzerine yaptığı tüm şekillerin doğru sanallaştırılabilmesi sayesinde - belki de ömrümüzün sonuna kadar fırsat bulup da yerinde görmeye gidemeyeceğimiz Klimt’in o güzelim freskleri de dahil olmak üzere - tüm eserlerini bir arada görebiliyorsak, Klimt de sanki hologramik bir biçimde bu dönemde bizimle beraber yaşamakta olan bir sanatçı haline gelmiş olmuyor mu? Yani bir anlamda Klimt’i yeniden canlandırmış olmuyor muyuz?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bilirsiniz Klimt resimleri ile ilgili olarak: “Kim benimle ilgili bir şey bilmek istiyorsa bir sanatçı olarak resimlerime dikkatle bakmalı ve onlarda benim kim olduğumu ve ne yapmaya çalıştığımı görmeye çalışmalıdır.” der ve biz de bu nedenden dolayı Klimt’in eserlerine dikkatlice baktığımızda Klimt’in neden Klimt olduğunu derin bir biçimde görmüş oluruz.


    Gustav Klimt'in sergisi 1835'ten kalan bir demir fabrikasında

    Klimt, belki de içinde bulunduğu dönem içerisinde altın işçisi olan babasının her gün parmak uçlarında gezindirdiği altınlarının gün gelip de resimlerinde kendine yer bulacağını ve bu sayedede bir anlamda eserlerinde babasını onurlandıracağını sanat yolculuğunun en başında bilemezdi. Hatta o an içinde olduğu yaşamda, altın varaklarını resminde kullanış biçiminin, onu sıradan giden yolundan saptıracağını, bir müddet sonra da yaptıklarının sanat camiasında yeni bir teknik olarak kabul edileceğini ve bu tekniği de isteyerek değil, bilmeden, öylesine bir anda yapacağını da bilemezdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şimdi bu bizi nereye taşıyor dersek, benden sanırım şöyle bir yorum çıkıyor. Klimt’in babasının altın işçisi oluşu, tarafsız bir gözle baktığımızda, Klimt’in eserlerinde babasını da görünür kılıyor. Çünkü Klimt’in babasının Klimt’in babası oluşu, bir anlamda Klimt’i de Klimt yapan tek unsur oluyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz aileler ve ailelerimizde gördüğümüz bir şeylerin bizleri etkileyiş / bir şeylerden etkileniş biçimimiz, bizim bugün yapmakta olduğumuz ve yarın bizi diğer insanlardan farklılaştıracak olan sanatımızı belirliyor.

    O zaman biz ve bizim sanatımız bugün ne alemde? Biz şimdi gelecekten ne istiyoruz? Sizce sizin bugün yaratmakta olduğunuz - kişiliğiniz ve bu yaşamı yaşama biçiminiz - bugünden 100 yıl sonra aynı Klimt gibi satar mı? Gelecekte insanlar sizin bugünlerde yapmakta olduğunuz bir şeyleri, fütüristik uzay alanlarında görmeye, deneyimlemeye, anlamaya ve o günle bugün arasında bağlantı kurmaya gelir mi? Sizin bazı sözlerinizi kapı girişlerine, duvarlara, tavanlara kazır mı?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Yani uzun lafın kısası sizin sanatınız gelecekte satar mı?

    Merak edenler için sergi 11 Kasım 2018’e kadar devam ediyor. Michael’dan bu hafta öğrendiğim kadarı ile Atelier Des Lumieres ilk 1 ay içerisinde 150.000’den fazla ziyaretçinin akınına uğramış durumda ve Michael’in şu an tabiri caizse başını kaşıyacak 1 saniye bile vakti yok. Buna rağmen Michael genelde orada ve “herkesi bekliyorum” diyor. Ben de bir ‘messenger’ olarak mesajı iletirim diyorum.