

Bu arada sağlığınıza ne kadar dikkat ediyorsunuz? Haftada en az 2 kez spor yapabiliyor musunuz? Peki korkularınızla barışık mısınız? Mesela kendinize bugüne kadar hiç korku ile ilgili bir ön çalışma yaptınız mı? Demek istediğim, duygularınızı yönetmek konusunda belli bir aşamaya ulaştınız mı? Peki, gerçekleşme ihtimali olan kötü olaylara karşı hazırlıklı mısınız? Beklenmedik şeylere karşı kendinizi korur musunuz? Yoksa kriz zamanlarında her şeyi bilen kral, normal zamanlarda ise filozof gibi takılıp gelişine göre yaşayanlardan mısınız siz de?
Bu arada yaşlılığı nedeniyle yakın zamanda ölümü beklenen kişiler için olan "yas eşlikçiliği" programını duydunuz mu? Enteresan bir konu, ben duyunca epey etkilendim ve genel anlamda da yas üzerine biraz düşünmeye başladım. Yas demişken, mevzu sadece ölüm değil bu arada. Zamanla hayatınızdan çıkan arkadaşlar, dostlar, akrabalar da yas tutmanıza neden olabilecek ciddi bir duygu yükü bırakıyor ya hani sizde, o yası anlayıp, yapılması gerekeni geç olmadan yapmaktan bahsediyorum. Mesela siz, şöyle bir düşündüğünüzde acıyı, ayrılığı, küslüğü iyi yönetebilen biri misiniz ya da oralar biraz karışık mı ne dersiniz? Yoksa siz de içine atıp atıp bir gün bir anda karşınızdaki şanslı insana hak etse de hak etmese de bom diye patlayanlardan mısınız?
Bu arada yediğiniz yemeklerle aranız nasıl? Fast food mesela nihayet çıktı mı hayatınızdan? Yoksa arada sırada yakın ilişki kurmak iyi geliyor mu size de? Peki ev yemekleri, mevsim sebzeleri ve yaz meyveleri ile nasıl aranız? "Yediklerim organik olmazsa yemem" diyen o kalabalık gruptan mısınız? Satın aldığınız ürünlerin organikliğine güveniniz tam mı peki? Demek istediğim pestisitsiz meyve ve sebze tüketebiliyor musunuz yani? Yumurtalarınız peki ne kadar organik? Başında “0” yazan seri numaralı organik yumurtalar arasında en sevdiğiniz hangisi?
Kıyafetleriniz nasıl peki, hepsi %100 pamuk mu, başarabildiniz mi bunu, gerçekten mi? Pamuk değilse de en azından saf ketenlerdir belki.. Yani enerjinizi düşüren değil de yükselten cinstenler değil mi? Evdeki kesme tahtalarınız peki, tahta mı plastik mi? Cam mı çelik mi? Bakterileri tutmuyor değil mi? İçme suyunuz peki? Çok fazla pet şişelerde beklediği için o sular ölüyormuş ya hani, plastik oranı fazla ölü su içiyor muşuz yani, canlandırmak için suyun içine ametist taşı koyacak öyle içecekmişiz? Ya da en temizi musluk suyuna filtre taktıracakmışız..
Bir dakika içinde 20-30 insanın hayatına kestirmeden girip çıkıyoruz, son haberleri bir çırpıda öğreniyoruz, kişisel gelişim ihtiyacımızı çok çeşitli kanallardan gideriyoruz, doktor önerilerimizi alıyoruz ve sonra da bu yeni bilgilerle ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Bu hayatı ne yapsak da daha iyi ve güzel yaşasak derken de zamanı farkında olmadan hızlıca tüketiyoruz ve hal böyle olunca da tabiki de başka bir şey yapmaya ne enerjimiz ne de gücümüz kalıyor. İşte böyle anlarda, instagram benim için resmen bir kurtarıcı olarak ortaya çıkıyor.
Siz nasıl bir Instagram kullanıcısısınız ve algoritma size gün içinde neler gösteriyor bilemiyorum ama ben çoğu zaman yurtdışında olan, yakın bir zamanda gidip göremeyeceğim bir çok sergiyi, sanat etkinliğini, kültürel programları ve de ilginç hikayeleri instagram sayesinde yakalıyorum. Son dönemde de açıkçası hoşuma giden, zihin açan, ilham veren pek çok paylaşıma denk geldim. İçinde modadan operaya, mimariden tasarıma, astrolojiden masalların metaforik okumasına kadar bir çok içeriğin olduğu bir derleme de yaptım yapmasına ancak hepsi bu haftaya sığmadı, o nedenle de bu hafta seçtiğim içerikler arasından iki tanesi ile başlamaya karar verdim.
Hazırsanız başlıyoruz.
Ben geçen gece tam uyuyacakken bir opera gördüm mesela. Yazı, yazlığa veya tatile gitmeden geçirenler için enfes bir çağdaş opera. Bordo kadife perdelerle, varaklı çiçeklerle süslü bir opera salonunu tonlarca kumla doldurmuşlar. Sağa sola güneş gibi yaksın diye de ısıtıcıları koymuşlar. Kumların üzerinde ise şemsiyeler, altında da havlular.. Genci yaşlısı, güzeli çirkini, bikinileri mayoları giymiş bir halde sere serpe o sahte sıcak kumların üzerine bir güzel yatmışlar. Bilet alan kuşbakışı izliyor bu operanın içindeki kandırıkçı plajı. Badminton oynayan, hamburger yiyen, magazin okuyup, sağından soluna dönen plaj sakini görünümlü bu bir avuç insan ise 24 adet opera sanatçısı. İşin en güzel yanı da bu sanatçılar iklim değişikliğinin nedenleri ve de fiziksel etkileri hakkında söylüyorlar aryalarını..
"Sun & Sea (Marina)" bu çağdaş operanın adı. 2019 Venedik Bienali'nin bir parçası olarak sunulmuş ve o yıl festivalin en büyük ödülü olan Golden Lion'ı kazanmış.
Sahte bir kapalı alanda geçen bu performansı ise bienal yılında tabii ki de The Guardian yılın en iyi performansları arasında göstermiş. Birçok eleştirmen de aynı şekilde bu performansın olduğu yeri genel serginin en önemli noktalarından biri olarak değerlendirmiş ve de bu performans alanı bienal süresince uzun kuyrukların oluştuğu popüler bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Lina Lapelytė, tarafından bestelenen, Vaiva Grainytė'nin librettosunu yazdığı ve Rugilė Barzdžiukaitė, tarafından yönetilen bu operanın küratörlüğünü üstlenen isim ise Lucia Pietroiusti. Seyircilerin her saat dönerek zamanda asılı kalmış bir anı deneyimlediği, 2017 yılında Litvanya Ulusal Sanat Galerisi'nde Litvanyaca prömiyerini yapmış bu opera en son geçtiğimiz hafta 24 Haziran akşamı Kore'de sergilendi.
Ben fikre de hikayesine de görsellerine de ayrı bayıldım. Türkiye'ye gelmesi için de tüm kanallardan bu bilgiyi paylaştım ve de hala paylaşıyorum :)
İkincisi ise aslında ilk olarak Haziran başı çıktı karşıma. Bir müzenin orta yerinde masmavi bir havuz, üzerinde yüzlerce beyaz kâse. Birbirlerine çarpıyor, çarptıkça da ortaya öyle bir melodi çıkarıyor ki - meditatif bir ses banyosuna benziyor - sanıyorsunuz dünyamızın üzerindeki yüksek boyutlu o cennete sonunda eriştiniz.
Sanatçının adı Céleste Boursier-Mougenot. Bahsettiğim enstalasyonun adı ise "Clinamen". Bu su ve müzik enstalasyonu için kendi alanını 18 metre çapındaki bir havuza dönüştüren, içini suyla doldurmaya müsaade eden yer ise Paris'teki The Bourse de Commerce / Pinault Collection Gallery. (Herkese ve her türlü sanata açık olan, çok sayıda etkinliğe ve sergiye ev sahipliği yapan bir çağdaş sanat müzesi.)
İrili ufaklı beyaz porselen kaselerin birbirine çarpmasını sağlayan ise bu havuzun içindeki suyun kendi akıntısı ve de insanlar gelip gittikçe ortamdaki havanın yarattığı kibar dalgalar..
Öyle narin, öyle yumuşacık, öyle duygu dolu ki orada çekilmiş videolar, o kaselerin bitmeyen melodisi ve de The Bourse de Commerce'in kubbesinden içeri sızan ışığın bıraktığı aydınlık..
İçinizden bu deneyimi muhakkak yaşamalıyım diye geçiriyorsunuz. (Ben açıkçası "şu an Paris’te olsaydım, orada o havuzun başında kalabildiğim kadar kalır, yaşamın akışkanlığını, değişimini ve de biricikliğini insana muazzam şekilde hissettiren bu enstalasyon ile bir daha asla aynı melodiyi dinleyemeyeceğimi bilerek vakit geçirir, efsane şeyler yazardım" dedim kendi kendime.)
Bu arada geçen hafta Dünyanın dört bir yanından binlerce insanı bir anda içine çeken bu çoklu enstalasyonu Yves Saint Lauren'in defilesinde yeniden gördüm. (Yves Saint Laurent'in Kreatif Direktörü Anthony Vaccarello, Saint Laurent'in 2026 erkek giyim koleksiyonunu burada Clinamen'in etrafında yaptığı bir defile ile tanıtmak istemiş. Sanat ve modanın ne güzel bir birleşimi olmuş değil mi?)
Bu enstalasyon ile ilgili birkaç güzel detay ise şöyle;
- Enstalasyonun adı olan "Clinamen" epikür fiziğinden geliyor. (Müzenin websitesi'nde "Hareket halindeki atomların rastgele yörüngesine atıfta bulunan bu kavram, eserin kaçınılmaz olarak değişen ve öngörülemez yönüyle yankılanır. Bu nedenle, enstalasyonda geçirilen her an benzersiz ve de sürekli yenilenen duyusal ve zamansal bir deneyim sunar." cümleleri ile açıklanmış.)
- Fransız sanatçı Céleste Boursier-Mougenot aslında Fransa ve yurtdışındaki çağdaş sanat mekanlarında yaklaşık otuz yıldır çalışmalar yapan bir müzisyen. 1985'ten 1994'e kadar yazar ve yönetmen Pascal Rambert'in yönettiği Side One — Posthume Théâtre şirketinin bestecisi olarak görev yapmış, kariyeri boyunca ise farklı enstalasyonlar yaratarak müziğine özerk bir form kazandırmaya çalışmış. (Nota kavramını genişleten ve çoğunlukla canlı olarak tanımladığı ses formları üreten araçlar geliştiriyor.)
- Bu enstalasyonun "madde, mimari ve insan varlığı arasında bir diyalog başlatan, sanatın hem bireysel hem de kolektif bir deneyim alanı yaratan" bir enstalasyon olduğu pek çok yerde dile getirilmiş.
- Serginin Küratörü (Aynı zamanda Koleksiyon Genel Müdürü ve Genel Küratör) Emma Lavigne.
- Céleste Boursier-Mougenot bu enstalasyonu bundan önce yıllar içerisinde pek çok defa pek çok farklı mekanda gerçekleştirmiş ve de insanlarla buluşturmuş. 1990'larda küçük mavi şişme çocuk havuzlarının içinde başlayan yolculuk bugün neredeyse 27 yıllık bir tecrübenin ulaştığı son nokta.
Son olarak, bana gelip de kendisine bir sorunuz var mı deseler ben sanırım şöyle şeyler sorardım:
Sevgili Céleste Boursier-Mougenot, enstalasyonunuz beni de dünya çapındaki pek çok insan gibi taa Türkiye'den etkisi altına aldı. Günlerce açıp açıp müzeye gelen ziyaretçilerin çekmiş olduğu videoları izleyip, oradaki sonsuz melodiyi dinlemeye çalıştım ve de şunu merak ettim. Bu alana geldiklerinde insanlar ne yapıyor, nasıl bir halin içine giriyor, bu alan onlara ne gibi şeyler fısıldıyor bunu bir şekilde izleyebiliyor musunuz? Bu enstalasyonun zamanla içinde oluşturduğu kayıt, oradaki suyun titreşimi, insanların sahiline neler ulaştırıyor, bunu öğrenmeye dair bir merakınız var mı?
Bu arada sağlığınıza ne kadar dikkat ediyorsunuz? Haftada en az 2 kez spor yapabiliyor musunuz? Peki korkularınızla barışık mısınız? Mesela kendinize bugüne kadar hiç korku ile ilgili bir ön çalışma yaptınız mı? Demek istediğim, duygularınızı yönetmek konusunda belli bir aşamaya ulaştınız mı? Peki, gerçekleşme ihtimali olan kötü olaylara karşı hazırlıklı mısınız? Beklenmedik şeylere karşı kendinizi korur musunuz? Yoksa kriz zamanlarında her şeyi bilen kral, normal zamanlarda ise filozof gibi takılıp gelişine göre yaşayanlardan mısınız siz de?
Bu arada yaşlılığı nedeniyle yakın zamanda ölümü beklenen kişiler için olan "yas eşlikçiliği" programını duydunuz mu? Enteresan bir konu, ben duyunca epey etkilendim ve genel anlamda da yas üzerine biraz düşünmeye başladım. Yas demişken, mevzu sadece ölüm değil bu arada. Zamanla hayatınızdan çıkan arkadaşlar, dostlar, akrabalar da yas tutmanıza neden olabilecek ciddi bir duygu yükü bırakıyor ya hani sizde, o yası anlayıp, yapılması gerekeni geç olmadan yapmaktan bahsediyorum. Mesela siz, şöyle bir düşündüğünüzde acıyı, ayrılığı, küslüğü iyi yönetebilen biri misiniz ya da oralar biraz karışık mı ne dersiniz? Yoksa siz de içine atıp atıp bir gün bir anda karşınızdaki şanslı insana hak etse de hak etmese de bom diye patlayanlardan mısınız?
Bu arada yediğiniz yemeklerle aranız nasıl? Fast food mesela nihayet çıktı mı hayatınızdan? Yoksa arada sırada yakın ilişki kurmak iyi geliyor mu size de? Peki ev yemekleri, mevsim sebzeleri ve yaz meyveleri ile nasıl aranız? "Yediklerim organik olmazsa yemem" diyen o kalabalık gruptan mısınız? Satın aldığınız ürünlerin organikliğine güveniniz tam mı peki? Demek istediğim pestisitsiz meyve ve sebze tüketebiliyor musunuz yani? Yumurtalarınız peki ne kadar organik? Başında “0” yazan seri numaralı organik yumurtalar arasında en sevdiğiniz hangisi?
Kıyafetleriniz nasıl peki, hepsi %100 pamuk mu, başarabildiniz mi bunu, gerçekten mi? Pamuk değilse de en azından saf ketenlerdir belki.. Yani enerjinizi düşüren değil de yükselten cinstenler değil mi? Evdeki kesme tahtalarınız peki, tahta mı plastik mi? Cam mı çelik mi? Bakterileri tutmuyor değil mi? İçme suyunuz peki? Çok fazla pet şişelerde beklediği için o sular ölüyormuş ya hani, plastik oranı fazla ölü su içiyor muşuz yani, canlandırmak için suyun içine ametist taşı koyacak öyle içecekmişiz? Ya da en temizi musluk suyuna filtre taktıracakmışız..
Bir dakika içinde 20-30 insanın hayatına kestirmeden girip çıkıyoruz, son haberleri bir çırpıda öğreniyoruz, kişisel gelişim ihtiyacımızı çok çeşitli kanallardan gideriyoruz, doktor önerilerimizi alıyoruz ve sonra da bu yeni bilgilerle ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Bu hayatı ne yapsak da daha iyi ve güzel yaşasak derken de zamanı farkında olmadan hızlıca tüketiyoruz ve hal böyle olunca da tabiki de başka bir şey yapmaya ne enerjimiz ne de gücümüz kalıyor. İşte böyle anlarda, instagram benim için resmen bir kurtarıcı olarak ortaya çıkıyor.
Siz nasıl bir Instagram kullanıcısısınız ve algoritma size gün içinde neler gösteriyor bilemiyorum ama ben çoğu zaman yurtdışında olan, yakın bir zamanda gidip göremeyeceğim bir çok sergiyi, sanat etkinliğini, kültürel programları ve de ilginç hikayeleri instagram sayesinde yakalıyorum. Son dönemde de açıkçası hoşuma giden, zihin açan, ilham veren pek çok paylaşıma denk geldim. İçinde modadan operaya, mimariden tasarıma, astrolojiden masalların metaforik okumasına kadar bir çok içeriğin olduğu bir derleme de yaptım yapmasına ancak hepsi bu haftaya sığmadı, o nedenle de bu hafta seçtiğim içerikler arasından iki tanesi ile başlamaya karar verdim.
Hazırsanız başlıyoruz.
Ben geçen gece tam uyuyacakken bir opera gördüm mesela. Yazı, yazlığa veya tatile gitmeden geçirenler için enfes bir çağdaş opera. Bordo kadife perdelerle, varaklı çiçeklerle süslü bir opera salonunu tonlarca kumla doldurmuşlar. Sağa sola güneş gibi yaksın diye de ısıtıcıları koymuşlar. Kumların üzerinde ise şemsiyeler, altında da havlular.. Genci yaşlısı, güzeli çirkini, bikinileri mayoları giymiş bir halde sere serpe o sahte sıcak kumların üzerine bir güzel yatmışlar. Bilet alan kuşbakışı izliyor bu operanın içindeki kandırıkçı plajı. Badminton oynayan, hamburger yiyen, magazin okuyup, sağından soluna dönen plaj sakini görünümlü bu bir avuç insan ise 24 adet opera sanatçısı. İşin en güzel yanı da bu sanatçılar iklim değişikliğinin nedenleri ve de fiziksel etkileri hakkında söylüyorlar aryalarını..
"Sun & Sea (Marina)" bu çağdaş operanın adı. 2019 Venedik Bienali'nin bir parçası olarak sunulmuş ve o yıl festivalin en büyük ödülü olan Golden Lion'ı kazanmış.
Sahte bir kapalı alanda geçen bu performansı ise bienal yılında tabii ki de The Guardian yılın en iyi performansları arasında göstermiş. Birçok eleştirmen de aynı şekilde bu performansın olduğu yeri genel serginin en önemli noktalarından biri olarak değerlendirmiş ve de bu performans alanı bienal süresince uzun kuyrukların oluştuğu popüler bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Lina Lapelytė, tarafından bestelenen, Vaiva Grainytė'nin librettosunu yazdığı ve Rugilė Barzdžiukaitė, tarafından yönetilen bu operanın küratörlüğünü üstlenen isim ise Lucia Pietroiusti. Seyircilerin her saat dönerek zamanda asılı kalmış bir anı deneyimlediği, 2017 yılında Litvanya Ulusal Sanat Galerisi'nde Litvanyaca prömiyerini yapmış bu opera en son geçtiğimiz hafta 24 Haziran akşamı Kore'de sergilendi.
Ben fikre de hikayesine de görsellerine de ayrı bayıldım. Türkiye'ye gelmesi için de tüm kanallardan bu bilgiyi paylaştım ve de hala paylaşıyorum :)
İkincisi ise aslında ilk olarak Haziran başı çıktı karşıma. Bir müzenin orta yerinde masmavi bir havuz, üzerinde yüzlerce beyaz kâse. Birbirlerine çarpıyor, çarptıkça da ortaya öyle bir melodi çıkarıyor ki - meditatif bir ses banyosuna benziyor - sanıyorsunuz dünyamızın üzerindeki yüksek boyutlu o cennete sonunda eriştiniz.
Sanatçının adı Céleste Boursier-Mougenot. Bahsettiğim enstalasyonun adı ise "Clinamen". Bu su ve müzik enstalasyonu için kendi alanını 18 metre çapındaki bir havuza dönüştüren, içini suyla doldurmaya müsaade eden yer ise Paris'teki The Bourse de Commerce / Pinault Collection Gallery. (Herkese ve her türlü sanata açık olan, çok sayıda etkinliğe ve sergiye ev sahipliği yapan bir çağdaş sanat müzesi.)
İrili ufaklı beyaz porselen kaselerin birbirine çarpmasını sağlayan ise bu havuzun içindeki suyun kendi akıntısı ve de insanlar gelip gittikçe ortamdaki havanın yarattığı kibar dalgalar..
Öyle narin, öyle yumuşacık, öyle duygu dolu ki orada çekilmiş videolar, o kaselerin bitmeyen melodisi ve de The Bourse de Commerce'in kubbesinden içeri sızan ışığın bıraktığı aydınlık..
İçinizden bu deneyimi muhakkak yaşamalıyım diye geçiriyorsunuz. (Ben açıkçası "şu an Paris’te olsaydım, orada o havuzun başında kalabildiğim kadar kalır, yaşamın akışkanlığını, değişimini ve de biricikliğini insana muazzam şekilde hissettiren bu enstalasyon ile bir daha asla aynı melodiyi dinleyemeyeceğimi bilerek vakit geçirir, efsane şeyler yazardım" dedim kendi kendime.)
Bu arada geçen hafta Dünyanın dört bir yanından binlerce insanı bir anda içine çeken bu çoklu enstalasyonu Yves Saint Lauren'in defilesinde yeniden gördüm. (Yves Saint Laurent'in Kreatif Direktörü Anthony Vaccarello, Saint Laurent'in 2026 erkek giyim koleksiyonunu burada Clinamen'in etrafında yaptığı bir defile ile tanıtmak istemiş. Sanat ve modanın ne güzel bir birleşimi olmuş değil mi?)
Bu enstalasyon ile ilgili birkaç güzel detay ise şöyle;
- Enstalasyonun adı olan "Clinamen" epikür fiziğinden geliyor. (Müzenin websitesi'nde "Hareket halindeki atomların rastgele yörüngesine atıfta bulunan bu kavram, eserin kaçınılmaz olarak değişen ve öngörülemez yönüyle yankılanır. Bu nedenle, enstalasyonda geçirilen her an benzersiz ve de sürekli yenilenen duyusal ve zamansal bir deneyim sunar." cümleleri ile açıklanmış.)
- Fransız sanatçı Céleste Boursier-Mougenot aslında Fransa ve yurtdışındaki çağdaş sanat mekanlarında yaklaşık otuz yıldır çalışmalar yapan bir müzisyen. 1985'ten 1994'e kadar yazar ve yönetmen Pascal Rambert'in yönettiği Side One — Posthume Théâtre şirketinin bestecisi olarak görev yapmış, kariyeri boyunca ise farklı enstalasyonlar yaratarak müziğine özerk bir form kazandırmaya çalışmış. (Nota kavramını genişleten ve çoğunlukla canlı olarak tanımladığı ses formları üreten araçlar geliştiriyor.)
- Bu enstalasyonun "madde, mimari ve insan varlığı arasında bir diyalog başlatan, sanatın hem bireysel hem de kolektif bir deneyim alanı yaratan" bir enstalasyon olduğu pek çok yerde dile getirilmiş.
- Serginin Küratörü (Aynı zamanda Koleksiyon Genel Müdürü ve Genel Küratör) Emma Lavigne.
- Céleste Boursier-Mougenot bu enstalasyonu bundan önce yıllar içerisinde pek çok defa pek çok farklı mekanda gerçekleştirmiş ve de insanlarla buluşturmuş. 1990'larda küçük mavi şişme çocuk havuzlarının içinde başlayan yolculuk bugün neredeyse 27 yıllık bir tecrübenin ulaştığı son nokta.
Son olarak, bana gelip de kendisine bir sorunuz var mı deseler ben sanırım şöyle şeyler sorardım:
Sevgili Céleste Boursier-Mougenot, enstalasyonunuz beni de dünya çapındaki pek çok insan gibi taa Türkiye'den etkisi altına aldı. Günlerce açıp açıp müzeye gelen ziyaretçilerin çekmiş olduğu videoları izleyip, oradaki sonsuz melodiyi dinlemeye çalıştım ve de şunu merak ettim. Bu alana geldiklerinde insanlar ne yapıyor, nasıl bir halin içine giriyor, bu alan onlara ne gibi şeyler fısıldıyor bunu bir şekilde izleyebiliyor musunuz? Bu enstalasyonun zamanla içinde oluşturduğu kayıt, oradaki suyun titreşimi, insanların sahiline neler ulaştırıyor, bunu öğrenmeye dair bir merakınız var mı?