hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Oscar Ödüllü Florian Zeller’den çarpıcı bir oyun: “Anne”

    18.05.2022 Çarşamba | 09:59Son Güncelleme:

    Aramızda kalsın ama ben ilkbaharı pek sevmem. İnsanı hep zayıf yerlerinden üşütür. Olmakla olmamak arasında kaldığı yerleri yeni baştan düşündürür. O yüzden de çabuk geçemem ben kıştan yaza. En son açacak çiçeğin peşine düşer, bekledikçe bekler, izledikçe izlerim olanı biteni.. Taa ki yaz, geri adım atamayacak bir biçimde tam anlamıyla gelene kadar..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Geçtiğimiz haftalarda serin bir bahar akşamında Zorlu PSM’de ilk gösterimini yapan bir tiyatro oyununa davet edildim. Oyun ilk olarak Moda Sahne’de sergilenmiş ve ardından da hemen Zorlu PSM’de gösterimine devam etmiş bir oyundu. Zorlu PSM’de yer alacak dış yapım tiyatroların kararını veren ekipte çalışan bir dostum (Gül Öner) oyunu Engin Hepileri’nin daveti ile Moda Sahne’de ilk oynadığı gün izlemiş, çok sevmiş sonra da oyuna kefil olarak Zorlu PSM’ye getirilmesini sağlamıştı. O nedenle beni davet ederken “ilişki dengelerinin çok çarpıcı bir şekilde ölüm ve yaşam çizgisi arasında kaleme alındığı, izlemesi zor ancak oldukça etkili bir oyun” cümlesini kurunca, tamam dedim yerimi tutun geliyorum, oyunun bana yapmak istediği şeye müsaade edeceğim.

    Bu 85 dakikalık tek perdeden oluşan oyunu izlerken açıkçası sorguladığım pek çok şey oldu. Oyundaki dört karakter üzerinden erken yaşta büyük umutlarla yapılan evlilikleri de gördüm zamanla umutların kırılışını da. Yalnızlıkları, vazgeçilmişlikleri, geçmişte yaşamaya devam eden, sakinleştirici almadan şimdiye gelemeyen, ilişkilerin içine hapis olmuş insanların çaresizliğini de gördüm aşklarının ve sevgilerinin bittiğini kabul edemeyen, gün geçtikçe birbirlerine karşı olan saygılarını yitiren insanların acısını da. Onca acıya rağmen sanki hiçbir şey olmamış, olamazmış gibi büyük bir zorlukla ilişkilerine devam eden insanların ufak hesaplarını da gördüm sonsuza kadar yaşayacaklarını zanneden insanların derin uykusunu da.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Oscar Ödüllü Florian Zeller’den çarpıcı bir oyun: “Anne”

    Bir lokmacık hayat gibiydi anlayacağınız oyun. Bir anda yaşamımdaki tüm insanları ve ilişkileri düşündüren duygular içine girdim ve kendim dahil herkesi zihnimde bir bir sorguya çekmek istedim.

    “Senin benim hakkımdaki bana söyleyemediğin tüm düşüncelerini bilsem, yine de seni sever miydim? Yine de seni aynı şu an olduğu gibi seviyor olur muydum?” diye her tanıdığıma sorasım geldi. Sırf bu yüzden de oyun bitiminde Oscar ödüllü Fransız yazar Florian Zeller’e bir Oscar heykelciği de benim veresim geldi. Çünkü müthiş ihtiyacımız vardı buna. Böyle sert bir yüzleşmeye. Gerçek düşünce ve hisleri istemek için yüreklendirilmeye. Gerçek insanlara. Düzeltmeye çalıştığın, hatta belki de düzelttiğini sandığın yerlerinden bir daha seni bozmayacak bir düzene. Bizi kaçırmayacak, geri adım attırmayacak, sevdiğine seveceğine bin pişman etmeyecek aşklara. Filtresiz, gerçeği olduğu biçimi ile aktarabilen, düşünce ve duygularda kaçak göçek olmadan ayakta dimdik kalabilen insanlara.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çünkü çok zor bir şey bu hayatta, bir yalanı bilerek o yalanın içinde doğru durmaya çalışmak.. Olmadığı biri gibi davranan, kendine ait olmayan hayatları yaşamakta ustalaşan insanlara maruz kalmak.. Aşka, sevgiye, güzel olan bir çok şeye hakettiğinden ve de gerektiğinden fazla değer verdiğine inanmak zorunda kalmak.. Yalan söylendiğini, aldatıldığını, aldanmış ve de kandırılmış olduğunu anlamak..

    Şimdi diyeceksiniz ki bana, belki de bizim bu yaşama dayanabilir oluşlarımızdan biri de bizim hakkımızda tüm düşünülenleri, söylenilenleri duymuyor yüzleşmiyor oluşumuzdan kaynaklanıyor ve ben de diyeceğim ki size, olsun, ben yine de bu yazıyı başkalarının yalanlarını dinlerken rahatsız olanlar için yazıyorum. Çünkü oyunu izlerken aynı rahatsızlığa sahip olacaklar ve de olmak isteyenler insanlığın gitmesi gereken asıl yolu açanlar olacak. Rahatsız olmayanları rahatsız etmek için kurgulanmış, insanı bir çırpıda hizaya getiriveren bu oyun üzerine o nedenle “Tek perdede diyeceğini diyor, yapacağını yapıyor, sonra da çekip gidiyor.” diyerek sizi bu oyuna ısrarla sürüklemek istiyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Çünkü sizin de tüm bu olan biteni bu açıdan artık görmeniz gerekiyor. Bu oyun sayesinde tüm sadakatsizliğine rağmen sol eline yapışık duran parlak alyansını büyük bir gururla taşıyan insanların rahatlığının içinizi kaldırması gerekiyor. ‘Yapmasaydım, etmeseydim’ler arasında kalan, pişmanlık ve keşkelerle dolu yalnız insanların ölüm gibi soğuk ve kopuk hallerini görmeniz, kimse tarafından duyulamayacak cümlelerini duymanız ve o insanları kurtarmaya başlamanız gerekiyor. Gittikçe yaşamı uzaktan izlemeye başlayan insanların kendilerinden vazgeçişlerinin ve kendi hayatının sorumluluğunu bir türlü üstüne alamayışlarının kalbinizi ağrıtması, ruhunuzu daraltması gerekiyor. Çünkü insanlar kaybolmamalılar böyle kolay. Mazide kalan mutlu günleri sanki tek sahip oldukları ve bir daha asla sahip olamayacakları bir hazineymiş gibi sımsıkı tutmamalılar ellerinde. İlerlemeliler, bu yaşamda geri kalan yaşanmamış yılları için, kendileri için savaşmalılar, savaşmadan ölümü kabul etmemeliler, korkmamalılar, bir sonraki adımı artık atmalılar ve o sıkışık yerden dışarı çıkmalılar. Bir hiç uğruna feda edilen hayatların mutsuzluğuyla daha da hızlı yaşlanmamalı, gittikçe duyguda ağırlaşıp diplere doğru batmamalılar.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Oscar Ödüllü Florian Zeller’den çarpıcı bir oyun: “Anne”

    Hayır bunu yapmamalılar. Bu oyundaki annelerden, babalardan ve çocuklardan etrafta çok var. Paramparça ruhlar, çıkış aramaktalar. Bir çocuğun annesine yalan söylediğini bilen babası ile yüzleşememesi, yalanların karşısında sessiz kalmak zorunda oluşu o çocuğun bütün hayatını yerle bir ediyor çünkü. Artık vazgeçilmiş bir kadın olduğunu çocuğuna belli etmemeye çalışan annenin kocası ile kurduğu yalancıktan ilişkisi o kadını hasta ediyor çünkü. Yavaş yavaş öldüren, çok zor hisler bu hisler ve insanlar aslında iyilik beklemekteler.

    Uzun lafın kısası diyeceğim o ki 30 Mayıs akşamı kendinize bir iyilik yapın ve Tiyatro İN’in yapımcılığını üstlendiği, tüm provalarının Stüdyo İN ve Moda Sahne çatısı altında gerçekleştirildiği, Zorlu PSM’de bir gösterimi daha olacak olan bu oyuna vakit kaybetmeden gidin. Çünkü Ayberk Erkay’ın Türkçe’ye çevirip, Onur Ünsal’ın yönetmenliğini üstlendiği, Defne Kayalar, Engin Hepileri, Doğa Halis, Sevda Erginci gibi isimlerin içinde yer aldığı bu oyun size bu hayatta olmak ve durmak istediğiniz yer konusunda müthiş bir yol gösterecek. Sonra da Zeller’in “Anne” “Baba” “Oğul” adlarını taşıyan üçlemesinden biri olan “Anne” oyununu artık izlemiş olduğunuz için tanık olduğunuz tüm yalanlara, ilişki içindeki yalnız kadınlara, bitmiş evliliklere ve de annelere karşı kayıtsız kalamadığınızı farkedeceksiniz.

    Sonrasında ne mi olacak?
    Her şey bir anda çıplak gibi olacak. Çevrenizdeki tüm çiftlere bakışınız bir anda değişecek. “Herkes bunu yaşıyor kesin ben de yaşıyorum !” diyeni de göreceksiniz, “Ben hayatta yaşamam !” deyip her gün yaşayanı da, böyle şeyler yaşadığını bildiği halde yaşamıyormuş gibi yapanı da göreceksiniz, “aldatma mevzusuna ben farklı bir açıdan bakıyorum” diyeni de. Sonra da zaten çevrenizdeki insanlara karşı olan tavrınız ve de saygınız bu bakış sonrası epeyce değişecek. İçinde yaşadığımız toplumun çok büyük bir yüzdesinin yaşadığı sert, yıkıcı ancak son derece gerçek olan bir hikayesini izlediğinizi bilerek tarafınızı seçtiğinizi farkedeceksiniz. Yalancı ilişki hapishanelerinden kaçış ve gerçek hisler için savaş işte o anda başlayacak.

    Bu yüzleşme biraz sert olacak ancak bir o kadar da yolculuğunuza güç katacak. Ortalıkta böyle oyun bulmak her zaman kolay olmuyor. Benden söylemesi.