hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Paris Opera’sından Machu Picchu’ya oradan da ver elini NASA’ya…

    25.05.2021 Salı | 10:14Son Güncelleme:

    Hatırlarsınız belki, Arter geçtiğimiz haftalarda “Ses, Heykel ve Sessizliği Deneyimlemek: ‘Yağmur Ormanı V (varyasyon 3)’te Bir Yürüyüş” başlıklı çevrimiçi sergisini ve koleksiyonundan 50’den fazla yapıtı Google Arts & Culture platformundan kullanıcılarıyla buluşturdu. Ben de bu sayede bir kaç ay evvel fiziken gezmiş olduğum bu sergiyi sanal olarak yeniden gezip, dikkatimden kaçmış yerleri daha detaylı bir biçimde inceleme fırsatı buldum. Sonrasında ise, daha farklı pek çok alternatifim olduğunu görünce bir sergi ile yetinmeyip Türkiye’den sanal olarak da olsa kaçarak Londra, Amsterdam, Meksika, Floransa, Brezilya, Los Angeles, Japonya, Berlin ya da Fransa gibi ülkelerdeki sanat müzelerinin çevrimiçi erişime açık olan sergilerini gezdim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ne yalan söyleyeyim günün sıradan bir anında sanal olarak da olsa önüme açılan onlarca sanat sayfasının arasında kaybolmak bana çok iyi geldi. Dünya sanat tarihinin en önemli isimlerinin ünlü tablolarını tüm detayları ile inceleyebilme şansı ile karşılaşınca ise resmen bayram ettim. Her ne kadar daha önce farklı ülkelerdeki sanat müzelerinde aynı dönemin benzer tablolarını yakından görme fırsatım olmuş olsa da ve Johannes Vermeer’in meşhur İnci Küpeli Kız tablosunun hikayesini çok iyi biliyor olsam da görünce sanki hiç görmemişim gibi yeniden dakikalarca inceledim. Sonra da kendi kendime “sergilendikleri müzelerde bile belki bu kadar detaylı incelenemeyen bu eserler kesinlikle sanal da olsa sanat eserleri ile izleyici arasında çok başka bir bağ kurmaya neden oluyor.” dedim.

    Paris Opera’sından Machu Picchu’ya oradan da ver elini NASA’ya…

    80 ülkeden 2.000’i aşkın kültür sanat kurumunun yer aldığı Google Arts & Culture platformuna belki en başta sanat müzelerinin online sergilerini görmek için girmiş olabilirim ancak sonrasında kendimi bambaşka bir anlayışın içinde buldum. Zaten bu haftaki makaleye konu etmemin nedeni de o.

    Dünya bugünlerde bildiğimizden bambaşka yerlere doğru gidiyor belki ancak bazı özlemler, bazı hisler ve bazı meraklar asla değişmiyor. Uzundur özgür bir biçimde yer değiştirmeye özlem duyan insan ruhu o nedenle elinde fırsat olduğu anda kıtalararası seyahat etmeye karşı sanal dahi olsa tarifsiz bir mutluluk duyuyor. Belki önce eski bir sevdiğinin yüzünde zaman hangi izi bırakmış, yokluğu o kişide en çok neyi değişmiş görmeye çalışır gibi gidilmiş ülkelerin sokaklarında gezinmek istiyor, özlediği yerlere gitmek, bir daha ne zaman yeniden göreceğini kestiremediği yerleri yeniden görmek, hissetmek istiyor. Ancak bu özlem giderişin hemen ardından da kahvesinin, pastasının tadını çok iyi bildiği cafeleri daha fazla görmek istemediğini fark ediyor ve yeni yerler keşfetmenin peşine düşüyor. Böylece de bundan sonraki yaşamında Dünya üzerinde ayak basılmamış yer bırakmak istemediğinden emin oluyor. Gidilmemiş kaya parçalarına gidip, tadılmamış yemeklerle karnını doyurmak, bilmediği bilgileri öğrenip, bildiğinin ötesindeki dünyaya erişmek işte o noktada beden içinde kendine yeni bir can bulmaya başlıyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Belki son 1.5 yılımızı beklenmedik bir döngüye sokan Corona görünürde hayatımızı sarstı, bazı alanlarda yavaşlattı ancak diğer bir yandan da bizi bir anda hızlandırarak, oturduğumuz yerden dünyanın bir ucundan öbür ucuna resmen tek tıkla ışınlayabilen sihirli dönüşümlere ulaştırdı. Paris Operası’ndaki bir performans sanatından tutun da NASA’nın arşivinde yer alan çarpıcı görsellere kadar gidebildiğiniz veya insanlığın dünya üzerinde geçirdiği zamanın bir tanığı olan kültür mirasları arşivinde gezinebildiğiniz zaman bu durumun ne denli olağanüstü bir his olduğunu anlıyorsunuz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Paris Opera’sından Machu Picchu’ya oradan da ver elini NASA’ya…

    İşte o nedenle belki de Rusya’daki Bolşoy Tiyatrosu, Amerika’da Nina Simone’un Çocukluk Evi veya Los Angeles’ta Hollywood Bulvarı gibi yerleri görmek insana iyi geliyor. Dünyanın en mistik yerleri arasında yer alan Hindistan’da Taj Mahal (anıt mezar), Mısır’da Gize Piramitleri veyahut Endonezya’da Parambanan Tapınağı gibi veya Peru’da Machu Picchu (İnka Antik Şehri), Guatemala’da Tikal (Maya kenti ve tören merkezi), İngiltere’de Stonehenge (tarih öncesi anıtı) gibi yerlerin varlığını yeniden hatırladığında insan o nedenle dünyanın bir medeniyetten öbürüne uzanan gücü karşısında bir kez daha eğilmek istiyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Paris Opera’sından Machu Picchu’ya oradan da ver elini NASA’ya…

    Bilimin ve uçsuz bucaksız uzayın çarpıcı gerçekliği içinde kaybolmak ise Uluslararası Uzay İstasyonu veya CERN’in yer altına seyahat ihtimali gündeme geldiğinde insan zihninde bambaşka bir iz bırakmaya başlıyor.

    Kısacası sanal da olsa kelimenin tam anlamıyla dünyanın bir ucuna gidip, bir kaç saniye içinde de dünya dışına kendini fırlatınca şunu düşünüyor insan. Yakın gelecek için doğru hissederek plan yapmanın, insanın kalbini daha gitmeden hızlı hızlı atmaya neden olan toprakları ziyaret etmenin vakti geliyor. Görülmesi gereken yerleri görmenin ve gidilmesi gereken yerlere gitmenin de öyle. Bu pandemi dönemi bize pek çok açıdan çok başka farkındalıklar kazandırdı ama sanırım en çok bazı konuların artık ertelenmemesi gerektiğini hatırlattı. O nedenle artık pimi çekilmiş bomba gibiyiz hepimiz. O nedenle artık nerede olduğumuzun, kim olduğumuzun, hangi zaman diliminde olduğumuzun hiçbir önemini yok. Tek bir şeyin önemi var o da bu pandemi günleri tümüyle sona erdiğinde nereye gitmek ve kim olmak istediğimiz ve de ertelenmiş neleri hangi sıra ile gerçekleştireceğimiz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Belki sanat çevresi bugünlerde Google Arts & Culture’ı Dünyanın dört bir yanındaki kültür sanat platformlarını bir araya getiren ve herkese, her yerden kolay erişim sağlayan bir platform olarak anıyor ancak bana göre bu platform avuç içinde taşınan dünyadan, bir gelecek ajandasından farksız bir dehliz.

    Paris Opera’sından Machu Picchu’ya oradan da ver elini NASA’ya…

    Bu sırada unutmadan söyleyeyim Google Arts & Culture platformuna üye olan dünyanın dört bir yanındaki müzeleri, sanat galerilerini veya dünya kültür mirasları arasında yer alan tarihi mekanları sanal bir biçimde oturduğunuz yerden ziyaret edebilmek için platformun websitesi’ne girmeniz veya uygulamasını cep telefonunuza indirmeniz yeterli.

    Diğer bir yandan ise aynı benim gibi Türkiye’deki sanat müzeleri ile bu tura başlamak istiyorum derseniz, Google Arts & Culture’ın sanat alanı içerisinde Türkiye’den ilk olarak Pera Müzesi, Sakıp Sabancı Müzesi, İstanbul Modern, Borusan Contemporary, Masumiyet Müzesi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Arter, Elgiz Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, İstanbul Oyuncak Müzesi, Salt, Mural İstanbul Festival, 15’nci İstanbul Bienali, Rezan Has Müzesi gibi isimleri göreceksiniz. Eğer Türkiye’de fiziken bu müzeleri henüz görmediyseniz veyahut müzeleri görmüş ancak bu platformda paylaşılmış olan çevrimiçi sergilerini göremediyseniz görmeniz için çok güzel bir fırsat.