hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Rol yapmaya devam edersen kim olduğunu hatırlamayacaksın

    10.09.2018 Pazartesi | 17:01Son Güncelleme:

    ... Çünkü insanın bu dünyada artık daha fazla kıyafete, daha fazla maddiyata, daha fazla tekrara girmiş olan hayat döngülerine ihtiyacı yoktur. İnsanın, bu dünyada kendisinde olan eksiklik ne ise onu bulmaya, doldurmaya ve gerçekten bir işe yarayan şeyler yapmaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla insanoğlunun dünyanın ilk günlerinden bu yana süregelen bitmek tükenmez iştahı aslında bize hep hatırlamamız gereken bir hikayeyi anlatır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hieronymus Bosch. 1500’lerin Dünya’sının apokaliptik ressamı. Döneminin ressamları gibi hazır bilgiyi kurallara uygun bir biçimde olduğu gibi tablosuna işlemek yerine, resimlerinde anlatmak istediği öyküleri hayal gücüne dayanan fantastik bir cast ile son derece sembolik bir dille aktarım yoluna gidebilen düzene karşı koyan ressam. Resimlerinde bilinmeyen bir alemin varlıklarını, 1500’lerin sürrealizm’den uzak insan profili ile ilk kez buluşturabilmiş olduğu için zamanında devrim yaratabilmiş ve tarihin ilk sürrealist sanatçısı ünvanını alabilmişti. Hatta 1900’lerin başında, Bosch’un bilinçaltının derinliklerinden ve kendi olağan dışı zihninden beslenerek ortaya çıkardığı, resimlerinde sıkça göze çarpan dev kulaklar, ayakkabılar içinde uyuyan kadınlar, ağaç boyundaki çilekler etrafında kutu kutu pense oynayan insanlar, canlı ağaç adamlar ve görülmemiş canavarların bindiği uzay araçlarını anımsatan sihirli kırmızı kabaklarını gören Dali, kendi döneminden 400 yıl kadar önce yaşamış olan Bosch için ‘benden önceki kuşakların atasıdır’ şeklinde bir saygı duruşu tanımını yapmıştı.


    Di Caprio’nun BM Barış Elçisi olmasının sebebi bu tablo

    Öyle inanıyorum ki, insanın hangi dönemde olursa olsun, iç dünyasının entrikalarla dolu yanı ile zihninin sahip olduğu karanlık yanını görücüye çıkarabilmiş oluşu, bilinçaltının eteklerini sallaya sallaya özgürleştirmesine müsaade edebilen bir durum ve bu durum, her ne biçimde olursa olsun, mutlak gerçeklik olarak bilinen dünyada insandan, kendisini diğer insanlardan ayırabilen türden cesur bir ayrıksılık istiyor. Aynı Bosch’un 500 yıl önce yapabilmiş olduğu gibi. 

    Bilenleriniz vardır, Bosch’un en iyi bilinen baş yapıtlarından birinin adı ‘Dünyevi Zevkler Bahçesi’dir ve bu tablo triptiktir. Yani anlam olarak 3 parçalı tablo anlamına gelen, 3 farklı tablonun katlanarak görünürde bir dolap düzeneğini oluşturduğu ve bu tabloların her katmanının birbiri ile ilişkili olan bir kaç hikayeyi birden aynı anda izleyicisine verdiği hareketli resimler serisi. Bu düzenek bir anlamda 3 boyutlu gerçeklik algısının tek boyuta indirgendiği de bir düzenek. Dolayısıyla izleyici, zaman ve mekandan çıkarak, çok boyutlu gerçekliğin eşzamanlılık esasına dayalı bir zamansızlığına ulaşmış olabiliyor. Bu kurgu da bize fizik dünyada görünen tek bir olayın, görünürde tekmiş gibi olmasına karşın aslında arkasında pek çok olayın da eşzamanlı gerçekleşmekte olduğunu da hatırlatan bir kurgu.   

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bosch’un bu bir nevi rüya alemini hatırlatan çok boyutlu zaman örgüsünü kullanarak yüzyıllar önce resmederek anlatmaya çalıştığı hikaye, aslında sanat tarihçilerine göre sırasıyla ‘Cennet, Dünya ve Cehennem’ döngülerini anlatıyor. Bu kavramların biraz daha derinine girersek de aslında dünyanın ilk gününden başlayarak son gününe kadar giden harita ile karşılaşmış oluyoruz. Yani bir anlamda aynı o korsan filmlerinde olduğu gibi, Bosch’un kendi el yazısı ile yazmış olduğu bir mektubun içinde olduğu bir şişeyi 1500’lerin okyanusuna fırlatması ve şişenin de 2000’lerin milenyum çağını yaşayan Dünya’sının sahillerine vurması gibi bir durum ile karşı karşıyayız. Mektupta ne yazıyor derseniz. Sanırım kendi hayal dünyamın kelimeleri ile size şu şekilde bir hikaye aktarabilirim: 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Ey insanoğlu, bir zamanlar dünya daha bu dünya değilken dünya oldu. Üzerine toprak ana denilen bir canlı doğa doğdu. Sonra hayvanlar ve en son da insan türünün ilk örnekleri doğdu. Herşey en başında güzel ve saftı. Ancak sonra, her yeni olan şeyin zamanla kirlenişi gibi dünya da kirlenmeye başladı. En başlardaki masumiyet giderek azaldı ve muhtemelen giderek de yok olacak. Öyle sanıyorum ki, dünyanın ilk günlerindeki o toz pembe renklerden oluşmuş tabloya geri dönmek zor. Ancak yine de ümit var. Eğer doğru zamanda bu mektup elinize geçerse, muhtemelen dünyanın ve insanlığın gitmekte olduğu karanlık çağ olarak adlandırılan hazin sonu engelleyebilirsiniz. Size 1500’lerden dünyanın gidişatının nasıl olduğunu gösteren kendi ellerimle yaptığım bir resmi gönderiyorum. Elimden tek gelen bu. Umarım doğru zamanda size ulaşır.  

    Sevgiler.  

    Bosch. 1503”

    Rol yapmaya devam edersen kim olduğunu hatırlamayacaksın

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Şişeyi alan ve mektubu okuyup harekete geçen bir kişi tabii ki de oldu. Bu kişinin adı ise ‘Leonardo Di Caprio’.  

    Bilirsiniz, bu işler böyledir. Herşey aslında ortada tabak gibi duruyordur ancak kim önce harekete geçerse o şey aslında herkese aynı anda ulaşmış olduğu halde gerçek anlamda ilk ona ulaşmış olur çünkü ilk o kişi doğru zamanda aksiyona geçme cesareti göstermiş olur. Tabi burada Leonardo’nun anne ve babasının, Leonardo daha küçük bir çocukken Bosch’un bu başyapıtının bir reprodüksiyonunu oğullarının odasına asmak gibi Leonardo’ya yüksek puan kazandıran bir katkısı da yok değil. Yani bir şekilde çok küçük yaşlarından itibaren her gece uyumadan önce bu tabloyu izleyerek uykuya daldığı için Leonardo, aklı selim bir yaşa geldiğinde bu tablonun gerçekte sadece bir tablo olmadığı, bir nevi geçmişten gelen bir mesaj olduğu bilincine odasında bu tablo olmayanlardan çok daha hızlı bir biçimde erişmiş oldu. Dolayısıyla da Dünya’nın daha iyi bir yer olması için çaba sarfetmek istediği an, o güne kadar biriktirmiş olduğu haklı şöhretinin de yardımı ile beraber Birleşmiş Milletler’in Barış Elçisi olabildi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Di Caprio’nun Birleşmiş Milletler komisyonunda, Paris Antlaşması'nı kabul eden ülkelerin temsilcilerinin yer aldığı ‘Tufandan Önce’ buluşmasında yaptığı açıklamayı hatırlayanlarınız olacaktır. O konuşmada şöyle bir kaç cümle geçer: 

    “Çocuklarımız ve torunlarımız geçmişe bakıp bu yıkımı engelleme fırsatımız olduğunu ama bunu yapabilecek siyasi iradeye sahip olmadığımızı farkettiğinde hepimizin yaşayacağı utancı bir düşünün.. Sizden dünyayı korumanızı istiyoruz. Aksi takdirde değer verdiğimiz bütün canlı varlıklarla beraber tarihe karışacağız.” 

    Tarihe karışacağız çünkü dünya üzerindeki küresel ısınmayı gösteren haritaya baktığımızda Gulf Stream akıntısının Meksika körfezinden başlayıp, Amerika kıyılarından Atlantik’e oradan da Kuzey Avrupa’ya doğru gitmekte olduğu ortada. Dolayısıyla eğer ısınma devam ederse, buzullar eriyerek aşağı doğru inmeye başlayacak ve Gulf Stream akıntısını durduracak. Bu da yakın bir tarihte rönesans ve reformun beşiği olan Avrupa’nın buzul çağına girmesi anlamına geliyor. 

    Biliyorsunuz Hollywood’un en eskimeyen senaryolarından biridir bu. İklim değişikliğinin bir ülkeden başlayarak dünyanın geri kalanını da etkileyerek yaşamı geri dönülmez bir faciaya çevirmesi konusu. Aslında bir anlamda aynı Nostradamus gibi yaşadığı çağdan yüzyıllar sonrasına mesaj gönderen Bosch’un da tek yaptığı şey bu. Bize tüm kaynaklar aslında şunu diyor. Cehennem denilen yer bugünün dünyasında insanları karanlık ve kaosa iten kavramlar bütününden oluşmaktadır ve dünya artık hiçbir şeyin çiçek açamayacağı bir döneme doğru son hız gidiyordur. Bu konuda acilen bir şeyler yapılmazsa da gerçekten dünyanın sonu gelecektir. Tahmin edebileceğiniz üzere, bu durumu tek değiştirebilecek olan kişiler bizleriz. Yani dünyanın içinde olduğu bu ‘gerçek bir hikayeye dayanmaktadır’ filminde dünyayı kurtaracak olan super kahramanlar bizlerden başkası değil. O yüzden sizleri bu kutsal voltranı oluşturmaya davet ediyorum. 

    Dün Bosch’un ölüm yıl dönümüydü. 9’uncu ayın 9’uncu gününde, ben de onu kendi lehçemde anmak ve bir anlamda 2000’lerden 1500’lere bir mesaj ulaştırmak istedim. Duymuştur biliyorum.  

    İyi Eylül’ler olsun !