hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelenlere..

    14.07.2020 Salı | 14:53Son Güncelleme:

    Biz lisedeyken instagram yoktu. Cep telefonu da bugün olduğu gibi hayatlarımızın vazgeçilmez bir parçası değildi. Gerekli anlarda gerekli mesajlar göndermek ve aramalar yapmak için arada bir kullanırdık. Fotoğraflarımızı ise cep telefonlarımız ile değil 36’lık filmlerle çekerdik ve anılarımızı da bulutların içinde bir yerlerde değil gerçek albümlerde saklardık. Yani, sonsuz arşivlerde sayısını unuttuğumuz birbirine benzer anlar yerine sınırlı arşivlerde bizi gerçekten derinden etkilemiş anları biriktirmeyi severdik. Pek çok anlamda hareket kabiliyetimiz bugün olduğu gibi sınırsız değildi, ancak sanırım bu sınırlar da hayal gücümüzü geliştiren en önemli etkenlerdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Mine Hanım (Rahmi Koç Müzesi Genel Müdürü Mine Sofuoğlu) ; “..Burası bir sanat veya arkeoloji müzesinden farklı bir müze çünkü bir çok kuşağa aynı anda hitap ediyor. İçeride çok zengin ve de çeşitli bir koleksiyon var. Dolayısıyla çocuklar hem kendilerini bir Harikalar Diyarı’nda hissederken, hem de bir yandan da kendilerinden önceki kuşakların, hatta bizzat anneannelerinin, büyükbabalarının günlük yaşamda kullandıkları objeler ile karşılaşabiliyorlar.” derken bunları düşünüyordum. Cep telefonunun, instagramın ve internetin engin dünyasının uzağında olan bir tarihe tanıklık etmiş, etrafımızı çepeçevre saran onlarca koleksiyon arasında oturmuş, Haliç’i izlerken ve bir yandan da bizim için bir zamanlar normal olan pek çok şeyin de yavaş yavaş tarihte kalmış olduğunu düşünürken..

    Sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelenlere..


    **

    Mine Hanım’la en son 2 yıl evvel Ankara’da Çengel Han’daki müzede görüşmüştük. Yine böyle sıcak bir yaz günüydü. Şimdi Haliç manzarasına doğru kahvemizi içtiğimiz gibi aynı o zaman da Ankara Kalesi ve civarını izleyerek içmiştik kahvemizi. Mine Hanım o zaman Ankara’daki Rahmi Koç Müzesi’nin başındaydı, şimdi ise bu ilkbahardan itibaren İstanbul’daki müzenin başına geldi. Pandemi süreci nedeniyle müze kapalı olduğu için kendisini ziyarete ancak gelebildim.

    Yeni normal sürecinde, pandeminin hayatlarımızı nasıl etkilediği ve bizlerin de bu yeni normale nasıl uyum sağladığımız konusu uzundur görüşemediğim kişilerle bir araya geldiğimde doğal olarak ilk konuştuğum konu oluyor. Çünkü bir binaya girerken alnımın ortasına bir silah dayanıyormuş gibi ateş ölçme cihazının birden yaklaştırılmasına ve o anki ateşimin ölçülerek bana söylenmesine hala alışamadım. Gerekli olduğunu her ne kadar bilsem de beni her defasında bir anlık da olsa ‘eller yukarı’ hissine savuruveriyor. ‘Maske, dezenfektan ve sosyal mesafe kuralı’ ise sanki evden çıkarken yanıma almayı unutmamam gereken ‘telefon, anahtar, cüzdan’ sıralaması gibi. Restaurantlardaki menüleri qr kodlar aracılığı ile cep telefonum üzerinden incelemek de henüz normalime dönmüş değil. Kullan at bardaklarla içtiğim kahvelerde tat bulmaya çalışmak da keza aynı şekilde. Yine de görüyorum ki, Mine Hanım da bu sürecin sonunda her şeye rağmen her şeyin güzel olacağına dair pozitif düşüncesini benim gibi koruyanlardan.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelenlere..

    Sohbetimiz esnasında kendisinden, pandemi ile beraber müze içinde çok üst düzey önlemler aldıklarını ve müze geneline nano gümüş dezenfeksiyon uygulaması yapıldığını öğreniyorum. (Normalde müzede uygulanan dezenfeksiyon sistemi 3 ay geçerliymiş ancak yine de her ihtimale karşın her ziyaret sonrasında akşam üzeri müze kapandığında hem müze hem de tekneler yeniden dezenfekte ediliyormuş.) Müze ziyarete açılmadan önce, her kanat ve galeride kaç ziyaretçi olması gerektiğini planlayıp, ona göre ziyaretçileri müzeye almaya başlamışlar. (Eskiden günlük 3000 kişileri bulan müze ziyaretçi sayısı, şu an 500 kişi ile sınırlandırılmış ve Haliç’i gezen müze içinden kalkan tekne turları da aynı şekilde 14 kişiden 7 kişiye indirilmiş durumda.) Yeme içme alanlarında ise pek çok yerden alışkın olduğumuz gibi tek kullanımlık ürünlere ağırlık verilmiş. (müze içinde bir cafe bir de açık alanda restaurant var. Her ikisi de tedbirli bir biçimde hizmetine devam ediyor). Müzede ise ne personel ne de güvenlik görevlisi hiç kimseyi katiyen maskesiz göremiyorsunuz. Ziyaretçiler de aynı şekilde eğer yeme içme alanında değilse mutlaka maske takmak zorunda olduklarını biliyorlar eğer bir anlığına unuturlarsa da görevliler tarafından kibarca gelip uyarılıyorlar. Yani kısacası müze, Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği bütün tedbirleri almış bir durumda açılmış ziyarete.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelenlere..


    Diğer bir yandan Ayvalık, Cunda’da ve Ankara’da yer alan diğer Rahmi Koç Müzelerini gezenler mutlaka hatırlayacaklardır. Bu müzelerde yer alan koleksiyonlar yılın belli zamanlarında bu 3 şehir arasında gezmeye ve de farklı bölgelerde yeni ziyaretçiler ile buluşmaya devam ediyor. Dolayısıyla müzede sergilenen koleksiyon, hem geçmişten bugüne uzanan çok geniş ve de sürekli değişen bir yelpaze sunduğu için, hem de yeni eklemelerle zenginleşmeye devam ettiği için, her geldiğinizde bir önceki gelişinizde görmediğiniz farklı objeler ile karşılaşabiliyorsunuz. Açıkçası tüm müzeleri bir kaç kez gezmiş bir Rahmi Koç Müze dostu olarak, bu 3 müze içerisinde beni en çok etkileyen müze, Haliç’e kıyısı olan İstanbul’daki bu müze. Mine Hanım, biz Haliç’te demirli olan bu koleksiyona ait tekneleri izlerken şöyle bir bilgi verdi bana; “İstanbul ölçeliğinde 27.000 metrekarelik bir alanda ve de deniz kenarında olmak biraz daha fazla avantaj yaratıyor. Bu müzede özellikle deniz koleksiyonu çok kuvvetli. Deniz altı'dan Fenerbahçe vapuruna dünyanın en önemli kültür miraslarından biri sayılan Rosalie teknesine kadar tarihe tanıklık etmiş bir çok tekneyi görüp, kimi teknelerle kısa bir haliç turu yapabiliyorsunuz. Özellikle denizcilik koleksiyonu dünyada sayılı, parmakla gösterilecek olan koleksiyonlardan bir tanesi. Burada sergilenen teknelerin bir kısmı 20’nci yy’ın başında inşa edilmiş kim bilir içinden kaç hayat geçmiş.., kaç ülke gezmiş, kaç yolcu misafir etmişler. Dolayısıyla her biri ayrı bir hikaye anlatıyor..”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelenlere..


    Biliyorsunuz Rahmi Koç Müzesi, içerisinde denizcilikten havacılığa, kara yolundan buharlı makinelere, bilimsel aletlerden farklı içerik barındıran özel objelere kadar çok farklı alanlarda oldukça zengin koleksiyonu olan bir müze. Bana göre insan bu sayede, hem tanık olmadığı bir geçmişe hem de çok yakın hissettiği bir şimdiye hızlıca bağlanabiliyor. Dolayısıyla Mine Hanım’ın da dediği gibi ‘tüm kuşakları birbirine bağlayabilme gücü’ burada çok yüksek. Sanırım bu yüzden, hangi yaştan olursanız olun veya kaç kez gelmiş olursanız olun farklı dönemlerde tekrar tekrar yeniden gelmek insana farklı bir bakış açısı getiriyor. Açıkçası ben her geldiğimde bambaşka bir düşünce ile dışarı çıkıyorum. Bazen dünyayı yeni yeni tanımaya başladığım küçük bir çocuk olduğum o günlerde iyi ki telefonlar, iPadler ve de oyun tabletleri bugünkü gibi gelişmemişti diyorum. Aksi takdirde sanal değil hayal gücü yüksek günlerden gelebilecek şansımın olamayabileceğini ve önceliklerimin zaman içinde şimdikinden çok daha farklı olabileceğini düşünüyorum. Yani kısacası kendi geçmişimi daha detaylı inceleyip, daha iyi anlamama ve de unutmuş olduklarıma sahip olabilme fırsatı yaratıyor bana bu müze. Dolayısıyla da her defasında kendime bir katkım olmuş olarak çıkıyorum dışarı. Bana sorarsanız, pandemi sonrası yeni yeni normale alışmaya çalıştığımız bu günlerde, geçmişe yolculuk için müzeyi ziyaret etmek, özellikle de açık alanlarının fazla olduğu düşünüldüğünde, yazı İstanbul’da geçirenler için oldukça güzel bir fırsat.