hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Siz ölseniz dahi ölmenize izin vermeyecek kaç dostunuz var bu hayatta?

    23.07.2019 Salı | 13:06Son Güncelleme:

    Babaannem, yazı yazanın eline mürekkep bulaşır der. Kaçış yok, ne yaparsa yapsın mutlaka bulaşır. Çünkü sürekli haşır neşir olur mürekkeple. O yüzden de mürekkep tarafından zehirlenir. Hem de görünür bir vaziyette zehirlenir. Yani diyeceğim o ki; yazanın üzerinde kalır yazının izi..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    ... Ve sanırım aynı o mürekkebin izi gibi bazı mekanların da yaşanmışlıklarının izi kalıyor üzerinde. Yani fazla belirgin oluyor ‘evvel zaman’a dayanan geçmişi...

    O nedenle de kapıdan adımını attığı an çarpıyor suratına insanın. Bir boyuttan öbürüne geçer gibi olup, az önce neredeydim şimdi neredeyim dedirtiyor ve kuş misali uçtu kondular gibi sus pus oluyor insan. 

    **

    1920’lerden kalma Mongeri Binası..

    İçinde döner merdiveni olan,

    1500 metrekarelik bir alan. 

    3 katlı tarihi bir yapı,

    Kiremit rengi dev bir kapı..

    İçeri giriyorsun sonrası sanat, sanat, sanat..

    İtalyan mimar Guilio Mongeri tasarlamış.. 1920’lerde.. 

    İlk gittiğimde hikayesini öğrenmiştim. Cumhuriyet Dönemi 1’nci Ulusal Mimarlık Akımı olarak bilinen dönemde şehri güzelleştirme çabası ile yapılan mimarı yapılardan biri. Guilio da işleyişten çok dış görünüşe önem veren yapılar yapan bir mimar olduğu için burayı da diğer yapıları gibi dikkat çekici yapmayı ihmal etmemiş.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Siz ölseniz dahi ölmenize izin vermeyecek kaç dostunuz var bu hayatta

    Aynı Galatasaray’daki Saint Antoine Kilisesi gibi.. 

    Ya da Nişantaşı’ndaki Maçka Palas, Karaköy’deki Halk Bank Şubesi gibi.. 

    Hatta ve hatta, Ankara Ulus’taki Ziraat Bankası ya da meşhur Türkiye İş Bankası gibi.. 

    Belki de o nedenle Mongeri Binası’na her gittiğimde hep aynı şeyi hissediyorum. Çok yakından tanıyıp bildiğim birinin evine geçerken çat kapı uğrayıvermişim ya da yıllar boyu kaçırmadan izlediğim bir dizinin hikayesinin tümünün geçtiği evin içine birden girivermişim gibi. 

    Öyle tanıdık, öyle tanık bir his. 

    Öyle gerçek ama bir o kadar da ‘mış’ gibi bir his. 

    **

    Bozlu Sanat’ın her yaz ‘toplumun nabzını tutmak’ amacı ile tasarladıkları sergilerini seviyorum. Çünkü toplum üzerinde farkındalık yaratan, bireyin etrafındaki tüm görünmez okları kendisine çevirebileceği, içinde bulunulan dünya düzeninde nereden nereye gidilmekte olunduğunu ve neler hissedilmekte olduğunu bir kez daha düşündüren, düşünceye alan yaratan sergiler yapıyorlar. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu yaz için planladıkları 3 sergiden biri, sanat dünyasının ilgisini çekmeye çalıştıkları bir sosyal sorumluluk projesi olmuş. Serginin adı ‘Sagalassos İçin’ ve sergi, 2000 yıldır çeşmesi hala akan Anadolu’nun en geç keşfedilen antik kentlerinden biri olan Sagalassos’u anlatıyor. Daha doğrusu tarihi 12.000 yıl öncesine dayanan bu antik kente giden ve geri döndükten sonra da orada görüp hissettiklerini eserlere dönüştüren sanatçıların eserlerini bizimle paylaşıyor. Serginin bir diğer önemli amacı da Sagalassos’un 2009 yılında girmiş olduğu Türkiye’nin Unesco Dünya Miras Geçici Listesi’ndeki geçiciliğini kalıcı hale getirmek. 

    Siz ölseniz dahi ölmenize izin vermeyecek kaç dostunuz var bu hayatta

    Diğer bir sergi ise; ‘Evin Hatırladıkları: Bir İmge Dersi’ sergisi. Bu sergide Zeynep Sayın’ın Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki 21 öğrencisinin ev ve bellek üzerinden giderek ortaya çıkarttığı işleri görüyorsunuz. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Üçüncü sergi ise ‘Cihat Burak “Dostun Çekmecesinden” (Mengü Ertel Koleksiyonu)’ sergisi ve hikayesi de şöyle.. 

    Bir gün Mengü Ertel’in ailesi, Ertel’in müzevari evindeki bir çekmecede Cihat Burak’ın desenlerini buluyor. Mengü Ertel ve Cihat Burak, iki eski dost, iki önemli sanatçı ve ikisi de ne yazık ki hayatta değil. Hal böyle olunca diyor ki Mengü Ertel’in ailesi, Bozlu Sanat Direktörü Oğuz Erten’e, ‘ne yapmalı?’.. Oğuz Erten de ‘Sergi yapmalı..’ diyor. Bunun üzerine de Mengü Ertel’in oğlu Murat Ertel’in eşi Esma Ertel ile kolları sıvayıp, küratörlüğünü üstlenerek ortaya bu sergiyi çıkarıyor. 

    Cihat Burak’ın çizimleri ve metinleri arasında gezinirken içimden şöyle dedim. İyi pansuman yapmış arkadaşı Mengü Ertel. Cihat Burak’ın kanlı pamuklarını, peçetelerini güzel saklamış. Bir kişinin arşivinin, dostunun arşivinden de geçmekte olduğunu iyi göstermiş. Cihat Burak gibi bir sanatçının sanatını Ertel gibi biriktiren bir dostunun olması ne güzel şey ! Bak kendi ölse dahi dostunun ölmesine izin vermiyor. Böyle dost yanında olursa sanatçı daha da çok sanatçı olmaz mı? 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sanırım bu hisler yüzünden, dostlukların, arkadaşlıkların, büyük aşkların, yıllar sonra ortaya çıkan gizli belgeleri hep ilgimi çekti. Bir peçeteye gelişigüzel yazılmış bir iki cümle, sigara paketinin arkasına çizilmiş bir iki eskiz, yassı oval pürüzsüz bir taşın üzerine çizilmiş bir portre, bir elektrik faturasının arkasına yazılmış acele aşk mektupları.. Kağıtsızlığın, içeriden gelen taşkınlığı durduramadığı anlar.. Sanatı anlamlı kılan gerçek sanat anları.. Damardaki kanın duramayıp damarmış, deriymiş artık önünü tıkayan her ne varsa delip geçtiği, fışkıra fışkıra aktığı bir an gibi.. İşte o anlarda akan kanı durdurmak için eline ne geçerse pansumana alır sanatçı. Yazar, çizer ve akıtır. İçeriden gelen şeyi. Kendini kendi yapan o taşkın şeyi. Aynı Cihat Burak gibi..

    O yüzden Cihat Burak’ın sergisinde, benim tabirimle Cihat Burak’ın böyle anlardan kalma kanlı pamuklarını, peçetelerini göreceksiniz ve bence iyi ki göreceksiniz.. İnsan dostluk ne demekmiş, an neden biricikmiş ve sanatçı nasıl sanatçı olurmuş yeniden görüyor.. 

    3 sergi de Ağustos sonuna kadar açık ve unutmadan Cihat Burak’ın sergisi’nin olduğu katta, Bozlu Sanat’ın Direktörü Oğuz Erten’in bir hayalinden yola çıkan bir sanat kütüphanesi var. İçinde 1878 yılına ait Türkiye’nin ilk sanat makale örneklerinden tutun istemediğiniz kadar dergi, kitap ve yazılı kaynak olan bir kütüphane. Hedef de günün birinde içinde 60.000 eserin bulunduğu bir sanat kütüphanesi haline gelebilmek. Binadan ayrılmadan havasını koklamak insana iyi geliyor.  

    Guilio Mongeri’ye selam olsun.